Sedad Hakkı Eldem, Topkapı Sarayı [oq1zvr4p1o02] (2025)

,

T

O

P

A

K

·p

S

A

R

'j

İÇİNDEKİLERİN LİSTE.Sİ ÖNSÖZ

BÖLÜM 1 ESKİ METİNLERE GÖRE TOPKAPI SARAYI KİTABELERE GÖRE BİNALARIN TARİHİ SARAY DEYİMLERİ SARAY KANUN, NİZAM VE ADETLERİ TARİH BOYUNCA TÜRK SARAYLARI TOPKAPI SARAYININ MİMARI TARİFİ SARAYIN MÜZE OLUŞU TOPKAPI SARAYINDA TAMİRLER

BÖLÜM il RÖLÖVE VE RESTİTÜSYONLAR FOTOGRAFLAR LUGATÇE BİBLİOGRAFYA ENDEKS İÇİNDEKİLER

A

Y

N

ö

ö

s

1924 senelerinde Cağaloğlunda Sanayi-i Nefise Mek­ tebine ıgirmiştim. Bu sıralarda civarda yeni keşfettiğim Topkapı Sarayı'na uzun seneler sürecek ziyaretlerime baş­ lamıştım. O zamanlar, müzeler müdürü Halil Eldem, yeni açı·lan Sarayın müdürü ise Tahsin öz beydi. Onu odasın· da ilk ziyaretimi hiç unutmıyacağım. Odası - (şimdiki ye­ rinde) sonsuz bir ilginç eşya, resim ve antika hazinesi idi. Tahsin Bey bana karşı daima sabırlı ·oldu. Benim gibi gencecik, gençliği nisbetinde de ukala bir öğrenciye nasıl tahammül edebiliyordu? Yalnız bana bütün kapıları aç­ makla kalmayıp, lakırdılarımı ve parliı.k(!) fikirlerimi de sabırla dinliyordu. Hiç bir yeri, hiç bir bildiğini benden

z

kapalı ve keşfedilmesi gereken dünyada benzeri olma. bir mimari eserdi. Benim o zamandan beri merakımı

ker, beni teshir ederdi. Arkadaşım Muammer benden fa lı bir görüşe sahipti. Ben krokiler, empresyonist ç z!!i yapar, detaya girmezdim. O teknik desenleri,

r

doğ ram

detaylarını hendesi bir serahatla tespit ederdi. Benim !emim yumuşak, onunki keskindi. Derdim ki, "Bu de

)'•

!arı çoğu camilerde de aynen bulabiliriz, buranın önemi

genel

havasında ve mekanlarındadır".

Şimdi

düşünu:

rum ki onun da hakkı varmış. Çünkü çizdiği pek çok

tay camilerde yoktu. Orta Kapıdan Sarayın içine girişinizden itibaren o

esirgemedi, git gelle beni' oyalamadı, anahtar şunda, bun­

da demedi, ve bu tutumunu çalışmalarım boyunca sür­

atmosferin tutsağı olurdunuz. Zaten Saraylıların ve En· derunluların, Müsahiplerin çoğu, t:ü�esine �arıncaya ka­

dürdü. tık senelerde tek başıma veya mektep arkadaşım

dar, hala orada idiler ve sizi temennalarıyla karşılarlardı,

Muammer'le yaptığımız

araştırmaları sonradan öğrenci

çoğu zaman da sizi Tahsin bey'in odasına kadar götürür­

gruplarıyla tekrarlarken, bazen onlar tam saatlere uy­

lerdi, "Beyefendi öyle ri'ca etti" derlerdi. Pek çok defa

madıklarında bile hiç bir zaman sabırsızlanmadı. Hafta­

Tahsiµ bey kendisi gelirdi. Haremin bilinmeyen, el d - .

a

nın belirE günlerini seçtik ve senelerce sarayda çalıştık.

memiş, 1908 senesinde nasıl bırakıldıysa o şekilde kalını

Benim için odasına gidip, onun karşısında oturabilmek bü­

odalarını, avlularını ve divanhanelerini görürdük. Şu ka­

yük zevkti. Her hafta o günü beklerdim. Bazen bir çini pano, bazen bir kalem işi; bazen bir gravür, her zaman ilginç şeyler üzerinde durur, bunları etrafına toplardı. Ben,

mutfaklarda hademe ve usta odalarının yıkılmaması ge· rektiğini söyler direnirdim. Haremdeki duvarlarda hiç bir

t dia eder, o kalem işine de dokunulmaması gerektiğini il da aksinin gerekliliğininı nedenini izah ederdi. "Sıva ru­

pının arkasında ne var? Hünkar hamamı külhanının ·· . tündeki odalar nasıl? Aklımızda bu sorularla dolaşırken, şurası, burası, her yer önümüzde açılırdı. Valide t aşlı-ı­ nın etrq.fındaki üst kat odaları, ahşap bölme ve asma ka•. lar, sayısız dar merdivenleri, sıra dolaplarıyla karşı mıza çıkar , buraları, dokunarak, tırmanarak, yer yer kapı Ye kapaklarını açarak tanır, keşfederdik. Bu kat kat bo.·a

tubet almıştı ve nasıl olsa kendiliğinden dökülecekti. Za­ ten yer yer dökülmüştü. Duvara kadar kazımak ve sağ­

görmüş muhdes ahşap işlerin XVII . Yüzyıla kadar uza.

z, manlar onun izah etmek istediği gerekçeleri pek anlama an an· ısrar ederdim. Durumu koruma ve müzecilik _açısınd ini eyeceğ edilem aza muhaf şeyin latır, başka türlü pek çok ken­ ve ini isabet un söylerdi. Şimdi sözlerinin pek çoğun ı içindeki zor du­ disinin de o zamanın maddi kısıtlamalar ,geri çevirmeyişin­ rumunu ve bütün bunlara rağmen beni . Bu d�vranı�ında deki büyüklüğü çok daha iyi anlıyorum u. Demek kı kendı sev­ dar bir memur disiplininden iz yokt mimari ö rencisinin bu diği işe bir başkasının, genç bir . hoşuna gıdıyordu. Ar da kadar sarıldığını ıgörmek onun O zamanlar Almanya da bir de Alman Müzelerini sorardı. lır ı. a okumuş olmak önemli ·sa uzun seneler kalıp, orad . _ bitmez tük�nmez ır �u­ için m beni yı Sara ı kap . Top anda esrarengız, kendı ıçıne zellik hazinesi idi. Aynı zam

linde karşımıza çıkarlardı. Hiç bir duvar sathı da yo.· u

lamlaştırmak (çimento yapmak)

gerekir", derdi. O za­

� � �

nan eski tarihleri vardı. Hasırlar, döşemeler kimi ye yerli yerinde, kimi yerde sarılmış, bazen de paça\'ra ha· ki üzerinde, kat kat, üst üste kalemle oynanılmamı,. o. sun. Bazı odacıklar, dehlizler de tavana o kadar ya ·ı ki adeta içlerinde dik duramazdınız. Bu yerlerin hep-·

yüzlerce insan .. genç kadın ve cariyeler oturmuş, bura'ara

renkli, nadide giysileri ve renkli

(saraylı)

varlıkları.

can katmışlardı: Atmosfer öylesine eski yaşamı canlan . rırdı ki bütün bu insanlar bir an için bizden ürkerek uza

·-

laşmışlar da, her an geri dönebilirlermiş gibi bir hl pılırdık. Sarayı bu Ş(·kilde gören bir daha asla o zamaı:

intibalarını, o heyecanı ve tükenmez sürprizlerle dolu a; }arı unutamaz. Her yerde kenara atılınış nadir ve kıyme eşyalara ve parçalara rastlayabilirdiniz. Küme halin e rikmiş çin:iler, sayısız yazı levhaları, bir kabe make··

.

· ·

daha nice nice bunlar gibi terkedilmiş parçalarla karşı-

raflar çekti. Bunlar bugün paha biçilmez bir varlıktır.

. !aştığımızda, şunu şuraY:a koyalım, şununla Valide Oda­

Çünkü Haremin bozulmadan, yani son senelerdeki tamir­

(1937). Bu kitapta da

sını süsleriz gibi heveslere kapılırdık. Hünkar Sofasından

lerden evvelki halini gösterirler

Cariyeler Dairesine kadar uzanan taş ayaklı zemin kıs­

bu resimlerden büyük ölçüde istifade edilmiştir.

mında ahşap döşemelerle kat kat bölünmüş odalar ve ko­

Akademi'de Milli Mimari

Semineri kurulduğundan

ğuşlar oluşturulmuştu. Yer yer süslü bir şişe tavan, bir

beri Sarayda yapılan çalışmalar büyük ölçüye ulaşmıştır.

musandıra, bir yüklüğe rastlayabi1irdiniz. Arada dik., ah­

Hemen her yerin rölövesi yapılmış ve bunlar gerektikçe

şap merdivenler. Çoğunun üzerindeki kapakları açmanız

tekrarlanarak tekemmül ettirilmiş ve detaylandırılmıştır.

gerekiyordu. Bu saydığım yerlerin çoğu temizlendi, yani

Bunlar birçok yerde renkli ve 1:20 hatta, 1:5 ölçeklerde

yok edildi ve esas kesme taş ayak ve kemerler meydana

idi. Yüzlerce levhayı bulan bu çalışmaların tümü Aka­

çıktı. O eski Piranezi misilli baş döndürücü kat kat pers­

demi yangınında yok olmuştur (nisan 1948). Seneler son­

pektifler yok oldu.

ra "Rölöve Kürsüsü" ismiyle, eskiden kalmış ozalitlerden

Bir ·gün Tahsin bey bana mutfakların ve koğuşların harap hallerini gösterdi. O andaki intibalarımı hiç unu­

de istifade edilerek devam ettirildi ve rölöveler tekrar­ landı.

tamam. İki katlı bir bina olan koğuşlar, yüz metreyi aş­

Tahsin öz'ün müdürdıüğü sırasında üç önemli konu

kın bir uzunlukta, yer yer çıkma. ve girintileriyle sanki

hakkında özer kararlar alınmak üzere olağanüstü müşa­

bir 'J.1iir k mahallesi sokağıydı. Yapısı hımış ve tuğla dol­

vere toplantıları yapıldı. Bununla hayırlı bir çığır açıl­

ma karkas ve geniş saçaklardan oluşmuştu. B1:1 kırmızı

dığına inanmıştık.

aşı boyalı direklerin eni 20-30 santimi buluyordu, sıva sa­

bey'in ayrılışından sonra benzeri toplantılar yapılmadı.

tıhları dr•. sarı badana idi. Pencereler ahşap parmaklıklı

Sanki müdürler herhangi bir müdahafeden kaçındılar.

ve kepenkliydi. Yer yer yıkılmış ve yıkılmakta olan du­

Ancak bu konuda

yanıldık. Tahsin

Tahsin bey'in KomL;;yon ile bağladığı konular, Kub­

var ve döşemeler binaya daha ilginç bir göriintü veriyo:r­

bealtı, Hazine Dairesi ve Çinili Köşk'ün tamirleri idi. Kub­

lardı. Bazı tavan ve saçaklar aşağıya sarkmış, çubuklu ve

be:ıltı için alınan karara içimden iştirak edemedim. Mev­

şişeli desenleriyle göz önüne serilmişlerdi. İçerde sıra yük­

cut olan birinci odanın dekorasyonu sökülüp, takımıyla

lükler ve şirvanlar vardı. Döşemeler her basışta çökecek

ikinci odaya nakledildi. Birinci odada beHrli izleri tespit

gibiydi. Bina, çok ve yıkılacak kadar haraptı, fakat yıkıl­

edilebilen malakari kalem işlerinden başka bulma çiniler

maması gerekiyordu. İşte bu yüzden aramızda uzun sü­

ile yakıştırma bir duvar kaplaması yapıldı, yani mevcut

ren, fakat dostane bir münakaşa ve mücadele çıktı. Tah­

olan gerçek bir dekor (barok da olsa, yerine. yarısı hayali

sin bey beni sinek kovar gibi kenara itip, binayı yıkmadı,

bir restitüsyon yapıldı. Bu iş Fuat Aıgralı'nın maddi yar­

beni iknaya çalıştı. Bunun için o zamanlar henüz işe baş­

dımlarını takviye için oldu. Bol altın kullanılması da bu

lamış olan mimar ağabeyim Macit Rüştü'yü araya koydu.

nedenle idi, para ve ilgi

çekebilmek için. Hazinede de ah­

Nihayet bina kısmen kendi kendine yıkıldı. Ben o arada

şap çatı ve kubbeler kaldırılarak, betonarme örtü yapıl­

ka!:>il olduğu kadar ölçü işlerini ve tespiti tamamlamaya

dı, bu arada önerdiğim dik saça!

çalışmıştım. Böylece bugün binanın hiç olmazsa fotoğraf, plan ve görünüşlerini yayınlamak imkanı oldu. Seneler geçtikten sonra münasebetlerimiz başka bir

meleri kabul edilmedi. Bu işin yapılması senelerce sonra mütevazı ölçüde de olsa Tahsin bey'in oğlu tıban Öz'e na­

rencilerimle, asistanlarımla gelmeğe başlamıştım, varlığı­

sib oldu. Çinili Köşk'te de aynı mesele ile karşılaştım. Çini panolar üzerindeki duvar ve tonozlar bembeyaz renk-

mız daha ağırlaşmıştı. öyle olduğu halde Tahsin bey eski

te bırakıldı.

havasını hiç bir zaman bozmadı, bizim için özel günler

Tahsin öz'ün ayrılmasından sonra gelen müdürlerle aynı samimi işbirliğini kuramadık. Hatta bazıları, bu de­

veche aldı. Ben hoca olmuştum

ve memurlar ayırdı

ve artık yalnız değil, öğ­

ve böylece sarayın hemen her\'tara­

fını rölöve etmiş olduk. Bu arada Feridun Akozan asis­ tanların arasında bu işin aşığı oldu. Kendisinin bana na­

·

fa Anıtlar Kurulu ağzıyla yapmağa gayret ettiğimiz mü­ dahale ve yardımlardan da çekindiler. Haluk Şensuvaroğ­

fotoğrafçı idi. Sayesinde, o zamana kadar hep krokilerle

lu hiç olmazsa rölöve işine hız verilmesi lüzumunu an­ ladı. Bunun için bana belirli yerlerin ayrıntılarıyla rölöve

yetin'diğimiz çalışmalarımız daha konkre bir veche aldı.

işini verdi.

zaran büyıük bir üstünlüğü vardı. Aynı zamanda usta bir

Normal çalışmaların dışında resim çekiyordu. Böylece Sa­ rayın ve özellikle Haremin hemen her tarafına ait fotoğ-

Vahit Erhan'ın iştira:kiyle yaptığım rölöveler şu yer­ leri içine aldı : Bab-ı Hümayun, Orta Kapı, Arz Odası.

·'

Hırka-ı Saadet Da:iresi, Sünnet Odası, Revan ve Bağdat köşkleri ve Fatih köşkü. Bu rölöveler bütün ayrıntılarıyla 1:100 - 1:50 ölçe­ ğinde ve restitüsyon araştırma krokileriyle yapıldı ve asıl­ ları Saraya teslim edildi. Bunların sonradan ancak birkaç

.,

ozalitirri ele geçirebi'ldik. Asılları nerededir? Bilemiyoruz. Başka bir müdür zamanında Sinan Paşa'nm incili Köş­ künde kazılar ve araştırmalar yaptım. Bunlar o zaman­ lar asistanım olan Köksal Anadol'un yardımlarıyla oldu. Aynı tarihlerde Fenerbahçe'de Fener Köşkünde de haf­

riyat yaMık. Bu, zannediyorum Sarayda 'ilk defa yapılan bir araştırma kazısıydı. Kazıda köşke ait önemli duvar­ ların temelleri, bol bol su yolları, künkler ve yer yer eski döşemeler meydana çıktı. Köşkün demiryolu inşaatından sonra yıktırılmış olduğu kesinleşti. Çünkü,, birazdan izah �deceğim bol çinilerin yıkıntıdan evvel ayıklanmalarına bile lüzum gösterilmemiş olduğu anlaşıldı. Duvarların in­ celiği ve kalitesi kesinlikle kubbe taşımak üzere yapılma­ mış olduklarını açığa vurdu. Asıl i' lginç keşif, XVI. Yüz­ yıl çinileri oldu. Bulduklarımızın sıklaşması neticesinde Saraydan nöbetçi istedik, verilmeyince, çinileri, çıktıkça o zamanlar Sarayın mimarı olan, eski öğrencim Mualla An­ hagger'e teslim ettik. Ancak bu yüzden o yerler gerekli şekilde tespit edilmediği gibi büyük bir sayı tutan çinile­ rin gruplandırılmaları da layıkıyla yapılamadı. Mualla hanım'ın bire ayırdığı uzun masanın üzerinde bu işi ta­ mamlamaya çalıştık, birçok parçayı birbirine uyduracak duruma gelmişken kazı müsadesi durduruldu. Köşk hak­ kındaki incelemelerimi tamamlamak için o zamandan beri yaptığım teşebbüs ve araştırmalara rağmen meydaria çı­ kardığım çinileri bir daha göremedim. Bu arada Mihri­ ban hamm'ın üçüncü Yeri Köşkünden çıkan ·kıymetli çi­ nilerle bir kompozisyon çalışması yaptığım öğrendim, ken­ dilerinin nazik rızasıyla yaptığını gördüm ve çok ilginç buldum. Ancak bu işin de arkası gelemedi. Son senelerde sarayın rağbetinir. gittikçe artması ve bu yüzden büyük kalabalık kitlelerin ziyaretine maruz kalınası, bu arada Haremde yapılmış olan zevksiz onarım­ lar, en önemli ve mukaddes yerlerin pervasızca panayır gibi sergilenmesi Sarayın· o eski mahremiyet ve güzelli­ ğini kaybetmesine -sebep oldu. Bu arada aşırı aydınlatma ve aşındırma Sarayın hayat süresini tehlikeye koydu. Ar­ tık Saraya ziyaretlerim asgariye inmişti. Bu durumda hiç olmazsa görmüş olduklarımı kağı­ da geçirmek, tespit etmek ve kitap halinde yayınlamayı düşündüm. Bunun için özel büromda 1:500'den itibaren vaziyet planları ve toplu planlar çizdirmeğe başladım. Hal bu durumda iken, Kültür Bakanının 17.11.1978 tarihli

mektubuyla benden Sarayda bu karakterde bir çalışma yapmam istendi. Bu istek benim için çok önemli idi. Di­ yebHirim ki bu davet seneler boyunca bu seminer ve kür­ sü yüzünden karşılaşmış olduğum güçlükleri, yapmış ol­ duğum sonu gelmeyen mücadeleleri aniden yok etmekle kalmadı, gayretlerimizi mükafatlandırmış da oldu. Ken­ dilerine sonsuz teşekkürlerimi arzederim. Geç de olsa ni­ hayet bu mutlu günü görmüştüm. Hemen Feridun Ako­ zan'a durumu bildirdim ve çalışmaya iştirakini rica et­ tim. Onun da kabul etmesi üzerine çalışmayı kitap haline koymaya karar verdik. Baka:nlığın teklifimiZ'i kabul et­ mesi bize büyük bir şevk verdi. tki seneyi aşkın kesif bir çalışma neticesinde işimizi bitil'dik ve kitabı basılır hale soktuk. Bu çalışmaların başında vaziyet planları çalışmala­ rında bulunan Behice Sönmez, Ayten Yüksekülkü, Serpil özberk, ·Figen örge'ye ve kitabın oluşmasında yardım eden başta Prof. Muhteşem Giray olmak üzere Halil Onur, Gö­ nül Mağgönül, Hale Tokay, Uğur Çakıroğlu, Aras Kutlu­ san, Serap Amal'a ca;nıdan teşekkür ederiz. Bakanlık na­ mına çalışmalarımızı mürakebe eden Hüsrev Tayla ve 11ban Öz'e gösterdikleri anlayış ve esirgemedikleri ilgiden dolayı minnettarız. Bu eserde 30-40 sene evvelindı�n beri can ve gönül­ den çalışmalarını, büyük hevesle iştiraklerini esirgemiyen, her biri kemale ermiş, birkaçı da maalesef hayatlarını kaybetmiş olan eski öğrencilerimiz ve kıymetli meslek­ daşlarımıza, her birini ayrı ayrı isimleriyle yad ede­ meJiğimizden üzülerek, takdirlerimizi ve baki sevgimizi" sunarız. Onların çalışmaları ve inançları bu eserin bu öl-· çürle meydana gelmesine yardımcı olmuştur. Aka;demi'deki çalışmaların da, kısmen bile olsa, bu eserde yer almalarını memnuniyetle kabul eden Akademi Re:rtörü Sayın Orhan Şah'inler'e gösterdiği anlayış için candan teşekkürlerimizi sunarız. Bu eserin bir başlangıç olmasını, Sarayda ilerde be­ lirtf'Ceğimiz gibi araştırma ve yayın çalışmalarının yer almasını temenni ederiz. Başta Sarayın Mimarı tlban öz. olmak üzere bizden sonra nice meraklı gencin bu kitabı­ mızda yanılgılar veya eksikler bulmalarını ve kitabı ye­ nilemelerini arzularız. Son olarak bu kitabın 2500 ad�t olarak basılmasına, resim altlarından başka metnin de tümüyle tercümesinin bulunmasına, birkaç rıenkli resim ile canlandırılmasına ka­ rar veren Sayın Cihat Baban'a, Kültür Müsteşarı Sayın Kemal Gökçe'ye, ve Eski Eserler ve Müzeler Genel Mü­ dürü Sayın Nurettin Yardımcı'ya teşekkürlerimizi suna­ rız. SEDAD H. ELDEM

K

A

Y

N

A

L

A

R

Bu kitabın meydana getirilmesinde kaynaklar mut­

Böylece bugüne kadar kürsümüzde yalnız Topkapı Sarayı

roıynakları şöyle açıklayabiliriz:

ğında 283 levhadan ibaret 46 konuya alt bir birikim mey­

laka belli önem taşır.

konusunda, 57 öğrenciye çalışma yaptırılmış ve karşılı­

a) Kita'bın sonunda sunduğumuz geniş l:)i'bliografya: Burada tarihi belge olarak ana kaynaklarla ikinci kay­ nakları bulmaktayız, ayrıca, bugüne kadar Topkapı Sa­

rayı bakında yapılmış inceleme ve araşbrma yayınlarını da birarada görmekdeyiz. b) ·İkinci kaynak olarak, kendi kişisel çalışmalarımızı zikretmekdeyiz: 1926 (Prof. Eldem) ve 1937 (Prof . .A:ko­ zan) yıllanndanberi sürdürmekde olduğumuz kişisel ça­

dana

gelmiştir.

Ancak,

olduklarını dikkate almak

bunların

gereklidir.

öğrenci

çalışmaları

Bu arşivden fayda­

lanacaklar, bunların kullanılmaya hazır olmadıklarını bil­ meleri gereklidir. .Bu çalışmaların bilgili ellerde işlenip yararlı bir şekle sokulması 'için gayret ve yetenek gerek­ lidir. Biz yine de kendi mahsulumuz olan bu çalışmalar­ dan, imkan dahilinde, faydalandık. d) Topkapı Sarayının kendi bünyesi içinde de çok

lışmalarımız: yerinde inceleme ve araştırmalar, rölöveler, ve fotoğraf tespitlerinden oluşmaktadır.

değerli kaynak ' lar bulunmaktadır. Ayrıca Topkapı Sarayı,

c) Topkapı Sarayı üzerinde çalışmalar sürdüren bi­

müdirlerinden merhum Tas h in öz. bey tarafından 1945

lim kurumlan da vardır. Bunların en önıeml'isi Güzel Sa­

üzerinde çalışılan anıtın kendisidir. Topkapı Sarayının ilk lerde başlatılan, belgelerin tasnifi işi halen devam etmek­

natlar Akademisi Y. Mimarlık Bölümü Rölöve ve Resto­

tedir. Bunun yanında, Sarayın içinde çok değerli kitap­

lunduğumuz, hatta birimi:zıin (Prof. Eldem), kurucusu bu­

melere açık zenginlikleridir

rasyon kürsüsüdür. Bu kurum bizim de öğretim üyesi bu­ lunduğu bilim kurumudur: D.G.S.A.Y. mimarlık bölümü rolöve ve restasyon kürsüsü. Evvelce önemli bir birikime

lıklar ve kitaplar da Topkapı Sarayının bilimsel incele­ .

Diğer tarafdan,

Topkapı Sa­

rayında değerli bir "Rölöveler arşivi" de oluşturulmakta­ dır. Bu arşiv, sarayda yapılmakda olan tamir ve resto­

men tamamını kaybetmiştir. 1955 yılından sonra bu ka­

rasyonlar için gerekli ve zorunludur. Kuşkusuz, Topkapr Sarayında bulunan konumuza yararlı olacak varlıklardan

yıbın yerine

ve Sarayın kendisinden faydalandık.

sahip bulunan bu kürsü, 1948 yangınında varlığının he­ konması amacıyla çalışmalar

yapılmıştir.

��

T

O

P

K

A

P

i

S

A

BÖLÜM 1 METİN ESKİ METİNLERE GÖRE TOPKAPI SARAYI KİTABELERE GÖRE BİNALARIN TARİHİ SARAY DEYİMLERİ SARAY KANUN, NİZAM VE ADETLERİ TARİH BOYUNCA TÜRK SARAYLARI TOPKAPI SARAYININ MİMARI TARİFİ SARAYIN MÜZE OLUŞU TOPKAPI SARAYINDA TAMİRLER,

R

A

Y.

l

E S K İ M E T İ N L E R E GÖR E T O P K A P I A B D ÜR R A H M A N Ş E R E F B E Yİ N A D L 1 H Ü M A Y Ü N Ü» DI Ş

M A K A L E S i

kasır inşa ederek oraya geçmiş olduğundan, buna Yeni Saray (Saray-ı cedid-i amire) ve öncekine eski saray (Sa­ ray-ı atik-i amire) ismi verilmektedir. Sarayburnu nokta­ sında bulunan kapının ismi Topkapı olup ( 2 ) bu kapının yanında ve deniz kıyısında sonradan bir ahşap saray inşa edilerek (1279-1862) tarihinde yanmıştır.İsmine Topka­ pı Sarayı denmekle bu isim günümüzde bütün Yeni Sara­ ya verilmiş ve daıha sonra eski saray ölen sultanların ha­ remlerine ve eski kalfalarına konut olmuştur. Saltanat değişikliği oıaukça eski hakana mensup kadınlar oraya nak'olunmak ve yeni padişah vaktiyle oraya gönderilmiş olan annesini parlak alay ile yeni saraya getirtmek ve kendisini Orta Kapıdan karşılamak ve Valde Sultan, da­ rüssaade ağası yardımıyla belli dairesinde yerleştiğinin ertesi günü Babıfiliye " hükümname" yazılı olarak maka­ mına geldiğini bildirmek ve sadrazama hil'at göndermek teşrifat usulünden idi. Bu alaya " Valde alayı" adı verilir­ di. Aşağılarda görüleceği gi'bi Abdülaziz Hanın padişahlı­ ğı zamanındanberi Saray içinin çok yerlerini asker yöne­ timi işgal ile birtakım binalar inşa ettirmiştir.

Topkapı Sarayının tarihi önemini açıklamaya gerek yoktur. Fetihden sonra Osmanlı ,Sultanlarının ikamet et­ tikleri ve devletin yönetimi ile ilgili uygulama ve önemli kararların alındığı ve pek çok olayların ibretle geçtiği yer olan Topkapı Sarayının, ulusun geçmiş yaşamında ve kaderinde büyük etkisi oldugu inkar edilemez. Bu makalede adı geçen sarayın, bugünkü durumunu tarif edeceğiz ve sırası geldikçe bazı tarihi hatıralar ek­ leyeceğiz. Ancak, Sarayın bir iç bölümü ve çevresinde bir­ çok da dış ek binaları olduğundan, yazıyı iki lqsma ayır­ mak ve 1. ci kısımda dış ek binaları söz konusu ederek, iç bölümüne bir başka yazı ayıracağız. Yararlanmayı kolay­ laştırmak umuduyla bir de harita eklenmiştir. Topkapı Sarayı İstanbul'un Sarayburnu denilen çok güzel yerinde, çevresi kuleli sur ile çevrilmiş ve yüzlerce dönüm araziyi kapsamaktadır. Saray.burnu ve çevresi, kı­ yıları ile karadan Ayasofya'ya kadar uzayan tepe, sur içinde bulunmaktadır. Surun içine 'Sarayİçi" denilir. Fa­ tih Sultan Mehmet Hanİstanbul'u aldıktan bir süre son­ ra, bugün Harbiye Nezaretinin bulunduğu yerde yaptır­ dığı sarayda oturdu ve sonra Sarayburnunda yeniden bir

Sarayı kuşatan Sur, İstanbul hisarı benzeri olarak, deniz cihetinde bugün Sirkec� iskelesi ile Sepetçiler Köş­ kü arasındaki köşke daha yakın bir noktadan başlayarak Ahırkapı yakınına kadar, yaklaşık iki buçuk kilometre uzunluğunda ve kıyı boyunda uzanır. Surun bu kısmının 1/3 ünde çoğu geçmiş senelerde görülen lüzum üzerine yıktırılmış olduğundan, yerinde hiçbir iz yoktur. 1/3 ü miktarı yıktırılmamış ise de terk edilmiş ve harap olup hasbahçe ortalarına rastlayan ucu Kostantiniye'nin tepede olan " Akropol" veya " Bulvar" denilen iç kalesinin ayağma rastladığı, yahut bu yerde korunak ,gibi bir bina bulunduğu, duvar ucunun iç tarafında görünen eski bi­ nalar ve bir sed duvarı izlerinden, tahmin edilmektedir. Doktor Millingen'in İstanbul Surları hakkında yazdığı

S A R A Y-I

A ÇI K L A M A K T ADI R

M Ü Ş T E Mİ LA TI

s

« TO P KAPI

SA R A YI

u

R eserde Mangana adıyla anılan büyük ve burçlarla korun­ muş, silah ve cephane deposu ihtimal ki burada idi ve Topkapı adının verilmesine belki sebep de budur. Adı geçen Sur, Ahırkapı yakınında kıyıyı terk ileİs­ hak Paşa yokuşu yoluyla tepeye doğru çıkarak, burada, Babı Hümayun'dan sonra Soğuk Çeşme yokuşundan aşa­ ğı doğru yön alır ve BabıAli karşısında Alay Köşkünde köşe oluşturduktan sonra Salkım Söğüt yoluyfa ve doğru çizgi biçiminde denize uzanarak Sepetçiler Köşkü yanın­ da kıyı suruna dik olarak kavuşur. Surun bu parçası (de­ mir yolundan gayrı) bugün dahi kalmıştır ve oldukça iyi durumdadır. Surun iki buçuk kilometre kadar tahmin olu­ nan kıyı parçası Kostantiniyye Kal'asının bir parçasıdır, ancak sözü geçen kara kısmının kimler tarafından inşa

8

T

o

p

K

A

p

I

edildiği sorusu akla 'g ele bilir. Rum İmparatorlarının sa­ rayları su r içinin ort alarında olmayıp bugün Adliye Ba­ kanlığının bulunduğu yerden Sult an A hmet Camiine ve deniz kıyısına doğru giden yerlerde · olduğu eski yazar lar­ dan bilinmesine ve saray içinde Bizans zamanından kal­ ma, il eride bildirec eğimiz bir i ki binad an başka yapıt gö.

S A R A YI

H Ü M A Y U N U N

1

N

A

Bilindiği üz ere Fatih hazr etl eri f eti hd en sonra yirmi gün kadar tstan bul 'da v e belki ord ll!gahında oturarak h e­ men Edirn e'y e gitti v e bundan sonra da günlerinin çoğu­ nu har p m eydanlarında g eçirdiğind en tahtının y eni - y e­ rine ara sıra uğramışlardır. Sürekli ikam etl eri U zun Ha­ san olaylarından sonradır. Y eni Sa rayın inşası d a o z ama­ na tesadüf ediyor. Eski Sarayın inşası 858-1454 s en esin­ d e olarak tarihl erimizd e kayıtlıdır. Fetih tarihi 857-1453 olup Padişah hazretl eri bir yıl ayrılı l�tan s onr a tstan bul 'u ş er efl endirdikl erinden , evvelce emrettikl eri Eski Sarayın inşaatı dönüşl erind e bitiril mi ş olması zorunlu idi. Y eni Sarayın hangi kısımları ve ha ngi s en el erd e M eh met Han . tarafından inşa olunduğu k esin olarak k estirilemiyor, son­ raki padişahların birçok ilav eleri v e çok k er e yapılan ta­ mirl erle büyümüş ıve ilk vaziy eti ve ş ekli çokca d eğişmiş v e h er padişah il aıve ve tamir ettiği yere k endi tuğrasını koydurmuştur. örn eğin Ba bı Hümayunun üstünd eki kita­ benin altında 883-1478 tarihi konulmuş olduğu halde aşa­ g ısında Sultan II . Mahmut u' n tuğrası v e kapını n' iç tara­ fında da Sultan A bdülaziz Han 'ın tuğrası görülüyor v e bir d e inşaat eyl eminin büyüklüğ ü yüzünden bir iki sen e­ ' göre de arkası alınamamak doğal olup ( Künhül-ah bar a s ekiz s en e sürmüştür) yıllarda g örülen ç elişkil er bundan doğuyor. Birk aç tari hçimizin iddia ve rivay etl erini aşa­ ğıda açıklaya rak doğru bir son uç almaya çalışalım : Dursun b ey ki (3) M eh met Han zamanı tanın mış ki­ şil erind en o lnp fetihd en sonra am cası ve Bursa mir-i liva ­ sı m eşhur C ebeali bey ile Kostant iniyy e'n in usul g er eği (tahriri ) ile gör evl endirilm iştir. Ayasofya kitaplığ ında

A

R

A

y

I

rülmemesine ve surda y er y er top mazgalları açılmış olup bunların sonra dan açılmışa · benzememesine v e kara suru ile d eniz surunun aynı y aşda olmadıkları hem en görün­ m esine ve eski tarihçilerimizin birleştikleri rivay etlere nazaran s urun, "Sultaniye" suru adıyl a Osmanlılar tara­ fından ve Fati h zamanında inşa olduğuna şüphe edil em ez.

K oltuk kapılardan gayrı Sarayı Hümayun 'u n dördü karada v e üçü deniz k enarın da olmak üz er e, y edi büyük kapısı vardır : Karadaki kapılar: Otluk kapısı, Ba bı Hü­ may un, Soğuk Çeşme Kapısı ve Demir Kapı 'dır. D eniz kı­ yısında ola rı ka pılar : Topkapı, Değirmen Kapısı ve Ba­ lıkhane K apısıdır ki bunlar Bahçe Kapısı il e Ahır Kapı arasın da olan Kal a ' kapılarıdır, eski adları : aya v ar vara, . . . . . . . . , a yos lazaros oldu ğu Celal Esad beyin tstanbul u ' n san a ' t s erl eri hakkında fransızca esr ed en öğr e­ nilir. Sarayı H ü ı mayun u ' n bir takım da iç kapıları olup:

B

s

K A PI L A RI

Orta Kapı ve Ba büssaad e ve üçüncü Kapı v e Har em Ka ­ pıları ve Darphan e Kapısı ve Çizme Kapısı bunlardandır . Ata tarihinin birin ci cildinin sonlarında yirmialtı tan e dış ve i ç- kapıları v e koruma hizmetleri konusunda y et erli bil­ gi verilm iştir. İlav e olarak şunu söyley elim ki , Orta Çağda saraylar şatolardaki gi bi kal a ' il e ç evrili v e korunmuş idi v e h er tür lü ihtimale karşı iç ec ek ve yiy ecek ve g erekl er v esair e­ yi haz ırlayacak v e bulac ak araçlar, bu Kal 'a nın içinde v e­ ya yakınında bulunurdu.

T

A

R

1

H t

buluna n y azma tarihind e şöyl e söylüyor: Fatih hazr etl eri f etihd en sonra ilkönce vezirl eri v e komutanlarına v e kul­ larına ilam v e ilan etti ki bu ndan sonra tahtım tstan bul ' ' iri v e bazı k endi istira ­ dur ve bunun tasdiki için sur ta m ha tı v e has oğlanları rahatı için uygun saraylar v e köş k­ l er düz enledi. Dursun bey bina için d e şu sözl eri yazıyor : arap ve ac em v e rumdan maharetli mima rlar v e mühendisl er g e­ tirip kendi sağ duyusu v e yol g'öst eri �iliği il e az zaman içinde bu y erd e bir büyük saray, eksiksiz m eyd ana g el ­ di : . . . . . . . . . onunla ulu İsta nbul ma 'mur v e m eşhur oldu ve bu yür ek açıcı saraya yin e-bir ç ekdirip süslü burç­ lar v e d erg ah kapıları ile bir güz el kal e dü zetti v e kal e­ nin suru ile saray duvarlarının arasına bağ v e bostan v e · bahçe ve gülistan eyl edi. Y er y er ç eşm el er v e havuzla r­ v e soh bet y erl eri d üz enl edi . . . . . . . . v e bu bahç e içinde eski ac em padişahları usulün de bir sırça saray . . . . . . . ve onun karş ıs ıda Osmanlı usulünd e, g eom etri bilimin e uy­ gun bir kasır bina ol durdu ki zamanın harikasıdır. Ali ef endi "Künhülah bar" da Fatih hazr etl eri eski sarayı yap­ dırıp burayı teşrif buyurduklarını yazdıktan sonra , P a­ dişahın ş ehrin ortasında otur masının u ygun görülm em e­ si üz erin e Y eni Sarayın inşaasına başlanıyor v e s ekiz y ıl ­ da tamamlandığını açıklar. Bu tarih çinin iddiasına gör e Fatih 'i n Eski Sarayda ikam eti ik i yıl kadar olmuş v e 866-1461 de Y eni Saraya nakl etmiştir. Zamanın şairl erin­ c e, Yeni Sarayın açılışı t arihine uygun bir beyit düşü­ rülm esi bekl enirken Ahm et Paşa 'nın yazdığı beyit tari­ hini Padişah beğ enmiyor.

T

o

p

K

A

p

I

"Bünyad Sarayına budur a lhs en tarih" "Kim id e mü bar ek topuna hayyü tüvana" Tayy ar zad e Ata bey End erun tari hinin 1. cildinin 51. sahif esind e Vizandiyonun eski bul varı şimdiki saray-ı hü ­ m ayunun y eri oldu ğunu v e bu saray-ı hümayun y eri Rum Kays erl erinin büyük sarayının büyük parçasını kapsadı ­ ğını v e ç evr esind eki korunmuş kul eli duvarların ço ğunun Rum sarayının eski duvarla rı oldu ğunu açıkladıktan son ­ ra, Fatih hazr etl eri İstan bul u ' aldı ktan , Rum Kays erl eri ­ nin eski kalıntılarında oturmak ist em eyip bfr es ki manas · tır hara besi olan y er e Eski Sarayı bina ettirdi ğini v e on ­ dört o n beş s en e kadar orada oturdu ğu nu v e "z eytin a ğaç ­ larıyla kaplı olan Saray burnunu gördükç e y erinin güz elli ­ ğin e dayanılamayıp h em en vizandiyonların ç evr esind e bu ­ lunan binaların arsalarındaki yıkıntılardan buraya kuşa ­ tılmış bir saray yaptırıldı ğını" 872-1468 Rum tarihçil e­ rind en biri nin rivay etin e dayalı olarak açıklıyor v e Bizans ta rihçil erinin ç el şi kili rivay etl erini açıklayarak v e t enkit ed er ek 55. sahif ed e "öz et olarak n e zamanda yapılmış is e yapılsın Fatih hazr etl eri Sarayı Hümayun y erl erind e ika ­ m et e v e dinl enm ey e uygun birş eyl er bula mayıp h epsini y enid en inşa etmişl erdir" diyor. Dursun v e Ali v e Ata ta ­ rih lerinin yukarıdaki açıklamalarına v e yaptı ğımız di ğer inc el em el er e gör e f etih sırasında Saray burnu z eytinlik bir s eyir y eri ol up, Kost arttiniyy e'nin iç kal esi t ep ed e is e d e bugü nkü hal iyl e saray i çi adını v erdi ğimiz y erd e Rum Kays erl erinin saray cinsind en binaları yokdu. G er ek Y e­ ni Sarayı v e ç evr e surunun kara parçasını Fatih Sultan M ehm et Han yaptırmıştır. Böyl ec e Ata beyi n Rum tari h­ çisin d en aldı ğı bilgil erin birinci parçası do ğru d eğildir. İnşa s ebebi olarak Al i tarihinin göst erdi ği mütalaaları kuv vet lendir en görüşl er e başka tarihl erd e d e rastlandı ğın ­ dan, eski sarayın t erk edilm esi için Saray burnunun ç eki ­ ci güz elli ğin e bazı duygusal s ebepl erin d e ekl end iği anl a­ şılıyor. Fatih hazr etl erinin ya ptırdı ğı saray bir dair e ol­ mayıp bir birind en ayrı birkaç dair e v e köşk ş eklind e v e ek binalarıyla oldu kça büyük oldu ğuna v e binaları v e s ed

B A B -I

s

R

y

A

I

9

v e çiç eklik v e havuz g ibi t ef erruatıyl e s ekiz on s en ed e bi­ tirildi ğin e karar v erm ek zoru nludur. Dursun bey, tarihi­ nin .açıklamalarıda bunu vurgula r. O zamanı y aşamış ol­ ması s eb ebiyl e en çok itima d edi lm esi g er ek en Dursun b ey yazık ki s en el erin 1 yazmıyor. Sara y binalarının inşasının surun i nşasından daha eski oldu ğu k esindir. Ba bı Hüma­ yunun üz erind eki tarih 883-1478 oldu ğu gi bi Tacütt evari ­ hin "Hall edallahü izz e sahib e" tarihi v e Ayasofya kitap ­ lı ğında yazarı belli olmayan ara pça eski bir tarih d ergi­ sind e "tarihi bina-i Kal a ' tül C edid e = y eni Kal a ' nın bin a. tarihi" başlı ğıyla yazılı k üçük manzum enin ( b eyit) in ta­ rihi h esaplan mca 883 yılını göst eriyor. Ha tta bazı ek bi ­ naların inşa sı sur il e birli kt e bitirilmiş olmalı ki adı g eç en ara pça dergi (883) t erki bini has ahıra tar ih düşürm üş­ tür. Sarayı Hümayun için zamanın ünlü şairi V eliyüddin zad e Ahm et Paşanın söyl edi ği beyit "Bünyad sarayına budur ahs en tarih. iKi m ed e mübar ek topuma (4) hayy-ü­ tüvana" tarihi çinili köşkün kita besi altına konulmuş 877-1472 yılına uygun g eldi ğind en o köşk e mahsus olma k ihti mali akla g eliy or. Arapça d ergi ( Tarihi bina 'el Kas ­ rül a ' li) olmak üz er e, 873-1468 tarihli beyiti v eriyor ki bu da köşkl erd en birin e tarih olmalıdır. Katip Ç el ebi "Tarh- ı bina-i saray-ı c edid -i amir e" s en e 872-1467 v e "bina-i sur der havali-i darüssaad e" s en e 872 olarak göst eriyor. Al i ef endi Ahm et Paşanın yukarıda g eçen tarihini beğenm e­ di ğind en (5) olmalıdır ki h esa bını bil e yapmayıp anca k ona dayalı olarak 866-1461 doğru olmayan tarihi sarayı n inşas ına ba ğlıyor v e U ğurlu M ehm et Mirza n ' ın Fati h ile ilişkisini n daha sonra olu şunda yanılarak s en el eri karış­ tırıyor. Sonuç olara k Y eni Sarayın inşa tarihind e bir bir­ lik o lmayıp in �aatın v e ba h'çe v e ha vuz v e ç eşm e gi bi t er ­ tipl erinin 870-1465 d en sonra başlayarak bir sür e ·d evam il e 880-1475 sen el erin e do ğru tamamlandı ğı v e 883-1478 sıralarında surl .ş. birlikt e tamamlandı ğı böyl ece anlaşılır . İnşaat hakkında bu kadarcık bilgi il e y etin er ek, Kapılar­ dan bir er bir er i çeri gir eli mv e iç erid e n el er oldu ğunu araş­ tıralım :

H Ü M A Y U N D A N

Ba b-ı Hümayun, Sarayın Saltanat Kapısıdır. Alay ­ larda v e t eşrifa tlı m erasi md e giriş v e çı kış bu kapıdan olur. En üs tünd e bis millah-ı �erif il e (v e in elmütt ek in fi c ennat) ay eti hattatlarca müs enna sülüs d enil en usul il e karşılıklı yazıldıktan sonra, dör t satır ki ta be görülm ekt e­ dir. Tar ihi 883 - 1478. Bu Kitab enin altında Sultan II. Mahmut Hanın v e kapının iç tarafında Sultan A bdülaziz Hanın tu ğraları iş­ l enmiş ol up adı geç en kapının çok k err e tamir gördü ğü anlaşılmaktadır. Kitab enin yazısı ünlü hattatlardan Ali bin i Yahya el S ôfi 'n in marif etli kal eminin es eri olduğu "Hat v e Hattatan" adlı kitapta yazılıdır. Ancak Ba bı Hü ­ mayunun yanında bu kişinin çırakları "K et ebe ez 'afül a bd Ali Bin-i Mür id el S ôf i" ş eklind e yazılıdır.

A

O R T A

K A P I

Y A

ıBa b-ı Hümayunun karşısında Ayasofya büyük ma be­ di v e önünd eki m eydancıkda Sultan III . Ahm edin m eşhur ç eşm esi bulunur. Güz el sanatlar mimarl ık yapıtları mız­ dan .olan bu güz el çe şm enin öyl e kapanık bir y erd e kal ­ ması üzüntü v ericidir. Ba bı Hümayunun iki yanında ka­ pıcılara ayrılmı ş üç er dörd er küçük oda vardır. Kapının üstün e Fatih hazr etl eri k endil eri için v e köşk biç iminde küçük bir dair e ya ptırdı ğı Ata tarihind e anlatılmaktadır . .Ba bı Hümayundan girildikt en üçyüz m etr e kadar uzun­ lukta düz bir yoldan do ğru orta kapıya gidilir. Bu yolu n . inaları bildir e­ iki yanında ld bugün v e eskid en bulunan b lim : Kapıdan girilin ce sa ğ tarafta olan arsa 1283-1866 y ı­ lında yanmış olan maliy e ba kanlı ğı arsasıdır. Kapının üz e-

10

T

o

p

K

A

p

r in de bulunan ve vezne da ires i olarak kullanılan köşk yangından önce yıktırılmıştı. Enderun-u Hüma yünde mal iye da iresin i ve köşkü göster ir yağlı bo ya bir esk i res im vardır. Evvelce açıkla­ nan kapıcı odal arı arasında merd iven ile in ilen bir mah ­ zen yedek veznes i imiş. Naf iz Paşanın mal iye bakanlığı sırasında haz inede bulunan paraların ağırlığına Ba b-ı Hüma yunun da yana ma yacağı konusunda Baş bakanlık makamına bir yazısı var im iş (Bulunan paralar beşl ik ve metel ik id i) . Bu arsanın yanından bir yol ç iz me kapısın ­ dan ( 6 ) yokuş aşağı cephane me ydanına iner. Ç izme Ka­ pıdan orta kapı ya kadar uza yan duvarın içer is i has fırın ve fodla fırını arsasıdır. Kapısında yazılı bulunan tar ih K ita bes i, (1025 - 1616) yı bel irt ir. Duvarın orta noktasında zar ifçe bir su teraz is i var­ dır k i yüzünde bit m iş ve epe y bü yümüş ik i inc ir ağacı ih­ mal ve terk ed il m işl iğe delalet eder. Duvarın orta kapı­ ya pek yakın yer in de korkunç hatıraları u yandıran "S i­ yaset Çe şmes i" (ha lk de yim i ile cellat çeşmes i) yakın vakte kadar durur id i. Ceza olarak idama mahkum olan ­ ların ve d ivan-ı hüma yunda mahkemeler i görülenler in iş i bu şeçmen in yalağında bit ir il ir ve bit irenler eller in i ve sa ­ tır ve bıçaklarını muslukda yıkarlarmış. Alman ya İmpa ­ ratorluğunun bir inc i defa İstan bul'a gel eceğ ine yakın Sa ­ ra y-ı Hüma yunca yaptırı lan tam irler sırasında birço k fer ­ yat ve sızlamaların donm uş tanığı olan bu uğursuz çeşme oradan kaldırılmıştır , yok ed ilmes ine kı yılamamış olma ­ lı k i tam ir i yapan k iş i bu çe şme yi Ba b-ı Hüma yun iç ine ta şıtarak yerleşt ir m iş t ir . Su lağa mından esk i yer i ta yin oluna bil ir . Orta Kapının önünde k es ilm iş başların üzer ine konularak se rlgilend iğ i "İ bret Taşı" Tanz im atı Ha yr iye ­ den son ra kaldırılmıştır. Enderun-u Hüma yun esk iler i bu taşlardan bir in in toprağa gömüldüğünü iler i sürü yorlar. Bu çeş it serg ilemeler in Ba b-ı Hüma yunda da yapıldığı bi1inmekted ir . Gelel im s ol tarafa : Ba b-ı Hüma yundan g ir il ­ dikte , sol tarafta en çok göze çarpan bina A ya İr in i k il i­ ses id ir k i geçm iş dev ir lerde cephane ve s il ah am barı ola ­ rak kullanılmış olup bugün asker i müzes id ir. B izansdan kalan bu yüksek ve sağlam bina gran it taşından yapılmış olmak ve da ima kullanılm ış bulunmak gerekçeler i ile za­ manın tahr ibc' i el inden kurtulmu ştur. (Kapısında ik i k i­ ta be vardır k i met inler i bu makalen in ya yınlandığı sa yı­ nın 276-277. c i sah ifeler in de ver ilm iş t ir. üsttek in in tar i­ h i : 1157-1745, alttak in in tar ih i: 1139-17�6 d ir ) . Asker i M üzes i, Müdürü Ahmet Muhtar Paşanın ga y­ retler i sa yes inde günden güne gel iş mekted ir. Asker i Müzes i ile s fır arasında bugün karakol bulu ­ nan yerde ve arka tar aifl arında evvel "S im Sakalar" ve "Hasırcılar" koğuşları binaları var im iş. " S im Sakalar" gümüş kaplar iç inde tem iz su get irer ek Hırka- i Saadet da ires in in taşlığını yıkarlar ve hası rcılar da Hırka- i Saa­ det da ires in in ve Sara y-ı Hüma yunun hasır la rını örerler ­ miş. Bunların ne ocakları ve ne koğuşları kalmıştır. Asker i Müzes in in alt tarafında ve bit iş iğ inde Darp­ hane- i Am ire bulunmaktadır. Darphanen in bu yerde ku ­ rul uş tar ih i ile ilg il i yaptığımız inc elemeler sonuc unda pek az bil g i e lde ede bil d ik . Gal ip be y me rhum "Takv im - i Mesk fıkat-ı Osman iye" adlı eser inde ( Sah ife 192) Sultan

I

s

A

R

A

y

I

I. Mustafa zamanı m açıklarken "Da rphane- i Am ire'n in

Sara y-ı Hümayu n ıç ine naklolunduğunu yazı yor. ( Cilt 8, S. 349-350 ) . Ancak, Osmanlı Tar ihler inde bu konuda bir bil g iye rastlanmadığı gibi adı geçen in anlatışı dah i pek açı k olmadığınd an e v've l ce darphanen in nerede oldu­ ğu ve bu defa Sara y-ı Hüma yun iç inde ha ng i yere taşın­ dığı kuşku lu kalmıştır" d iyor. Lak in Had ikatülcevam iin (Çorlulu Al i Paşa ve S imkeşhane ca miler i bahçes inde) ve Evl iya Çele bin in ( C il t I, S. 565) ve Raş id tar ih in in ver­ d ikler i bil g ilerden anlaşıldığına göre, darphane ba şlan ­ gıçda bugün Sultan Ba yazıt yakınında bulunan S imkeş ­ hane olup 1119-1707 tar ih inden evvel Yen i Sara ya naklo­ lunmuş ve sara ydak i Darphane- i Am ire binası Raş id in tamamla yıcısı olan Küçük Çele biz ade r iva yet ince meşhur Sadrazam Damat İ brah im Paşa tarafından etraflı bir ta ­ m ir görerek 1139-1727 yılında tam irler i bitm işt ir k i, S i­ lahhanen in tam ir i de o yıla rastladığı üstündek i k ita be ­ den çıkarılır. S imkeşhane e vıvel ce ı rgat pazarında Çorlulu Al i Pa ­ şa Cam ii ve medreses in in bulu nduğ l,1 yerde iken Sultan Ba yaz it e taşınmış ve sonra terk ed il m iş binası bir yan ­ gında yandığından adı ed ilen paşa arsasına cam iin i inşa ett irm işt ir k i tar ih i 1120-1708 d ir. Esk i darphanen in yer inde bugün de bulunan s imkeş­ hane bin ası Sultan III. Ahmed' in baş hasek is i ümmetul ­ lah kadın tarafından inşa ed il m iş ve iç ine bir de fevkan i mes ıcit ve c ivarına se bil ve okul ilave ett ir ilm işt ir. Se bil ve okulun tar ih i 1119-1707. Fakat 1127-1715 senes i Kökçüler Kapısından çıkan yangında darp hanen in de yandığı Raş id tar ih inde yazılı olduğuna göre S imkeşhanen in bugü rtkü bin asının sonra ya pılmış olması gerek iyor. Hammer' in r i.va yet i de incele ­ me ye muhtaç görülü yor. Enderun-u Hüma yunda darphane binası esk iden ber i bu günkü bina olduğu sö ylent iler i vardır . Sultan II. Mah ­ mut'un darphane yi tam ir ett iğ i ve gen işlett iğ i ve bir hün­ kar mahf il i ilave ett iğ i aşağıdak i k itabelerden bell i olur. Kas ide P ertev Paşanın ve hat Yes ar izaden ind ir (Kas ide ­ n in metn i bu makalen in ya yınlandığı sa yının 279. sah ife ­ s inde ver ilm iş t ir. Tar ih i 1248-1832 d ir . Hün kar da ires in in kapısındak i tar ih k ita bes i de 280. sah ifeded ir. Tar ih i 12481832 d ir. Sağ tarafta darphane kapısı ile asker i müzes i arasında duvarda bir küçük çeşme vardır k i üstünde Sul­ tan III. Sel im tuğrası ile nakşed il m jş olan kıt a ' yine 280. sah ifede bu_lunmaktadır) . B il ind iğ i g ibi darphane yalnız para basımına mah­ sus olma yıp gerek sara y-ı am ire ve gerek harem- i hüm a­ yun iç in gerekl i tüm gümüş ve altın kaplar ve mücevher ­ ler orada imal olunur ve birçok esna f ve namlı ku yumcu ustaları çalıştırılırdı. Bu işlere mahsus te zgahlar bugün çalışmaz durumdadır. Darphane Bakanlığı da g eçen yüz ­ yıl ortalarına doğru bakanlık sa yılan ve it inalı bir dev ­ let me murl uğu olara k Al i Rıza Paşa ve Has ip Paşa za ­ manlarında çok parlamıştı. Haz ine- i Hassa bakanlığı, II. A bdü lham id ' in saltanatının ba şlarına kadar bu da irede iken 1294-1877 ma li yılında Dolma bahçedek i da ire ye gö­ türülmüş ve burası sırf para basımı da ires i olarak kal ­ mıştır.

T

o

p

K

ı

p

A

M esk fıkat (Para basımı) i dar esini n yanından bir yol aşağı doğru in er ek Soğuk Ç eşm e kapısında son bulur . Darphan e kapısı bu yolu g er ektiğind e kapatır. Yolun ağ ­ zına yakın çoktan beri yıkık olan Koz bek çil eri doğru d eyi ­ mi il e Kız bekçil eri ocağına ait koğuş varmış, açıklama ­ sı Ata tarihind e yazılıdır. Orta Kapıya doğru yakla şılınca bir D eavi Kasrı (Da­ valar Kasrı ) var imiş. "H ergün sa bahl eyin d eğiştirilm ek yoluyla Ku bbe v ezirl erind en bir kişi kasra g el er ek akşa ­ m ?. kadar kalarak v eril en dil ekç el eri toplayıp sahi pl erini söyl etip davanın konusuna ait bilgil eri toplay ip haftada dört d efa" belli gününd e divan-ı hümayuna suna rak dil ekç el erin ş eriat v e ka nun g er eğin e bakılır v e hakkın eld e -edilm esin e yardımcı olunur imiş. Adı g eç en kasrın yanı ­ başında "S enki ibr et" v e " Siyas et Ç eşm esi" nin bulunuşu

SOGUK D EM İR

·

t

N

t

L

Çinili Köşk binasındaki "ah enk v e t enasüp v e zarif ­ lik v e s ağlamlık s ebebiyl e mimarlık es ederimizin hakkıy­ la öğünülm e.si g er ek enidir. l'çi ve dışı inc e v e zarif görü-

y

I

11

p enc er el eri bu arsaya bakar. Esk i tst ırbl-ı Ami r e ( İmparatorluk Ahırı) bu arsa­ nın duvar tara fında v e har em dair esi duvarı boyunda imiş. Daha önc e yapılmış tari fl er e gör e Ba b-ı Hümayun il e Orta Kapı arasındaki alanda sayılan büyüklü küçü klü on binadan yalnız Ask eri Müz es i il e Da r.ph an e-i Amir e ayakta olup diğ erl eri arsa durumundadır . Ancak harita­ da y erl eri göst erilmiştir. Mat baa -i Amir e ( Milli Eğitim Basım evi) Ba b-ı Hümay unun sağındaki bayırdadır. Bina sur için de is e d e kapısı dışarı açılır. Eski Takvim-i Vakayi orada basıldığı için Takvimhan e adıyla da tanınmış­ tır.

K AP I S I N D A N

VE DARPHANE

Kapıdan iç eri girm ed en evv el sol tarafında bir ç eş ­ me g örülür, kita besi aşağıdaki gi bidir : "Elgazi Sultan A bdülhamid ef endimiz hazr etl erinin Müc edd ed en bina buyurdu kları hamidiy e çeşm esid h" 1307 - 1889 Sul tan 111. S elimin tuğrası v e altı satırlık kıt'a Tarihi 1014 -1605 Soğuk Ç eşm e Kapısından girili nc e yaklaşık 450 m et ­ re uzunluğunda düz v e g enişç e v e .gölg eli k bir yol D emir Kapıya götürür, yolun iki tarafı ağaçlıktır. Tıp okulu için evv elc e düz enl en en bitkil er v e ba hç esi bugün t erk edilmiş olmakla ev.velc e dikil en ağaçlar v e bitkil er k endi başına büyüyüp gitmiştir. Soğuk Ç eşm e Kapısı il e D emir Kapı arasındak i alan basık v e kapanık olduğundan bir hayli büyük olduğ u hal­ d e söyl em eğ e v e görülm eğe d eğ er bir ş ey yoktur. Ancak Soğuk Ç eşm e Kapısının sol tarafında v e köş ed e Alay Köşkü vardır. Alay Kö şkü sur ü rerin e inşa olunmuş v e m erm erd en yapılmış olu p mimarisi zarif bir köşk olup padişahla r Ba bıali önünd en g eç ec ek ola n alayları bu köşk­ den s eyr ed erl er . imiş. Paşa Kapısının yani Sadrazamlık dair esinin "Ba bıali" d enil en kapısı köşk e bakan kapıdır . Köşkün karşı sı nda "M ekt eb-i Rfışdiy e-i Ask eriy e" olarak kullanılan y erd e sarayın t erzil er ocağı bulunurmuş. T el­ gra f v e posta bakanlığı olarak Soğuk Ç eşm e Kapısı ya ­ nında sonradan i nşa ol unan kağir bina m emur la r v e ka ­ tipl er kal emin e sığmadığı için Ala y K öşkünd e bakanlar

Ç

A

adal etin tamamlanması için olsa g er ek.. Davalar Kasrının arka sında eski evkaf bakanlığı bi ­ nasının ars q.sı görü lm ekt edir ki Müz e-i Hümayunun arka

Ç EŞ M E

KAPIYA

R

A

s

KAPISINA

gör ev yaparlardı. Adı geç en bakanlıkda işl er büyüdükç e m emurlar v e katipl er çoğaldığından ara y erl er e ahşap v e çi rkin s undurmalar sıkıştırı lm ıştır ki güz ellik duygusun ­ dan yoksun olduğumuzu ortaya koyan bundan daha etki ­ li şahid aramağa g er ek yoktur. Surun a rkasına D emir Ka ­ pıya doğru yapıştırılan "t elgra fhan e fa brikası" ağaçların arkasından p ek gö ze ça rpmıy or .Alay Köşkü Osmanlı ta ­ rihimizd e sözü çok g eç en bir yadigardır. P enc er el erin üz e­ rind e kazılmış olan Kita bes i 1225 - 1806 tarihini göst erir. (Kita be m etni bu makal enin ya yınlandığı sayının 283. c ü sah if esind e çıkarılmıştır) . Soğuk Çeçm e Kapısından sağa dönül düğünd e m eyil­ li bir yokuş il e Darphan e Ka pısına çıkılır. Müz e-i Hüma ­ yun bu yokuşun s olu ndadır. Müz e-i Hümayun hakkında açıklamalara girişm ek konu muzun dışındadır. Yalnız şu ­ nu bildir eli m ki Çinili Kö şk müz e ya pılıp için e birkaç par ­ ça eski es erl er konu lmuştu. Hamdi bey m erhum müz e müdürü olduktan sonra k endisi gayr etli v e y enilik s ev er v e sanatta bilinçli bir kişi olduğundan Milli Eğitim Ba­ kanlığının karşı koymalarına rağ men iki büyük dair eyi y eni olarak inşa v e müz ey e ilav e ettiği g ibi yanı ba şına bird e Güz el Sanatlar Okulu inşa etmiş v e kurmuş v e mü ., z e-i 'hümayun yalnız m erhumun himm etl eri say esi nd e bu­ günkü s erv et e ulaşmıştır. Hamdi beyin kardeşi olan bu­ gü nkü Müdür Halil bey u zun müdd et m erhumun yardım­ cısı v e y erini alan hayırlı izl eyi tisi olduğundan kuşku yok­ tur.

t

K

ö

Ş

K

n lışü güz el r en kli sırlı tuğlalarla örtülü idi. Bu tuğlalara çini d enil diğind en köşkün ismi o tuğlalardan g elm ekt edir. Dursun bey tarihind en yukarıya çıkarılan parçada, çok

t ... T

o

p

· K

A

p

esk i tarzda i nşa olunduğu açıklanan "Sırça Köşk" ün bu çinili köşk olduğu aşağıya k onulan kitabeden görülüyor. Kitabe köşkün bir o dasında bulunup tavuslu çeşme deni ­ len çeşmenin iki tarafında yazılıdır . (Bu makale nin oriji­ nalinin yayınlandığı Tarihi Osmani En cümeni Mec muası ­ nın 5. cilt ve 1326-1910 aralı k sayısının 284. sahifesind t: suretleri verilen sol v e sağ taraflardaki kitabelerin ikisi de Sultan Murad l' ar devrini tutmamaktadır) . Çinili Köşkün gerek giri şinin şeklinden . ve planından İran mimari usulünden olduğu anla şılmaktad ır , ve ye r yer yazılar da bunu kuvvetlendiriyor ve Dursun beyin

D EM İ R

K A P ID A N

De mir kapıd an Otluk kapısına kadar uzayan geniş alan saray için in denize bakan kısmı olup güzellik v e ma nzara bakı mından geri kalan bölgelere nazaran eşine az rastlanan rahatlık verici binalardır. Evvelki zamanda çok rağbet görmüş kasırlarla süslü ola n ve Yalı Kö şk i"t, Saraybu mu, Has Bahçe, ı Gülhane, Cebehane adlarıyla beş be li rli semt olan bu yer güzel ve özel olarak bugün tenha ­ dır. Şurada burada mimarlık bakımından değersiz bazı alelade mekanlar bulunup aralarında kalan alanlar da Iahna bostanları olmuştur. Demir y olunun boydan boya oradan geçişi de bu yörenin değerinin d üşmesine yardım etmiştir. Demir Kapıdan, denize doğru uzayan duvar , demir yoluna ıg eçit ve istasyona meydan ver mek için (1) yıkıl ­ dığından izi bile kaybolmuştur. Adı ıgeçen kapıdan girili n ­ ce sağ tara fta görülen ağaçlık ha kkında yukarıda birkaç söz söylen mişti. Sol tarafta asker i yönetime ait bir ta ­ kım ahşap barakalar ve nihayet eski tıp okulu binası de­ niz yönünün hava ve manzarasını tüm ka pamış olduğ un­ d an sanat ve tarih değerleri olmayan bu binalardan vaz geçelim ve kıyı boyunu izlemek ve anlatmak için Sepet ­ çiler Köşkünden başlayalım : Sepetçiler Kö şkü , deniz kenarında surun üzerinde ku­ rulmuş yüksek bir bina olup m imarlık güzelliklerinden yok .su n değildir. üst katında ve deniz ta rafında baştan başa uzayan balkon boğazın havası etkisindedir. Kö şk bu­ gün Milli Savun ma Bakanlığının ilaçı de posudur. içerisi de depo olacak şe kil de tamir edilmiş olduğundan yalnız bir odada (Kubbeli ) müdevver tavan korunabil mi ştir. Altın ­ daki kapı kalede sonradan açılmıştır. H içbir tarafla rda bir kitabeye rastlanamadı. Kayıkhane Sepetçiler Köşkünün bit iş iğindedir. Kapı ­ sı nın üstünde yazılı o lan tarih kasidesin in anlamına göre Sultan III. Seli m zamanında Valde S ultan tara f1ndan mut­ fakla beraber ve hamam ta mir olunmuştur. (Kaside bu ma kalenin yayınla ndığı sayının 286. sa­ hifesi nde veril miştir) . B u kayıkhane saltanat kayıklarına mahsus olup için ­ de Sultan Mahmud ve Abdülmecid ve Abdülaziz Hanlar hazretlerinin köşklü saltanat kayıkları ve ba şka süslü ka ­ yıklar du ru yor , görünüşleri pek güzel. Abdülmec id Hanın

I

s

A

R

A

y

I

açıklamasına u y'gun düşüyor. Bu köşkün girişi üzerinde nakşedilmiş girift yazıyla yazılmış bir kitabenin (hala la ­ yikiyle okunamamıştır) sonu olan "Tamam yafet der ava ­ hiri mahı rebiülahır sene seb'a ve seb'in ve semane mae ­ hü" (877) ifadesi binanın bitirildiğ i tarihi gösteriyor. Ay ­ nı şekilde Dursun beyin Osmanlı usulü üzere onun kar­ şısında bina edildiğini açıkladığı köşkün şimdiki müze- i hümayun :yeni binasının yerinde olduğu kuzey ucunun te ­ melleri kazılı rken çıkan eski temel kalıntılarından ve çini ­ lerden anlaşılmaktadır.

O T L UK

K A P IS IN A

an nesi Bezm-i Alem Sultanın kayığının köşkü kafeslidir . Kayıkhane içinde özel bir koğuşta benzer ve paha biçil ­ mez bir antika bütün büyüklüğü ile ve heybetiyle görün ­ mektedir , o da iki buçuk yüzyıl evvel vefat etm iş olan IV. Mehmed i' n saltanat kadırgasıdır. Bu kadırga başda n başa görülmeğe değer, uzunluğu 39, 70 ve genişliği yuka ­ rıdan 5,70 ve omurgadan 4,50 metre ve ta mam -derinliğ i 2,40 ve omurgadan oturaklara kadar 1,20 metredir ve 140 tonadır ve 48 kürekle hare ket ettirilmektedir. Her kure ­ ğin topacında üç tutma yeri bulunduğuna göre 144 kürek ­ ' çisi olması gerekir. Hele kıçındaki köşk süs ve temiz i ş ve zari fliğini anlatmak k olay değildir. Köşk kemer şek ­ linde olup her yanı ince kalem ile (minakar i) altın işlen ­ miş ve kabartmaların ortasına akik ve necef cin sinde n türlü renkte t a_şlar oturtulmuş gerçekten şahane yüze n bir kasırdır. Sağ ve solunda "a r usun" (ta ç,) üzerine bi r dua beyiti göm me olarak sed efle i şlenm iştir. Sedeften i ş ­ lenmiş bu yazının k eskinliği ve güzelliği insanı hayra n ediyor ve baktı kça hayre tini artırıyor. Fak ir (ben) h i ç­ benzerini görmemi şi m , hatta hasretle yanından ayrıldığı ­ mı itiraf eder im. (Beyitler aynı makalenin 387. sahif e­ sindedir) . Bu beyitlerden başka köşkün çevresinde doku z beyitli bir kaside de varmı ş. Her mısraı ayrıc a g ümüş lev-· halara kazılmış olduğu ndan her nasılsa gözden saklı k a ­ lan ayrı iki m ısradan gayrısı kaybolmu ştur, ye rle ri duru ­ yor , belki kad ırganın in şa tarihi bu kasideden anlaşılabi ­ lirdi. (Çalın mayan mısraların metinleri aynı maka leni n 287. sahifesindedi r. ) XI. Yü zyılın (XV II. M ilad y.y. ) değerli yadiga n · olan bu kayığın kısa bir sefere dayanıklı oldu i?;unu deni z ko mutan la rından işittiği mi söylersem sayın okuyu cular a güzel bir müjde vermiş olurum. Şunu unutmayalım ki öze l koğu şun vakıfdan verilen her gece hala yanar bir kandi ­ li vardır. Kayıkhane g eçil dikten sonra Şirketi Hayriyenin (Bu ­ gün Deniz yol la rına katıldı) kö mür deposu, Savunma Ba ­ kanlığının gönde rme bü rosu , bir eski hamlacı koğu şu, as­ kerin odun a nıbarı, yalı k ö şkü kapısı, askerin erzak a n ­ bar ı ve aralarında köhne kahvehane sırasıyla dizilmiş ­ tir. Arka la rından demir yolu geçip, yolun ö bür tara fınd a da eski asker i tıp okulu 'bulunm aktadır.

T

o

p

K

A

p

I

Kal'ada sonradan açılmış olduğu belli olan Yalı Köş­

kü kapısı, hu isimdeki köşkün kapısı imiş. Bu köşkün de Sepetçiler Köşkü gföi sur üzerinde inşa edilmiş fakat bir katlı ve çok süslü olup etrafında mermer sütunlar üzerir.­

de saçaklı bir gezinti yeri var imiş. Yalı Köşkü Fuat Pa­ şanın Başbakanlığı sırasında diğer köşklerle beraber yıktı­

paratorlarmdan Teodosy:us

13

I

y

(yahut Klodius) Got kavmı­

na karşı kazandığı büyük zaferin teşekkür beİirtis.i olarak hıristiyan azizlerinden Ayyos Simeon adına diktirilmiş ve

tepesine kendi heykelini oturtmuştu. Fakat tarihçi Ata

evvelki hikayelere bağlı olarak tepesinde bir küçük ra­

sathane olduğunu söylüyor ki bu söylenti enderunlular arasında da yaygındır.

meşhur hattat İsmail Zühtü hattıyla bir kitabe odun an­

si yapılan yerde evvelki hakan küçük bir asker kışlası

barı civarında bulunarak müzeye nakledilmiş ve bu kita­ benin yalı köşkü kapısında konulmuş olduğu ihtimali ol­ makla metni

(makalenin yayınlandığı sayının 288. sa­

hifesinde verilmiştir) tarihi 1135-1722 dir. Bostancı Başı dairesi ve Hasekiler Koğuşu Yalı Köş­ kü civarında idi ve oraları saray içinin kalabalık ve şen­ likli bir yeri idi. Bostancı Başı gidişlerde hünkar kayığı­ nın dümenini kullanmağa ve kıyı köşklerini korumağa ve bazı önemli işlerle görevli idi. Hasekiler Padişahın emir­ lerini bildirmek için şuraya buraya gönderilen memurlar­ dır ki günümüzde "maiyet çavuşları" ve "yaverler" kar­ şılığıdır.

Yolumuza devam edelim: Askeri erzak anbarında

Yalı Köşkü semti nihayet bularak Sarayburnuna gelinir. Burada

eskiden uzunluğuna ve büyük bir ahşap saray

Bli dikilitaışın sağ tarafında eskiden has ahırın şube­

He .bir komutanlık dairesi bina ettirmiştir. Sarayın iç kıs­ mının üçüncü kapısı sütunun bulunduğu alana bakar.

Saray içinin has bahçe denilen ve isminin öncülüğü

ile eski zamanlarda güzel çiçek bahçeleri ile çevrili olma­

sı gereken alan bugün kendi haline bırakılmıştır. Vaktiy­ le padişahların gezinti yerleri olan o gül ve sümbül bah­

çeleri şimdi ara sıra pehlivan güreşi vesilesiyle toplanan

seyircilerin ve simitçi ve şe:ribetçi gibi satıcıların toplan­

dığı yer ve çevre mahallelerinin mesiresi olmuştur.

Has bahçeden sonra Gülhane Meydanı gelir. Bu isim

evvellerde sarayı hümayunun koku damıtılmasına ayrıl­

mış imalathanenin orada bulunmuş olmasından ileri gel­

mesi ihtimali vardır. Meydan oldukça geniş ve denize doğ­

ru düz ve neşe vericidir. Ortasında bir evvelki hakanın

zamanında inşa olunan iki büyük fişek deposu güzel man­

bina edipmiş olup II . Sultan Mahmut zamanında yepyeni

zarayı bozduktan başka Allah saklasın İstanbul için ve

tamir edilmişti. Tamamen doğu zevkinde inşa edilmiş ol­

:Wellik•le milyonlarla kıymetli eşyayı barındıran hazine-i

duğundan dış görünümü güzel ve hoş, iç süsleme ve mo­

hümayun için sürekli tehlikedir. Göz önünde olması ba­

bilyaları da kıymetli ve zarif idi ve denize olan büyük

kımından harp halindeki sakıncası da yine başka. Gülha­

kapısı Topkapı olduğundan Topkapı Sarayı denmekle ta­

ne Meydanı büyüklüğü ve güzelliği sebebiyle birçok kü­

nınmış idi. Sultan Abdülaziz saltanatının başlarında eşya­ ları la beraber yanıp (1279-1862 ) kapının üzerindeki gü­

zel kitabe kurtulmuş ve meydanda terkedilmiştiı::, Kaside 1zzet Mollanın ve hat Yesarizadenindir. (Kopyası bu ma­ kalenin yayınlandığı sayının 289. sahifesindedir)

tarihi

1233 - 181 7 dir.

çük ve güzel köşklerle süslü idi. Onlardan İshakiye Köş­ kü ve İncili Çavuş Köşkü yahut İncili Köşk ve Sultan Mu­ rad ve Sultan Mahmut Köşkıleri yakın vakitlere kadar du­ rur idi, Sultan Abdülaziz hanın Yeni Saraya ve öyle ufak tefek köşklere rağbet etmemesinden faydalanan Harbiye Okulu nazırı Galip Paşa merhum ser kurenalıkda bulun­

Topkapı Sarayının arkasında Sultan III. Selim Han

duğu sırada fazla masraflara

sebep oluyor

diyerek bu

annesi için Serdap denilen şirin kasrı yaptırmıştı. Bu köşk

köşkleri

Selimiye ve adalara bakan ve balgam taşından işlenmiş

olup ( 8 ) ıbir aralık birgak vahşi hayvan ve kuş getirterek

yı'ktırmıştır.

Bu

padişah

hayvanlara

meraklı

bir güzellik olup odalarının duvarları aynalarla kaplan­

onları Arslanhane adına çevirdiği Sultan Mahmut KöşkU

mış ve aralarına çiçek s_aksıları konulmuş ve saksılardan

yerinde

barındırmıştı. Hayrvanların

hücrelerinin bölme

sular akarmış. Sultan Albdülmecit Han yeni saraya teşrif­

yerleri arka duvarında hala görülüyor. Tesadüflerdendir

dinlenmek adetleri imiş.

da da arslanhane oralarda idi.

lerinde mutlaka bu sevimli kasırda bir süre durmak ve Hasoda Kethüdalığından

(Yönetici=iKahya) emekli

hacı Hayri beyefendi ki Enderun-u Hümayunun en: es­ . kisidir (1256-1840 tarihinde Enderuna çirağ olmuştur) ve birlikte bütün bu yerleri dolaşmak ve birçok bilgi vermek

zahmetinde bulunmuştur.

Serdabı tarif ederken ağzı su­

lanıyor ve kendisine göre hiçbir 'köşkün bunun kadar de­ ğeri olmadığı sözlerinden anlaşılıyor. 'Serdapda benzerle­

rinin yanına gitmiş yani acımadan yıkılmıştır.

Serdap'ıiı arkasında bir sed vardır. Bu sedin üstü en­ tlerunlularca beşinci yer yani tabaka ismiyle anılır. Yuka­ rısında. Rorna zamanından kalma büyük mermer sütun '

A

R

rılmıştır. Yalı Köşkünden Narlı Kapıya kadar kal'anın Sultan ill. Ahmet tarafından ta'mir olunduğunu belirten

,

A

s

dikilmiştir ki saraçhane semtinde bulunu:p eskiden üzeri­

ne konulmuş olan Venüs (güzellik ilah esi) hey'keli mü­ nasebetiyle Kıztaşı ismiyle anılan sütuna benzetilerek Ata

tarihi ·buna da Kıztaşı adını veriyor. Bu sütunu Roma İm-

ki Bizans zamanında ve Osmanlı İmparatorluğu başların­

Sözü geçen cebehanelerin civarında iki başlangıç ni­ şantaşı dikilmiştir. ( 9 ) (Metinleri bu· makalenin yayınlan­ dığı sayının 292 ve 293. sahifelerindedir. Kara tarafın­ daki taşın tc:ırihi 1226-1811 dir yazı Yesarizade Mustafa tzzet'indir). Gülhane Meydanında tarihce çok önemli bir yer var­ dı, o da Mustafa Reşid Paşa tarafından 1255-1839 yılında

Tanzimatı Hayriye hattı hümayunu (Tanzimat Fermanı)

okunmak için konulan kürsünün yeridir. Milletin ana hak­

larının en önde gelen beratı olan bu hattı hümayun Sul­

tan Mahmut KöŞkünün önünde okunduğu yerde aşağı yu­

karı tayin etmek mümkün ise kürsünün bulunduğu nok­ tayı ayırmak gereklidir. Gülhane Me.ydanının deniz ke­

narında değirmen kapısı ve bitişiğinde saray-ı amireye aY.rılmış değirmen ve yine oralarda bugün de kalmış olan

T

o

p

K

A

p

mezbelekeşan o'Cağı (sarayın süprüntüsünü denize döken hizmetliler) dir.

vardır. Değirmen şimdi asker yönetiminde­

Mezbelekeşan ocağı deniz kıyısındaki terk edilmiş Si­

nan Paşa Kasrı civarındadır. (Bu kasrın önündeki çeşme­ nin kitabesi makalenin

yayınlandığı sayının 293. sahi­

fesindedir) tarihi 997-1588 dir. Sinan Paşa Kasrından el­ li altmış adım mesafede ·s,ur duvarına dayalı bir çeşme ha­

I

s

A

R

A

y

I

dan yeniden inşa olunan Teşvikiye Hastahanesi (10) ve eski Gülhane Askeri Rüşdiye-si ve Otluk Kapısı bitişiğin­ de askeri terzisanesi o bölgede bulunan binalardandır. Ot­

luk Kapısının adının sebebi, dışında has ahırın ot ve sa­ man anbarlannın bulunması imiş. Kapının ve kıyı bur­ cunun üzerinde bir köşk varmış ve köşkün içinde kemer­ li bir oluktan denize atmalar olurmuş. Kal'anın burcunda öyle bir oluk görülüyor. Demir yolu köşkün bedenini iki­

rabesi bulunuyor. Eski ibir yazı cinsi ile yazılı olup altı

ye ayırmıştır.

lunduğu taış yerinde yıoktur. Şairlerden "Hadi" nin man­

ramış paşaların balıkthaneye indirildiğine eski tarihleri­

1006-1597 dir.

daki balık pazarı değildir, Yeni Sarayın Marmaraya açı­

beyitten oluştuğu anlaşılan kitabesinin ilk mısraının bu­

zum eseri olan bu kitabenin son mısraına göre tarihi Gülhanenin sonunda Gülhane Kapısından eski Cep­

hane Meydanına çıkılır. Kapı yok ise de iki tarafında sö­ ğelik görevini yapan iki kule duruyor. Bu kuleler Abdül­ aziz han zamanında güvercinliğe çevrilmişti. Kulelerden biri bamya ocağına ve diğeri lahna ocağına mahsus ol­ duğunu Enderun-u Hümayun eskileri anlatıyor. Gerçek­ ten cephane meydanına girilince birinin tepesinde lahna 'Şekli bulunan deniz yönünde ve ötekinde bamya şekli bu­ lunan kara yönünde, iki nişan taşı vardır. Üzerlerinde 'ka­ zılı kitabelerinden bu taşların Gülhane meydanında adı geçen taşlara karşılık ve onların nişangahları yerinde di­ kildiği anlaşılıyor. (Metinleri için bakınız, Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası Cüz: 5,1 Aralık . 1326-1910, sahife 294 ve 295 ) . Birindsinin tarihi 1205-1790, ikincisinin ta­ rihi 1226-1811 dir. Gerçekten Ata tarihinde bir lahna ocağı söylenmiş ve bu ocak personeli saray bostanlarında selbze yetiştir­ mekle görevli oldukları yazılı ise de nişan taşlarının te­

Söylemeğe değer bir yeri unutmayalım : Gazaba uğ­ mizde sık sık rastlarız. Bu balıkhane Yeni Cami yakının­ lır bir kapısıdır. Yanında vaktiyle birde ocağı var imiş. Balıkhaneye indirilenler bu kapıdan çıkarılır ve hazır ve yaklaştırılmış duran gemiye bindirilerek sürgüne götürü­ lür. Ama eğer bostancıbaşı evvelce oraya gelmiş ise sür­ gün ve uzaklaştırma ile kurtuluşa imkan olmayıp ölüm fermanının yerine getirilmesi ve ceylladın amansız eline başını ve canını teslim etmek gerekli idi. Alyanak Musta­ fa Paşadan dinlenmiş olan Zühdü beyefendi anlatır ki, başvekil Ahmet Emin Rauf Paşa balıkhaneye indirilece­ ği gün (1233-1817) bostancıbaşı Deli Abdullah gelip bir uzun beklemiş. Telaş ile Ha.ıet efendi gelip "aman Abdul­ lah ağa ·gitme buralarda dolaş. Kallavi yüzünden ıbir tür­ lü emrini alamadım. Hele bakalım" diyerek saraya acele dönmüş. Halbuki Rauf Paşanın katli Sultan Mahmud'a sunulup "Onun başına kallavi pek yakışıyor,, ben o güzel başa kıyamam

nefyolunsun" diye

Halet efendinin kalbinin isteği

padişah

diretmiş ve

gerçekleşmemiş. Ancak

paşa, ölünceye kadar, sürgün olarak Balıkhaneye -götürü­

pesinde lahna ve bamya şekillerinin bulunmasına bir an­

lerekorada bostancı başıyı görünce korkusundan idrarı tu­

lam verilmedi ve dostlardan biri, gerek Sultan Selimin ve

tulup ve bundan sonra çocuğu olmamış. (Rauf Paşa kırk

gerek Sultan Mahmudun o yerde nişan atmaları bamya ve lahna ocakları personelince

öğünmeğe değer olduğun­

dan, belirtici alametlerinin taşlar üzerine konulması on­ ları mükMatlandırmak için olsa gerektir diye bir çözüm 'Şekli buldu. Yine

orada cephaneliklerin birisinin köşesine yakın

bir yerde dikili üzeri alametsiz bir nişan taşı daha vardır ki şehzade Sultan Ahmedin topuz attığını hatırlatan, yu­ varlak ve yazısı eski usul ve karışık ('girift) ve biraz öte­ de dikili paratoner direğinin desteği tamamının okunma­ sına engel olduğundan kitabesi pek iyi okunamadı. (Met­ ni için bakınız, T. O. M. Cüz: 5,1 Aralık 1326-1910, Sahi­ fe : 296 ) . Tarihi 909-1503 dür.

II. Sultan Bayazit zamanına ait olan bu taş saray içi­ nin en güzel yapıtlarındandır. O meydan Bizans zamanın­ da da cirit ve benzeri oyunlara mahsus imiş. Eski cephane binası açıklanan fişek depolarına e k olarak yine o görevde kullanılmaktadır. Cephane meydanından çizme kapısına çıkar bir yo­ kuş vardır. Saray-ı amirenin eski hastahanesi bu yokuş­

tı:ı imiş.

Cephane meydanından Otluk Kapısına gidilirken, iş­

sizlere ve okuldan kaçan haylaz çocuklara mekan olan, bilinen bostanlar arasından geçilir. Temizliğe ve düzene benzer hiç bir nişan yoktur. Sultan II. Mahmut tarafın-

üç sene daha yaşamıştır, Alyanak Mustafa Paşa onun . damadı idi.) Balıkhaneye indirilen son başvekil Hacı Salih Paşa­ dır

(1238-1822 ) . Devletin durumunun islahı için Halet

efendiyi geçici de olsa seyehate çıkarmak gereğini Salih Paşa gizlice oradan Sultan Mahmuda tavsiye . etmiştir.

Uğursuz ve pis kapının üstünden uğursuzluk ve bela akı­ yor. Balıkhane Kapısının yanında sonradan askeri dikim­ hanesi inşa olunmuştur. Evvelki açıklamalardan anlaşıla­ cağına göre yeni sarayın iç kısmı dışarısında bulunan süs­ lü ve mamur köşklerd�n ve Ata tarihinde sayılan hesap­ sız ocak ve koğuşlardan, Aya İrini Kilisesi, paralar daire­ si ve çinili köşk ve alay köŞkü ve sepetçiler köşkü ile es­ ki cephaneden ve eski kayıkhane ve hamlacı ve çöp at­ ma ocaklarından başka bina kalmamıştır. (Müze dairesi yenidir) . Her yanı çok harap ve baykuş ve kargalara yu­ va olmaya yüz tutmuştur

( 11) . thmal, para ve himmeti

esirgemek, esef edilecek bu hale tek sebeptir. Demir yo­ lunun geçişi bu yerin şerefinin azalmasına · yardım etmiş­ tir.

Askeri idarenin yaptırdığı dikimhane, terzihane gibi asalak adi mekanlar doğrusu hiç yakışmıyor. Hele fişek

depolan ? Langa ıbostanlarından pek aşağı olan lahna bos­ tanları ve başka haraplıklar, ölümlü dünyanın değişen yü-

T

o

p

A

K

p

I

zil hakkında insanı ibret verici düşüncelere boğuyur. !kincisi, Aya İrini Kilisesi ile Ayos Simiyos sütunun­

dan ve bazı temel ve sed kalıntılarından gayrı Bizans za­ manından kalma bir şeye rastlanılmıyor. Fatih hazretle­

rinin yaptırdığı saray çinili köşk ve Dursun beyin iddia­ 12 ) ile .;;aray hareminin sınca karşısında başka bir kasır (

bir dairesinden ibaret olduğu meydandadır. Parçaları ve diğer daireleri bütün sonradan inşa ve ta'mir olunmuş­

tur. Fakat etraf surunun kara parçası Fatihin inşaatı olup II. Bayazıt zamanında olan büyük zelzeleden (915 1509) sonra iyi bir ta'mir gördüğü ve deniz parçası da

Sultan III. Ahmet zamanında baştanbaşa tamir edildiği ve arada çok ve az tamire muhtaç olan yerlerine de ba­

kıldığı görülmektedir.

üçüncü olarak saray dayanıklı bir sur içinde korun­

muş ve kentten ayrılmış, değirmeni, furunu, sbeze bos-

HAREM

DAİRESİNİ

Yeni Sarayın "daire-i haremi" dediğimiz kısmı saray

içiİıin tepe tarafında, dört yanı ayrıca bir sur ile çevrili

ve harem-i hümayunu ve eınanat-ı müteberrikenin (kut­

sal emanetler) saklı olduğu yeri ve onların hizmeti ile

A

R

A

s

I

y

15

tanları, silahhane ve cephaneliği, hay\ranları nın yiyecek­ leri içinde veya yakınında toplanmış, gerektiğinde savun­ masına bostancı, ıbekçi, kapıcı, baltacı . . . . . ve benzeri

adlarda birkaç bin kişi hazır, özet olarak her türlü olası­ lığa karşı birkaç gün kendini korumaya yeterli ,ulaşılmaz bir yuva idi. Geçmişlerini bırakalım son yeniçeri ihtilali ki Alemdar Mustafo. Paşa olayıdır. (Ramazan 1223-1808

sonları ) . Bu önlemlerin ne kadar uzak görüşlü uygun dü­ şünce olduğunu gösterir. Adı geçen olayın ayrıntıları Cev­ det tarihinde yazılıdır. Meşrutiyet devrinde beldenin süs-·

lenmesi konuları arasında saray içinin imarı hakkında da bir takım düşünceler dolaşmaktadır. Onlardan biri es­ kimiş kale bedenlerinin yıkılması ile Sarayburnundan Ye­ dikuleye kadar geniş ve lodos dalgalarına dayanacak güç­ te sağlam bir rıhtım inşasıdır. Yakın zamanda gerçekleş­

mesine dua edelim.

A Ç I K L AM A K T A D I R

kinden

öncekine

çıkılabilir.

"Orta Kapı"

ve

ikinciye

"üçüncü Kapı" denilir. "İkinci Kapı" Kethüdalık daire­

sinin yanından merdivenle üçüncü yere inilen kapı olma­

sı gerekiyor ki bugün o kapı yoktur. "Bahüssaade" evvel­

görevli olan enderun o·c aklarını ve kubbe altı denilen di­

ce söylenmiş kapıların arasında bir iç kapısıdır.

kapsamaktadır. İç daireleri kuşatan iç surun geçen ma­

arsası bir hayli büyük olup yükseklikleri bakımından en­

van yerini ileride tarif edilecek birkaç köşkü vesaireyi

kalemizde anlatılan dış sur ile ilişki ve benzerliği yoktur

ve savunma yönünden önemi ikinci ve belki üçüncü dere­

cededir. Bu iç surun biri Bab-ı Hümayuna ve öbürü Ay­

yos Simeon (Goth) sütununa bakan iki kapısı bugün zi­

yaretçilere açıktır. Birinden girilirse ziyaretten sonra öte-

O R T A

K A P I

İ L E

İç bölümü oluşturan bina ve bahçe ve meydanların

derunlularca üç tabakaya

ayrılmaktadır. Bu

landırılmakta, birbirinden alçak olduklarından araları sed

veya duvar ile ayrılmı·ştır.

B A B ü S S A A D E

Orta Kapı eski deyimle Babüsselam, Ba:b -ı Hümayun

(seviyeye)

tabakalar birinci yer, ikinci yer, üçüncü yer olarak ad­

A R A S I

nek taşında "Şemseddin bey, her işidilen söz padişahlara

kadar yüksek değilse de yine önemlidir ve üzeri Bab-ı

söylenmez. Ben adamın şuracıkda kellesini uçuruveririm"

iki yanında iki kule inşa edilmiştir. Kulelerin altındaki

doğru yürümüş. Orada hazır bulunan Tayyar efendi ( ta­

lar bulunmaktadır. Vezirler ve diğer büyüklerin gerekti­

dağı çatlayıp" kan damladığını gördüğünü anlatır imiş.

arasındadır.

dışlı olmak üzere ikişer kapıdır. Orta Kapıdan girerken

Hümayun gibi köşk yapılmasına elverişli olmayıp ancak alanda yani kapının ik i yanında kapıcılara ayrılmış oda­

ğinde hapis ve tutuklandığı "Kapı arası" işte bu odalaI" Gerçekten kulelerin alt kısmına rastlayan

penceresiz ve izbe ve karanlık_ yerlerin hapis yeri olması uygundur. Kapıcıbaşılar orta kapıda oturmakta idi. Mut­ lak yetkiye sahip olarak birunda ( dış bölüm) güç ve yet­ kilerine sınır olmayan haşvekiller orta kapıda hayvandan inerler ve kapıdan iç bölüme girince yetki ve güçlerini

kullanamazlardı. III. Selim zamanında başvekil Koca . Yu­ suf" Paşa padişaha yakınlardan olan Şemseddin beyin ye­ nilik iıevesi etkisiyle padişaha devletin dış sorunları ko­

nusunda bazı sunuş ve önerilerc;le bulunduğunu padişahın yanında iken öğrenip dışarı çıkınca Şemseddin beyi yap­ macık iltifatlarla orta kapı dışına kad�r götürmüş ve bi-

diyerek

hayvana

binip selam :bile vermeden Babıaliye

rihçi Ata beyin babası) Şemseddin beyin korkudan " du­ Bab-ı Hümayun ve Babüsselam ve Babüssaade içli

_sol kanadında demir pervaz üzerinde kakma olarak ' ( ame­ li gaybın Mehmed sene 931-1524" kitabesi görülüyor.

Gaybın sözcüğüne bir anlam veremedik, acaba bir lakab mı ? Saray kapılarının ağır ve dayanıklı- olduğu doğaldır.

Kapının takının üstünde celi yazı ile kelime-i tevhid ve. kelime-i tevhidin altında Sultan II. Mahmud'un tuğ­

rası ve kapının iki yanında aşağıdaki kaside görülmekte­

dir.

Sağ tarafta, Tuğra (Sultan Mustafa'nın) "Hafızı adl-i şeriat hazret-i zill-i Hüda"

T

16

K

p

o

A

p

( metni T.O.E.M. Şubat 1326-1910, sahife 331 de)­ Sol tarafta, Tuğra (Sultan Mustafa'nın) "Sultan Mustafa Han ibni Ahmet elmuzaffer daima" ( metni T.O.E.M. Şubat 1326-1910, sahife 332 de) Tarihi : 1172 - 1758 : Bu kaside kapının iç yüzünde yani alay meydanına bakan yüzünde de aymyle kazılmıştır. Ancak iç yüzün ta­ kının üstünde yine celi yazı ile "Cennat-ı adn müfettiha­

tfı lfıhm-ül ebvap" Kitabesi nak�dilmiştir. Orta Kapının arasında bulunan kubbede ve kapıların iç tarafları üze­ rinde iki ayet-i celile yazılmıştır. Kapı arasında_ bulunan çeşmenin üstünde 1172-1758 tarihli kitabe görülüyor.

(metni T.O.E.M. Şubat 1326-1910, sahife 333 de)

Orta kapıdan girilince Ata tarihinin eski divan yeri

I

s

A

R

A

y

I

erkek dört beş bin kişiyi doyuracak kadar yemek hazır­ landığı gibi özel bayramlarda, mesela ulfıfe dağıtım gün­ leri onbin ile onbeş bin arasında olan askerlere çörba ve

pilav zerde ve ramazanın onbeşinci geceleri onbin kadar yeniçeriye baklava yapılırdı. Ata tarihinde bunların ay­ rıntıları görülür. Mutfağın bölüm ve koğuşlarınıh bugün­ kü hali harap olmaya yüz tutmuştur. Kalayhane ayrı bir ocaktır. Mutfağın ·�helvahane" bölümü 'ı:nis kokulu ma­ cun ve reçel ve şur\IP gibi tatlı yapılmasına ayrılmış idi, hatta kokulu sabunlar da burada yapılırdı. Reçelhane ka­

pısının üzerinde "Ta'miri Hacı Mehmet Ağa sene 1111 1699" diye yazılmıştır. Buradaki mermer küpün kasna­ ğı üzerinde Sultan Ahmet I tuğrası ve 1026-1617 senesi kazılıdır. Mutfak bölümüne girilen kapılardan ikincisinin

adını verdiği mermer sütunlu ve saçağı tezhipli ve süslü

iç yüzü üstünde bir demir miğfer ile ince uzun bir zincir

ve duvarları İstanbul vesaire mesirelerinin manzaraları

asılmıştır. Bunların üzeri boyanma sırasında sarı badana

ile nakışlı ve süslü, mimarisi güzel ve görkemli seyre de­ ğer ferahlı

k,

ile örtülmü_ştür. Bunlar bir nemçe generalinin başlığı olup

veren bir yerdir. Orta Kapı ile Babüssaade

seferde aşçılardan biri tarafından başı kesilerek ganimet

arası 130 metre genişliğinde ve 160 metre uzunluğunda

alındığı ve nişane olmak üzere oraya asıldığının eskiden

yaklaşık 22 dönümlük düz bir meydan olup muayede ve

ulufe alayları bu meydanda yapıldığı için bazen alay mey­ danı diye anılır.

Enderunlularca

"birinci

yer" burasıdır.

Meydanın

-dört yönü ( divan yerinden maada) mermer sütunlar üze­ rinde örtülü bir gezinti halindedir. Orta kapının iç yüzü ile babüssaadenin girişinde bulunan direkliklerden başka

bu örtülü gezinti yerinin hala ayakda duran sütunları dok­

sanbir tanedir. Orta Kapıdan girilince sağa rastlayan sü­ tunların üçüncüsünün üzerinde: "Bundan evvel çıkarılıp

beri söylendiğini aşçılar a_nlatıyorlar, belki de Eğri meş­ hur olayında aŞçıların iy i hizmetlerine nişane olarak ora­ ya asılmıştır.

Nihayetteki mescidin kapısı üstündeki kitabe aşağı ··

dadır :

(Metni T.O.E.M., Cüz 6, 336. sahifededir)

_

Helvacı Memmi bini A:bdullah sene 1022-1613 Bu kapının bulunduğu duvarın sol tarafındaki kita­ beler : Anlamları : Padişahımızın zamanında iken Bedirhan

cebehaneye götürülen somaki sandukalardan iki tanesinin

Cihan Kalfa helvahane ocağına ortanca Mahmut ağa eliy­

kapakları bu direğin on zira öl'çüsü hizasında bulunan çı­

le camii şeriflerinde hatmi şerif okuyana beşyüz kuruş

nar ağacının altında olduğundan dışarı ç.ıkarılmamış ol­ duğu gurrei b1263-1846" cümlesi kazılıdır. Somaki san­ dukalar bugün askeri müzesinin yanında duruyor. Mey­ danda düzensiz biçimde ağaçlar büyümüştür. Ortasında Babüssaadeye doğru giden yolun iki kenarında büyük ser­

vakf olunmuştur. Her ay faizinden okuyana verilsin. Bü­

tün yoldaŞların bilmeleri için bu taşa şartlar yazılmıştır.

üç ihlas bir fatiha vakıf sahibine hediye edilsin.

Sene 1237 - 1821

Hayır sahibi Mihri vefa hatun helvahane ocağına va­

viler dizilmiştir. Bu arada orta kapıya yakın bir kuru çeş­

kıfdır. işbu 1232 senesi Rabiyülahırın yirmi ikinci günü

harpte Sohum ka'lasından getirilen kitabeden başka bir­

rinden merhum Devrinab

me kalıntısı ile Babüssaadenin sol tarafında Rusya ile son

şey yoktur. Çeşmenin üzerinde kitabesi kalmıŞ olmakla aşağıda verildi : ( metin, T.O.E.'M ., Oüz 6, 1 Şubat 1326-1910, 334. sa­ hifededir) . SOhum'dan

getirilen

Kitabe

taşını

oturtmak

için

mermerden bir kaide üzerine yine mermerden bir çerçe­ ve yapılmıştır. Kitabe budur :

(metin, T.0 ..E.M. , Cüz 6, 334 ve 335. sahifededir) .

Alay meydanının sağ taraıfını tamamen saray mut­

fakları kaplamıştır. Mutfağın meydana üç kapısı vardır.

Kapıdan girilince sıra ile ikişer ikişer yirmi bacalı ve-her baca büyük ocakların dumanını çeker büyük mutfaklar görülür. Mutfakların önünde de saray mutfağı görevlile­

rinin daireleriyle aşçılar ve tablakarlar koğuşları vardır. 3onunda özel mescitleri hala duruyor. Bü'.ndan başka sa­ ray mutfağı dairesinde ( bölümünde) birisi- çok harap ve :>tekisi iyi durumda olmak üzere iki tane mescit daha ıardır.

Saray mutfağında eski zamanlarda bütün gün kadın

şevketlu Sultan Mahmut gazi han efendimizin cariyele­ (i[)ürrünab) hatun ruhu için

ve · Mihrivefa hatun selameti için, Allah rizayı şerifi için mevludu şerif için saray helvahanesi ocağına ikibin ku­

ruş lalam hat!ı Reyhan ağa vasıtasıyla vesair ağalarla · be­ raber ve helvacıbaşı ağa ve başbölükbaşı ağa ve ikinci ve üçüncü bölükbaşı ağa vesai r eski yoldaşlar önünde tes­ lim olunup bunun nemasından ( gelirinden) mevlut oku­ nurken sar.f oluna (nasıl sarfolunacağının ayrıntıları ) . . . .

Şu vakfın şartı öyledir, rehin kavi olmadıkça ve malı ile kefil bulunmadıkç a vermeyeler. Böylece hareket edenlere teşekkür . . . . . .

Sene 1233 - 1817 (13 )

Aşçılar mescidinde asılı olan "Mehmet Emin Hoca-i Hümayun" tarafından yazılmış ve 1179 - 1765 tarihini ta­

şıyan tahta üzerine yontulmuş ayat-ı kerime (ayetler) bulunan büyük levha görülmeye değer. Bu mesciddeki di­

ğer kitabeler aşağıdaki gibidir : Anlamları :

Şevketli Efendimiz hazretlerinin hareminde kiler kal­ fası Penıbe Kalfanın malından ikibin beşyüz kuruş aşçılar ocağına meıvlfıd-u şerif okUJlil1:ası için . . . . . . . . . aşçı

,

T

l

p

o

A

K

I

p

A

R

I

y

17

;J

Çeşme yanında :

başı Hüseyin ağaya teslim . . . . . . . bilinmesi için buraya

kaydolundu.

Sene 1235 -1819

Mısırlı Ahmed ağanın bu çeşmeleri yaptırdığına dair

Merhum hazinedar Sait ağanın cariyelerinden mer­

dört satırlık kitabe vardır:

hume Reşid Hatunun malından kalfası Hidayet ve Mah­

"Sıcak çeşme" denilen çeşmenin kitabesi :

mut ağa elleriyle aşağı matbahı amire camii şerifinde be­

Zamanın Cihan Padişahı Sultan Han Gaziyi methe­

her sene mevlfıdu şerif okunması için ikibin kuruş .... tes­

diyor ve Vezir ve Damadı İbrahim Paşanın hela mutfağı

Sene 1234 -1818

lim olunmuştur.

hizmetlileri için bu hamam ve evleri onun inşa ettiğini

Diğer bir yerden çıkarılarak Kiler denilen yerde ko­

ve 14 satırlık manzum tarih kitabesini Şakir isimli şai­

runan taşın üzerindeki Kitabe:

rin yazdığı anlaşılıyor.

14 satırdan oluşan manzum kitabe Sultan III. Mus�

Saray baş aşçısı tsmail ağa �akfı

tafa tarafından harap berhane odanın tamirine aittir.

Ramazanda seferli hanesine giden ( kuşbeylik)

çiyi "Meyt Kapısı"na

sof­

ları Orta Kapı erkence "çevrildiğinden" ramazan gece­ leri iftara gidip gelenler bu kapıdan işlerler.

B E Ş t R A C A

M E S C 1 D t

Meyt Kapısından çıkınca Sultan I. Mahmud'un da­

Hüseyin hazretlerinin isimlerini havi levhalar Sultan Ab­ dülmecid Hanın kendi yazısı ve hediyesidir. Sedef kak­

cit ile bitişiğindeki hamam karşınıza gelir. Mescidin mih­

malı ve oymalı ve cevizden yapılmış kürsü çok eskimiş­

rabı üzerindeki daire şeklindeki pencere bina zamanın­

tir. Bu kürsü ile aşağıda yazılı ocakda bulunan mahfaza

dan kalma olup renkli camlarla kelimei şahadet yazıl­

içindeki saatın damad Nevşehirli tbrahim Paşanın oldu­

mıştır. Mescidin duvarlarında asılı olan büyüklerin söz­

ğu söylenir.

leri ve Peygamberin ismi ile dört yakını ve Hasan ve

H

A

S

A

Mescidin karşısında bir uzun bina vardır ki eskiden

H

"Has ahırını Sultan abad eyledi"

türülen kapısının üstünde Seyyid Vehbi'nin aşağıdaki ta­ rih kasidesi görülüyor :

şeklinde tarih düşürmektedir.

B

memur ve katiplerine

A

L

T

ayrılmış olan bu

uzun binanın çeşitli bölümleri bugün harem ağaları has­

tahanesi ve bahçıvanlar koğuşu ve yakalı baltacılar ocağı yapılmıştır. Baltacılar koğuşu eskiden has ahırın hazinesi Girit fatihlerinden meşhur Deli Hüseyin Paşanın

kırdığı söylenilen tran karı sert kemanın kırıkları koğu­ şun mescidi içinde hala asılı duruyor.

Bu ocağın kapısı güzel ve sanatlı olduğu gibi sağ "Darı illet devrülmülk

R

"Böyle bir müstesna tarihe layıkdır ey Vehbi"

lar bu alanda hala duruyor. Sonradan peneereye dönüş­

kanadında

I

22 satırlık manzum tarih kitabesinde şair son beyitte :

saray ahırı yeri idi. Hayvanları sulamaya mahsus yalak­

imiş.

Enderunde bir cenaze­

Sene 1224 -1809

rUssaade ağası meşhur hacı Beşir ağanın yaptırdığı mes­

Has ahır

ulaştırır.

olunca bu kapıdan çıkarılmak adettir ve bir de akşam­

raları için iki hizmetkara verilecek yemek ve paraya ait­

tir.

Sene 1135 - 1 722

Orta kapıdan sol tarafa dönülünce bir yol ziyaret­

Tarihi 1172 - 1758

Mutfak duvarında :

,,.

A

s

bihimmete" sol ka­

nadında da "La'lfı maliküha a'la el'mülale" cümleleri ka­ zılıdır. Bu bölümün karşısındaki meydanda beş musluk-

A

C

I

L

A

R '

lu bir büyük mermer teknede aşağıdaki kaside kazılmıj

olmakla buraya nakil olundu :

Ettiler bfınyad bir çeşmeyi kim Misli bulunmak değildir muhtemel Lfıtfedip suyun içen ehli sefa Kaldıralar bir dua kılmağa el Didi tarihirı Fedai-i hakir Çeşme-i şirin ve pak ve bi bedel Kitabe senesi 1001 - 1592

T

16

o

K

p

A

p

(metni T.0.E.M. Şubat 1326-1910, sahife 331 de)­ Sol tarafta, Tuğra (Sultan Mustafa'nın)

"Sultan Mustafa Han ibni Ahmet elmuzaffer daima" ( metni T.O.E.M. Şubat 13-26-1910, sahife 332 de) Tarihi : 1172 - 1758 :

Bu kaside kapının iç yüzünde yani alay meydanına

bakan yüzünde

k.

veren bir yerdir. Orta Kapı ile Babüssaade

arası 130 metre genişliğinde ve 160 metre uzunluğund a

yaklaşık 22 dönümlük düz b i r meydan olup muayede ve

ulufe alayları bu meydanda yapıldığı için bazen alay mey­ danı diye anılır.

Enderunlularca

"birinci

yer" burasıdır.

Meydanın

dört yönü ( d ivan yerinden maada) mermer sütunlar üze­ rinde örtülü bir gezinti halindedir. Orta kapının iç yüzü ile babüssaadenin girişinde bulunan direkliklerden başka

bu örtülü gezinti yerinin hala ayakda duran sütunları dok­ sanbir tanedir. Orta Kapıdan girilince sağa rastlayan sü­ tunların üçüncüsünün üzerinde : "Bundan evvel çıkarılıp cebehaneye götürülen somaki sandukalardan iki tanesinin kapakları bu direğin on zira öl'çüsü hizasında bulunan çı­ nar ağacının altında olduğundan dışarı ç,ıkarılmamış ol­ duğu gurrei b1263-1846" cümlesi kazılıdır. Somaki san­ dukalar bugün askeri müzesinin yanında duruyor. Mey­ danda düzensiz biçimde ağaçlar büyümüştür. Ortasında Babüssaadeye doğru giden yolun iki kenarında büyük ser­ viler dizilmiştir. Bu arada orta kapıya yakın bir kuru çeş­ me kalıntısı ile Babüssaaderiin sol tarafında Rusya ile son

I

s

A

R

A

y

I

erkek dört beş bin kişiyi doyuracak kadar yemek hazır­

landığı gibi özel bayramlarda, mesela ulfıfe dağıtım gün­ leri onbin ile onbeş bin arasında olan askerlere çorba ve

pilav zerde ve ramazanın onbeşinci geceleri onbin kadar

yeniçeriye baklava yapılırdı. Ata tarihinde bunların ay­

rıntıları görülür. Mutfağın bölüm ve koğuşlarının bugün­ kü hali harap olmaya yüz tutmuştur. Kal�yhane ayrı bir ocaktır. Mutfağın ' 1helvahane" bölümü 'ı:nis kokulu ma­ cun ve reçel ve şur1:1p gibi tatlı yapılmasına ayrılmış idi,

hatta kokulu sabunlar da burada yapılırdı. Reçelhane ka­ pısının üzerinde "Ta'miri Hacı Mehmet Ağa sene 1111 -

1699" diye yazılmıştır. Buradaki mermer küpün kasna­

ğı üzerinde Sultan Ahmet I tuğrası ve 1026-1617 senesi kazılıdır. Mutfak bölümüne girilen kapılardan ikincisinin iç yüzü üstünde bir demir miğfer ile ince uzun bir zincir asılmıştır. Bunların üzeri boyanma sırasında sarı badana ile örtülmü_ştür. Bunlar bir nemçe generalinin başlığı olup seferde aşçılardan biri tarafından başı kesilerek ganimet alındığı ve nişane olmak üzere oraya asıldığının eskiden beri söylendiğini aşçılar a.nlatıyorlar, belki de Eğri meş­

hur olayında aŞçıların iyi hizmetlerine nişane olarak ora­ ya asılmıştır.

Nihayetteki mescidin kapısı üstündeki kitabe aşağı -

dadır :

(Metni T.O.E.M., Cüz 6, 336. sahifededir) . Helvacı Memmi bini kbdullah sene 1022-1613 Bu kapının bulunduğu duvarın sol tarafındaki kita­

beler :

Anlamları : Padişahımızın zamanında iken Bedirhan Cihan Kalfa helvahane ocağına ortanca Mahmut ağa eliy­ le camii şeriflerinde hatmi şerif okuyana beşyüz kuruş

vakf olunmuştur. Her ay faizinden okuyana verilsin. Bü­

tün yoldaŞların bilmeleri için bu taşa şartlar yazılmıştır.

üç ihlas bir fatiha vakıf sahibine hediye edilsin.

Sene 1237 - 1821

Hayır sahibi Mihri vefa hatun helvahane ocağına va­

kıfdır. lş'bu 1232 senesi Rabiyülahırın yirmi ikinci günü

şevketlu Sultan Mahmut gazi han efendimizin cariyele­

harpte Sohum ka'lasından getirilen kitabeden başka bir­

rinden merhum. Devrinab (Dürrünab) hatun ruhu için ve · Mihrivefa hatun selameti için, Allah rizayı şerifi için

aşağıda verildi :

mevludu şerif için saray helvahanesi ocağına ikibin ku­

şey yoktur. Çeşmenin üzerinde kitabesi kalmıŞ olmakla ( metin, T.O.E.'M., Cüz 6, 1 Şubat 1326-1910, 334. sa­

hifededir) .

Sohum'dan

getirilen

Kitabe

taşını

oturtmak

için

mermerden bir kaide üzerine yine mermerden bir çerçe­ ve yapılmıştır. Kitabe budur : ( metin, T.O.E.M. , Cüz 6, 334 ve 335. sahifededir) . Alay meydanının sağ taraıfını tamamen saray mut­ fakları kaplamıştır. Mutfağın meydana üç kapısı vardır. Kapıdan girilince sıra ile ikişer ikişer yirmi bacalı ve-her baca büyük ocakların dumanını çeker büyük mutfaklar görülür. Mutfakların önünde de saray mutfağı görevlile­ rinin daireleriyle aşçılar ve tablakarlar koğuşları vardır.

Sonunda özel mescitleri hala duruyor. Bıindan başka sa­ ray mutfağı dairesinde ( bölümünde) birisi· çok harap ve ötekisi iyi durumd a olmak üzere iki tane mescit daha vardır.·

Saray mutfağında eski zamanlarda bütün gün kadın

ruş lalam h�ı Reyhan ağa vasıtasıyla vesair ağalarla be­ raber ve helvacıbaşı ağa ve başbölükbaşı ağa ve ikinci ve

üçüncü bölükbaşı ağa vesair eski yoldaşlar önünde tes­ lim olunup bunun nemasından ( gelirinden) mevlut oku­

nurken sarf oluna (nasıl sarfolunacağının ayrıntıları) . . . . J?u vakfın şartı öyledir, rehin kavi olmadıkça ve malı ile

kefil bulunmadıkça vermeyeler. Böylece hareket edenlere Sene 1233 - 1817 ( 1 3 ) teşekkür . . . . . . Aşçılar mescidinde asılı olan "Mehmet Emin Hoca-i

Hümayun" tarafından yazılmış ve 1179 - 1765 tarihini ta­ şıyan tahta üzerine yontulmuş ayat-ı kerime

(ayetler)

bulunan büyük levha görülmeye değer. Bu mesciddeki di­ ğer kitabeler aşağıdaki gibidir : Anlamları :

Şevketli Efendimiz hazretlerinin hareminde kiler kal­

fası Penıbe Kalfanın malından ikibin beşyüz kuruş aşçı-

lar ocağına meıvlfıd-u şerif okuillll:a sı için . . . . . .

_

. . aşç ı

T

p

o

K

A

I

p

A

s

A

R

y

I

17

I

Çeşme yanında :

başı Hüseyin ağaya teslim . . . . . . . bilinmesi için buraya Sene 1235 - 1819 kaydolundu.

Mısırlı Ahmed ağanın bu çeşmeleri yaptırdığına dair

Merhum hazinedar Sait ağanın cariyelerinden mer­ hume Reşid Hatunun malından kalfası Hidayet ve Mah­

dört satırlık kitabe vardır:

"Sıcak çeşme" denilen çeşmenin kitabesi : Zamanın Cihan Padişahı Sultan Han Gaziyi methe­

mut ağa elleriyle aşağı ma tbahı amire camii şerifinde be­ her sene mevlüdu şerif okunması için ikibin kuruş . . . . tes­ lim olunmuştur.

diyor ve Vezir ve Damadı İbrahim Paşanın hela mutfağı hizmetlileri için bu hamam ve evleri onun inşa ettiğini ve 14 satırlık manzum tarih kitabesini Şakir isimli şai­

Sene 1234 - 1818

Diğer bir yerden çıkarılarak Kiler denilen yerde ko­

runan taşın üzerindeki Kitabe:

rin yazdığı anlaşılıyor.

14 satırdan oluşan manzum kitabe Sultan III. Mus­

Saray baş aşçısı İsmail ağa vakfı

tafa tarafından harap berhane odanın tamirine aittir.

Orta kapıdan sol tara.fa dönülünce bir yol ziyaret­

Tarihi 1172 - 1758

Mutfak duvarında :

Ramazanda seferli hanesine giden (kuşbeylik)

çiyi "Meyt Kapısı"na

Sene 1224 - 1809

leri iftara gidip gelenler bu kapıdan işlerler.

B E Ş İ R A G A

M E S C İ D İ

Hüseyin hazretlerinin isimlerini havi levhalar Sultan Ab­

rÜssaade ağası meşhur hacı Beşir ağanın yaptırdığı mes­

dülmecid Hanın kendi yazısı ve hediyesidir. Sedef kak­

cit ile bitişiğindeki hamam karşınıza gelir. Mescidin mih­

malı ve oymalı ve cevizden yapılmış kürsü çok eskimiş­

rabı üzerindeki daire şekli-n deki pencere bina zamanın­

tir. Bu kürsü ile aşağıda yazılı ocakda bulunan mahfaza

dan k a l m a olup renkli camlarla kelimei şahadet yazıl­

içindeki saatın damad Nevşehirli İbrahim Paşanın oldu­

mıştır. Mescidin duvarlarında asılı olan büyüklerin söz­

ğu söylenir.

leri ve Peygamberin ismi ile dört yakını ve Hasan ve

H

A

S

A

Mescidin karşısında bir uzun bina vardır ki eskiden

H

I

R

22 satırlık manzum tarih kitabesinde şair son beyitte �

saray ahırı yeri idi. Hayvanları sulamaya mahsus yalak­

"Böyle bir müstesna tarihe layıkdır ey Vehbi"

lar bu alanda hala duruyor. Sonradan pencereye dönüş­

"Has ahırını Sultan abM eyledi"

türülen kapısının üstünde Seyyid Vehbi'nin aşağıdaki ta­

rih kasidesi görülüyor :

şeklinde tarih düşürmektedir.

B

memur ve katiplerine

Enderunde bir cenaze

ları Orta Kapı erkence "çevrildiğinden" ramazan gece­

Meyt Kapısından çıkınca Sultan I. Mahmud'un da­

Has ahır

ulaştırır.

olunca bu kapıdan çıkarılmak adettir ve bir de akşam­

sof­

raları için iki hizmetkara verilecek yemek ve paraya ait­ tir.

Sene 1135 - 1 722

A

L

T

ayrılmış olan bu

uzun binanın çeşitli bölümleri bugün harem ağaları has­

tahanesi ve bahçıvanlar koğuşu ve yakalı baltacılar ocağı

yapılmıştır. Baltacılar koğuşu eskiden has ahırın hazinesi

imiş. Girit fatihlerinden meşhur Deli Hüseyin Paşanın kırdığı söylenilen İran karı sert kemanın kırıkları koğu­

şun mescidi içinde hala asılı duruyor.

Bu ocağın kapısı güzel ve sanatlı olduğu gibi sağ "Darı illet d evrülmülk bihimmete" sol ka­

kanadında

nadında da "La'lü maliküha a'la el'mülale" cümleleri ka­

zılıdır. Bu bölümün karşısındaki meydanda beş musluk-

A

C

I

L

A

R

lu bir büyük mermer teknede aşağıdaki kaside kazılm15

olmakla buraya nakil olundu :

Ettiler bünyad bir çeşmeyi kim Misli bulunmak değildir muhtemel Lütfedip suyun içen ehli sefa Kaldıralar bir dua kılmağa el Didi tarihin Fedai-i hakir Çeşme-i şirin ve pak ve bi bedel Kitabe senesi 1001 - 1592

T

o

A

K

p

I

p

Bilindiği gibi baltacılar iki sınıf olup yakalı ismini

alanlar elbiselerine atlasdan yapılmış yaka takmak gere­ ği usuldür. Bunlar haremin dış hizmetleri ile görevlidir.

Diğerleri zülüflü baltacılardır k i giydikleri dolama­

nın

(sako)

yakaları kalkık ve yüksektir. Bunlar ende­

run-u hümayun seyyar hizmetleriyle görevlidir. Bu iki ocağın koğuşları bugün bitişik bulunuyor iseler de bir-

Z Ü L Ü F L Ü

Zülüflü baltacılar koğuşu sarayın en eski binaların­ dan olup bir iki sene daha tamir görmez ise göçmesi ola­

sılığı vardır. Kapısında aşağıdaki kitabe okunur :

Otuz satır, yani onbeş beyitlik kitabenin anlamı :

Allahın gölgesi III. Muradı

metheder, darlığından

ötürü baltacı kulları padişaha ricada bulunuyorlar ve bü­ yütülmesi için ferman çıkıyor.

Tarihi sene 995 - 1586

Bu koğuşun binası altta (zemin seviyesinin altında) olduğu için içerisi yeterli

aydınlık değildir ve meyda­

nın üstü açık olmakla beraber yine loşdur. Divarlarına çini tuğlalar kaplanmıştır.

Sebebini

aşağıdaki kitabe

açıklıyor:

16 beyitlik manzum kitabenin anlamı :

Hazret-i Sultan Osman II. Hanın cülusu hakkında ıyı dileklerden sonra, .özellikle işbu teberdaran ( baltacı­ lar) köhne olmuş iken, duvar dolaplar eskiyip kol kol tah­

ta kurusu dolmuş iken, nedim-i hassı Çapa ağa duvarla­

rını başdan başa çini kaplattı (Kaşi) , isteği her perşem­

be gecesi usul üzere bir Kur'an hatmi okunması ve dua­

ların Mehmet kethüda, bölük başı Sinan, · odabaşı Mehmet

Zülali, divanhaneci Arslan için yapılması. . . .

Senesi 1027 - 1617

!ç koğuşun kapısı üzerinde 10 beyitlik manzum tarih ki­ tabesinin anlamı :

III. Murad Hanın zamanında · her yer yapılıp ala . ol­ du, dar idi baltacı kulları cefa çekerdi , Mehmet ağa dev­ rin padişahına y4z sürüp arzetti, cihan şahı emretti ve Kethüda Kadın bu canfeza binayı yaptı, padişahın haz­ nedar başısı Mustafa ağa ile çalıştı, ne olurdu Davut yap­ saydı sanatla, çünkü bina nazırı Mehmet ağa olmuştu.... Senesi 995 -1586 Sağ tarafta tuğra şeklinde bir yazı, yazının anlamı : Köçek Osman sadakatım ispatlamak için bu tuğra­ y-ı hümayunu bu dergaha çekdirdi. Sol tarafında Sultan Mustafa bini Ahmet tuğrası ve ya­ zısı anlamı :

Abd-ı ahkar köçek ide yılı, Mehmet dai yazdı tuğ­

ra-yı hümayun cihan fermanı , Avluda "ıbaba çeşmesi, . namıyla anılan mermerden

güzel çeşmeyi söylendiğine göre büyük padişahlardan bi­ ri ihtiyar baltacı eskisini abdest tazelerken su darlığın­ dan sıkıntı çekdiğin i görmesi üzerine bina ettirmiş tir.

s

A

R

A

y

I

birinden diğerine geçit yoktur. Bu sebeple yakalı balta­ tılar · koğuşu görüldükten sonra yine meyt kapısına dö­ nüp alay meydanına çikmak zorunludur.

Bu kapıdan alay meydanına çıkılınca sol tarafa dö­ nülünce evvelce söylenmiş saçaklı gezintinin sonunda ha­ rem bölümünün kapısı görülür. Bu kapının yanında di­ ğer kapıdan zülüflü baltacılar koğuşuna inilir.

B A L T A C I L A R

Halbuki aşağıda verilen kitabeden odabaşı Şehsüvar ağa­ nın inşa ettirdiği anlaşılıyor :

24 beyit manzum Kitabenin başında "Eşhedü en la

ilahe .... " vardır,

anlamı ise: odabaşılığa nasıl geldiğini

anlatır ve Şehsüvar'ın ruhuna fatiha hediye edilmesini allah rızası için ister.

Senesi 997 - 1588

Bu çeşmenin musluğu üzerinde 4 beyitlik bir tarih kita­ besi vardır, anlam ı :

Sultanın baltacılar odabaşısı olan namlı Şehsüvar bir

çeşme yaptırdı, içenler daima dua etsinler ve hayır ile ansınlar.

Kahve ocağında bulunan 4 beyitlik kita·benin anlamı :

Baltacılar ocağının eski kethüdası Mustafa bey her

zaman en iyisini yaptı, kıyamete kadar hayır ile anıl­ mak için ocağa bir eser yaptırmayı hayal ederdi, idare

etmiyen süt ve şekeri karşılamak için iki bin beşyıi.iz ku­ ruş vakfetti....

Senesi 1222 - 1807

Hazine-i hümayun ikinci kethüdası utUfetlu ağa haz­

retlerinin ikinci baltacısı Hasan ağa merhumun malın­

dan cilmak üzere zülüflü baltacılar hassa ocağının vak­

fına beşyüz kuruş zam olunup bu mikdarm gelirinden ra­

mazanda çeşme avlusunda yanmak üzere yüz dirhem mum vakfedilmiş olmakla bu yere yazıldı.

Senesi 1246 -1830

4 beyitlik kitabenin anlamı : Dubebeli Ali ki bölükbaşı idi, ocağına nakden 1400 kuruş koydu, bin ikiyüz fazlasıyla baltacılar çeşme av­ lusu çuha ile döşenmiş ola ve ikiyüzle ispanakçılar da

hasırla kuşkusuz kaplanmış ola ....

Senesi 1217 - 1802

Ortada 10 beyit manzum Kitabenin anlamı : Selim . Hanı metheder ve sonra özellikle baş çuha­ darı Hüseyin ağa hakkında iyi sözler söyler, sonra zü­ lüflü baltacılar ocağını yaptırdı, hem de eskiler mahal­ lini tamir etti, helaların yerini değiştirerek kokudan kur­

tardı, ocağı kasvetten kurtardı. Yazan hafız Mustafa Dürbinizade Sol tarafta 5 beyit manzum Kitabenin anlamı :

ötedenberi göç-ü hümayun oldukça bilinen ocağın aylık altmış ve kıyye zeytin yağı olduğunun bu ana -ka­ dar kimsece bilinmediğ i, 1224 senesi kilerci başı baltacı Ispanakçı Mehmet a ğa bilmekle, bundan sonra göç..ıü. hü-

T

o

A

K

p

I

p

mayun oldukça 18 kandil yanmak şartıyla kırk kıyye teslim ve kandiller ve fenerler ve musluklar tamir ve yenilenmek şartıyle 20 kıyye göç divanhanecisi olan ağa­ ya teSlim olunup bu mahalle kaydolundu.

Sene 1224 - 1809

5 beyitlik Kitabenin anlamı : Mustafa han-ı Cihan bu yeri yeniden tamir etti Başkadın lalası Rıdvan ağanın malından bin kuruş. kondu Server ağa elile fazlasıyla malzeme alınsın her kandil Vakıf yapana ve sebep olana dua edilsin .. Sene 1226 - 1811 Çoğu vakfiye olmak üzere zülüflü baltacılar koğu­

I

y

19

imamı Abdülhamit efendi eli ile altıbin yüz kuruş ket­ hüda (kahya) vakfına vermiş ve gelirinden yüz elli ku­ ruş . . . . . toplam 115 kur.uş edip böyle şart tayin eyle­ Sene 1257 - 1841

miştir.

Hayır sahibi hoşafçı başı Mustafa ağanın karısı be­ şinci Muteber Kadının çıraklarından Gülbeden kalfanın.

b

acemisi Dil er Rengin hanımın mevlfıt okunması için bal­ tacılarda kahya vekili vakfına verdiği yedibin kuruş ve gelirinden . . . . . . sayılanlar 197 kuruşa balig olup ka-· lanı şerbet ve dane şekere sarfolunmak şartıyle bu yere Sene 1263 - 1846

yazılmıştır. Allahın sözleri . . . . . .

şunda kitabe pek çoktur, bu kitabelerin yukarıda yazı­

.

Hz. Muhammede ait sözler

Buna yazdım vefasızdır rüzgar

Ben ölürsem kala hattım ( yazım) yadi'gar

5 beyitlik kitabenin anlamı : Odabaşı küçük Osman ağa hayır sahibi bu ocak için divanhaneci vakfına ikiyüz kuruş koydu. . . . Sene 1238 - 1822 Ana malına 100 kuruş zam ve oda başıya altı kuruş, mütevelliye, katibe, tahsildara yirmişer para zam olun­ du, taamiye (yemek) için yüz para.

Yazan Sultanın musahibi, hazine vekili Beşir ağa Çeşmenin üzerinde (Dört beyit) Bu makam içre o dabaşı iken Kasım bey, her yerini tamir etti, bölükbaşı olunca her yerini çini ile süsledi. Sene 1014 - 1605 Sol tarafta ( Bir beyit)

Dokuz ·satrılık Kitabe anlamı : Haremi hümayun ağalarından Davut ağanın mev­ lfıt okunması için altıbin kuruş kethüda vakfına konul­

Sene 1240 - 1824

Sultan Mahmud tuğrası

Bu d a tamire muhtaç iken İsmail ağa burayı mamure yaptı.

Sene 1170 - 175.6

Cami Kapısının sağ tarafında ( sekiz satır anlamı ) : Hayır işlerini seven Ali paşazade Nuri bey ölünce

· 11 beyitlik kitabe anlamı :

malının üçte biri olan üç keseyi baltacıların vakfına ver­

Gazi Mahmud han-ı Adli ki her kesin fermanına say­

diler, geliri ile her gece yüz dirhem mum, zülüflü balta­

gılı olmak şarttır, methiyeler ..... öyle bir yeni eserde ba­

cılar camii için . . . . .

şarılı oldu ki her zaman hayır ile anılır, zülüflü ocağını

( 4 beyit anlamı) :

ziyadesiyle sevindirdi, baltacılar kethüdasına yüz ihsan ey­ leyip, diğerlerini onar kuruşla memnun etti, o şahı al­

lah muradına nail etsin, dünya şahı baltacıları sevindirdi.

Sene 1232 - 1816 .

Yazı : Yesarizade Mustafa izzet Defa 1100 kuruş zam olunmuştur cem'an yekun ye­ dibin ikiyüz kuruştur hademem baltacı Hüseyin ağaya

Haremi hümayunda merhum Naile lıatun malından

talarına mum için vakfolunan altıyüz kuruş bu yere kay­ dolundu.

Gelelim Kubbe Altına : Kubbe Altı denilen yer bu­ günkü harap halile beraber, tarihi önemi ve zarif mi­ marisi sebebiyle yine ziyaret ve seyre değer. Bakanlar Kurulu ve bir yüksek mahkeme görevini bünyesinde top­

layan Divan-ı Hümayun bu kubbenin altında toplanırdı.

ki Kanuni Sultan Sü­

leyman zamanında sayıları sekiz dokuz sınırında idi, Di­ van-ı Hümayunun doğal üyelerinden olmakla öğle vak-

Sene 1235 - 1819

Sol tarafta (8 satır anlamı) : Hayır sahibi baş kapı gulamı rufüflülerde Abdullah · ağa kahya vakfına ikibin kuruş koydu ve gelirinden . . . . Sene 1246 - 1830

Sene 1262 - 1845

K U B B E

Sene 1233 - 1817

Bedricihan Kalfa ve Mahmut ağa eliyle zülüflüler has­

onbeş kuruş verile cem'an otuz kuruş verile

Vezir görevinde devlet büyüklerj

A

R

Hayır sahibi haremi hümayun ağalarından yaylabaşı kapı gula.mı Salih ağanın mevlüt okunması için ağalar

lanlarından gayrısı aşağıda naklolundu :

ması ve gelirinden....

A

s

İşbu vakfiyelerin tümü taş üzerine kazılıdır.

A

L T I

tine doğru Divan-ı Hümayun tatil oldukda burada oturup kendilerine havale olunan işleri sonuçlandırmakla meşgul olduklarına göre Kubbe Vezirleri veya sadece "Kubbeni­ şin" ismini alırlardı. Tarihlerimizin rivayetine göre Fa­ tih Sultan Mehmet hana kadar padişahlar bizzat Divan-ı Hümayuna başkanlık etmek adet iken Gedik Ahmet Pa­ şanın sadrazam olduğu zamanda ayağı çarıklı bir türk kapıda bekleyen çavuşların elinden kurtularak kendini

r 20

T

o

K

p

A

p

divanhaneye atıp kaba biçimde Saadetli Hünkar hangi­ nizdir, şikayetim var, diye davayı öne sürmekle bu halin padişahın kızgınlığına sebep olduğunu sadrazam görün­ ce, padişahımızın bundan böyle içimizde bulunmayıp ka­

fes arasından kullarını dinlemeleri uygun olacaktır yo­ lunda açıklamakla o tarihden i tibaren "Sultanın dinleme yeri" olmak üzere kafesli bir mahfe! inşa olunarak pa­

dişahın divana çıkması adeti

kaldırılmıştır.

Bu kafesli

mahal hala durur ve oraya haremi hümayundan inilir. Kubbe altının önünde doğu mimarisi gereğince uzun saçaklı ve tavanı süslü ve etrafı süslü demirden parmak­ lıkla kapatılmış büyükçe bir gezinti yeri ziyaretçiyi bir

süre durmaya ve doya doya seyretmeye mecbur eder.

O güzel tavan dökülmek üzeredir. İçeri girilince duvar­ ları ve kubbesi çok süslü ve sanatlı ve tezhipli salonun üzüntü duygularını harekete getirmemek ve içten kız­ gınlık çekmemek mümkün değildir. Çünkü eski zamanda

kubbenin kurşunları otuz bu kadar sene tamir görme­

I

s

A

R

A

y

I

kimse bulunmaz zannederim. Yukarıda anılan gezinti ye­ rinde divanhane kapısının iki yanında aşağıdaki kitabe­ ler görülm�ktedir : Sağ tarafta

42 satırlık manzum kitabenin anlamı :

Selim han hakkında uzun bir medhiye ve son satı­

rında "Selim han yaptı hemtak felek bu t!ay-ı divanı" di­ yerek tarih düşürmüştür.

Sene.si 1207 - 1792

Sol tarafta

44 satırlık manzum Kitabenin anlamı :

Cihan Şahlarının Şahı Mahmut Han yüksek divanı

yeniledi , uzun bir medhiyeden sonra beyit :

"Goren serdade-i insaf olur İzzet b u tarihe'' "Müceddet eyledi divan yerin Mahmut Han-ı vala" Sene 1235 - 1819

Sadrazamın yazı (divit = devat) odası ve vezirlerin

oturma ve dinlenme odaları ve kahve ocağı ve saire gibi

mek sebebiyle yağmur sularının içeri girmesi o güzel sı­

ekler divan-ı hümayunun etrafındadır. Gerek bu odalarda

vaları kısmen düşürmüş ve minder ve kerevetlerini çü­

ve gerek ileride açıklanacak iç hazinede Babıali kitap­

rütmüştür. Kubbenin ortasında demirden bir avize ası­

lığına naklolunan ve derginin birinci sayısında ayrıntılı

lıdır. Bitişiğinde bir oda daha vardır, bu yerin tamiri

ile asıl haline dönüştürülmesini ümit ve arzu etmedik

İ Ç

H A Z İ N E

olarak anlatılan eski

( S İ L A H

İç hazine sekiz kubbenin altıdır. Para konulmasına

kağıtlar ve resmi

deyim doğru ise, hapsedilmişti .

belgeler saklı,

M ü Z E S İ

İşbu hazine ile babüssaade arasında adi ve ahşap bir

mahsus küpler hala duruyor. Bu kubbelerin üstünde se­

mescit sonradan yapılmıştır.

velki sene tamir sırasında arkadaşlara nasip olmuştur. Teşekkür edelim ki evvelki sene bu kubbelerin tümünün

bebiyle uzadığı için burada kesmeye ve sonrasını ileriki sayıya bırakmaya mecbur olduk. On ikinci hicret yüz­

ağaçlarından birinin

evvel sayıda vadettiğimiz haritayı işbu makaleye ekli­

kiz kadar incir ağacı büyümüş ve meyvesini yemek ev­

kurşunları tamir edilerek akıntının önü alınmıştır. İncir ince kökleri

kubbe kemerlerinden

birinin sıvasında kalem işi tarzında ve pek güzel şekilde göze çarpmaktadır.

•'

tşbu ikinci makale kitabe kopyalarının verilmesi se­

yılında divan teşrifatına

(protokoluna)

dair bir ek ile

yoruz.

...

E K:

O N

İ K t N C İ . H İ C R E T A S R I )

D İ V A N

Not : Vakanüvisler Osmanlı Saray Teşkilatını kendi devirlerinde fırsat düştükçe anlatmışlardır. Ancak ilk kez Ata tarihinin birinci · cildinde bu konu sistemli bir şekil­

de açıklanmıştır. Bundan sonra Abdürrahman Şeref Bey

( 17. asırda divan teşrifatı ) adı ile bu konuyu daha sis­

temli ve özet bir şekilde bu makale ekinde açıklamakta­

dır. Daha sonra merhum İsmail Hakkı Uzunçarşılı "Os­ manlı Saray Teşkilatı" adı altında konuyu çok ayrıntılı

bir şekilde ele almış ve 512 sahifelik bir eseri 1945 yı­

lında neşretm iştir.

Topkapı Sarayını inceleyenler in Osmanlı Saray teş­ kilatını bilmelerinde kuşkusuz büyük yarar vardır. Biz

gerek kısalığı ve gerekse sistemat iği bakımın da n "Top-

A S R I N D A

( 17.

M İ L A D

T E Ş R 1 F A T I

· kapı Sarayı Hümayunu" makalelerinin değerli müeUifi Abdürrahman Şeref bey merhumun teşrifatı açıklayan bu.

j

makale ekinin, makalelerin daha i yi anlaşılması için ge­ rekli gördüğümüzden, burada yayınını uygun bulduk. An• cak, deyimler v� isimler geçtikçe yeterince açıklama ya­ pabildik. O zamanın rütbeleri ve kendine özgü Lsim ve deyimleri vardır ki açıklamaları başlıbaşına ayrı ve uzun

bir konudur. Bu konuda geniş bilgi merfıum Prof. Uzun­ çarşılı'nın "Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı" eserin­ sunduğumuz küçük den öğrenilmelidir. Deyimler için,

sözlükden yararlanılabilir. Divanı hümayun Saray-ı Cedid-i Amirede (Topkapı Sarayında) bulunan Kubbealtı denilen yerde bizzat sad-

J

T

o

p

K

A

p

s

I

ri de halkın işlerinin sonuçlandırılmasıdır. Kaptan-ı Der­

I

21

ağa ve Ayasofya hünkar mahfili kapısı köşesinde süvari

ve silahdar ağaları ve kahyaları ve çavuşları ve bab-ı hü­

dukları gibi, en çoğu yediye ulaşan ve kubbe-nişin (Kub­

m ayun köşesinde kazaskerler yer alırlar. Herkesden son­

be altında bul�an) Unvanını haiz olan Vezirler ( Bakan­

ra vezirler gelirler, her gelen vezirin selamında yeniçeri

da bu divanın üyesindendir. Yüksek memuriyetler­

ağası atını bir parça ileri sürüp saygı ile selam aldıktan

Hümayun çavuşlarıyla

beraber icra me'muru olmak üzere hazır ve Divanın bit­

sonra geri dönüp yerinde durur. Tümü tamam oldukda

mesine kadar ayakta emir bekler bulunur. Babıali hade­ mesi sayılan büyük ve küçük tezkereciler diğer bazı ka­

ocak duacısı yeniçeri ağasının durduğu yerin önünde kü­ çük taşın üzerine çıkıp dua eder. Bitince bab-ı hümayun

tipler ile Divan-ı Hümayunun katiplik görevini yaparlar. Divan yerinin ortasında yüksekde kafesli bir Padişah yeri

lakları ve cebeci kollukçuları ve cebeci kethüdaları ve ce­

mahkemeleri bizzat dinlerler, yabancı devletler sefirleri­

lahdar çavuşları ve ağaları sonra kapıcı başılar sonra

açılır. Evvela yeniçeri erleri ve yazıcıları ve piyade so­

vardır ki, Padişah hazretleri davaları ve mürafaaları ve

beci başı sonra yeniçeri ocak · ağaları sonra sipahi ve si­

nin padişahın huzurunda durmaları için tertiplenen ga­

divan hocaları sonra cebeci çorbacıları sonra defter emi­

lebe ( güç, kuvvet)

divanı, askerlere ödeneklerin dağıtıl­

ni ve n işancı ve reisülküttap ve defterdar sonra cebeci

ması anlamına gelen "mevacip ihracı" ve ordu komutanı

neferleri sonra yeniçeri ağası sonra Anadolu ve Rumeli

ordu ile İst:mbul'dan çıkışı ve dönüşü ve bayramlarda

ile reisülküttap ikisi birlikde olduğu halde girerlerken ba­

ünvanıyla alem-i şerifi (kutsal bayrak) alarak başbakanın

beylerbeyi ve vezirler sırasıyla içeri girerler. Defterdar

bayramlaşma töreni ve saltanat değişikliği olunca biat

emrinin

( Yeni padişahın hükümdarlığını

büssaadeyi selamlarlar. Bunlar kubbe-i hümayuna girme­

kabul ettiğini

bildirme töreni ) yapılması için devlet büyükleri bu yerde

.....

y

ve silahdar çavuşları ve imaret kapısı hizasında. süvari

terdarlar ve Reisülküttap ve İstanbul kadısı, üyeleri ol­

den sayılan Çavuşbaşı, Divan-ı

A

liye dairesinin icra memuru anlamına olan baş bakıkulu

ve Rumeli ve Anadolu

Kazaskerleri ve nişancı tevkii ve yeniçeri ağası ve def­

lar)

R

taraflarında yeniçeri ocağı ileri gelenleri ve onların ar­ kasında defterdar ve reisillküttap ve şıkkı sani ve salis defterdarları ile nişancı ve defter emini efendiler ve ma­

razamın ( Başbakanın) ve bulunmaması halinde Başbakan

vekilinin başkanlığında toplanır, önemli vazifelerinden bi­ ya (ıDeniz kuvvetleri komutanı)

A

toplanırlar. Bunların her biri, birbirinden farklı törene tabidir.

Başbakan başına kallavi denilen ve saray hazinedar

başısından başkasının giymesi kesin olarak vezir rütbe­

yip reisülküttap ve nişancı efendilerle vezirleri selamlar­

,

lar. Anadolu ve Rumeli beylerbeyi · de ikisi beraber belip

efendinin tahtasının karşısında şıkkin defterdarları, rei­

sülküttap tahtası önünde iskemlelere oturup sadrazamın gelişini beklerler. Eğer yaz günleri ise sakabaşı helvaha­ neden buzlu kokulu şerbetler, kış ise kokulu macunlar

sine sahip olmaya bağlı bulunan özel telli serpuş ( başlık

getirip evvela vezirlere sonra sırasıyla diğerlerine sunar­

=

lar.

kuafür) ve salı divanında beyaz üst ve pazar divanın­

da kırmızı üst ve baştanbaşa kaplı samur kürk giyer

Sadrazam hazretleri babıalide divan elbisesini giy­

ve ağır divan rahtlı ( eğer takımı) süslü ata biner. Kap­

miş olduğu halde hareket ederek Sadrazam Kethüdası

lasla kaplıdır. Sadreyn

van çavuşları alkış ederler. Evvela deli ve gönüllü yaya

tan paşa ile diğer vezirlerin kürkleri yeşil ve fıstıki at­

leri)

(Anadolu ve Rumeli Kazasker­

( Kahyası) koltuğuna girip binek taşında ata bindikte di­

ile İstanbul kadısı başlarına urf denilen ulemaya mahsus başlık ve büyüklere özel kürk ve mevsime göre

olarak aralarında ağaları özel kıyafetleri ile atlı olarak

lara binerler. Diğer büyükler rütbelerine ve derecelerine

ha feracelerle sonra duacı çavuş ve alay çavuşu

sof ferace giyerler ve saçaklı denilen takımla süslü at­

göre başlarına selimi , mücevveze, horasani denilen başlık­

larla mevsime göre erkan kürk yahut sof ferace giyerler

ve divan eğer takımlı ve abayili atlara binerler. Abayi

vurmak (abayı örtmek)

"menasıbı sitte" ileri gelenleri­

ne mahsustur. Çavuşbaşı selimi ve erkan kürk yahut sof

sonra kılavuz çavuş kavuklu ve mevsim gereği kürk ve­

yahut so:f ferace ile sonra divan çavuşları kavuk ve çu­

sonra

çavuşlar katibi ve emini kavuk ve mevsime göre elbisesi veyahut sof feracelerle sonra kapıcılar kethüdası ve se­

lam ağası daha sonra şatıran

( hizmetliler)

sonra sad-·

razam hazretleri önünde şatırbaşı ve saraçbaşı divan el­

biseleri ile ve yanında muhzır ağa (kapıcı başı) , balık­

ferace giyer, divan çavuşları ile sadrazamın ağaları ge­

cıyın ağa ve erkan samur kürk yahut çuha ferace ile

giyerler. Yeniçeri ve süvari ve silahdar ve topçu ve tep­

ve baştanbaşa kuşak ile solda, onların arkasında muhzır

nel olarak mücevveze ve ferace, kürk yahut sof ferace

haneci ve kalyoncu gibi askeri sınıfların zabitleri ve er­ lerinin resmi elbiseleri ocaklarına özel ve şekildedir. Divan günü mevki sahipleri sabah namazını kıld*­

tan sonra evvela yeniçeri neferleri ( erleri ) bab-ı hüma­

yfına arka verip meydana karşı kat kat dizilirler, önle­ rine bir sıra yazıcılar dizilir. Yeniçeri ağası sebilin, yani Sultan Ahmet çeşmesinin alt tarafında ve ondan sonra ruznamçeci ve baş muhasebeci ve divan-ı hümayuna me'­

mur diğer hocalar ve Ayasofyanın musalla kapısı sıra­

sında cebeci çorbacıları ve imaret pencereleri

hizasına

kadar kapıcı başı ağalar ve onların· arkalarında ve üst

sağda ve bostancılar odabaşısı külah ve al çuha dolama ağa neferleri keçeleri ile ve onların arasında mirahor ağa mücevveze ve erkan yahut sof ferace ile divan bisatlı (dö­ şeli ) ata binmiş olarak yanında: sadrazam kethüdası ye­

şil atlas üst ve selimi ve divan bisatlı at ile sonra sad­ razam ağaları mücevveze ve erkan kürk yahut sof fera­ celerle sonra yedek atları yürür. Bu tertip ile bab-ı hü­

mayundan girip ve has

fırın önü geçildikde sadrazam kethüdası kaldırımdan sapıp bir miktar sür'at eder son­ ra attan inip selam resmini yaptıktan sonra sadraza mın

önü sıra orta kapının girerken sol tarafındaki binek ta­ şına kadar gidip sadrazam inerken koltuğuna girer ve

r 22

T

o

K

p

A

p

orta kapının iç kapısı eşıgıne kadar gider oradan döne­ rek geldiği ata binip sadrazamla birlikte gidenlerden di­ van-ı hümayunda işi olmayanları alarak Ba:bıaliye döner. Çavuşbaşı larıyla

ile kapıcılar kethühası

orta

kapının

içinde

ellerinde gümüş asa­

sadrazamı

karşılıyarak

ve

asfilarını yere vurarak kubbe-i hümayuna yaklaşınca sa­ kabaşının buyur sesiyle haber vermesi üzerine kubbe-i hümayunda bulunanlar karşılamaya giderek sadrazam ve­ zirlerin önünden geçip evvela babüssaadeye selam verir sonra dönüp hocalara ve vezirlere ve sonra Anadolu ve Rumeli beylerbeyine ve defterdarlara selam vererek di­ vanhaneye gireı'. O sırada karşılamaya çıkmış olan ve­

zirler ve Anadolu ve Rumeli beylerbeyi ve defterdarlar g irerler. O sırada taşra hazinedar başısı hazine kapısı­ nın mum mühürünü sadrazama sunduktan sonra sağda vezirler ve nişancıya ve solda sadreyn (Anadolu ve Ru­ meli Kazaskerleri) efendile_r ve defterdarlara sabahınız hayrola demesiyle herkes yerlerine otururlar. Gizli otu­ rumdan sonra tekrar sağ ve sola sabahınız hayrola diye iltifat olundukda herkes ayağa kalkıp otururlar. Sonra divanhane dışında fetih suresi okunmasına sadrazam ta­ rafından işaret edilerek başlanır. O esnada çadır mihter­ başısı bir tas yeniçeri çorbası ile fodlasını sadrazama ve vezirlere ve sadrine ve defterdarlara verir, birer miktar

s

R

A

A

y

I

·hüdasına teslim ve o vasıta ile devletin kudreti yüksel­ tilir. Ruhsatı tutan hatt-ı hümayun ile kapıcılar kethü­ dası babüssaadeden çıkdıkda çavuşbaşı karşılar ve önde yürüyerek kubbe-i hümayuna yaklaşdıklarında, sadrazam yerinden kalkarak kubbe kapısına iki üç adım kala hatt-ı

hümayunu saygı ile kabul edip yerine oturmazdan evvel reisülküttap yaklaşarak sadrazam hatt-ı hümayununun mührünü açarak zarfını zarfı ile beraber reise verir ve hattı-ı hümayunu okuyarak gereğinin yapılması bildiril­ mesinden sonra muhzır ağaya işaretleri üzerine ocaklı

gelirler. Yeniçeri katibi ile kul Kethüdası kubbe-i hüma­ yuna girip etek öpme töreninden sonra geri çekilerek

sadrazamın karşısında ayakta dururlar. O sırada rüznam­ çe-i evvel (gündemcibaşı) efendi elinde tevzi defteri ol­ duğu halde kapının dibine gelip defteri okur. Yeniçeri

ulfıfesi kendilerince tertiplenmiş efrat tarafından kaldı­ rılır. Tamam olduğu gibi yeniçeri katibi ile kul kethü­ dası etek öpüp çıkarlar, sonra diğer ocaklar katip ve ket­

hüdaları da sırası ile böylece gelirler ulı1felerini alırlar, tamamında çavuşbaşı ile kapıcılar kethüdası önde oldu­

ğu halde yemek gelir, saray mutfağı hademeleri ile bir bir selamlayıp siniler kuruluncaya kadar dururlar. Biri

sadrazamın biri vezirler ve diğeri kazaskerler önünde ol­ mak üzere üç sofra kurulur. Sadrazamla vezirlerin sini­

yenir. Sadrazam hazan fodlayı önünde tarttırır. Askerin

lerini

iyi tutumuna işaret olarak eski kanun gereği muhzır ağa

kendi muhzır başıları kurar. Yemekten sonra sa:kabaşı

bir tabak akide şekeri götürüp sadrazama vesair vezir­ lere ve sadrin ve defterdarlar ve tev'kiiye sunar, herkes bir miktar alıp yer. Feth-i şerif okunması tamam olduk­

(tepsilerini)

çaşnigir ağalar,

kazaskerler sinisini

sadrazam ve vezirlere ve nişancıya ve sakalar kethüdası kazaskerlere mikreme (peşkir) ve leğen ve ibrik verir-

. ler. Reis ve nişancı ve baş defterdar iskemleler üzerinde­

da kapıcılar kethüdası, galebe divanı ise kol kethüdası

sadrazam ile beraber yemek yerler, vezirlerde sıkışıklık

tarafına, değil ise, yeniçeriye dönüp selam verir. Derhal

olursa ikinci vezir dahi sadrazam sofrasına gelir. Şıkkı

yeniçeri güruh ile koşup çorıba kaparlar. Sonra reis efen­

Sani ve salis defterdarları vezirler ile yemek yerler. Ye­

di usı11 ile divanhaneye girip yavaş yavaş defterdarlar

mek tamam oluncaya kadar mehter başı, ekmekçi başı,

tarafından gelip sadrazamın eteğini öpüp telhis kesesini

saray

koruyana etek öpüp gider. Sonra divitdar efendi sadra­ zamın önüne

(divit peşkirini) ve yanlarına divit

(yazı

takımı) ve müslümanlığı kabul edenlerle fukaraya veril­ mek için bir kumaş kese içinde çil akç;e kor. O anda ça­ :vuşbaşı ve kapıcılar kethüdası ve tezkereciler selam ça•

I

vuşu vesair çavuşlar işi için gelen halkın önüne düşüp doğru sadrazamın önüne gelip iki sıra dizilirler, muhzır ağa ve bostancılar oda başıcısı ve kethüda yeri ve subaşı ve asesbaşı hazır ve fermanı bekler halde dururlar. Sad­ razam davayı dinlemeye başlayıp iki taraftan sıra ile di­ lekçeler okunur, .şeriat ve kanun gereğine göre halkın işleri görülür anlaşmazlık son bulur, gerekirse hükümle­ rini ve ceza ve siyaseti (idam cezasını) yerine getirir ve tevcihatı

(tayin-rüt

vermek)

rir. Sadr-ı Rum (Rumeli

dahi orada yerine geti­

!Kazaskeri) kendisine

havale

olunan davayı dinler. tşi tamam olunca çavuşbaşı asasını

VUrl\P bu işaretle çavuşlar ve diğer hizmetliler hepsi di­ vanhaneden dışarı çıkarlar.

Askeri ödenek anlamına gelen "mevacib" yani ulu­ fenin kısılması yahut belirli sürede verilmesi bugüne rast­ larsa meşin keseler içinde her on kesesi bir yığın olmak üzere veznedarlar eliyle sadrazamın huzurundan kubbe-i hümayun kapısına doğru döşemeğe başladığı sırada rei­ sülküttap uluıfe verilmesi kararı sonucunu kapıcılar ket-

mutfağı

emini,

vekilharç

sadrazamın

karşısında

dururlar ve yemekten sonra selamlayıp giderler. Saka­ lar dahi hilan (kürdan-diş karıştırıcı) ve pekşir ve leğen ve ibrik hizmetini görürler.

Yemekten sonra teşrifatçı

efendi gül suyu ve mutfak emini buhur verdikten sonra yenİçeri ağası olduğu yerde hil'at giyerek doğrudan doğ-· ruya arza girer, arzdan sonra çıkıp kapıcı başılarla du­ rur. Sonra çavuşbaşı kapıcılar kahyası asfilarını yere vu-· rarak Kubbe-i hümayun kapısı önüne gelip gönderdikleri gibi sadrin hareket ederek

Kubbe-i hümayun kapısına

vardıklarında selamlık için beri dönerken sadrazam ve­ diğerleri ayakta selamlayıp arza girerler. Sadrin arz oda­ sından girdiklerinde ikisi birden padişahı selamlayıp Ru­ meli Kazaskeri sağ taraftan ve onu izleyerek Anadolu. Kazaskeri sol taraftan padişahın eteğini öptükten sonra ayakta durdukları halde evvela Rumeli

Kazaskeri Ru­

meli kazaları memuriyet tayinlerinin ve sonra Anadolu kazaskeri de anadolu kadıları tayinlerinin özetlerini okur ve padişah tarafından soruyu bekler, kısa bir duruşdan sonra tekrar padişahın eteğini öpüldükden sonra geri dö­ nerler arz odasının kapısına gelince yine padişahı selam­ layıp çıkarlar ve babüssaade dışında arza girmek üzeregelen sadrazamı selamlayıp giderler.

·

Sadrazam babüssaadeden girdikde iç hazinedar başı

baştan başa samur kürk kaplı ulufe hil'atı (elbise = cüb-

T

o

p

K

A

y

A

R

A

s

I

p

I

23

..

ler. Her vezir selam yerleri nerede ise orada durur, sad­ razam gelip bunlara selam verip selam çavuşu selam alır ve vezirler birbirlerinden ayrıldıklarında sadrazam ın se­

be) giy d i rir, sadrazam önde olduğu halde vezirler ve def­

terdarlar vesair arza girecekler içeri girerler. Sadrazam

ve vezirler ve defterdardan maada arza girmeleri gerek­

lamına durdukları gibi kıdemlisini n selamına durur, se­ lam çavuşu selamını alır, bu suretle herkes hanelerine

miyenler arz odası · kapısının iç tarafında yeri öpüp dö­ ner ve herkes yerli yerine gider. Defterdar efendi padi­

gider. Devlet vekilinin fermanı ile bir kimse c.ezalandı­ rılmak veya sopa vurulmak lazım gelirse, divanda der;..

şah huzurunda ulı1fe özetini okuyup çıkıncaya kadar ve­ zirler d ururlar, defterdar çıktıktan sonra vezirler de çı­

gah-ı ali kapıcıları döver, a m a başka yerde muhzır ağa yoldaşları döver. Sipah ve yeniçeri ve cebeci ve topçu cezalandırılmak ve sopa vurulmak gerektiğinde elbette

kar, babüssaade de yeniçeri ağasının üst tarafında durur­ lar. O s ı rada çavuşbaşı ve kapıcılar kethüdası ( kahyası)

babüssaade karşısında sadrazamın çıkışını beklerler, sad­

kendi odalarında subayları döver, katil ve siyasetleri de subayları tarafından uygulanır. Bu dört taifeden maada.

razam a rzdan çıkdıkda kapının sağ ve sol taraflarında

ve k a rşısında duranlara ve vezirlere ve yeniçeri ağasına

asker ve savaş uzmanı vesair beratlılardan birine ceza veya döğmek gerektiğinde, saygılı kişilerden değilse dev­ letin sahibi dilerse kendi divanhanesinde muhzı: yoldaş­

ve mir-i aleme ve kapı'cı başılara selam verdİkten sonra

vezirler b irbirini izleyerek kubbe-i hümayuna gidip sad­ razam yerlerinde ayakta durarak evvela vezirler sonra

larına dövdürür, dilerse subaylarına gönderip onlara döv­ dürtür. Kol dolaşırken berat sahibi biri pazarda bir cü- .

defterdar ve reisülküttap vesair hocalar sonra mir-i alem

ve kapıcı başı ağalar ve sipahi ve silahdar ve bölükler erbea

( dörtlü)

rüm ile tutulsa elbette kendi

ağaları ocaklıları ile sonra çavuşbaşı ve

Tören g i ysisi ) tebriki için etek öpüp giderler. Tören giy­ sisini

sarayına gönderip orada

cezalandırır, bakkal ve ekmekçi vesaire gibi çarşıda ya­

üç n efer ocağı büyükleri sonra ulı1fe ( teşrifati hil'atı =

tırıp dövmez.

Divan-ı hümayunun şekli ve görevleri ve günlük otu­

s adrazamın sırtından alıp mihter başısına teslim

rumları zamanla değişmiş ise de teşrifat usulü değişmek

eder. Çavuşbaşı ile kapıcılar kahyası durduğu yerde ka­

şöyle dursun kat kat karışıklığını artırarak anlamsız fa­ kat son derece itinalı tören ve işlem ile gülünç bir hale

rar edip çavuşbaşı gelip .sadrazamdan mührü şeri.fi alır ve gündem kesesini ve maliye defterhanesini ve hazineyi

gelmiştir. Çünkü evvellerde hergün kuşluk vakti bizzat

bu mühürle mühürleyip derhal yine sadrazama teslim

padişah hazretlerinin öaşkanlığı altında toplanır ve da­

eder. Mührü şerifin alınıp tesliminde tüm büyükler aya­

ğa kalkarlar. Sonra vezirler ve nişancı sağ tarafta ve def­

vaların görülmesi ikinci derecede olup en evvel önemli

terdarlar sol tarafta yerlerinden inip iki geçeli (sıra) se­

devlet konularının müzakeresile meşgul olunur ve tayin­

lama dururlar, sadrazam divan elbisesi ile evvela vezirler

leri de

ve nişancıya, sonra defterdarlara selam verip divanhane­ den dışarı çıkar, vezirler de birbiri ardınca selamlayıp çıkarlar,

muştu)

zirler ileri geçip bab-ı hümayun dışında atlarına biner-

A

B

ü

Başka isimle akağalar kapısı, bab-ı hümayun ve ba­ büsselam gibi iç içe iki kapıdır ve korunması ak ağalar:i tevdi edilmiştir. Kapının önünde mermer sütunlar üze­

yapılırdı. Yukarda verilen ek onikinci hic­

naili efendinin ( üçüncü Osman zamanında sadrazam ol­

sadrazam babüssaadeyi selamladığı sırada ve­

B

orada

ret yılında yürürlükte olan usulü açıklar olup Abdullah teşrifat dergisinden ve padişah teşrifati

resmi

defterlerinden özetlenmiştir.

S

S

A

A

D

E

ca ordu bayrağının sadrazam ve baş k'omutan olanlara verilerek harbe götürülmesi eski devirlerde adet olduğun­ dan sancağın özel yerinden çıkarılışında babüssaadenin

rinde bir sayvan vardır ki gerek ayak divanlarında, ve

önüne dikilmesi ile orada bir özel tören yapılması adet

gerek bayram

saltanat tahtı bu sayvanın

olmalıdır ki sancağın dikildiği yuva döşeme taşında ha-

altına getirilirdi. Bayram töreninin bu yerde yapılması

la görülmekde ve saygı olarak üzeri mermer taş ile ör­

törenlerinde

Abdülaziz hanın ilk zamanlarına kadar devam etmiştir.

tiilmektedir.

Kapıdan giriş itibariyle sağ tarafta rastlayan alanda se­

nakşedilmiştir :

yirciler için kademe şeklinde geçici sedirler yapılır ve divan görevlileri büyükleri ve bayram törenine giren di­ ğer kişiler olağan teşrifata göre orada ve açıkta bayram

törenini yaparlardı.

Padişah sarayında kapıların mütenazır

( karşıkarşı­

ya) olmaması yani bab-ı hümayun ve babüsselam ve ba­ büssaade bir hizada gibi zannolunduğu halde orta nokta­

larından geçirilen çizginin, bir doğru olmayıp bir kırık

Kapının

dış

tarafında

aşağıdaki

kitabeler

tnnehu min Süleyman ve innet Bismillah errahman errahim. Yazan Abdülhamid hanın oğlu Mahmut Tuğra ( 1 )

Tuğra ( 1 ) "Sultan Mahmut hanı adlı tuğrası"

15 beyitlik kitabe baştanbaşa padişah I. Abdülhamid

için yazılmış kapı (ba'b) ile ilgili bir methiyedir.

doğru olması dikkati çeken hallerdendir. Meraklı k işiler

Tarihi 1188 - 1775

bunu bir kapıdan çıkanın diğer kapı'dan görülmemesi gi­

içli dışlı iki kapıdan ibaret olan babüssaadenin sağ

bi bir yoruma bağlamak gerektir diyor. Büyük sefer olun-

tırafında ba'büssaade ağası ve sol tarafında akağalar ko-

1..

T

24

o

p

K

A

p

I

ğuşu bulunur. Bilindiği üzere akağalar anadan doğma ta­

leri bunlara emanet olunmuş ve yüz elli sene kadar bu imtiyazları devam ederek içlerinde Hadım Mesih paşa ve Hadım Ali Paşa ve Hadım Sinan Paşa gibi namlı vezirler yetişmiş ve ocaklarının en büyük subayı olan babüssaade :ağası veya sadece "Kapı ağası" enderun-u hümayun hiz­

R

y

I

Yedi beyitlik Kitabenin anlamı :

Gazi Han Mahmud-u Adli zamanında, cüce Yakup ağa hayrına para sarfetti, küçük oda vakfına beş yüz kuruş mum yakmak için vakfetti, kahyaya iki akçe fazladan,

iki akçe de buhur için şart koydu, geri kalan on ikisi bir okkalık mum alınıp musluk üstünde her gece yansın ..... .

Elfakir tzzet-i hazine

met ve me'muriyetlerinin tümünün en üstü itibar olunup

Tarihi 1233 - 1817

tlarüssaade ağalığı katılması ile işlerinin görülmesi ve çö­ zülmesi hunların ellerine verilmiş iken Murad III. zama­

A

"Sultan 'Mahmud Han-ı adli tuğrası"

vaşiler olup Fatih Sultan Mehmet zamanında saray ve harem-i hümayunun emniyeti gerektiren yüksek görev­

A

s

Akağa eskileri rivayet ediyorlar ki, Köprülü Mehmed

"tavilüz-zeyl

Paşa enderunda sıradan hizmetli bulunduğu sırada bir

= uzun kuyruk" fıkrası üzerine darüssaade ağalığı babüs­

gün akağalar çeşmesinde elini yıkayacak sabun bulama­

:saade ağalığından ayrılarak ( 990-1582) ve akağalar saray

dığından

nında avam dilinde

sözde dolaşan bilinen

haremi hizmetlerinden uzaklaştırılarak , darüssaade ağa­ lığı ile harem hizmetleri zenci hadım ağalara geçmiştir

ve ondan. sonra akağaların görevi yalnız babüssaadenin korunmasına has kalmıştır. Ocakları bugüne kadar kal­ mıştır.

sadrazam oldukdan sonra enderün-u hümayun

ocaklarına senelik 1722 okka sabun vakfetmiştir. İleride açıklanacak olan arz odasının karşısına rastlayan duva­ rında ve kapalı bir kapının üzerindeki bu kitabe Sultan Mahmud Han'ın bir lütuf eserini anlatıyor:

Ata bey, tarihinde der ki : darüssaade ağalığını babüs­

( Sultan Mahmud Tuğrası)

saade ağalığından ayırmaya sebep olan habeşi tavaşi Meh­

Onbir beyitlik kitabenin anlamı :

met ağa yalnızca darüssaade ağası olup dokuz sene ba­ 'Şarı ve doğrulukla idarede ve pek çok hayrat ve iyilikte başarılı olduktan sonra ölümünde yine zenci harem ağa­ larından Server ağa yerine geçmiş ise de dışarı halkı ile saray takımının dostluk ve ilişkilerini bozmaya sebep ol­ ması bahane edilerek, adı geçen ağa kısa sürede azlolu­ ·

narak yerine akağalardan babüssaade ağası Bosnalı hacı Mustafa ağa tayin olunmuş ve Sultan Mehmed'in cülu­

Hazreti Sultan Mahmud Han Gazi'nin ihsanı şı)

dar başıya 300, sonra kilerci başı ile saray ağasına ikişer yüz kuruş, saray kahyasına 150,

rının itibar ve haysiyeti yavaş yavaş azalarak sonunda Çorlulu Ali paşa sadrazam oldukda ( 1118 - 1706) , söz ko­ nusu paşa enderunda hizmetli iken bir gün yemek sıra­ sında dalgınlıkla sofra başı olan ak ağadan evvel .yemeğe el uzattığından ötürü, ağa, ağaç kaşığın teknesi ile eli­ nin üstüne kuvvetlice vurması kalbine kin ve hiddet aşı­

retti..

Babüssaadenin iç kapısı üzerinde yani arz odasına karşı olan yerinde ilerideki kitabe ile beraber iki taraf­ da evvelki Osmanlı Sultanlarının isimleri ve padişahlığa geliş tarihlerini kapsayan daire biçiminde iki büyük lev­ ha asılıdır. Evvelki hakan ile ikinci levha dolduğundan, Hazreti Şehriyari ( padişah) adına bir: üçüncü levha arz odasının mermer sütununa konmuş ve asılmıştır. Adı ge­ çen Kitabe budur : Re'sül hikmeti mehafetullah

2 beyitlik Kitabenin anlamı :.

büssaade ağalığı makamına bir büyük darbe vurmuştur. söylemeye değer bir şey yoktur. Ama akağalar koğuşu hoşça bir yerdir. özellikle ağaların n�zaket ve ikramı zi­

yaretçileri pek neşeli yapar. Her koğuşda olduğu gibi bu

Şeriata uygulayarak yeni kanun koydu, Abdülhamid Han'ın oğlu Sultan Mahmut, dedeleri ona miras bırak­ dıkları mülkü helal etmez mi, eşkiya def'edilmiş, soygun­ cu yok olmuş. Kapının üstündeki Kitabe :

koğuşun da bir hoş "çeşme avlusu" vardır. Çeşme avlu­

Bir beyit,

ları ocak hizmetlilerinin teneffüshanesi değerinde olduğu gibi abdest musluklarını da içerir. Bu avluda aşağıdaki ki­ tabeler görülür: Yedi beyitlik kitabenin anlamı : Cihan Sultanı 'Mustafa Hanın halis kulu, iki yerde

iki kandil yakmak için iki yüz altmış kuruş vakfetti.. Tarihi 1180 - 1 766

El.fakir Yesarizade Mustafa izzet gafere lehüma Tarihi 1232 - 1816

laması ile, sadrazam olun:ca eski hiddetinin etkisi ile ba­ Kapı ağası dairesi dört beş odadan oluşuyorsa da iç.inde

köşebaşı beş neferine

ellişer kuruş, diğerlerine on beşer kuruş verilmesini em­

çıkarılarak darüssaade ağalığı yine zenci ağalara geçerek ·ğü ve şeref ve itibarı artması üzerine babüssaa'de ağala­

şimdi söylenmektedir, vakfından emrederek, kulları­

na her ramazan ayında, kapı ağasına 500 kuruş, hazine­

sunda (1003 - 1595) bu hacı Mustafa ağa bol ödenek ile -0nlarda sürekli kalmış ve darüssaade ağalığının üstünlü­

(bağı­

anlamı :

Kudret sahibi hakanın zamanında herkes muradına

sahip şevketli sarayı ya Rab olsun her an açık. zılı

Kapısının sağında ve solunda ilerideki mısra'lar ya­ ve bunlar tuğra şeklinde yukarılarına konulmuştur: "Hami-i

adlü

şeriat

Hazret-i

Abdülhamit"

hakan-ı zişan hakim-i hükm-ü Mecid" .

"Hubza

·

T

o

p

K

A

I

p

A

R

O

Z

D

R

A

s

A

S

A

25

1

y

I

Sağ ve sol taraflarında aşağıdaki mısralar yazılı ve

Babüssaadeden girilince karşımıza arz odası gelir, bu oda padişahların vekiller ve sadırlar, alimler ve askeri komutanlar ve yabancı sefirleri •görüşmek üzere kabul

bunlar tuğra şeklinde yukarılara konulmuştur : İki mısram anlamı :

ettiği muhteşem odadır. Mimarisi pek güzeldir. Dört ta­

İhsan ve en'am sahibi, Allahın gölgesi padişah

rafında mermer parmaklıklı ve mermer sütunlar üzerin­ de saçaklı çatılı ve etrafı açık ve güzel bir gezinti yeri

Daima muzaffer olan hazret-i Abdülmecit Han Kapının yanında ve dışında bulunan çeşmenin kita-

ile çevrilidir. Alemdar Mustafa Paşa 1223 - 1808 tarihin­ de İstanbul'a gelip ve bilinen maksatla babüssaadeyi kı­

besi :

Dört mısram anlamı :

rıp ve yıkıp da zorla içeri girdiği zaman şehit Sultan Se­

Cihana sahip Sultan, zamanın Süleymanı

limin na'şı şerifi bu ·gezinti yerine konmuştu ki ende­

Bu çeşmeyi divan ehline yolu üzerinde su vermek

run-u hümayun eskileri yerini gösteriyor. Arz odasının

için ihya ile inşasını emretti.

içerisinde padişahın oturmasına mahsus olan yer ile bir

Arz odasının sol tarafındaki kapının üzerinde :

ocak ve bir çeşme görülür. Tarih ve sanat değeri büyük

Hasbin allah ve ni'm elvekil

olan bu odanın da, teessüfle belirtelim, üstü uzun zaman

Ketebe Mahmut bini Abdülhamid Han

aktığından döşeme tahtaları kısmen çürümüştür. İçinde kitabe olmayıp dışındaki kitabeler bunlardır:

1225 - 1810 Arz odasının arkasında :

Kapı üzerinde :

"Sultan Mustafa IV. tuğrası"

Bismillah errahman errahim

Dört mısram anlamı :

Ketebe Ahmet bini Mehmet

Arz odasını yeniden bina etti Sultan Mustafa

1222 - 1807

1136 - 1723

K

i

T

Arz . odasının alt tarafında III. Sultan Ahmet'in bi­ nası olan enderun-u hümayun kütüphanesi bulunur. Kü­ tüphane içinde arapça, farsça, türkçe olmak üzere 3515 kitap vardır. Bu kitaplar arasında yazma ve süslü nefis eserler vardır. istila devrinde rumlardan, sırplardan, ma­ carlardan alınmış bir çok eski yayın ve kolleksiyonlar da bu kitaplığa getirilmiş idi. Yabancı dillerde yazılmış bu

A

P

L

I

K

Gerek arz odası ve gerek kitaplık ayrı ayrı iki gü­ zel bina olup üçüncü yer denilen ve yaklaşık dört bin

metre kare bulunan meyilli ve kare biçimli bir alanın

ortasında gibidir. Bu alanda mermerden bir çeşme tek­ nesi olup üzerinde şu kitabe nakışlıdır:

Sahib-ül hayrat merhume kethüda Def-i-gam hahı­ nun hayratıdır.

1226 - 1811.

cins kitaplara o kadar iltifat olunmadığından bunların bir

Çeşmenin yc.nında ve meydanda bir basite

(güneş

çoğu maatteessüf elden çıkarılmış ve bugün sayıları otuz

saati ) vardır ki kırmızı bir granit taşı üzerine konulmuş­

kadar tilde inmiştir.

tur.

Kitaplık üzerindeki Kitabe :

Altı beyitlik Kitabe arapçadır. Son mısraı inşa tarihini ifade etmektedir : "Beyan-ı fiha kütüb-ü kayyime" Kütüphane

kapısının

iç tarafında

1131 - 1718

yine arapça bir

beyit vardır. Bu kitaplık Osmanlı güzel sanatları eserle­ rinde olan nitelikte, içi çok süslü ve muhteşemdir. Duvar­ larındaki çiniler değerlidir. Gayet sanatlı olarak kubbeye ·b ir kandil ve bir fanus asılıdır. Kubbenin nakşı da pek güzeldir. Kitaplığın karşısındaki küçük çeşme üzerinde arap­ ça bir beyit vardır. Kitaplığın önüııde ve haricindeki çeş­ menin üzerinde dört beyitten ibaret bir kitabe vardır. Ta­ rihi : 1131 - 1718.

İşbu karenin bir kenarı 'babüssaade ve evvel söy­ lenen akağalar koğuşu ve kapı ağası dairesi ile bunun bitişiğinde bulunan enderun okulu binasını oluşturur. Okul binası ki eskiden küçük oda denirmiş bugün terk

edilmiştir. tkinci kenarı seferli koğuşu ile hazinei hüma­ yunu oluşturmaktadır. Bilindiği gibi eskiden enderun-u hümayunun doğrudan doğruya hizmetlerine memur olan hazine ve seferli ve kiler koğuşları hizmetlisi kıdem ka­

zanınca has odaya nakletmek veya enderunu hümayunun üst memuriyetine yükselmek kanun gereği olduğundan Ata tarihinde sayılan ve açıklanan çuhadarlık ve rikap­

darlık ve tülbent ağalığı ve mabeynci lik gibi seçkin hiz­ metlere bu ocaklar kaynak olduğu gibi mütasarrıflar ve valiler - eski deyimle mir-i liva ve beylerbeyiler de onlar­

dan yetişir idi. Bugün kiler ocağı kaldırılmış olup diğer

ikisi devam etmektedir.

r

J"

T

26

o

K

p

A

p

I

A

s

R

A

y

I

)

H

A

Z

İ

N

E - İ

Hazine-i hümayun i ç içe üç odadan oluşmakla çok

metin bir bina olup mimarisine · nazaran Bizans devrin­

den kalma kanaatında olanlar vardır. Bu kavle göre en­

derun içinde bundan başka Bizans binaları yoktur. İçin­

de saklı olan nefis ve eski eşyaya henüz bir baha biçile­

memiştir. Binanın darlığı, eşi çok az olan ve büyük de­

ğerde mücevherler ve başka değerli antikaların, ziyaret­

çilerin gözüne hakkıyla

sunulmasına engel olmaktadır.

Şah İsmail-i. Safevi'nin hint işi sanatlı tahtı ki Sultan

H

ü

M

A

Y

U

N

Mehmet bey bu koğuşu tüm yıkıp kaldırarak yerine ket­ hüdalık dairesi kurmuştur.

Dördüncü kenarı Hırka-i Saadet ve Emanat-ı Sairey-i

Müteberrike ile has oda ve enderun ağalarının namaz kıl­

malarına mahsus mescit oluşturmaktadır.

Hırkai Saadet dairesinin kapısında bu kitabe yazı­ lıdır: La ilahe illallah Muhammeden resullullah Sultan m. Ahmet Tuğrası

Selim I. tarafından ganimet olarak alınmıştır ve birinci

odanın ortasına konulmuştur, yalnız bu tahta vaktiyle bi­

lirkişilerden bir yabancının dört milyon lira değer tahmin

ettiği söylenmektedir. Diğer korunan eşyanın sayımı zor

olduğundan ayrıntı verilmekden vazgeçilmiştir. Hazine-i

1138 - 1725 Tuğra

(1)

Tuğra (1)

Kapının dışarısında v e köşede buhur dövmyee mah­

sus mermerden bir dibek (havan) vardır, bunun üstünde

hümayun bugüne dek Sultan I: Selimin mühürü ile mü­

aşağıdaki dört beyitten ibaret ve ıfarsi Kitabe yazılıdır.

kan "benim altınla doldurduğum hazineyi benden sonra

rüntüleri atılan kuyu görülür.

mühürlensin ve ila benim mühürüm ile mühürlenmekde

lim'in Mısır'ın alınmasından sonra mübarek emanetlerin

hürlenmektedir. Mührün sureti aşağıda gösterilmiştir. Ha­ her kim mangırla doldurursa hazine onun mühürü ile devam olunsun" diye vasiyet ettiği söylenti olarak bu­

güne gelmekle bu vasiyetin hükmü hala yürürlüktedir.

Mühürün yazıları oyma ise de bilerek kabartma ola­

rak resmi nakş edildi, ortasında "Sultan Selim Şah" ve dört tarafında "tevekkeli ala Halıki" yazılıdır.

Hazine-i hümayunun açılması özel törene bağlıdır.

Hazine kethüdası bulunan kişi anahtarı kendisi getirip ve kapının iki tarafına hazine ve seferli koğuşları hiz­

metlileri dizilip mühür muayeneden sonra bozulur ve ki­

lit açıldıktan sonra yirmi otuz kişi birden içeri girmek kuraldır. Sultan II. Seiimin inşa edip içinde düşerek ölü­

Kapının önünde kutsal daire süpü�ldüğü zaman süp­

Tayyarzade Ata bey enderun tarihinde Sultan I. Se­

'lstanbula naklini ve imamlık ve halifelik kisvesini (hil'a­

tını) takınma şekli açıklandıktan sonra diyor ki (I. cilt

s : 93) :

"Yukarda açıklandığı üzere ıbu suretle kutsal ema­

netleri kabul ederek ve ettirerek ve muzaffer olarak İs­ tanbul'a şerefli varışlarında hırka-i saadet ve sair kutsal

emanetler evvela harem-i hümayuna konulduğu ve orada

korunduğu sırada harem:.. i hümayun civarındaki hırka-i

saadet ulu odasının kutsal temelinin atılmasına bizzat

başlamakla, bittikten sonra süslenmesine özen göstermiş

ve Fatih Sultan Mehmet han hazretlerinin hazin.e tarzı­

müne yol açan hamam seferli ·koğuşu ile hazine binası

na çevirerek ta'mir ettikleri büyük hazine-i hümayundan

üçüncü kenarı bugün hazine kethüdalığı dairesi ile

hane içinden girilen ve silahdar ağalar gözetimine veri­

arasında olduğu ösylenir.

hazine koğuşu oluşturmaktadır. Kethüdalık dairesi ile ha­

başka kutsal örtü ( Ridaı şerif) ulu odasina bitişik arz­

len para ve silah hazinesi kurarak ve doldurarak silah­

zine-i hümayun binasının arasından üstü kemerli bir taş

dar hazinesi adıyla anahtarını silahdar ağaya teslim et:..

mış ve büyük olasılıkla ikinci kapı denmekte imiş. Keme­

yazıcısına yazdırıp mühürleterek nezd-i hümayunlarında

merdiven ile aşağı inilir. Eskiden burada bir kapı var­ rin üzerinde aşağıdaki kitabe nakşedilmiştir: Sekiz beyit olan Kitabenin anlamı :

Bu

dergahı

iltifatına

değer görerek

yenilenmesini

1152 - 1739

Hazine koğuşunun kapısı üzerinde : Daima seçkin eserler icad eden hazret-i Abdülmecid, işte emir verip hazine koğuşunu yaptırdı, emir ve fer­

manı ile bendesi Saıffet böyle iki tarih düzenledim :

"Muhkem bir bina yaptı müjde han Abdülmecid" ·�şükürler olsun hazine ktilları metin bir bina bulMustafa İzzet

Tarihi 1275 - 1858

Ata tarihinde ıgörüldüğü gibi Kethüdalık dairesi ye­ rinde evvelce kiler-i hassa koğuşu binası varmış. Abdül­ mecid han zamanında hazine

( kendi yanında) tutmaya özen gösterdikleri söylenir.

gı göstermek ve halife hazretlerinin kendisi dahil oldu­

ğu halde silahdar ağa ve çuhadar ağa ve rikabdar ağa ve perde ağası ve peş:dr ağası ve başçuhadar ve sır katibi

ve diğer mabeyncilerle beraber .hırka-i saadet bekçisi

kırk nefer gedikli hizmetli ve o kadar yardımcı olmak

Beş beyitlik Kitabe, anlamı :

clular"

miş ve konulan eşya defterini baş katibine ve hazine baş

Hazreti Peygamberin örtüsüne gündüz ve gece say­

emretti içini tamir etti yolu doğruldu, bu kapıyı lütuf elile, Mahmut han mamur kıldı.

.

kethüdası olan Dayezade

üzere has haneyi icad ve orada bulunacak kırk elli ne­ fer has odalılar için hırka-i saadet kutsal evinin altına

yani zemin düzeyinde ve içinden kırk basamak merdiven ile sözü geçen kutsal yere çıkmak ve inmek için arzha­

neye çıkış olan kapı arasındaki dolap şeklinde gösterilip iki kanadlı küçük kapı olarak kullanılan eski has odayı

altına inşa etmişlerdir."

Bu açiklamadan anlaşıldığı gibi, hırka-i saadet dai­

resi I. Selim han zamanında yapılmış ve hizmetine yu­

karıda söylenen üç koğuş ağalarının emekdar ve s�kin­

lerinden kırk nefer hizmetli ayırarak, hizmetin kolaylığı

,_

T

o

p

K

A

p

I

ıçın dairenin altındaki yer bunların ikametine ayrılmış

ve böylece o günden beri has oda ve has ev adları ile en­ derun hizmetlilerinin gözlerinde özenilen mevki olmuş ve

gerçekten bu deyimin de üstünde bulunup mensubu ol­ makla iftihar edilen dördüncü koğuş meydana gelmiştir.

A

s

A

R

I

y

27

ladı. Cemaziyülevvel ayı geldiği zaman daima yedi bin üç

yüz kuruş alınacak önce silahdar ağa üç yüz kuruş alıp ka­ lanı taksim etsin yani iki arz ağası üç oda kahyası has­

oda başı ile yarımşar kese alsa sonra otuz yedi nefer ağa

yüz ellişer alıp Cihan Şahına daima dua ederler, her gece

Has oda hizmetlisinden dört kişinin değişerek her gece

kandil ve cuma hatim yasin okunup Abdülhamid Hanın

kanun gereğidir, ramazanın on beşinci günü özel törenle

iken oldu

hırka-i saadet dairesi içinde kalarak kuran okumaları h rka-i saadeti ziyaret etmek resmi adet olmuştur. Has

ruhuna hayır dua ola, çünkü bu bağış Ahmet silahdar ben Vasıf tarihini söyledim.

oda hizmetlileri bir süre alt kahaki koğuşta kaldıktan

sonra on birinci hicret yüz yılı başlarında yukarıya çıka­

rılıp mübarek daireye bitişik olan özel yere nakledilmiş­

lerdir ki bugün koğuşları burasıdır. Hırka-i saadetin ve diğer kutsal emanetlerin bulunduğu ali bina çok muhte­

şem ve ferahlrk vericidir, duvarları güzel çinilerle süs­

lüdür ve kutsal emanetlerin saklandığı odadan başka bir büyük sofa ile arzhane ismi verilen bir ara odasından ve

silahdar ağa hazinesi denilen bir başka odadan oluşmak­

Odalar içindeki dolaplar eski ve yeni hatlarla yazıl­

mış Kur'an-ı 'Kerimler ve tefsir ve kıraat ve hadis ve

fıkıhla ilgili çok güzel kitaplar bulunmaktadır. Hasoda

hizmetlileri içinde bir güzel şadırvanı bulunan sözü edi­

len sofada beş vakit cemaatla namaz kılarlar, içlerinde imamlar ve müezzinler ve muallimler vardır, sayıları kırk

olup ölüm olunca aşağı koğuşlar hizmetlilerinin en eskisi

yükseltilerek aralarına girer ve mutlu olu-;. Silahdar ha­

Yazı: Yesarizade Mustafa izzet. Tarihi 1222 - 1807

Odanın içerisindeki kitabeler aşağıdaki gibidir : "Sultan Mahmud-u Adli tuğrası'

19 beyitlik kitabenin anlamı :

Sultan Mahmud'u uzunca metheder, iyiliklerinden ve ihsanlarından bahseder ve bütün kullarına para ayırdı,

evvela hasoda gılmanına ramazan ayları için aşağıdaki şekilde para . dağıtılmasını ferman etti.

Yazı Yesari zade Mustafa izzet

tadır. Ulu ayetlerin yazılı olduğu levhalar dıvarlarına ası­ lıdır.

13 beyitlik kitabenin anlamı :

mında

hayli kitap vardır. Bu dairenin hareme açılır ayrıca bir kapısı olduğundan padişahlar haremden doğruca hırka-i

dağıtılacak ve her cuma gecesi bir "yasin" okunacak ve

kandil gecelerinde "hatim" okunacak, bu kuran okuma­

ları Mustafa Han'ın ruhuna hediye edilecek.

Yazı : Yesari Mehmet Esat Tarihi 1203 - 1789

La ilahe ilallah Muhammeden Resfılullah

5 beyitlik kitabenin anlamı :

Hazret-i Sultan Murad Han-ı gazi lfıtfu ile has oda

abadan oldu (tamir oldu) .

Yazı : Mahmut Tarihi : 1045 - 1635

saadet dairesine geliverirlerdi, asıl hasodada kitabe yok­ tur, ancak yemekhan�sinin içi ve dışı kitabelerle dolu­ dur. Yemekhane kubbeli bir yer olup duvarları tüm çi­

nilerle süslü ve kitabeler çiniler arasında yer yer nakşe­ dilmiş ve kazılmıştır. Evvelte hasodalılar zemin katında otururlarken silahdar dairesi buralarda olduğu ve eski

osmanlı sultanlarının sık sık gelmesiyle öğündükleri söy­ lenir. Yemekhanenin dış kapısından girildikde sağ taraf­

ta üzeri oymalı bir gölgelik vardır ki Sultan dördüncü Murad Hanın orada çok de'fq oturduğu söyleniyor. Ye­

mekhaneye hırka-i saadet dairesinden girilen kapının üze­ rinde ve içeri tarafta aşağıdaki kitabe kazılıdır ki yazısı

güzel ve karmaşıktır ( giriıft) :

Kapının dış tarafında ve üzerindekf kitabeler aşağı-

daki gibidir :

Eşhedü ene la ilahe ila Allah Muhammeden Resulul­

lah

9 beyitlik kitabenin anlamı :

Şehinşah-ı Cihan Abdülhamid Han'ı metheder ve bu

defa Peygamberin hırkasına saygı olarak ziyade 10.tfu

hasoda ağalarını ihya etti ve evkafı hümayun hasılatın­ dan dokuz kese aşağıdaki şekilde dağıtılacak....

Yazı : Yesari Mehmet Esa t

2 beyitlik kitabe anlamı :

Tarihi 1197 - 1782

Hazret-i Sultan Murad, hasoda tamirine himmet ettf

6 beyitli Kitabenin anlamı : Sultan Osman zamanında bu oda tamir olundu. Tarihi 1027 - 1618 Bu odanın dışarıya olan kapısının üzerinde ve iç ta­

rafında da aşağıdaki Kitabe yazılıdır.

"Sultan Mahmud-u Adli tuğrası"

12 beyitlik kitabenin anlamı :

yani her şeker bayra­

babası Mustafa Han vakfından 7350 kuruş alına­

rak Silahdar ağaya teslim olunacak ve aşağıdaki şekilde

nin yenileri gittikten sonra istanbul'a geri verilen eski­ leri ile beraber manevi olarak değerli diğer eşya saklıdır.

Tarihi 1232 - 1817

Sultan Selim'i metheder ve padişah oluşu vesilesiyle

hasodaya . yeni lfıtfunu duyurdu

zinesi denilen oda içinde harem-i şerif (ka'be) örtüleri­

Bu oda ara sıra açılır. Dolaplarında güzel ve değerli bir

·

Sultan Mustafa, tüm enderun kullarını ihya etti özel­ likle hasodalı kullarını lfıtfuna layık gördü. Anneleri, Ab­ dülhamid Han vakfının fazlasından olmak şartıyle bağış-

her köşesi Cihanı kıskandırır.

Alameti koyan Sultan Murad 1039 - 1629 tarihinde has odalının destimal -akçelerine ( peşkir ödeneği) yirmi­ şer altın ek ve 1049-1639 Kurban bayramında ulüfelerine

beşer akçe ek ödenek ihsan buyurup günde birer yasin-i şerif okunmasını şart buyurarak anahtar gulamlarına ( görevli) Allah emaneti olsun ki devamlarında dikkat et­

tirirler. Zamanın hasodabaşı Hasanağa. Bu kitabelerin sağ tarafında rastgele asılı mermer­ levhalar üzerindeki kitabeler de aşağıdaki gibidir:

:28

T

o

p

K

A

p

5 beyitlik kitabe anlamı : Sultan Mahmut Han harap olan bütün hasoda hama­ :mı ile silahdar hamamını büyütülerek tamirini emretti. Tarihi 1144 - 1731

13 beyitlik kitabenin anlamı : ıSultan Murad, Bağdadı fethederek geldikde bu odayı tamir, etti, kubbe ve çini ile takviye etti.

I

s

A

R

A

y

I

cağını bilemez. Duvarlarını tüm kaplamış olan zengin ve eşsiz çiniler, ocak, kapılar, pencere kanatları, tepe pen­ cereleri, gözler, kubbe, kitaplık ayrı ayrı dikkatimizi çe­ ker. Bina dört girinti ve dört çıkıntıyı içermekle ince şekillidir denebilir.

Girintilerde birer kapı olup yalnız

kapının birinin yerine ocak konulduğundan üç kapısı var­ dır. Çıkıntılarda da dört tepe ve dört alt pencereden top­

13 beyitlik kitabenin anlamı :

lam otuz iki pencere vardır. Kapılar ve pencere ve dolap

Sultan Ahmet, silahdar ağaya lütfedip yerini yaptı­

kanatları ve hücre kena�ları .ceviz tahta üzerine bağ ve

rıp ferahlık verici etti. Yazı : Bursalı Mehmet Tarihi: 1134 - 1717 Sultan ill . Selim Han tuğrası

sedef ile arap usulünce işlenmiş o kadar güzel sanat eser­ leridir ki bu zamana kadar bir tarafından hiç bir parça sedef veya bağ dökülmemiş olması sanat güzelliğini ar­ tırmaktadır. Tepe pencereleri eski mimarlığımızdaki pencere süs­

7 beyitlik kitabenin anlamı :

lemesini hepden gösterir, tamları iki katlıdır, iç kattaki

Padişah hazinesinin saray katibi olan Mustafa ağa

camlar arasına konulan çeşitli renkde parçalar tılsımlı

1068 de çalışıp bu yeri yeni bir mekan yaptı, bu yer özel -0da oldu, sene henüz 1180 olmuştu bir miktar hafif ta­

biri başka nakış ve şekilde olarak mermer üzerine elvan

bir hal almıştır. Alt pencerelerin tavanı ve zemini her somaki parçaları ile işlenmiş ve duvarları çinilerle be­

mir yaptı ve boyasını yeniledi. Yazı : Yesari Mehmet Esat

zenmiştir. Ne sanat.. ne himmet (gayret) . . . Eski usfıl olan ocak çok sanatlı ve yaşmağı da görülmeğe değerdir. Hüc­

Aynı tuğra

relerin zarif biçim i

7 beyitlik kitabenin anlamı :

Şöyle

dursun i·ç duvarlarını oluşturan

yaldızlı çinilerin eşine zor rastlanır.

Sultan Selim Han ki onun devletinde her taraf ma­

Kubbenin zarif süslemesinin seyrine doyulamaz, bu

mur oldu, baş katibin hücresi sıkışık iken baş çuhadarın

nakışların o zamanın usulünce ceylan derisi üzerine vu­

himmetiyle . büyütüldü ve tamir edildi.

rulduğu söylenir. Dört yönünde de sözünü ettiğimiz çı­

Yazı : Yesari Mehmet Esat Tarihi : 1206 - 1791 Enderun ağalarına mahsus olduğu yukarıda söylenen mescit bugün terk edilmiştir. İçine eski koltuk ve benzeri doldurulmuştur. Çinilerini

methediyorlar görmek nasip

'Olamadı. Dış görünüşünden iç süslemesine karar verile­ mez. Mescidin üst tarafında Kuşhane denilen harem ka­ pısı bulunur. Dört kenarındaki binalar yukarıdaki gibi açıklanan üçüncü yerden kethüdalık dairesiyle hazine koğuşu ara­ sında bir yol ziyaretçiyi dördüncü yere götürür. Yukarı­ da kitabesini yazdığımız kemerli kapı merdivenli ve sapa olduğundan terk edilmiş gibidir. Gelelim dördüncü yere, dördüncü yer denilen · kısım ki yeni sarayın Boğaziçine dönük olan yüksek ve seçkin kısmıdır, Bağdat Köşkü, Kara Mustafa Paşa Köşkü, Mecidiye Köşkü ve sonradan yapılmış bir karakol burada bulunan tanınmış binalar­ dır. Lale bahçesi de oradadır. Bu alanın sol tarafı ve sağ tarafı sedsiz ve meyilli• dir. S ol taraftaki birinci sed lale bahçesi isimlidir. Nev­ şehirli Damad İbrahim Paşa Sadrazamlığı zamanında bü­ yük şöhrete kavuşan lalelerden hiç isim ve iz kalmamış iken bu sene hazinei hümayun kethüdası hafız Mehmet beyefendinin himmetiyle 1500 lale soğanı dikilerek eski hatırayı yad etmeye fırsat verilmiştir. İşbu bu sed üze­ rinde bulunan dört binayı birer birer tarif edelim. EVVELA BACDAT KöŞKü - Bağdat Köşkü Yeni Sa­

kıntıların tezhipli ve nakışlı tavanları da ayrıca görül­ meğe değer. Kitaplığında bulunan 360 kadar cilt kitap ve dergiler arasında tarihle ilgili değerli nadir eserler vardır. Sevinçle şunu açıklayalım ki bu ulu kasır olsun zamanın tahribinden

kurtarılmış ve korunması emrine

uyularak diğer dairelerin etkisinde bulunduğu ihmal ve umursamazlığa hedef olmamıştır. Tamirler sırasında dik­ katsizlik eseri olarak bazı çinilerin süsleme ahengi ka­ rıştırıldığı görülüyor ise de o kadarlık kusur benzer dai­ relerdeki zararlara nazaran affedilmeğe değer. Kubbenin kaidesine tam

daire olarak çini

üzerine

yazılıp beraber pişirilmiş bir uzun kitabe vardır. Kitabe besmelei şerifle başlar sonra Ayet-el Kürsi'yi ve bundan sonra Sure-i Al-i ümrandan "La ikrah-ı fiddin" Ayet-i celilesinden başlayarak Ayat-ı beyyinatı içerir. İsminin de gösterdiği gibi bu ulu kasır Sultan IV. Murad'ın Bağdat seferine hatıra olmak üzere inşa olun­ muştur.

Naima,

bulmasının

Murad Han'ın saltanat günlerinin son

yaklaşması

ile birlikde ortaya çıkan

gözle

görülür işaretler ve çok ve az aliimetlerden bahsettiği sı­ rada der ki : iki denizin birleştiği yere bakan alanda bi­ na ettikleri süslü ve gönül çekici kasır ki binasında çok dikkat edip içini altun yaprakları ve laal ve yeşil süslerle tüm altın ve süslere boğmuşlardı, henüz bitirme ve süs­ lemesi ile meşgul idiler ve fermanları üzere renkli pen­ cere ve tavanının

kitabelerinde altın

boya ile Kur'an

ayetleri yazılıp Tophaneli hattat Mahmut Çelebi ve nice meşhur sanatkarlar köşkü süslediler ve tezhip ettiler. Ta­

rayın en zarif en zengin ve en görkemli binası olduğunda

biplerin reisi Zeynel Abidin efendinin anlattığı gibi bu

kuşku yoktur. Deniz yönüne tam bakışı vardır. Kapısın­

kitabelerde celi hat ve altın suyu ile yazılan ayetlerden

dan içeri girilince ruha bir güzellik, düşünceye bir hayret gelir ki insan birdenbire o sınırlı dairede ne yöne baka-

(ve ez yerfaa tbrahim el kavaid) ve devamı ve diğer ala­ metler kardeşi Sultan tbrahim'in taç ve taht sahibi ola-

( '"

'T

o

p

K

A

p

I

.cağına işaret eder ve açıklarken padişah bunu anlamadı .ama sırrı sonradan göründü.. Bağdat köşkünün etrafında arz odası ve eski yalı köşkü gibi saçaklı bir gezinti vardır. Fakat burada rüz­ gar ve yağmur etkisinden korumak için mermer sütun�

A

s

A

R

29

I

y

sıdır. Bu odanın kıymetli çinileri ta'mirler sırasında ahenk ve tabiata pek aykırı olarak konmuştur ki teessüf etme­ mek mümkün olamıyor. Pencerelerinin i çerilerine birer mermer tekne oturtulmuş olup iki duvarına

konulmuş

musluklarından akan suyun hoş sesi hazır bulunanlara

lar arası camlı çerçevelerle örtülmüştür. Söylemeye değer olan bir garip şeyi unutmayalım :

ferahlık ve rahatlık vereceğ i umulmuştur. Güya şehza­

evvelki padişah ramazanın on beşinci günleri ulu örtü için Topkapı Sarayına şeref verdiklerinde doğru bağdat kas­

lanıldığı da enderunlularca söylenmektedir.

rına gider fakat içinde oturmazmış. Saçaklı gezintinin

olan kitabe budur:

delerin sünnet edilmeleri sırasında avudulmaları için kul­ Odanın kapısının üstünde ve çini üzerine yazılınış

3 beyitlik kitabenin anlamı :

bir kısmını böldürüp ve bir kanepe birkaç koltuk ve ay­ na koydurarak ve bir adi soba kurdurarak pencerelerin perdeleri çekilmiş olduğu halde o

Şah-ı alemin eyvanının üstünde güneş ışınları Tanrının makamını tutmuş gfıya güneş ve aydır

daracık ve karanlık

yerde istirahat edermiş.

Devlette iken bu yer açık olsun

Bağdat Kasrı kagir kemer üzerine inşa olunmuş altı

Hakkıyla eşhedü en la ilahe illallah

açık ve dışarıdan manzarası daha güzel iken evvelki pa­ dişah kuşkusu yüzünden kemerlerin arasını

tamamiyle

Türlü çiçeklerle öyle süslü olmuştur ki

ördürmüş ve kapatmıştır.

Dünyada cennetten iz var ise burasıdır

Bağdat Köşkünün kapısı üzerinde bu beyit yazılıdır: Beyitin anlamı : Devlette iken bu yer her zaman açık ol.sun. Hakkıyla eşhedü en la ilahe ilallah

Ortadaki farsça beyit sülüs ve diğer iki beyit nesih usulü ile yazılıdır. Sünnet oda.sının dört penceresinin iç duvarlarında aşağıdaki kaside yazılıdır: Birinci penceredeki 7 beyit anlamı :

Köşkün bitişiğinde ve ocağın arkasında kahve o'c ağı Qlan bir küçük oda vardır ki kapısının üzerinde üstteki kitabe tekrar edilmiştir. Bağdat Köşkü girişinin önünde bir geniş ve güzel mermer meydanlık vardır. Bu m eydanlığın hırka-i saadet dairesine bitişik olan büyük _kısmı ha·vuz ile işgal edil­ miştir. Havuzun ortasındaki fıskıye güzeldir. Bu taşlığa lale bahçesinden ve Revan odası önünden mermer mer­ diven ile çıkılır, bu sebeple yeri yüksektedir. Yanında bu­ lunan ve incirliğe bakan ve dört tarafı açık ve üzerine bakırdan bir gölgelik konulmuş ve kameriye şeklinde bir şehnişin (çıkma) göze çarpar. Bu şehnişin Sultan tbra­ him han zamanında iftariye olarak kullanılmıştır. Bakır gölgeliğin etrafında bir kaside yazılı olup okuyabildiği­ miz birkaç beyitini düzelterek aşağıya aktardık, yazısı fena ve karışıktır: Gönül açıcı iftariye kutlu olsun Bahçelerinin her birinden neş'elenmiş

Ecdat padişahlar böyle yer görmedi Çünkü Allah bunu Sultan tbrahime verdi.

Sultan İbrahim'i methettikten sonra, Sultan bir gün bir ulu kasır yapılması emrini verdi, eski olmayıp taze bir

tarzda olmasını

istedi,

zamanın

üstadları

toplandı,

yeni mimari tab'a uygun yaptı. İkinci penceredeki 4 beyit ile yapılan kasır ve su methedilir. üçüncü pnecerede,

8

beyitte kasır methedilir ve o

padişaha iyi dileklerde bul• ınulur. Dördüncü pencerede, 8 beyitte padişaha iyi dilekler ve medihler vardır. Son satır ile de tarih düşürülmüştür. İşbu kasideden anlaşılacağı üzere .

Sultan tbrahim '

kardeşi Sultan IV. Muradın inşa ettirdiği Bağdat Köşküne ve Revan odasına nisbet olmak üzere bu sünnet oda­ sını yaptırmıştır. Fakat gerçekte onlara eşit olamaz. üÇüNCü OLARAK REVAN ODASI - Sünnet oda­ sından Revan odasına gitmek için bir avludan geçilir. Bu avlu Hırka-i Saadet

odasının arkasına

rast.lar. Hırka-i

Saadet odası civarının bu avluya bakan cephe duvarları süpürgelik hizasından zemine kadar mermer ve somaki ile kaplanmıştır. Bu avluda sözü geçen duvara arka ve r­ miş bir güzel çeşme yapılmıştır. Çeşmenin kullanılmış su­ yunun dış taraftaki havuza olan mecrası dahi süslü ve

Bu kitabenin üzerinde bir çok dualar vardır ki Cinci hoeanın Sultan tbrahime vakıflarından olsa gerektir. tKtNCt OLARAK SÜNNET ODASI - Sözü edilen mermerlikten bir kapı ile yine hırka-i saadet dairesine gi­ rilir. Ulu daire ile bir çatı altında bulunan Sünnet Odası kapının girişinin sağında ve Revan Odası da biraz solda ve binanın köşesindedir. Sünnet odasının ismi hakkında iki söylenti vardır: biri ulu padişahların namazların sünnetini bu odada kı­ lıp farzlarını cemaatle hırka-i saadet dairesinde kılma­ ları ve diğeri, · şehzadelerin sünnetleri bu odada yapılma-

görülmeğe değerdir. Çeşmenin teknesinin iki yanına kır­ mızı ve yeşil karışık somakiden etrafı çreçeveli bir levha gömülmüştür. O güzel çeşmenin üzerinde aşağıdaki güzel kitabe varsa da çeşmeye ait olmadığı incelenmesinden anlaşılır. Sultan Mahmut Han-ı Adli tuğrası Dokuz beyitlik kitabenin anlamı : Müminlerin başı Sultan Mahmut çok evvelden beri hayır işleri yapmak adetidir. Onun zamanında Cihan ma­ mur oldu, zamanında Ka'be mamur oldu, şimdi Hırka-i Saadetin bulunduğu yer imar edildi, Allah o şahı mutlu

T

o

p

A

K

p

etsin, Cihan Sultanının sayesinde o yere kaside yazdım, Kutsal Hırkanın bulunduğu yer bina olundu. REVAN ODASI - Revan odası isminin de gösterdi­ ği gibi Sultan IV. Murad'ın Bağdat seferinden evvel yap­ mış olduğu Revan seferinin hatırası olarak inşa edilmiş­ tir. Bu oda süs ve ziynet bakımından Bağdat Kasrının ufak boyda bir modelidir. Kubbesi tezhipli ve ihtişamlı ise de onun gibi deri üzerine işlenmiş olmayıp boya ve altın suyu ile nakış ve boyanmıştır. Fa'kat üç çıkıntısının tavanı deri üzerine nakışlı olup Bağdat kasrındakilerin aynı biçimindedir. üst ve alt pencereler de aynı biçimde yapılmıştır ve dördüncü çıkıntıya Bağdat kasrında oldu­ gibi yine o biçimde fakat daha sade bir ocak konul­

muştur

ve fazla aydınlık için üst

pencerelerden başka

kubbede de ayrıca dört pencere daha açılmıştır. Çıkıntı­ .lardan ikisi kitaplık yapılarak kitap dolaplarının kanat­ larında

karşılıklı iki beyit

yazılıdır ki aşağıdaki gibi

naklolundu: iki beyitlik arapça Kitabe Sultan Mahmud'un burayı Kitaplık yaptığı tarihi açıklar.

Tarihi : 1146 - 1733

Bu odaya sarık odası da denir. içerisinde basık ta­ vanlı bir küçük oda daha vardır ki çilehane denmeğe de­ ğer. Tavanı süslü ve tezhiplidir. Duvarlarının üst kıs­ mında imam Busayri'nin ünlü kasidesinden bazı beyit­ ler yazılıdır. Sözü edilen kitaplığın kataloğu henüz dü­ zenlenmemiş ise de içinde bulunan bini geçen nefis ki­ taplar arasında yazma ve çok kıymetli nadir eserler var­ dır. Enderun kitaplıklarında incelemeler yapan arkadaş­ ların söylediklerine göre zamanla ulu padişahlara sunu­ lan ve eşlerine sahip olunamayan yayınlar burada saklı imiş. üzülerek söyleyelim, zamanın etkisinden en çok za­ rar gören binaların birisi bu Revan odasıdır. Uzun za­ man akmış ve suyun te'siriyle çıkıntıların o nadide tavan­ larının güzel nakışları bozulduğu gibi derileri çürüyerek sarkmış ve pencere kanatlarının

sedefleri dökülmüştür.

üstelik akıntılarııı çokluğundan döşeme tahtası bile zarar görmüştür. Osmanlı sanatının bu güzel eserinin bu üzü­ lecek haline yürekler yanmamak mümkün değildir. DöRDONCO KöŞKO - Kara

OLARAK KARA Mustafa Paşa

MUSTAFA PAŞA

Köşkü ismiyle

s

A

R

A

y

I

Bu köşkün içinde ve duvarlarının üst kısmında boy­ dan boya Osmanlı meşhur şairlerinden Hakani Mehmet

Tarih: 1238 - 1808

ğu

I

tanı­

. beyin hilyesinden beyitler aşağıya yazılmıştır:

Hilyeden yirmi beyit Hazreti Peygamberin

yüzünü

tarif ve metheder. Kara Mustafa Paşa Köşkünün sağ yanında ve yine sed üstünde ve köşede Taş Kule adıyla anılan bir tş.ş oda vardır. Bugün enderun hizmetlilerinin musiki çalışma ye­ ri yapılmış olan bu oda bir zamanlar sarayın eczanesi imiş. Kara Mustafa Paşa Köşkü ile taş kule arasında se­ din üzerinde inşa edilmiş olan duvarın k.emerli pencere­ leri Yıldız'a bakması sebebiyle evvelki hakanın kuşku­ suna dokunup_ dikkatlice ördürülmüştii. Bu Vlş kulenin önünde ve aşağıdaki bahçede mer­ merden bir koltuk sandalye vardır. Bu koltukta Sultan

IV. Murad otururmuş. Arkasında bu kitabe görülür. Ya­ . zısı iyi olmayıp zamanla harfler kısmen dökülmüştür. ör­ neği budur: Dokuz beyitlik kitabenin anlamı : Deniz ve kara Padişahı Sultan Murad, hicretin 1046 sında Ramazan aynıda, Saad-ü Vakkas oku gibi nice za­ man kaybolup cevelan ölçtüler

ettikden sonra arayıp buldular

yüz onbeş zira geldi... ..

Gelelim dördüncü yerin sağ tarafını oluşturan sed­ siz meyilli yere, bu alanın ucunda Mecidiye kasrı ve kas­ rın arkasında müştemilatından sayılan bir oda ve odanın da arkasında büsbütün kenarda sofa catnii denilen mes­ cit bulunmaktadır. Mecidiye kasrı Abdülmecid han za­ manı binalarındandır ki mimari değeri söylemeye değer değildir. Fakat öyle bir noktada bulunmaktadır ki değil İstanbulda Dünyanın dört yanında benzeri az olmalıdır. Dört bucağı dolaşıp da istanbul'a uğrayan yabancı sey­ yahlar adı geçen kasra geldiklerinde böyle bir seçkin nok­ taya rastlamadıklarını söylerler ve o kalp açıc.ı ve eşsiz

manzaraya hayran kalırlar. Boğaziçine bakan ve Mar­ marayı çeviren önündeki gezintiıde yaz günlerini geçir­ mek insana can veren suyu içmek gibidir, diyenler ol­ muştur.. Odaları ve salonları çok sayıda olan ve iç süsle­

mesi yeni eserlere göre olan gösterişli yaldızlarJan iba­ rettir. Sofa Mescidinin kapısındaki kitabeyi de aşağıya nak­ leyledik. Beş beyitlik kitabenin anlamı :

nan bu ahşap köşk lale bahçesinde denize bakar ve sed

Hazret-i Abdülmecid Hanın yüksek ilgileri, binaların

üstündedir. Binası eski mimarimizin bir örneğidir. Tava­

imarına da dönüktür, Enderunda kendi bendelerini mü­

nının zarifliği ve pencerelerinin çokluğu ve üst pencere­ lerden kalan 'bir tanesinin renkli camlarının güzelliği o güzel tarzı göstermektedir. Bu köşk de çok haraptır. Aşa­ ğıdaki bahçeden taş merdivenle çıkılan kapısının üstün­ deki i).Şağıda verilen kita'be bunun eski tarihlerde "Sofa Köşkü" olduğunu açıklıyor, !Kara Mustafa Paşaya nis­ beti sebebi incelenememiştir. Kitabe budur: Altı beyitlik Kitabenin anlamı : Hazret-i han Ahmet, bu yere ilgi gösterdi sofa ve kasr ve kapı ve duvar ve havuz ve bahçe hepsi yer yer ta'mke muhtaç idi, çok şükür mükemmel ve kusursuz mamur oldu, sofa köşkü halen · sofa denilen yer oldu. Tarih : 1116 - 1704

kafatlandırmak için sofa camiini yapdı. Tarihi : 1275 - 1858 Bu makalede tarif ettiğimiz �ısının çıkışı olan üçün­

i

cü kapıdan ç kınca evvelce açıklanan Ayyos Simeon sü­ tununun bulunduğu seddin deniz tarafı tarihi yerlerden olmuştur şöyle ki:

1325 - 1907 nisanının onbirinoi cumartesi günü tstan­

bul'u işgal eden hareket ordusuna Selimiye kışlasında bu­ lunan askerler evvela teslim olmadıklarından, inat eder­ lerse vurulmaları için duvarlar açılarak oraya bir top yerleştirilmişti. Gelecek makalemizde Harem-i Hümayun dairesinin anlatılmasına çalışılacaktır.

p

A

H A R E M. - İ

I

s

HÜMAYUM

Geçen makalemizde Topkapı Saray-ı Hümayıinunun müştemilat ve ek ve daireleri ve çeşitli binaları hakkın­ da kısa bilgiler verildi ve her bölüm ve koğuşda ve kapı ve çeşme üst kısımlarındaki kitabeler eksiksiz aktarıldı ve yazıldı. Şimdi sıra Harem dairesine geldi.

A

A

R

y

I

31

DAİRESİ

Bu giriş üç bölürrcen oluşmakda olup bunlar da bir­ birine bağlı bulunan "Dolap Kubbesi" ve "Kule Kapusu hizmetli nöbet yeri" adlarında iki tane kapı arası ile Da­ rüssaade Ağalığı ve Baş Kapu Gulamı dairelerini içine alan üçüncü bir bölümdür.

Harem-i Hümayfın dairesi ayrıca bir alemdir. Sos­ yal yaşamımızın akış biçimini bir dereceye kadar açık­ ladığından dikkatle gezilmeğe ve her bölüm ve parçası in­

Sözü edilen kapı aralarının fark edilmeleri için adı n geçe birin'Ci kapıdan sonra birbirinden değişik mesafe­

celenmeğe değer. En çok göze çarpan çinilerin hesapsız bolluğudur. Bazı seçkin bölüm ve odalar vardır ki du­

ba Kapusu adıyla tanınmış o lduğu halde, ötekilerinin özel

de başka iki kapı daha bulunup ancak birinci kapı Ara­ isimleri olmadığından anlatım kolaylığı için bunlara ikin­

varları ince ve değerli çinilerle baştan aşağı kaplanmış­ tır. Büyük ve süslü salonları ve haşmetli ·odaların öte­

ci, üçüncü kapı ism!ini vereceğiz.

sinde dar ve izbe merdivenler ve alçak tavanlı odalar ve karanlık avlular ulu sarayda yaşayanlardan padişah haz­

olan ikinci kapı da birincinin biçiminde ve kanatları dök­

Araba kapısından

girilince on adım kadar ileride

me tunçtan ve sanatlıdır. Kapıya göre kanatlar kısa ge­

retlerinin kendine özgü · yerlerinden başkasıyla o kadar

lerek üzerine ilave olunduğundan kapının Mısır'dan gel­

uğraşılmadığına işaret ediyor. Saray-ı hümayun bir uzun

digi söylentisinin doğru olması gerekir. Gayet güzel yazı

zamandanberi gözden uzak ve tamir ve bakımdan yok­

ile sağ kanadı üzerinde "Allahümme ya müfettih-ül eb­

sun kalması sebebiyle bazı kısımları çok harap olduğun­

vab" ve sol kanadı üzerinde "Eftahlena hayr-ül bab" di­

dan sırası geldikçe onlar hakkındaki üzüntü belirtilecek-

tir.

ye yazılıdır. Bu iki kapı arası on adım uzunluk ve geniş­ liğinde ka re biçimli bir yer olup üzeri kubbe ile örtüli.i­

Evvelce sö:lü edilen Kubbealtı ile Zülüflü Baltacılar

dür. Kapılardan başka ışık girecek bir yer yoktur. Dört

Koğuşu Kapısı arasında ve tarifü yapılmış olan ikinci ye­

tar.a fında bulunan dolaplar sebebiyle buraya "Dolap Kub­

re bakan ve şehrimizin pek çok noktalarından görünen

besi" denilmiştir. Bunlardan sağ tarafta kapıları yeşil bo­

büyük kulenin yakınında bulunan kapı, Harem-i Hüma­

yalı iki dolabın birisinde acemi ağalarından en aşağı rüt­

yfın kısmının kapılarından biri ve başlıcasıdır. Saray ka­

beli Mehmet Ağanın ve ötekisinde de bir cariyenin kırk­

dınları bu kapıda arabadan indiklerinden, eskidenberi bu­

lara karışıp kaybolduğu söylenir. Bu konuda şöyle bir hi­

na "Araba Kapusu" ismi verilmektedir. Bu kapının söğe­

kaye de söyleniyor: Zamanın padişahı bu Mehmet Ağa'ya hiddetlenerek iİeride açıklanacak Harem Kapısı'ndan baş­

leri m ermerden ve buna bağlı kanatları demirden yapıl­ mış ve etrafındaki duvarlar çini ile kaplıdır. Bu çinilerin

layarak elinde hançer olduğu halde bu biçareyi kovala­

yer yer d üşüp yok olanlarının ve kırılanlarının yerleri ya

maıya başlamış, Mehmet Ağa da kaçarak bu birinci ala­

sıva ile doldurularak yahut başka çiniler konularak gü­

na kadar gelmiş, söylentiye göre o zaman araba kapısı

zellik ve düzeni bozulmuştur. Kapının üzerindeki kitabe

bulunmadığından dışarıya çıkılamayarak bu dolaplardan

aşağıdaki gibidir:

birinde saklanmış ise de eteği dışarıda kaldığından pa­

On beyitlik kitabenin anlamı :

dişah dolabın kapağını açmış ancak Mehmet Ağa'yı ora­

Paıdişahların seçkini Murad han, şu cihan padişahı

da bulamamış ! Cariye de aynı biçimde öteki dolapda kay­

ki Turan'ı fetheder, Revan ve Şirvan tahtı onun aciz kö­

bolmuş! Bu olay yüzünden onların kapısı kilitlenmiş ve o

lesidir. Zamanında bu kapu şan kazandı, bu devlet kapu­

zamandanberi açılmamış. Bunlardan birisinin üzeri demir

996-1587

kollarla kilitlenmiştir, kilitlerin altın olduğu söyleniyor.

Bu kapıdan girilince doğrudan doğruya Hareme gi­

Ancak bunların boyalı olanları eski ve olmıyanı Sultan

rilmez. Çünkü bu kapı ile ileride bulunan asıl Harem-i

II. Mahmut zamanında yerlerine konmuştur ki sonuncu­

sunun iki mısraı tarih oldu.

Tarihi

Hümayun kapısına kadar uzanan kısım daireye bir gi­

su gayet güzel ve üzerleri altın ile kakma olarak işlen­

riş oluşturarak asıl Harem-i Hümayun ondan sonra baş­

miştir. Bunlarla diğer . dolaplar üzer:indeki kilitler eski

lar. Topkapı Sarayı Hümayfınu mabeyn ile haremden olu­

Osmanlı sanatına örnek olacak kadar sanatlıdır.

şarak iki kısma ayrıldığı gibi Harem-i Hümayfın da böy­ lece Saray-ı Hümayfın tavaşilerinin

(hadım ağalarının)

Araba kapısının iç yüzünde tahta bir levha üzerinde

ikametine ayrılmış olan bu giriş ile binanın yapılışı ve

güzel kalın yazı ile Besmele-i Şerife ve karşısındaki ikin­ ci kapının üzerinde de yine · bir tahta levha üzerinde aşa­

kullanılmasından Beşiktaş tarafına taşınmasına kadar, pa­

ğıda verilen kelimeler yazılıdır:

dişahların kendilerine ve padişahın haremine ikametgah olan bölümden oluşmaktadır. Ancak aralarında asıl Ha­

"Medinei münevverede hazreti risalet salli Allahü teala aleyhi ve sellem hazretlerinin ravzai mutahhara ve hücrei münevverelerinin pencerelerinin şal-ı şerifleri ih­

rem-i Hümayun kapısından başka hiçbir bağlantı bulun­ mamaktadır.

sanıdır."

Uzun bir yol ve çevresinde birçok binaları bulunan bu giriş bir taraftan kubbealtı ve akağalar dairesi ile ve

Bu levha üzerinde ça k ılı uzun bir çivide köprü ba­ şındaki Yeni Camrin mücessem resminin saklı bulunduğu her tarafı camlı bir mahfaza asılıdır. Kapının kenarına

öteki yönlerinden de ikinci yer ve asıl harem ile çevriU olarak bunun köşelerinden birisini kısmen işgal eder.

ve levha hizasına gelen yerde çakılı çiviye de bir kırık

32

T

o

p

K

A

p

( keman) ile bir taş levha asılıdır, bu levha üzerinde ha­ rem

ağalarının tanınmış

kemankeşlerinden

( okçuların­

dan) olduğu söylenen sahibinin ismi aşağıda yazılıdır: "Sahib Bayram Ağa maşallah keenne Hizmetlilerden l:Jirisinin

1207-1792".

söylediğine göre yukarıda

açıklanan dolap, Kösem Valde Sultan'ın sığındığı ve sak­ landığı dolap olup yanındakinde de Ravza-i Mutahhara'­ ya ait bazı hesapların defterleri saklı bulunuyor imiş. ·ikinci kapıdan geçildiği zaman karşıda üçüncü ka­ pı göze rastlar. Bu iki kapının arası yani ikinci alan dik­ dörtgen l:Ji·ç iminde ve yaklaşık on dokuz adım uzunluğun­ da ve sekiz adım genişliğinde bir yer olup sağ tarafında ileride sözü edilecek olan büyük kulenin kaidesi, sol ta­ rafında da Ağalar Mescid i vardır. Bu yer ortasından bir kemerle ikiye ayrılarak, dışarıda n girilen tarafı kubbeli, öteki kısmı tavanlıdır. Aşağıda açıklanacak baş kapı gu­ Iamı neferleııi odalarının bir kısmı bu tavan üzerine ko­ nulmuştur. Kubbede pencereler vardır. Bu yerin sağınd'.i kuleye çıkılacak merdivenin, sol tarafta da mescidin ka­ pıları ve bu d ikdörtgen kenarının sonunda da cami ka­ pısına bitişik "Perde Kapısı" ve camiin ve kulenin üst ve alt pencereleri vardır. ötekilerine göre mescidin ka­ pısı oldukça sanatlıdır. üçüncü kapı kanatları demirden, d iğerleI'i tahtadan ve eski usulde birb irine geçme ve sa­

�atlıdır.

ikinci kapının bu yere bakan yüzü üzerinde :

"La ilahe ila Allah Muhammeden Resulullah" Sene

1077-1666

Kule kapısının üzerinde :

I

s

A

R

y

A

I

Bu ikinci alanın kapı ve pencerelerinden ve birkaç· dolapdan başka kubbe ve tavana kadar duvarları ve or­ tadaki kemeri baştanbaşa çinilerle kaplıdır. Bu çiniler-­ den bazıları çiçeklerden oluşmuş tablo halindedir. Bazı­ ları da kalın ve güzel hatlarla Allah yazısı, Peygamber'in: ismi ve Aşere-i Mübeşşire ve Haseneyn Hazeratı isimle­ rini ve Esma'i Hasnayı içeren kitabelerdir. Ancaık bu kitabeler

duvarın üst kısmında bulunup.

onun altında ve duvarın dört tarafında kalın ve girift yazı ile aşağıda sözü edilen ldtabe yazılıdır. Kitabenin anlamı ; Sultan tbrahim Hanın oğlu Mehmet Han'ın zama­ nında Saray-ı Hümayfın esasından tümünün bina olun­ ması hakkında Padişah fermanı çıkmış olduğundan Al­ laha şükür güzel gayretleri ile tamamı mamur olmuştur.. ikinci kapının kitabesi üzerinde ve duvarın genişli­ ğince de aşağıdaki ayeti kerime yazılıdı r : "Makane Muhammed aba ehad m in

ricalikfim

ila.

ahire" Perde kapısından aşağı ziyadece meyilli ince bir yof vardır. Bunun sonunda buluna:n meydancığa evvelce sözü edilen has ahırdaki mescid i n bir kapısı açılır. Has ahı­ rın kayıtlarında açıklanan bu mescidin yerine evvelce beş· kapılı kubbealtı ismi verilmiş olup has ahır hazinesi imiş. Yaıkalı baltacıların aşağıdaki koğuşu yandıkda has ahı­ rın yeri bunlara koğuş yapılmış ve burası da mescit ya­ pılmıştır. Bu meydancıktan başka bir ince yokuş ziya­ retçiyi Müze-i Hümayun'un

(Arkeoloj i Müzes i )

üst ta­

rafında görülen başka bir kapıya ulaştırır, buna daı "Per�

"Kale aleyhüsselam adl-i saate hayr�i m i n ibadete seb' i n sennet"

de Kapu" denir. Bu kapının dış tarafında iki tarafı du­ varlara bitişik ve bir köşesi sütuna oturan bir kubbe var­ dır. Köşelerinden diğer ikisi de duvarlara yapışık sütun­

Mescit kapısının üzerinde: "innallahe ye'mürküm en teveddüva el'emanati ila ehliha".

lar üzerindedir. Kapının üstündeki çini

üzerinde gayer

kalın yazı ile : "Ya müfettih el ebvab eftah lena hayr - ül bab "

Perde Kapısının üzerinde : V e iza hakemtüm beynennas en tahkümüva bil'adl innallahe na'ma yu'zimküm bihi innallahe kane se-

1078 - 1667

m ia basira kitabeleri yazılıdır.

üçüncü kapının üzerinde dahi aşağıdaki kitabe ya­ zılıdır. Anlamı : Cihan fatihi Kostantini yyeyi aldıkta btı. sarayı baş­ danbaşa maımur etmiştir. Çok yıllar padi şahlar bu ge­ zide neşeli yaşamışlardır. Allahım onların herbirinin kab­ rini nurla doldur. Sultan ibrahimin oğlu Mehmet devri gelince ki pa­ dişahlar içinde mücadele ile şöhretli o�anıdır. Bu kudret­ li padişah harbe himmet etti ve salltanat yeri ondan uzak kaldı. Padişah ifan uzak kalma ateşine dayanamayıp, ca­ navar gibi, i çini ateşle mahzuri etti. Padi şahın isteği tek­ rar kagir olarak inşası idi, mühendisler bu işe himmet e ttiler ... · Devletine dua edip Zeki tarih i ni dedim, sarayı himmeti yle Sultan Mehmet mamur eyledi. Sene

1079 - 1668

Bu kitabeleri n sonuncudan başkasını n yazıları ka:lın ve güzeldir ve hepsi mermer üzerine kazılmış tır.

iKitabesi ve

1078

tarih i yazılıdır. Bu kapının üstünün

çini ile süslenmesi ve önüne zarif sütunlar üzerine otu­ ran kubbe inşa edilmesi bunun önemli bir giriş olduğunu

h atıra

getirir. Padişahlar Kılıç alayının

yapılması için

Hazret-i Halid'in türbesine gidişlerinde bu kapıdan çıkıp girmeleri eskidenberi aıdet olduğu ve bu tören sırasında bu kapıdan Harem dairesi içindeki Hünkar sofası kapısı­ . na kadar olan yollara şallar yayılıp padişahın dönüşünden sonra bunlar herkesin evvelce belirlenmiş olan his­ sesine göre haırem ağaları ve baltacı ve sair ocaklar men­ supları arasında bölüşüldüğü söyleniyor. Adı geçen eski usul tören hazreti padişahın Kılıç alayında yapılmamıştır. Yukarıdan inen ince yolun bir tarafındaki yüksek du­ var Zülüflü Baltacılaır Koğuşunun arkası olduğu gibi di­ ğer tarafı nda da kagir bir bina vıırdır, bu bina bir oda ile hamamdan i barettir. Bina terk edilmiş ve içerisi ha­ rap ise de dışarıdan pek o ka!dar harap görünmez. Oda­ nın duvarında ki çinilerin bazısı sökülerek alınmış ve ka­ lanı ve gayet güzel olan iç süslemeler harap bir halde ye­ dışarısınd a ayakları Osmaınlı re dökülmüştür. Binanın

m imarisini n ilk örnekleri ne uygun ve sütunlar üzerine oturmuş çatılı bir gez inti yeri vardır. Bu sütunlar arası-

r.

p

I

na konulan yekpare taşların yüksekliğine bakılır.sa yol­ dan geçenlerin orada olanlar tarafından görülmemesi için

yapıldığı anlaşılıyor. Bu bina arkadan Harem dairesine bitişik ise de arada geçilecek bir kaf)ı ·�oktur. Yanındaki

hamama bakılır ve diğer taraıftan hareme girişi olma­ masına bakılır ve önündeki koruma araçları dikkate alı­

1

nırsa manzarası gayet güzel ve geniş olan bu binanın sa­ ray personelinin ileri gelenlerinden birisine ait bulundu­

R

A

s

A

y

I

33

kısımdır. Birincisi merdivenle çıkılan kaide kısmıdır ki hiçbir taraftan girinti ve çıkıntısı olmıyarak yerden baş­ layarak yükselir. Kapıdan girilince merdivenler başlar ve

tepesine yüzbeş ayak merdivenle çıkılır ve bu merdiven uzunluğuna olup duvarlara dayanır. Her yirmi ayakda

yapılan sahanlık ile bu durumu korunmuştur. Merdivenlerin ortasından aşağıya kadar olan açıklık

ğuna hükmolunur.

ve bazı yerlerinde bulunan pencerelerden merdivenler ay­ dınlanır. Bu merdivenler yukarıda aynı büyüklükte bir

Yukarıda tarif ettiğimiz ikinci alandaki mescit ka­ pısından girildiği zaman uzuncı:ı bir gezinti yeri bulunup

lar. Bu kısım ötekiuden yükseklikçe kısadır, büyüklük­

burada asıl mescide girilecek bir kapı, onun yanında da bir kemer vardır, ancak bu kemerde kanat bulunmayıp

açıktır. üç adım büyüklüğünde kare biçiminde ve çatılı- · dır. !kinci aılandaki kapısından başka sözü edilecek olan

alanda son bulur. Ondan sonra kulenin orta kısmı baş­

çe dardır. Dışarıdan ve içeriden sekiz köşeli biçiminde­

dir, bu biçimi sonuna kadar devam eder. Burası adeta

bir oda oluşturur. Tavanı kubbelidir, kubbesinin her açısı

Avrupa tarzında abakı ( tablayı) içeren üçer sütuna isti­

üçüncü alanda mescit yapılan sütunlu yere de bir başka

nad eder. Bu üç sütundan ikisi duvara birleştirilmiş ve

dır.

kısmında da dörtgen şekli korunmuştur. Duvarların ara­

kapısı olduğu gibi yanında olan bir odaya da kapısı var­

Bu odanın yanındaki yer boş olup cami buraıdan ay­

dınlık alır. Camiin gerek ikinci kapı arasına gerek ya­ nındaki açık yere üstte ve altta sekiz tane küçük ve bü­

diğeri açıkta bırakılmış ve böylece süslü bir şekilde bu

sı boş olup yukarısı kemerlidir, bu boşluklar demir çer­

çeveli camlarla kapalıdır. üçüncü kısım da kurşunla kaplı

altı köşe şeklinde konik bir külahdır. Bu kulenin merdi­

yük penceresi vardır. Beyaz badancr ile bozulmamış ka­

ven ve sahanlık döşemesinden ve külahından başka yer­

olacak tarzda süslü bulunduğu anlaşılıyor. Dıwarlaırının

narları ve kemerleri mermerdir.

çini ile kaplıdır. Bu mescit herhalde çini sanatımızın çe­

bulunan bir boşluğun sonunda bir pencere vardır, bu pen­

ra1bındaki çiniler üzerinde Harem-i Şerif resmi vardır.

rulu) dairesine yahut odasına bakar. Bu pencerenin önün­

lan kısımlardan tavanının eski Osmanlı sanatına örnek kapı ve pencereden başka yerleri, yerden tavana kadar şitli devirlerine ait birçok örnekleri içermektedir. Mih­

Duvarındaki çiniler dahi kutsal yerlerin resimlerini içer­ mektedir. Gezinti yerindeki

kapının iç tarafı üzerinde

mermer üzerine kazılı olarak:

1078-1667"

'cere Kubbe Altının Meclis-i Has-ü Vükela (Bakanlar Ku­

de cumba tarzında zarif bir . demir parmaklık ve daire şeklinde bir kafes vardır, padişahlar eskiden Divan-ı Hü­

mayfm günleri burada durarak bakanların müzakereleri

edinirlern:ıiş. Kulenin

kaidesinde ikinci kapı arasına bakan pencerelerin bazısı

ve karşı kapı üzerinde de : maal ibrar

Aşağıdan başlayarak merdivenin ikinci sahanlığında

ve kararlarını seyreder ve bilgi

"Şefaat ya Resul Allah ya Habib Allah" "Allahümme etreni

leri tamamen kagir olup orta kısmındaki açıklıkların ke­

minennar ve udhulfıl cennete

Kitabeleri vardır.

kafesli olduğu gibi

tümü de demir parmaklıklıdır. Bu.

parmaklıkların Abdülhamid II devrinde konulduğu söy­

lenir.

Yazıları girift ve güzeldir. Mihrabın üzerinde:

Bu kulenin orta kısmındaki sütunlara ve kemerlerin

"Fenadete elmelfüketühü ila ahara .. "

inşa tarzına bakılırsa bunun pek eski olmadığı görülür..

ayeti kerimesi ve duvarların tavana yakın yerinde:

Eskiden bu yerde böyle bir kule bulunup zamanla harapı

meden Resulullah sadık-ül vaa'd.-el'emin"

edilmiştir.

ma" ve "tnnallahe ve melföketü yusallfın .... teslima" ayet­

uzanan üçüncü alan başlar. Burası altmış adım uzunlu­

olsun" diye bir satır yazı var ise de diğer tarafları okuna­

dur. Genişliğinin azalır olması sağ tarafında bulunan bi­

Camiin, eski tarzda boyalı vaaz kürsüsü görülmeğe

ucunda birer kubbe olup girilen kapı tarafındaki yuka­

lıdır. Bunlar arasında bulunan üzeri yazılar ve kutsal yer­

fındaki tek kemerli ve arası açık olarak camekanlıdır.

"La ilahe ila Allah elmülk-ül hak el mübin Muham­

ve: "makane Muhammed eba ehad ..... bikül-li şey'in ali­ leri ve ayetelkürsi ondan sonra da ''\Küşade bad = açık

mamıştır.

değer. Duvarlarına da alışılmışdan daha çok levhaiar ası­

lere ait resimlerle süslü ve oyma olan tahta levha eski­ liği ve sanatı bakimından değer}i sayılır. Levhaların

ya­

zıları eski olanlarının ve tahta üzerine oyma bulunanları­

nın ahır kapısında haremağalarına mahsus emlakdeki Şa­

dırvan camii'nden naklonulduğu söylenir. Bu cami demir yolu geçişine rastl'adığından yıktırılmıştır.

Sağ taraftaki kule Kubbealtı'na bitişiktir ve kenar­ ları onaltı afüm uzunluğunda olmak üzere kare biçimin­

dedir ve birbirinden yükseklikç,e değişik olmak üzere üç

olduğundan yeniden yapılmış ve bu mimari tarzı kabul'. üçüncü

kapıdan

girildikde Harem

kapısına

kadar

ğunda ve sekiz ila on iki adım genişliğinde bir koridor­ naların bir arada bulunmayışındandır. Bu alanın her iki

rıda bulunan pencerelerinden aydınlık alır, harem tara­

öteki yerlerde kul1be ve çatı olmayıp açıkdır. Bu alanın

sağ tarafındaki kagir bina üstte ve altta odaları içerip·

"baş kapı gulamı" ağalara mahsus olduğu .söylenir: üçün-­

cü kapının üzerindeki kubbeye ve açık yere bakar. " Baş· kapı gulamı" deyimi eski tarihlerde "baş kapı oğlanı''"

diye söz edilmektedir. Adı geçen dairenin iki kapısı olup•

birincisinin üzerinde Besmele-i

Şerife ve ötekisinin üs-­ tünde: ·"Ya müfettih-ül ebvab eftahlena h ayr-elbab ya hafi­ yül eltaf neccina mimma nuhaf" kitabeleri kazılıdır. Oda-

34

T

o

K

p

A

p

I

ların koridora bakan pencereleri vardır. Kapıları kemerli

A

s

aracılığı

A

R

I

y

ile Darüssaade Ağalığına haber verilip uygun

ve bunların ve pencerelerin söğeleri mermerdir, pencereler

gereği yapılacaktır.

mandanberi terk edilmiş olduğundan içerisi tam harap bir

yan kadınlarının Harem-i HümayCına gelmeleri kuvvetle

demir parmaklıklarla korunmuştur. Bu bina birçok za­

haldedir ve harem dairesinden dökülen çinilerin dpeosu olmuştur. Bu dairenin yanında, zemin 'katında olmak üze­ re harem ağalarının nöbetçi odası vardır. Bu oda harem kapısını görür olup harem dairesinin öteki yere nakline kadar böyle kullanılmış ve ondan sonra terkedilmiş kal­ mıştır. Söylendiğine göre, bekleyen harem ağalarına ait tenbihler her yeni padişah geldikte yenilenirmiş. Odanın duvarında asılı levhaların içeriğ i bunlardan biri olup ev­

ve kesinlikle yasaktır. Dokuzuncusu,

velki padişahın tahta çıkışında asılmış imiş, benzeri aşa­

ne sınıfdan olursa olsun kabul

olunmaları Darüssaade

Ağalığından izine bağlı olacaktır. Bu çeşit meçhul ara­

baların içindekiler izinsiz kabul olunursş., buna cesaret edenler şiddetle ceza görürler. Şurası da şimdiden kuv­

lık kabul olunmiyarak pek büyük ve şiddetle ceza göre­

ceklerdir. Her gün Harem-i HümayCından dı§'arıya araba

kendilerine verilen yüksek hizmet yerinin şeref ve kıy­

ile çıkacaklar, hangi sımfdan ise bunların ve buna ben­

metini korumaya önderlik edecek tutum ve terbiyeyi de­

zer olayların Darüssaade Ağası tarafından jurnali düzen­

vamlı ve mükemmel olarak gözetmeleri padişahın kesin

lenip Ser Kurenalık makamına verilecektir. "

emirleri gereği olmakla bu yüksek isteğin ayrıntıları olan

Padişahın cülusundan sonra ağalar ocağına mahsus

emirler ve tenbihler aşağıdaki gibi açıklanır:

olarak düzenlenen

Birincisi, saraya mensup her sınıf personel ve hiz­

talimatname de aşağıda açıklanacak

Darüssaade Ağalığı dairesinde saklı bulunmakla aşağıda

metliler gerek görev sırasında ve gerek izinli ve görevli

olduğu şekilde sunuldu:

edep ve terbiye ile

Ocak Dairesi

hizmet edip ve vaktini geçirip kötüye alınacak aşağılık

"Birinci madde, Haremi HümayCın hizmetlerinde gö­

bir hal ve harekette bulunmamaları, özellikle fuhuş ve

revli ağalarda n oluşan oc'akda kayıtlı tüm kişiler Darüs­

sefahate mahsus yerlerde bulunmak dan ve kötü zanne­

saade "inayetli" Ağanın gözetim ve yönetimindedir.

dilen ve şekil ve görünüşleri nefret uyandıran aqamlar

Yıldız Ağaları

ile az ve çok sohbet etmek ve ilişki kurmakdan çok dik­ il:kincisi, saray hareminde bulunan cariyeler ve her

durumlarının ne

masında zerre kadar kusur edenler hiçbir rica ve aracı­

"Hazreti padişahın sarayına mensup tüm personelin

katle kaçınacaklardır.

içinde bulunanların

oldukları bilinmeyen arabalar geldikde sahiplerinin her

vetle ve kesin bildirilir ki emirlerin zamanında uygulan­

ğıdadır:

olarak dışarda bulundukları sırada

Sekizincisi, bazı bohçacı ve işçi ve terzi gibi hristi­

.

sınıf tabiler ve mensupların hallerinin özelliklerine ve gö­ revlerinin önemine ve gizliliklerine aykırı görünümlerde

!kinci madde, ocakda kayıtlı olan ağalardan olup da

Yıldız'da hizmetli bulunanlar son inkıfapdan sonra hak­

larında hükfımetce kat'i tedbirlere bağlı olarak Padişa­

hın emirleri ile ocakla olan bağlantıları kesilmiştir. Sultanların ve Şehzadelerin Ağaları

bulunmaları şiddetle yasak olup ezcümle münasebetsiz ve

usul ve adetlerimiZ'ce ayıp ola n hal ve biçimde . başlarını

düzenlemekden ve örtünmeye yeterli olmayacak yaşmak

üçüncü madde, ocakda kayıtlı olup da sultanlar ve şehzadeler yanında hizmetli bulunan ağaların ödenek ayı­

ve örtüler tutmakdan ve elbise ve kıyafetlerini itirazları

rımı kaidesine göre oralarda hizmetlerinin devamı süre­

üçüncüsü, Harem-i HümayCın mensupları dışarı çık­

lüne göre yanlarında bulundukları üstlerinin emirlerine

çekecek biçime sokmakdan tamamen kaçınacaklardır.

since ocakdan ödenekleri kesilmiş olmakla beraber usu­

tıkları vakit her arabanın yanında bir harem ağası bulu­

uymakla yükümlü ve kendilerine

bulundukları takdirde beraber bulunacak ağalar tarafın­

bağlı olacaklardır.

nacağı gibi izinli olmadıkları bir yere gitmek isteğinde

ötürü de Darüssaade

lar, izinli oldukları yerlere de götürmeyip ;:ı.ykırı tutum­ ları Darüssaade Ağalığı makamına bildiriletektir. Dördüncüsü, geçerli nedenlere dayalı olarak dışarı

Ağalığının gözetim ve reisliğine

Ocağa Dönme Hakkı

dan mani olunarak, gerek bu halleri ve gerek geçen mad­ dede yazılı ve ona benzer hal ve şekilde görülen ilgili ağa­

verilmiş görevlerden

Dördüncü madde, bu ağalardan herhangi bir sebeple

memuriyetleri kesilmiş

olanların ocağa dönme hakları

var ise de eğer görevlerinden ayrılmaları bir uygunsuz­

luk veyahut her ne cinsten olursa olsun cezayı gerekti­

çıkmak istiyenler Darüssaade Ağalığından ruhsat alma­

ren bir davranış sonucu olmuş ise bunlar da ocağa kabul

lardır.

nır.

ğa mecbur olup belirli zamanda mutlaka dörlffiüş olacak­ Beşincisi, akşamları saat

yarımdan sonra Harem-i

HümayCın ağalarının haremde kalmaları yasak olup bu . saat gelince tümü dairelerine döneceklerdir.

Altıncısı, geceleri padişahın emir ve fermanları ile

belirlenen vakit gelipce Haremi Hümayun ve ek dairele­ rinin kapıları demir ve kuvvetli kilitlerle kapanacaktır. Yedincisi,

Ha-remi HümayCın ağalarının

döndükden sonra, harem mensuplarından

dairelerine

hastalananlar

olup da doktor vesaireye gerek görülür ise, nöbetçi ağa

edilmekle beraber haklarında gerekli cezalar da uygula­ Padişahın Müsahipleri Beşinci madde, ocakda kayıtlı olan ağalardan doğru­ dan doğruya Padişah tarafından ayrılanlar öğünülecek "Hazreti

olacak

seçim

üzerine

Şehriyari'nin müsahibi"

görevini kazanırlar ve bunlar Padişahın birinci müsahi­

bi, ikinci müsahibi ağaların yönetimi altında beraber hep­ den Darüssaade Ağalığına karşı sorumlu bulunurlar.

Altıncı madde, Hazreti Şehriyari'nin ( Padişahın) mü­

sahiplerinin ocakdan ödenen maaşları durdurularak ken-

K

p

o

T

A

p

A

y

35

I

önemli olduğundan kendilerinin içki kullanmaktan ve ku­

nasip görülen ödenek verilir.

Yedinci madde, ocakda bulunan özel mertebeler, kı-

R

bulunan ağaların itibar ve haysiyetlerini korumaları çok

dilerine özel hizmetlerinden ötürü Padişah tarafından mü­

dem itibar edilerek verilmek üzere, başkapı ve yayla baş­

A

s

I

·

mar oynamaktan ve çarşı ve pazarlarda ağır başlılığa ay­

kırı gezmekden ve umumi yerlerde haysiyet kırıcı kişi­

kapı gulamları ile sayısı onu geçmemek üzere hasıllı ağa­

lerle ilgi kurmaları kesinlikle yasaktır.

başıdan ve sayısı durum gereğine göre değişmek üzere

ağaların tümü herhangi bir müracaat için Darüssaade

larından ve hasıllı mülazımı olmak üzere bir musandıracı

Onbeşinci madde, Padişahın

musahiplerinden gayrı

ortanca ağaları ile sekiz tane nöbet kalfalarından ve ne­

ağalığının özel iznini almadıkça Mabeyn-i Hümayun ileri

ferlerden oluşmaktadır. Başkapı gulamı ile yayla başkapı

gelenlerine müracaat etmeleri yasaktır.

gulamının maaşları binbeşeryüz ve hasıllı ağaların altı­ şar yüzden ibaret ise de maaşları zaten yediyüz ve daha ziyade olanlar ile musandıracı başılığa yüz kuruş ve or­ tan'calara üçyüz ve nöbet kalfalarına ikişeryüz ve nefer­ lere yüz ellişer kuruş maaşlar verilecektir. Ağaların el­ bise masrafları şimdilik kendilerine ait olup bunlar hak­ kında yakın zamanda bir karar alınacaktır. ·

Sekizinci madde, ocakda bulunan ağalara mertebele­

rine göre vazife ve hizmetlerinin dağılımı ve verilmesi ve sultanlar ve şehzadeler hazretlerinin yanlarında bulun­ maları gereken ağaları tayin etmek ve işlerini vermek yetkisi Darüssaade Ağalığına aittir.

Uyarıcı Hükümler

Dokuzuncu madde, Padişahın sayesinde ocakda bu­ lunan ağalar medeni hµkuk ve eşitlikden hissedar bulun­ duklarından kendilerinin hal ve hareketlerinde cezayı ge­

rektirecek haller devletin kanunlarının ceza hükümlerine

tab i olacaktır, özel hizmetlerinde olacak kabahat ve ku­

surlarıyla ilgili durumlara ise bu yönetmelikteki uyarı­

cı hükümler uygulanır. Onuncu madde,

ocakda eskidenberi

uygulanagelen

ve bugünkü uygarlık ve adaletle uyuşmayan hatalı ceza usülleri tüm kaldırılmıştır. Onbirinci madde, ocakda yürürlükde olan uyarıcı uygulamalar derecelere göre şunlardır :

Onaltıncı madde, Darüssaade Ağasının veyahut onun

adına

yetkili amirinin özei iznini almadıkça ağalardan

hiçbiri dışarıda misafir kalamayacaktır. Ocakda kayıtlı

olup sultanlar ve şehzadeler hazretlerinin hizmetleri ile görevli ağaların da Darüssaade Ağasının özel izni olma­ dıkça ocakda veya sarayın herhangi bir bölümünde mi­ safir edilmesi kesin yasaktır. Ocakda kayıtlı olmıyanla­ rın misafir edilmeleri hiçbir şekilde mümkün olamaz. Çeşitli Hükümler

Onyedinci madde, huy ve yüz güzelliği ve durum ve

tutum düzgünlüğü saptanan ağalar Darüssaade Ağalığı­

nın önerisi üzerine padişahın

caktır.

Onsekizinci madde,

ğişikliklerden Hazine-i Hassa-i Şahane Nazırına nına) bilgi verecektir.

(Baka­

Ondokuzuncu made, ocağın oluşumlarında meydana gelecek değişiklikler sıra ile Darüssaade ağalığı tarafın­ dan Hazine-i Hassa Nezaretine bildirildikce nezaret ta­

rafından da padişahın başkatipliği eliyle padişaha arzolu­ narak tasviplerine sunmak gerekir.

Yirminci madde, işbu yönetmelik hükümleri padişa­

ilgililerce bilinecek ve hükümlerinin uygulanmasına gayret olunacakdır.

tkincide, herkesin önünde azarlamak,

8 Haziran

üçüncüde, sayısı ikiden başlayarak padişahın hekim­ kadar çıkarılmak üzere ayaklarına vurmak. Dördüncüsü, bir günden başlayarak yine hekim ra­ poru ile belirtilecek dayanma gücüne göre iki aya ka­

tlar değişmek üzere koğuşun özel yerinde tutulmak.

Vurma cezası hasıllı derecesine kadar uygulanabilir.

derece.sine

göre Darüssaade Ağası ile yanındaki ya yayla başkapı

gulamı veyahut oda lalası veyahut musandıracı başından

en az ikisinin bulunması ile tayin olunur. On ikinci madde, bu uyarıcı uygulamaların hiçbiri ile cezalandırılması mümkün olmayacak kadar önemli bir suç ortaya çıkınca veyahut ceza görmüş kişinin hal ve hareketlerinin tekrarı halinde kovulma cezası uygulanır. Kovulma cezasının uygulama şekli ikidir : Ya uygun gö­ rülecek bir çıraklık aylığının verilmesi ile ocakdan kay­ dının siUnmesi veyahut her türlü hak ve yetkilerden uzak­

laştırılarak o'cakla bağlantısının kesilmesi. Cezayı Gerektiren Haller

Ondördüncü madde, Padişahın harem dairesinde özel

hizmetinde bulunmak gibi önemli bir görevle yükümlü

1325-1907

Mabeyn-i Hümayun Başkatibi

lerinden biri tarafından verilecek rapora göre yirmiye

kabahatin önem ve şiddet

Darüssaade Ağası ocağın özel

hizmetlerinden başka az çok önemli durumlar ve olaylar ve ocağı oluşturan ağalar arasında meydana gelecek de­

hın emirleri ile yürürlükde olup

Ön'ce tekdir,

Ceza hükümleri,

iltifatlarından yararlana­

Halit Ziya"

Nöbet odasının üzerinde olan odalar da harem ağa­ larına mahsus olup nöbet odasının yanındaki merdivenle

çıkılıyor. Kapısının üzerinde bulunan mermer levhadaki

kazılı kitabe:

Ya müfettih-ül ebvab eftah lena hayr-el bab. üçüncü kapının bulunduğu duvarla başkapı gulamı binası duvarının kapı ve pencerelerden gayrı yerleri çi­

nilerle kaplıdır. Bu çinilerin bir kısmı çiçekleri gösterir panolar öteki kısmı gayet kalın yazı ile uzun kitabeler durumundadır: Bu yazılar aşağıda açıklanacak soldaki

baş kapı gulamı bölümü kapısının bulunduğu yerden baş­ layan ( kaside-i bürd�) nin bir bölümü olup zamanın tah­ ribinden bunlar da yoksun kalmayarak dökülmüş ve ta­ miri ehliyetsiz ellere geçerek düzeni bozulmuştur. Kapı kemerli olup kemer ve söğeleri mermerdendir. üstüne

konulmuş mermer levhada gayet güzel yazı ile: "Makane Muhammed ... " ve devamı ayeti kerimesi kazılıdır. Bunun yukarısında ise yine çini üzerine olarak Aşerei Mübeşşire

isimlerini içeren iki levha vardır. Bu kapıdan birkaç adım ötede iki direk dikilmiş ve her birine birer tahta kapı ka-

T

36

o

p

K

A

p

nadı tes'b it olunmuştur. Düzene göre ikinci sırada bulun­ makda olan yakalı baltacıların içerisini ve harem kapı­

sını görmemeleri için bu kanatlar daima kapalı bulunur ve yalnız valde sultan geldiği zaman açılır ve yanında meydana gelen açıklıkdan içeri girilip çıkılır imiş, bu

I

kii" denilir. Söylendiğine göre "Kösem Valde Sultan" ola­ yında bulunduklarından dolayı öldürülenler buraya gömü­

lüdür.

üçüncü alanın sağ tarafında olan baş kapı gulamı ve sonra darüssaade ağalığı dairelerini kapsayan ve bir­ birine bitişik kagir binalar vardır. Bu binaların cephe­ sinde on tane sütun dikili olup araları kemerli ve bina ile

Tarihi:

1265 - 1848

Kitabenin anlamı : üsküdarda dua meydanında bulunan ihyasını başar­ dığım latif çeşmenin vakıf fazlasından olmak üzere yedi kişiye onbeşer kuruşdan toplam senelik yüzbeş kuruş da­ rüssaade ağasına ayrılmış olan odaya yedi tane Yasini

Şerif cüz'ü Allah rızası için beher Cuma gecelerinde okun­

mak için konulup evvela imam ağa ve ona katılan altı nefer . . . Kuran okudukdan sonra dualar yapılması şartıy­

la bu bağışı vakfı şerife bağlı olarak düzenlenip buraya kaydolundu.

Tarihi:

1231 - 1815

Sultan Mustafa Tuğrası Sekiz beyitlik kitabenin anlamı :

Selim hanım vekili Bilal ağa bu mescide ziyaretçi­ ler için Lihyet ('Sakalı Şerif) koydu. Yazı, Mehmet Esad-ül Yesari

lantısı kes!lerek ona eklenmiş ve zamanla ağalar mescidi

Ağalar mescidi ile bu ikisinin arasında ortak bir kapı

I

Sultan Mahmudu Adli Tuğrası

bölünmüştür. Birinci kısım ağalar mescidinin ekidir. Mes­

tüm terk edilmiş kalarak burası onun yerini almıştır.

y

ması ve bu konuda hizmeti geçenlere belli paraların ve­

odaları vardır. Bu sütunlu ve çatılı yer, ortasından ikiye

tunlar arası tahta perdeler ve kafeslerle koridordan bağ­

A

rilmesi şartları konuluyor.

kemerler arası çatıiıdır, üzerinde de adı geçen dairelerin

cit eskiden cemaate dar geldiğinden bu yerin yarısı sü­

R

sene bir mevlfıt, vaız ve nasihat edilmesi, Kuran okun­

açıklığa mahsus olarak üçüncü kapı söğesine takılmış bir tahta kanat vardır, bu kanadın da gereğinde kapatılarak giriş ve çıkışın kesilmesine "halvet" denilirmiş. Baş kapı

gulamı ile nöbet odası arasında koridorda parmaklıkla etrafı çevrilmiş bir yer vardır ki burasına "Kırklar mev­

A

s

Mescit yerinin aşağısında baş kapı gulamı dairesinin kapısı vardır. Bu kapının yanında bulunan ,;;edire "tahta

olduğunu yukarıda söylemiş idik. Bu kapının bulunduğu

başı" denilip baş kapı gulamının oturarak maiyetine em­

pencereler ve kitabelerin kazılı olduğu mermer levhala­

sak imiş.

duvarın ve baş kapı gulamı dairesi cephesinin kapı ve

rın yerlerinden gayrısı döşemeden tavana kadar çinilerle

kaplıdır. Bu kitabeler aşağıdaki gibidir:

rini birbirinden ayıran bu yerin alt kısmının yarısı heı·

Sultan Mahmud Tuğrası Gazi Sultan Adli Mahmut Han tahta çıkdıklarından beri devamlı sayısız hayır ve iyilik yapmak ve nimetler

1232

temaziyülevvelinin yirmi yedin­

ci günü hazineye şeref verip haremi hümayun ağaları ve hane-i hassa ve hazine ve kiler ve seferli odaları perso­

neli ve babüssaadeli ve zülüflü baltacılar ocağı ve gala­ ta1!:ırayı ve hasbahçe içinde ocağı neferleri tümünü

bulunan

18

ödüllendirmek

Bu kapıdan sonra olan iki sütunun arasındaki açık­

lık tamamen duvar ile örülmüş ve dışarıdan çini ile kap­

lanmıştır. Baş kapı gulamı ve darüssaade ağası dairele­

Kitabenin anlamı :

vermekde olup. . . . bu

rettiği yerdir, bu sedire ondan başkasının oturması ya­

tane bostancı

için

kendisinin

kurduğu vakfı hümayunlarından her yıl ramazanın ilk günü için ayırdıkları birçok paradan evvela darüssaade ağası kullarına iki bin kuruş, hazinedar ağa kullarına bin

iki tarafa ufak birer kapısı olmak üzere oda durumuna

getirilmiştir. Şimdi bu odaya pabuçluk denilmekde ise de

eskiden "ortancı"lara mahsus hapishane imiş. Bu deyi­

me bakıp da orayı greçekden terbiye edilmeyi hak eden­ lerin hapsine ayrılmış bir yer zannetmemelidir. Eskiden aşağıdaki gibi

işler

için kullanılırmış: Yukarıda yazılı

ağalar ocağı için son yönetmelikden anlaşıldığına göre

zenci harem ağaları eskiden:

neferler, ortancı, hasını

adıyla üç sınıf üzere düzenli olup bir sınıfta nizami hiz­ met tamamlanmadıkça öteki sınıfa geçilemez imiş. Birinci sımfdan ikinci sınıfa geçmek için belirli süre

1232-1816

olan Ramazan-ı Şerifin on beşinci günü terfi edecekleı�

Onyedi beyitlik kitabede padişah Sultan Mustafa, sa­

ortantı sınıfına terf! etmiş olup hapisden çıkarılırlar ve

kuruş ... bağışlamıştır...

Sene

Yesarizade Mustafa tzzet yazısı Sultan Mustafa Tuğrası

ray görevlilerinden bazılarına para bağışları yapıy'or ve bu vesile ile padişah için medih. ve senalarda bulunuluyor. Tarihi :

1222 - 1807

Hayır ve iyilik sahibi Mahifer Kalfa, harem hade­ meleri ocağı vakfına on bin kuruş bağışlıyor ve geliri ile mevlüt okutmak ve bunu yapan din adamlarına para ve­ rilmesi şartlarını k'oyuyor. Tarihi :

1275 - 1858

On bin kuruş hademei hümayun koğuşuna vakfedili­ yor ve hasılatı ile harem-i hümayun ağalar camiinde her

iradeleri çıkıncaya kadar bu yerde durdurulurlar ve ira­ deleri ile beraber özel ödenekleri geldikde artık bunlar Hazreti Halit ve Çarşambada defnedilmiş olan darüssaade ağası Mehmet Ağa türbelerini ziyaret etmeğe giderlei� imiş.

Buradan sonra darüssaade ağalığı dairesinin kapısı vardır. Bu kapının önü dörtgen şeklinde ve duvarları bir kısmı kalın yazılarla bazı hadisler yazılı güzel çinilerle

girilince darüssaade kaplıdır. Sol tarafındaki kapıdan tavaşilerin oturmasına ağalarının özel hizmetlerindeki mahsus olan ve yukarıda açıklanan ortancılar hapisha­

daireye çıkılır. Söğeleri nesinin üst kısmında bulunan mermerden olan bu kapını nüzerinde:

/

o

T

A

K

p

I

p

Allahümme ecreni minennar ve udhulfıl cennete nıa-al

1078 - 1667

ibrar

kitabesi yazılıdır.

Çok sayıda odaları olan bu dairede çini vesaire süs­ lemeleri olmayıp yalnız yemek odasında duvara tesbit edilmiş bir mermer levha üzerinde aşağıdaki kitabe var­ dır:

Bir beyitlik kitabe odanın hoş bir ziyaret yeri ol-

duğundan söz eder.

Altında (eski darüssaade-i şerif merhum yedekçi Be­ :şir ağanın baş ağası padişahın müsahibi Beşir Ağa 1186-

1772)

yazılıdır.

Darüssaade ağası dairesinin kapısında sütunlu yer

son bulur. Bu kanadın arkasında olan dairelerin sırasıyla içerilerini tarif edelim: Baş kapı gCılamı girişin en büyük binasıdır, karşısındaki dairenin de ona ait olduğunu yu. darüssaade ağalığından evvel karıda gördük, kuruluşu

olan ancak teşrifatca

onun dördüncü derece

(protokol)

altında bulunan baş kapı gfılamı tüm zenci tavaşilerin ( hadımların) başı olması v.e ceza ve terbiyelerinin ken­

disine verilmiş bulunması dairesinin büyüklüğüne neden­ dir. Kapısı üzerinde: "tnnema el mü'mirn1n uhuwe faslı­ huva beyne uhvaküm" Ayeti Kerimesi yazılıdır. Bu kapı­

s

A

R

A

I

y

37

min katı on odadan oluşup solda bulunan beşi baş kapı gulamının selamlık,

yatak ve misafir odalarıdır.

Bun­

ların dördünün kapı ve pencere ve duvarlarından başka yerleri tüm eşsiz çinilerle süslüdür, bu odaların gerek mescit olarak kullanılan sütunlu yere ve gerek ocak ba­ şına birer pencereleri vardır. Soldaki beş odadan ocağa bitişik olanı baş kapı gulamının yemek ve yanındaki ki­

ler odaları ötekiler bazı gereklere ayrılmıştır. tık ikisi­

nin duvarları çini kaplıdır. Yemek odasındaki çeşmenin sanatlı taşı üzerinde: "Ve sakahüm Rabbiküm şürben tahüra" ayeti kerimesi ve altında da aşağıdaki

Beyitin anlamı :

beyit yazılıdır.

Baş gulam ağası Ahmet Bedir efendi bu çeşmeyi ta­

mir etti. Ve duvarında da aşağıdaki kitabeyi içeren bü­

yük bir mermer levha vardır:

Devletin bu başşehrine bizim zamanımızda ve biz­ den sonra gelip Padişaha hizmetle şeref bulan kardeşle­ rimiz bilesiniz ki bin onbeş

(1606)

tarihinde var olan

ağa kardeşlerimiz eski ve yeni küçük ve büyük tümünün

becerisi ile aramızdan bir ağa kardeşimiz azad oldukda Allah rizası için üçer aylık ulüfemizi o yoldaşımıza ver­ mek uygun görülüp, ancak

yangın olmakla, sonradan

dan girildikte beş adım kadar olan giriŞin duvarları yer­

devletli ve saadetli darüssaade ağası Abbas ağa ve lala

den tavana kadar çini ilekaplanmış olup bunun karşısına

Hızır ağa ve saray eski ağası Mahmut ağa ve baş kapı

da dairenin yukarılarına çıkılacak taş merdiven rastlar.

oğlanı lala Şuayp ağa zamanında eski usul üzere yazılıp

millah ve "Sultan Gazi Mehmet Han bin-i tbrahim Han",

konulanın aksine hareket etmeyeler.

Bu yolun sağ duvarı uzunluğunce kalın yazı ile Euzu Bis­ sol duvarında da daha kalın yazı ile "Ya müfettih ..

1667

.

1078 -

( = Ey zapt ve teshir edici" kitabeleri yazılıdır. Bu

ikincinin altına yerleştirilmiş mermer levha üzerinde de

aşağıdaki kitabe nakşedilmiştir:

(1819)

darüssaade ağası

Hafız tsa ağanın zamanında haremde bulunan merhum Naile hatunun malından Bedr-i Cihan Kalfa ve ortanı'!ı

Mahmut ağa elleriyle harem-i hümayun hastalarına mum ve zeytinyağı için bin beş yüz kuruş vak.folundu ... bu ye­ re kyadolundu. Tarihi :

1235 - 1819

Bu girişden sağa dönülünce binanın boyunca ve kub­ beye kadar açık bir uzun aralık vardır. Bunun etrafı ca­ milerdeki mahfiller tarzındadır.

Sene

1079-1668

Binanın o rtası ve üstü kısmen çatılı yer ve mescit

üzerinde olduğundan zemin katından büyük ve pek çok

odaları var ise de çini ve benzeri gibi süslemeleri yoktur.

Darüssaade ağalığı dairesi kagir ve iki kattır. Ka­

Kitabenin anlamı : Bin ikiyüz otuz beş senesi

bizden sonra gelen ağa kardeşlerimiz de karşı gelmeyip

Buraya

eskiden

"ocak

başı" denilip, bu ismi de sonunda bulunan dışı çi ni ile

süslü ocak nedeniyledir. Neferlerden birisi terbiye hak ettiği zaman baş kapı gfılamı burada oturur ve suçlu, suçunun derecesine göre ya serilen hasır üzerine yatı­ rılıp falakada vurulur yahut ( tabanca) cezasına çarptı­

rılır imiş. Buranın sağ duvarındaki mermer levha üze­ rinde kitabe yazılıdır: tki beyitlik kitabenin anlamı : Darüssaade ağası ibadet etmeye ve günah işlememe­ ye bel bağlayarak hizmet etti, ümmetin olan Mustafa'ya

ya Muhammet yardım et.

Tarihi :

1099 - 1687

Bu bina üç kattır, zemini baş kapı gfılamına, orta

katı neferlere, üst katı da ortnacalara ayrılmıştır. Ze-

pının üzerinde dışarıdan : "Selam-ı aleyküm tabbatüm fedhulüha hali din" ayeti kerimesi ve içeriden:

"Bismillah errahman errahim ve bih-i sikata"

kitabesi yazılıdır. Kapıdan girildikde

bulunan aralığın sağ tarafı Darüssaade ağası ve sol tarafı da derece ola­ rak bunun altında olan hazinedar ağa odaları olup, öteki yerlerini de hamam ve başka ekler kaplar. Darüssaade ağasının odası duvarlarının pencereden başka yerleri ve

ocağı çini ile kaplı ve süslüdür. Bu odada olan kapıdan gerek duvar gerekse küre biçiminde tavanı çini ile kaplı ve yaşmağı ve başka yerleri de tüm çiniden bir ocağı

bulunan bir başka odaya geçilir. Bu odanın hiçbir aydın­ lık alacak yeri yokdur, çünkü önceki odaya yalnız bir

penceresi bulunup onun da arkası kapalı olduğundan dı­ şarıdaki odaya dolap görevini görür. Bundan ötürü bi­

rinci odada bulunan bir kimse kapısını açmadıkça orada başka bir oda olduğunu anlayamaz. Söylendiğine bakı­ lırsa bursaı darüssaade ağasının yatak odası olup bulu­ nan ocak da bunu doğrularsa da bir tane penceresinin

de o biçimde gözden saklanması görülmeğe değer. Gayet sade bir biçimde bulunan hazinedar ağa odası kapısı üzerinde: "Şefaat ya Resul Allah, şefaat ya Habib Allah"

kitabesi vardır.

Sene:

1078 - 1667

38

T

o

p

K

A

p

Binanın yukarı katında ve sofanın etrafında çok sa­ yıda odalar vardır. Bunlardan binanın enince olan büyük oda dikdörtgen biçimindedir. Bu odanın tavanı merkezde tam daire, her iki tarafında da odanın enince dikdörtgen ve basık olarak üç kubbelidir. Merkezdeki kubbenin etek­ leri yaldıza boğulmuş ve içerisi gayet güzel bir biçimde boyalıdır. İki yanındaki kubbelerin yukarıları tezhipli ( al­ tın sürülmüş) ve aşağıları

I

çini süslemesi yalnız duvarların üst kısmında bulunup altı ise boyalı ve nakışlı ve altın yaldızlı ahşap süsleme­ leri ile kaplıdır. Bu son bölümün aşağısı, araları düzenli biçimde ayrılmak üzere tüm göz ve dolap olup hücrele­ rin kenarları ve dolap kapılarının etrafı tüm kabartma tezhiplidir, yukarısına ise yeryer bu gibi pek çok tezhipli

oldukça

görkemli

odalarında

görülebilir. Odaya uygun mermer söğeli kapısı ise sanat­ lıdır. Her halde duvar kubbeleri yaldızlara boğulmuş ve pek kıymetli bir ocağı içeren bu odanın iç süslemeleri os­ manlı sanatının güzel bir örneğidir. Duvarları boyunca ahşap kısmının yukarısında ve üzerinde kenarları ve ken­ disi yaldızla çevrili ve besmele ile başlamak üzere güzel­ l i k ve iyiliklerin adları ve bunun özellikleriyle ilgili i ki hadis-i şerif ve sonunda da darüssaade ağası llişir ağa

y

I

boyalı ve nakışlıdır. Bu süslü odaların da darüssaade aP.a­

sal makamın resimlerini içeren gayet güzel çinilerle süs­ lüdür. Herhalde bu binanın içinde kıymetli çinilerle kaplı olmayan duvarlar çok azdır. Bu Ü!,'Üncü alan sonundaki kubbenin altında asıl ha­ rem-i hümayun kapısı vardır. Yanında bulunan ufak ka­ · pıdan girilince kuşhane meydanına girişi oluşturan kub­ beli bir yere girilir. Kapılarından başka aydınlık alacak yeri olmayan bu gi.rişdeki parmaklıklı yer söylendiğine göre Mahpeyker Kösem Valde Sultanın öldürüldüğü yer­ dir. Girişin Kuşhane meydanına bakan yüzündeki öteki kapısı üzerinde aşağıdaki kitabe yazılıdır: Altı beyitlik Kitabenin anlamı : Padişah hakkında güzel

sözlerden sonra, Kuşhane

mutfağını Sultan Mahmud'un yenilediği denilmekte­

rengarenk camlıdır. Alçı ile mermerden oluşan ocağının dairesinin

A

larına ait bulunduğu söyleniyor. Sofanın duvarları k t­

üstte olan pencereleri eski biçime göre iki katlı ve harem

R

Bu kattaki öteki odaların birisinden başaksının duvarları

kabartma süslemeler konulmuştur.

benzeri

A

çinilerle kaplı ve ahşap kısımları görülecek bir biçimde

boyalıdır. Merkez kubbenin

yaidızları yer yer dökülmüş ve boyalı yerleri çatlamıştır. Bu durum öteki kubbelerde de görülmüşt u r. Bu odada

s

dir. Bu meydanda iki daire olup birisi Padişahın kendisi için pişirilecek yemeklerin pişirilmesine · ayrılmış ve öte­ kisi eczanedir. Bir köşede konulmuş çeşmenin üzerinde de Sultan Mahmud adına iki beyitlik kitabe vardır. Bu meydanın öteki ucundaki kapı, üçüncü yerde ve enderun ağaları mescidinin üzerinde olmak üzere evvelce açıklanan kapıdar. Kuşhane meydanı asıl harem-i hüma­ yundan sayıldığı gibi bu kapı da yalnız harem ağalarına

yılında yazıldığını belirten kitabesi

ayrılmış olup gereğinde harem-i hümayuna getirilen he­

vardı r. Bu oda eskiden şehzadelerin eğitim ve öğretimine

kimler ve mabeyn ileri gelenleri buradan içeriye girerler

ayrılmış olduğundan, şehzade mektebi adıyla tanınmıştır.

imiş.

tarafından,

1162-1748

H A R E M-!

H Ü M A Y U N

D A t R E S t

Geçen makalede yazdığımız gibi harem-i hümayun

levha vardır. Asıl harem-i hümayun · kapısının iki tara­

girişinin bölümlerinden üçüncüsünün sonundaki kubbenin

fına nöbetçi harem ağalarının koruma görevini yaptık­

altında harem-i hümayun kapısı vardır. Bu kapıdan önte

ları sırada kullandıkları çeşitli biçimlerde çok sayıda tah­

duvarları çini ile kaplanmış ve üçüncü alandan duvarla

ta coplarla bunlar tarafından uykuda bulunanları sahura

ayrılmış iki üç adım genişliğinde ve bundan biraz daha

kaldırmak için Ramazan gecelerinde çalınan davul asılı

fazla uzunlukda dar bir yer vardır. Bu duvardaki kapı-

bulunmaktadır. Bu kapıdan dikdörtgen biçiminde ve bir

1ardan büyüğünün söğeleri beyaz ve tam kemerli olan

bölümü çatılı ve ötekisi kubbeli bir yere girilir. Bu ye­

takı siyah ve beyaz mermerden olup kanatları tahtadan

rin sağ duvarındaki kapı, bir bölümü tavanlı ve bir bö­

ve kısmen kapalı ve kısmen camlıdır. üzerinde "Ya ey­

lümü kubbeli ve üstteki ufak pencerelerden aydınlık alır,

yühellezine amenu. . . " ayeti kerimesi kazılı bir mermer

taş döşeli bir uzun yolun girişi olup bu yol ise cariyeler

levha vardır. Onun üzerindeki açık kemer ise camekan ile kapatılmış ve önüne de yeşile boyanmış süslemeler konulmuştur. Yanındaki ufak kapı da tahta kanatlıdır. Asıl harem kapısı yukarıda yazılı büyük kapının karşı­ sındadır. Bunun söğeleri de beyaz ve basık kemer biçi­ minde olan takı beyaz ve siyah mermerden olup tunçtan olan kanatları ise eski sanat eserlerimize örnekdir. üze­ rindeki mermer levhada Kelimei Şehadet ve

1078-1668

tarihi yazılıdır. Bu yerin kuşhane meydanı girişine olan kapısı üzerinde de " Şefaat ya resul Allah Şefaat ya Ha­ bib Allah" kelimeleri ve

1077-1666

tarihli bir mermer

dairesinde son bulur. Girilen kapının karşısındaki duva­ rın sağ tarafında "altın yol" denilen koridora giriş olan kanatları tahtadan büyük bir kapı vardır. Hırka-i Şerif dairesine bitişik olup birinci Sultan Selim Han tarafın­ dan inşa olunduğu söylenilen daireye kadar uzanan ve taş döşeli olan bu uzun yolun ortasında bir taş merdiven vardır ki oradan kadın efendilerin hazine ve yatak oda­ larına çıkılır. !kinci Sultan Mahmut da tahta çıkarılma­ dan önce kendisini izleyenlerin hücumundan buradan ka­ kurtarmıştır. Bu kapının yanında olan çarak yakasını başka bir kapıdan girilince yaklaşık otuz adım uzunluk

\

--

p

o

T

K

p

A

I

. ve yirmi altı adım genişliğinde ve zemini taş döşeli bir meydan görünür. Buraya eskiden "Valde taşlığı" derler imiş. Bu meydanın sağ tarafı altın yol ve sol tarafı valde dairesi ve girilen tarafı cariyeler dairesine olan sözü edi­ len yol ve onun karşısı da kadın efendiler dairesi ve ocak sofasıdır. tki taraf tüm ve iki tarafında da yer yer, Os­ manlı mimarlık sanatının ilk zamanları biçiminde sütun­ ları vardır, bunların araları kemerlidir. Kemerlerin üzeri odalardır. Pencerelerin ise pencereleri meydana bakan üstü de Doğuya özel saçaklarla süslüdür. Sütunların ara­ örülmüş ve değişik çinilerle .s ındaki kemerler yer yer dairesi tarafına olan cariyeler kaplanmıştır. Meydanın

R

A

s

A

y

39

I

kafesler ve demir parmaklıklarla korunmuştur. Taht ka­ pısı yanında bir binek taşı vardır. Osmanlı sultanları kı­ lıç kuşanma töreninde burada ata biner ve dönüşünde iner imiş. Bund11n başka vakıtlarda buradan hayvana bin.. mek ve inmek olayı olmamış. önteki makalede buradan perde kapısına kadar olan yola şallar döşendiği yazılmış idi. Taht kapısından ocak sofasına girilir. tsim nedeni Bağdat kasrında bulunup ikinci makalede anlatılan ocak gibi eski iş çok güzel bir ocağın burada da kullanılması­ dır. Buranın sağ tarafında kadın efendiler dairesi, sol tarafında hünkar sofasına giriş olan çeşme sofası ve ka­

yol yüzü sütunlarının arası örülmiyerek çatılı bir duru­

pıya karşı bulunan ocağın dayandığı duvarın arkası da şehzadeler dairesi olup kapısı ocağın sağ tarafındadır. Bu

ma konulmuş olup burada mermerden çok büyük ve gü­

sofadan bir mermer merdiven ile hazinedarlar dairesine

:zel çeşmenin üzerinde Bismillah ve "ve sekahüm ... " ayeti ve

1078-1667

çıkılır. Mermerden çok sanatlı bir çeşmenin varlrğı adı­

tarihi yazılıdır ve bu çeşmenin yanında yu­

nın nedeni olan çeşmeli sofadaki kapıdan Sultan I I. Mu­

karıda sözü geçen cariyeler dairesine · olan yola bir kapı

rat dairesinin önündeki aralığa girilir. Ocak sofası yer

vardır. Meydanlığın sağ tarafında olan kapı ise altın yo­

yer tavanlı ve yer yer kubbeli olup iki katlı ve Osmaniı

la çıkar. Sol tarafda Valde Dairesinin kapısı vardır. Kar­

sanatının bir güzellik örneği olacak derecede süslemeli

-şıdaki de taht kapısıdıı-. Bunların arasında da kiler ve

çifte camlı olan meydana bakan pencerelerden ışık alır.

başka gereklere ayrılmış odaların kapıları bulunur. Bu

Çeşme sofası da kubbeli olup aydınlığı kubbedeki ufak

meydanın dört -yüzündeki üst ve alt pencereler çok ince

pencerelerden alır.

H O N K A R

Aşağıda açıklanacak olan görkemli hünkar sofası­

S O F A S I

Du

metanet

şfı.d-fı

hürrem

düşmenet

mahzlın

bad

na birer giriş olan bu yerlerin süslemelerine önem veril­

kelimeleri bağa zemin üzerine sedef ile yazılmıştır. Çeş­

miştir. Duvarlar gayet güzel çinilerle süslü olduğu gibi

me sofası kapısının iç tarafı üzerinde ·'de besmeli şerife

kapı ve dolapların kanatları da ceviz tahta üzerine geo­

ve "bih-i sikata" kelimeleri ve

metrik biçimlerden oluşan Arap üslubunda bağa ve se­

dır. Bu sofadaki çeşmenin üzerinde de sözü edilen tarih

def ile kaplanmıştır. Gayet güzel olan bu sanat yapıtları

kazılıdır.

zamanın tahriplerine pek az uğramış ve düzenini olduk­ ça korumuştur.

1077-1666

tarihi

yazılı ­

Çeşmeli sofadan girilince duvarları ve kubbeleri al­ tın ve ziynete boğulmuş çok alıcı biçimde boyalı ve kuş­

Taht kapısının dışında Kelimei Şehadet ve içinde de

kusuz süslemesine son derecede önem verilmiş büyük bir

"Şefaat ya Resul Allah, Şefaat ya Habib Allah" kelime­

salon bakanların gözlerine çarpar. Eskiden "Hünkar So­

leri yazılıdır. Ocak sofası duvarlarının yukarı kısımla­

fası" denilen bu yer harem-i hümayunun en zengin ve

rında, girilen kapının yanındaki duvardan başlamak üze­

en .görkemli bir mevkiidir. Padişahların cedlerinin zevk

re çiniler üzerinde ta'viz ve besmele ve:

ve sefasına mahsus olduğu bugünkü durumundan anla­

"Allahümme

abdek ve halifetek

essultan-ül a'zam

şılan ve böyle kullanıldığı söylenen bu yere girilince, Top­

vel hakan-ül muazzam ila ve hüves sultan essultar,

kapı Sarayından ayrılın'c aya kadar burada ne kadar zevk

ibnis sultan Gazi Mehmet han ibnis sultan tbrahim

ve safalar sürüldüğü hatıra gelmemek kabil değildir. Bu salonun inşasında Osmanlı mimarlık usulü ka­

Han"

bul olunduğu halde iç süslemelerinde Avrupanın onseki­

kitabesi yazılıdır. Kadın efendiler dairesi kapısı kanatları üzerinde: Ola saadetle bu makam-ı ziybfı.da Dili küşade safası füzfın ömr-ü ziybfı.da Şehzadeler dairesi kapısı üzerinde: Selam-ı aleyk-üm bima sabir-tüm fenaame ukbfı. ed­ dar Ayeti kerimesini içeren bir mermer levha olduğu gibi kanatlar üstünde de: Saadet Bad

mübarek bad

zinci yüzyılındaki süsleme biçimi kullanılmıştır. Çini w benzeri gibi Osmanlı süsleme elemanları da ara sıra kul­ lanılmışsa da bunların sade biçimleri evvelkilerin parlak­ lığına karşı gölgede kalmış ve süslemeler, birer birer in­ celenmeyince, birden göze çarpmamaktadır. Bir de çini­ cilik sanatımızın tarihince pek önemli bir konuyu açık­ lıyalım : Binanın duvarlarını kaplayan çinilerin üzerinde­ ki nakışlar Osmanlı ve Acem ve Arap biçimlerinde ol­ mayıp çok ufak ve nazik yapılmış, eskileri gibi büyük levhalar biçiminde yapılmayıp ufak kesim seçilmiştir ve

Çeşme sofası kapısı kanatları üzerinde de:

eskiden olduğu gibi çeşitli renkler kullanılmayıp zemini

Padişah ta Kıyamet devletet efzfın bfı.d ( ola)

daima beyaz ve çiçekleri mavi olmak üzere iki renkden

T

40

o

K

p

A

p

oluşmuştur. Avrupa usulünün çinicilik sanatımız üzerin­

de yaptığı etkiler · işte böylece sözü geçen çinilerde görül­ müş ve bu sanatın son yöne dönüşmesini doğrulamıştır. Şunu da açıklayalım ki harem-i hümayunun Batı biçi­ minde süslemeye sahip bölümlerinde kullanılan bu çini­ leri bazıları Avrupa saantından zannediyorlar. Bu salon otuz dört adım uzunluk ve yirmi iki adım genişliğinde dikdörtgen biçiminde olup aşağıda açıklana­

cak Sultan Osman Köşkü önündeki taş döşeli meydana bakan yüzünden gayrı yüzleri binanın bütününe yapışık­ tır. Duvarlara yapışık ayaklara dayanan çok büyük ke­ merler üzerinde daire biçiminde bir kubbesi olup bunun iki

yanı

dikdörtgen bir durumda bırakılmıştır. Bunlar­

dan girilen kapı tara.fındaki tam basık bir kubbe duru­

I

s

A

R

A

y

I

lerin yapıştırılması Osmanlı sanatının olgunluğuna tanık

bir güzellik oluşturur. Kapı kanatlarının kenarları ve or­ taları tezhipli ve boyalı kabartma süslemeler ile süslüdür.

Mermerden çok sanatlı üç tane çeşme de vardır. Duvar­ lara çok büyük aynalar konulmuştur. Bunların bazıları­ nın çerçevesi günümüzde

benzerine rastlanır şeylerden

ise de bazılarının çerçevesi kendisinden ve kenarları da meyva ve asma dalları ve benzerlerini biçimlendiren süs­ lemeler ile çevrilmiş olarak çok değerlidir. Şarkıcı ve saz çalanlara ayrılmış olan şirvanın aşa­ ğısı kadın efendiler ve sultanlar

hazretlerine mahsus

imiş. Belli zamanda bunlar orada

toplanır ve padişah

özel yerine oturarak eğlenceye başlanır ve yüksek bir

yerde çok güzel · seslerle söylenen şarkıların yüksek kub­

munda karşısı ise her iki tarafı düz ve ortası daire bi­

beye çarpmasından meydana

çiminde ufak bir kubbedir. Sözü edilen kapının sağ ta­

kalpleri zevkle doldurur ve padişahın bulunduğu yerin

gelen ahenkli tınlamalar

ayrıca

tavanı önüne asılıp bugün de yerinde duran billur topun

bir ufak oda meydana getirilmiştir. Bu yöne gelen ke­

sıçranarak tutulması hakkında yaptırılan yarışma ise bu

rafında

bir bölüm dörtgen bi'ç iminde

ayrılarak

merin arası tüm açık ve eski Osmanlı biçiminde çok süs­

zevk ve neşeye başka bir parlaklık ve safa verirmiş. Bu

lü iki kat camlı olmak üzere pencere olmaktadır. Bu ka­ pının üst kısmında da bu biçimde üç tane penceresi var­

araç olduğunu o zamanı yaşayan hadım ağalarının söy­

yanındaki hamama ve hamam koridoruna ve Sultan m.

Girilen kapının üzer.inde: Sultan Osman'ın sarayının

dır.

Salonun girilen kapıdan başka sözü edilen odaya,

Murat dairesine ve önündeki Bunların hepsi kanatlı olup

aralığa

kapıları vardır.

yalnız m. Murat dairesine

olan kapının kanatları kafesle gözden gizlenmiştir. Salo­ nun III. Murat dairesi tarafındaki duvarının ortasında

ikisi duvara bitişik ve ikisi serbest çok zarif başlıklı kül

rengi mermerden dört sütun üzerinde bir tavanı olan yer ulu padişahlar hazretlerinin oturmasına ayrılmıştır. Sa­ lonun seviyesinden

yüksek olan zeminin iki yanı par­

maklıklarla çevrilmiştir.

Meydana bakan dikdörtkenin

zemini de salonun yüzünden yükseltilmiş ve ön tarafına dikilen yine çok zarif başlıklı kül rengi mermerden altı tane sütunun araları kemerle birbirine bağlanmış ve bun­ ların üzerinde ve büyük kubbe

kemerlerinin duvarlara

dayandığı yere tavan yapılmıştır. Bu tavanın üzeri u.fak

topun o biçimde padişahların zevk ve sefasına özel bir lenti ve açıklamalarından anlıyoruz. bel<çisi her zaman Allah'ın koruyuculuğu olsun, anlamın­ da

2

beyitlik bir kitabe vardır. Sultan m. Murat dairesi aralığına olan kapının üze­

rinde:

!ki beyitlik kitabenin anlamı : Açıl ey devlet kapısı, seri padişah-ı alem Sultan Os­

man'ın lütfu ile açık oldukça, düşmanın $ans kapısı ters dönerek her zaman perişan olsun. Sultan Murat dairesine olan kapının üzerinde, Sul­ tan Osrtıanı medheden iki beyitlik bir kitabe vardır. Hamama olan kapı üzerinde de Sultan Osman'a iyi dileklerde bulunan iki beyitlik bir kitabe vardır. Hamam koridoruna olan kapı üzerinde yine Sultan Osman hakkında iki beY.itlik kitabe vardır.

denilen biçimdedir.

Salondaki .ufak odanın kapısı üzerinde de Sultan Os­ · man'ı yüceleyen iki beyitlik kitabe vardır.

rine girmiş yazılar ile doldurulmuş olup öteki yerleri Av­ rupa biçiminde nakışlarla boyalı ve süslüdür. Padişah ye­

inceliyelim: Ocaklı sofadaki mermer merdivenden hazi­ nedarlar dairesine çıkıldığını yukarıda gördük idi. Bu kı­

daire biçiminde kubbeye kadar boş ve eskiden "Şirvan" Büyük kubbenin merkezi yaldız ile yazılmış birbi­

rinin ve şirvanın tavanlarının kenarları kabartma ve yu­

karıları parmaklık biçiminde tezhipli ve boyalı süsleme­ d'ir. Tavanları ise baştan başa tesbit edilmiş kabartma

Şimdi bu salonun çevresindeki bölümleri birer birer

sım tam olarak Valde Sultan dairesi üzerindedir. Birbi­ rinden geçilir beş odadan oluşmaktadır. En sondaki oda­ meydana bakan demir par­ nın cariyeler dairesindeki

süsler ile süslü olup yaldızlara boğulmuştur. Duvarların kubbeye kadar kısmı uyıgun biçimde yatay ve dik çok

maklıklı bir pen'ceresi vardır. Yanından bir merdi'venle­ Valde Sultan dairesine inilir. Merdivenin bitimi kapı du­

ahşap süslemelerin aralarına

oyuğa yerleştirilmiş olup gerektiğinde açılarak kullanı­ lır ve kullanılmadığı zaman kapatılır ve üzeri duvardaki

görkemli ve yoğun biçimde yaldızlı ve boyalı ahşap süs­ lemelerdir. Bunların araları çinilerle kaplanmıştır. Yal­ nız şirvanın

altında olan

çiniler kaplanmayıp aynalar konulmuştur. Şirvana çık­ mak için olan . merdiven kapı durumunda olan bir ayna­

nın arkasında gizlenmiştir. Karşısındaki böyle bir ayna­ nın arkasında da Sultan I. Ahmedin yemek odasına bir

giriş bulunur. Padişah ın yeri ve şirvan sütunlarının ara­ n sında bulunan biçimi çok zarif parmak lıklar ve bunları Par­ küpeşteleri mozaik biçimin de sedefle kaplanmıştır. sedefbu e üzerin rı oymala lı çıkıntı maklıkların girintili

rumuna konulup üzerine de bir oda yapılmıştır. Çok yük­ sek olan bu odanın merdiveni, bağlı olduğu duvarda bir

çiniler gibi boyalı ve nakışlı olduğundan orada merdiven bulunduğu farkedilmez. Bu dairenin merdiven başındaki hazinedar usta yatak odasından gayrı bütün odalarının

tavanları çok defa dikdörtgen ve bazan daire biçiminde olmak üzere kubbelerden oluşur. Kubbelerde pencereler bulunduğu gibi, Valde taşlığına da kafesli ve · demir par­

maklıklı pencereleri vardır. Bu odaların yanlarda bulu-

-

o

T

K

p

I

p

A

nanları süslemeden yoksundur, ötekilerinin duvarları baş­ tan başa çini kaplıdır. Hücre ve yük ve dolap kapıları

eski biçimde birbirine geçme olmak üzere sanatlı ve bo­ yalıdır. En süslü oda Hazinedar ustanın yatak odası olup tavanının baskı çubukları ile kenarları ve ortası Osman­

lı eski sanatına örnek olacak biçimde boyalı ve tezhipli

kabartma süslemedir. Duvarlarındaki çiniler yapılan ta­

mirlerde çok karışmış ise de eski

durumunu korumuş

olan parçalarından bunların pek kıymetli olduğu anlaşı­

lıyor. Bu odanın alt pencerelerinden gayrı üst pencere­ leri de bulunup daire ve dörtgen biçiminde olan bu pen­ cereler Osmanlı biçiminde iki kat camlıdır. Odada ikisi duvara yapışık ve birisi serbest üç sütun üzerinde bir çatı

A

y

I

41

üzerinde blokhavs biçiminde bina bulunan b!r adayı ve denizde yelkenli iki tane eski biçim büyük gemiyi ve

kürekli büyük ve küçük kayıkları ve gemilerden ve blok­ havzı n zeminindeki açıklıklara konulmuş toplardan düş­

manca olmamak üzere top atılmasını gösterir bir resim çizilmiştir. Belki de bu tablo eskiden üsküdarda Şemsi­

paşa sahilinde bulunan sarayın bir parçasını ve kız ku­ lesinin eski binasının ve Osmanlı donanmasının istan­

bul'dan çıkış ve girişindeki eski adete göre yapılan tö­ reni anlatan resimdir. Bu odanın yanındaki öteki oda ga­ rip biçimi ile özellikle sözü edilmeğe değer. Yanındaki büyüklüğünde ise de bu genişliğf odanın yükseklik ve

yüksekliğinin yarısına kadar sürer ve en sonra her iki

olup saçakları tezhipli ve boyalı oymalarla süslüdür ve

taraftan darlaşarak dikdörtgen bir kubbe ile son bulur

Burası hazinedar ustanın yattığı özel yerdir. Gerek pa­

niş olan kısmının üst tarafı parmaklıklı şirvan ile çev­

zeminin bir tarafı da oymalı bir tahta ile ayrılmıştır. dişahların ve gerekse valde sultanların yatak yerleri böy­ le olup ancak daha görkemli ve tantanalıdır.

Ocak sofasındaki kadın efendiler dairesi kapısından

ve aydınlığı kubbedeki ufak camlardan alır. Odanın ge­ rilmiş olup, dördüncü tarafda ise duvara dayanmış ve kendisiyle orantılı yaşmağı olan bir büyük ocak vardır.

Şirvana odanın dışından koridorda oları. bir merdivenle

girildikde altın yolda son bulur dar bir koridora girilir.

çıkılır ve şirvandan sağ taraf üst odalarını n ikinci'sine

lunda bulunan iki odanın eskidenberi var olduğu, alttaki

dan da böylece bağlantı korunmuştur. Bu odada bulunan

Büyüklük ve mimarisine bakıldığına göre koridorun so­

bir gizli giriş bulunup her iki taraf arasından yukarı­

iki odacian birisinin duva rları arasında valde taşlığının

tahtadan içerisi boş ve üzeri ya boyalı veyahut bez ile

odanın du­

kaplı garip biçimli mahfazaların eskiden saraydaki gü­

rn ıtlarına kaplı çiniler altındaki kitabeler döşeme ile ör­

müş vesaireden yapılmış mangal ve ev eşyasının korun­

etrafındaki sütunlar görülür ve üstteki

iki

tülmüş olmasına göre sağda olan dört odanın da sözü

masına

edilen taşlığın taht kapısı tarafındaki sütunları arasının

Sarayında pek çok olan hazine odasın'dan biri olarak kul-·

örülmesinden meydana gelip sonradan yapılmış olduğu

}anıldığı anlaşılıyor. Sağ tarafda ikinci odanın yanındaki

anlaşılıyor. Sağ tarafın zemininde bulunan birinci odayı

izliyen merdivenden sonra koridor çifte mermer söğeli

ve aralığı bulunan bir kapı ile birbirinden ayrılmış ve böy­ lece daire ikiye bölünmüştür. Süslemelerine göre bu katın ocak sofası tarafındaki kısmı başkadın efendiye ve altın

yol tarafındaki kısım da öteki kadın efendiye ait olduğu anlaşılıyor. Birinci kadın efendiye ayrılmış olan iki pen­

mahsus olduğu ve burasının bir vakit Topkapı

ufak koridorun bir tarafı kiler ve başka gereklere ay­ rılmış odalar olup ufak bir kapı ile de öteki tarafında bulunan valde taşlığına çıkılıyor. Kadın efendilerin ha­ zine ve yatak ve cariyelerine - mahsus odalarla burası ara­

sında bağlantı olmayıp yukarıda belirtildiği üzere o tarafa altın yoldaki taş merdivenden çıkılır. Ooaklı sofadaki' ocağın dayalı olduğu duvarın arkası

cerelıi ve ufak ve basık tavanlı oda bu dairenin en süslü bir yeri olup süslemeleri ve görkemi odanın ufak ve ba­

fında bulunduğu yukarıda yazılmış idi. Bu daire üst ve

pışık ve a raları da oradaki çinilerle kaplanmıştır. Dolap

sinin ve bununla ilerde sözü edilecek olan birinci bölüm

sıklığını ilk bakışta gözlerden saklar. Hünkar sofasında­ ki ahşap süslemeler ufak ölç.ildeki benzeri duvarlara ya­

ve kapı kanatlarmın kenarları da salondaki biçimdedir.

şehzadeler dairesi olduğu ve kapısının ocağın sağ tara­ alt olmak üzere iki bölümdür. Birinci bölüm ufak fakat

çok süslü ve görkemli bir kasırdır. Kadın efendi daire­

büyük ancak sadedir. Birincinin tac ve tahta kavuşmaya

andırıyor. Bu taraftakıi başka alt oda ile üst odaların ve merdivenin duvarlarının çini ile kaplı olmasından gayrı

şehzadelerin ilrometlerine ait olduğu anlaşılıyor.

aday olan ve ikincisinin henüz bir sıraya girmiş olmiyan

açıklamaya değer bir yönü yoktur. Süslü odanın karşı­

Ocaklı sofadaki kapı ile hiçbir taraftan aydınlık al­ mayan karanlık ve dörtgen biçiminde ufak bir aralığa

kemerlere dayanmış kubbeli büyük ve kare biçiminde bir

üst bölümüne çıkılır ise d e bunun anlatılmasını ileriye

sında ve solunda iki taraftan_ duvarlara ve iki yönden

oda olup aydınlığı kubbedeki eski Osmanlı bi'ç iminde süs­

lemele�i ile dört büyük pencereden alır. Çok �üksek olan

duvarların alt kısmı Topkapı sarayının hiçbir tarafında görülmiyen koyu üvez renginde çinilerle kaplıdır. Do­

laplarının iç duvarları Osmanlı çinileri kaplı olmasına

bakılırsa belki de bu çiniler sonra konulmuş ve avrupa işidir. Duvarların üst kısmı ve kubbenin içi batı biçimin­

de nakışlıdır. Kapısın kanatları eski biçimde geçmedir.

Kapınnı karşısına rastlayan duvardaki mihrap biçimin­ de olan yere deniz kıyısında çok düzenli bir yalıyı ve

-

-

-

-

-

-

-

-

-

-

--

-

-

·

koridoru arasındaki yerler ü stünde olan ikinci bölüm çok

Yalnız tavana tesbit olunan kabartma boyalı ve tezhipli

süslemeler Kara Mustafa Paşa köşkünün tavanındakileri

-

R

A

s

girilir ve buradaki taş merdi'venle şehzadeler dairesinin

bırakarak birinci kısmı açıklıyalım : ileride sözü geçecek aralığın yanında ona benzer ancak ışığı kubbelerin'deKi

camlarından alır iki tane aralık daha olup sonun'cusun­ daki kapıdan çıkılınca bir tarafı Sultan III. Murat dai­ resi önündeki aralık ve öteki tarafı altın yol olan örtüm bir uzun koridor görülür. Bu koridorun b i r yanında sözü

edilen aralıklardan başka çok büyük iki oda olup bunla­ rın tavanları dört duvarlarından başka ortalarından da, iki ucu zemine ve ortası Osmanlı mimarlık sanatının baş­

langıç devirlerine özgü abakı bulunan sütunlara dayalı

� - - � -

-

-

-

·--- -- - - -- -- --

-=.l

42

T

o

K

p

A

p

birer kemere oturur. Şehza.'deler dairesinin üst bölümü­ nün yüküne dayanmak üzere takviye olunan bu odalar

eskiden hazine odaları olarak kullanıldığı söylenir, kori­ dora bakan pencereleri de demir parmaklıklarla korun­ muştur. Koridorun öteki tarafı hem şehzadeler dairesi­

nin alt kismı ve hem de başka bir taşlığa bakacak bi­

çmide açıkdır. özel adı olmadığından burayı "!kinci Taş­

lık" diye adlandıracağız. !ki yanın'daki binaların, araları

kemerle bağlanmış sütunlar üzerine inşa edilmesi nede­ niyle çok yüksekde olmasındıan ve zemin pek alçakda kal­ masından ötürü, burası onlarla bir seviyede olmak üzere

I

A

s

R

Koridorun açık olan bölümü ile yanındaki kenarda

araları kemerlerlt:! birbirine bağlı ve üzerlerine şehza­

deler daire�i üst kısmının bir yönü ve bunların cari"ye­

lerine ayrılmış odalarla Sultan I. Selim dairesinin biı­

kısmı inşa edilmiştir. Koridorun karşı yönü ise baştan. başa I. Selim dairesinin büyük bölümü ile çevrilmiştir.

Çevresindeki d airelerin kurşunlarla kaplı doğu biçimin ­ deki çok geniş saçakları ve zarif . çıkmalarıyla buranın

taş döşenmiştir. Bu kare biçimli taşlık valde taşlığı bü­

ğıdaki beyit yazılıdır, anlamı :

doldurularak zeminden yükseltilmiş ve

yüklüğündedir. Bunun bir tarafı şimşirliğe giden bahçe­

Meydanda bir zarif çeşme olup, ayna taşında aşa­

umulan çeşmenin sırrına ulaşır.

fazla uzunlukda çok kalın mermerlerin arap biçiminde

E

H

Z

A

D

E

L E

Tek kapısı koridora olan şehzadeler dairesinin alt

bölümü evvelce bir oda ve bir sofadan oluştuğu halde zorunluluk üzerine sonradan çok çirkin

başlıkları olan

ağaç sütunlar üzerine döşeme yapılması ile bir üst bö­

lüm yapılmış ve sofa camekan ile ikiye ayrılmış böylece birçok odalar yapılmış olup, oysa ki hiçbir mimarlık de­

ğeri olmıyan bu inşaat binanın içinin tenasübünü ve gü­ zel görünüşünü bozmuştur.

Bu bina dışarıdan ve içeriden

baştanbaşa

çini

ile

kaplıdır. Çi nilerin nakışları çok kerre Osmanlı biçimin­ de olup arap ve acem . bi·çiminde nakışlı çiniler çok az

bulunmakta ve bunların tamir sırasında konulduğu dü­

zensizlikden belli olmaktadır. Burası . çinilerin yalnız ye­ şil ve nakışsız olanından tablo gibi nakışlı ve rengarenk

olanına kadar yani bizde çinicilik sanatının ilk devirle­ rinden gelişmesinin son dereceye ulaştığı zamana kadar bütün örneklerini içermektedir. Odada Bağd a t Köşkün­ den beri süregelen biçimde, ancak daha yüksek ve yaş­ mağı ve yüzü yaldıza boğulmuş büyük bir ocak vardır.

Bu nedenle odanın yukarısında bir bölümü ayrılarak bir

başka oda oluşturulmuş ve öteki bölümü öylece kalmış

olduğundan bu bölümdeki kalan parçasından eskiden ta­ vanının çok süslü ve çinilerinin yüksek duvarlar boyun­ ca uzanan ve tablo durumund1'1 olduğu ortaya çıkıyor. Ve girilen kapı ile oda kapısının ve dolaplarının kanatları mukarnesdir

(istalaktitlidir) . Yalnız bir dolabın kanat­

ları eski biçimde geçme ve üzeri nakışlı ve tahtaların ara kesitleri tezhiplidir. Hücrelerin

yüzleri tek parça mer­

·merden arap biçiminde oymadır. Dolapların söğeleri ve alt ve üstü mermer olup üzerlerine altın yaldız ve boya ile çok in'ce ve renkli süslemeler nakşolunmuştur k'i bu durum haremin Sultan fil. Murat dairesinden başka yerinde görmemez. iki

Dördü odada ve altısı sofada bulunan pencerenin her yan duvarları üstü mücevher biçiminde ve aşağısı

j

Dünyanın insanlık ve din srrrını olgun kişi tatsa

lere bakar biçimde a:çık olup bir metre genişlikde ve çok

Ş

I

bulunan mücevher biçiminde abaklı mermer sütunların

görünüşü çok güzeldir.

toprakla

y

oyulmasından m�ydana gelmiş zarif parmaklıklarla çev­ rilmiştir.

önü taşdan örülmüş sütunların arası duvar yapılarak ve

içerisi

A

R

D

A

t

R

E

S

t

arap biçiminde kabartma süslemeleri olan mermerlerle kaplanmış olup bunların herbirinin

altında ufak yalağı

bulunmak üzere birer musluğu vardır. Pencerelerin alt

kısımları ise büyük yalak biçimindedir. Muslukların açıl­

ması ile dolan ufak yalaklardaki sular bir delikle büyük

yalağa akar ve pencerenin suyu gizli yolla öteki pence­

reye gider. Başka bir biçimde olmak üzere bunun sünnet odası pencerelerinde de bulunduğunu yukarıda yazdık idi.

Odanın çinileri her ne kadar oldukça iyi korunabil­ miş i se de s'ofa ve dışarınınkiler yer yer düşmüş ve ta­ mirinde iş ehli olmayan ellere verilmekle çok karıştırıl­

mıştır. Kapı ve dolap kanatlarındaki sedef ve _bağalar da pek çok tahribe uğramıştır. Girilen kapının üstünde: "Fallah-ü hayr-ün hafiza ... " iç tarafı üstünde : "Ya eyyfıhen-nebi inna erselnake.... "

ve oda kapısının sofa tarafı üzerinde: "iz Kale furahime rabbi erreni"

ayetleri kazılı mermer levhalar bulunduğu gibi odanın iç

tarafı üstünde de aşağıdaki farsça beyit kazılıdır: Dembedem saat be saat bad ikbalet flizfm

Düşmenet çfın şişei saat hemişe sernügfın

Sene 1077 - 1666

Odanın duvarları ortasında ocağın

solundan başlamak

üzere besmelei şerife ve "bibi sikata"

(sözüne inanılır)

ıve kasidei bürde mısraları kalın sülüs hat ile levha ha­ linde olarak çiniler üzerinde yazılıdır. Her bir pencere

mermerleri üstünde bir �yiti bulunmak üzere oda ve sofada birer manzume yazılıdır. Odannı pencerelerinde sekiz beyitlik, sofanın pencerelerinde de on iki beyitlik

manzumeler kazılıdır.

Ocaklı sofadaki kapısından girilince karanlık aralık­

daki taş merdiven ile şehzadeler dairesi üst bölümüne

çıkıldığını yukarıda açıklamış idik. Bu bölüm iki kat ve

)

o

T

p

K

A

p

I

çok büyük ve çok yüksektir. Çok dik ve yirmi dört ayak bulunan merdivenle birinci kata çıkılır. Merdivenin orta­ kapıdan çok basık tavanlı sındaki sahanlıkda bulunan çok sayıda odaları olan bir yere girilir. Bu odaların birindeki ufak kapıdan şehzadeler dai­ resi alt bölümü sofası üzerindeki odaya geçilir. Bu du­ rum ikinci bölümün yüksekliğini ve iki bölüm arasındaki bağlantının da üstten böylece sağlandığını .gösterir. Bir parça koridorun, bir parça hazine odalarının üzerinde ve üst bölümünün altında olan bu odaların taşlığCl; bakan

s

A

R

A

y

1

43

lığın o kenarı kemerlerinin bir kısmı üzerine konulmuş tarafındaki kemerlerin üst bulunduğundan adı geçen aşağı­ buraya ve açıklıklardan oda ve sofa oluşturulmuş ya inen merdivenin ortasından geçilmekde bulunmuştur. Burası da belki yükselemiyen cariyelere ayrılmış idi. Yukarida açıkladığımız gibi Çeşme sofasından Sul­ tan Mu.rat dairesi önündeki girişe girilir. Bu bölüm Sul­ tan III. Murat'ın oturmasına ayrılmış bir büyük oda ile

Sulta n I. Ahmet'e ait okuma odası ve Sultan III. Ahmet'e

\ ine-ki

ait yemek odasını içermektedir. iki tarafı açık ve bir

pencereleri vardır.

cephesinden hünkar sofasına ve

Merdivenin başındaki aralıkdan sonra belli bir oran­ ·da birbirinden büyük olan ve aralarındaki kapılarla bir­ birine bağlanan üç sofa vardır. Bu sofalar birer odaya

zadeler dairesinin alt bölümüne bitişiktiu Girişden baş­

-ait olduğu gibi merdiven aralığındaki ve sofalardaki mer­ divenlerle ikinci kattaki odalara çıkılır ve bunlardaki eğ­ reti merdivenlerle de oda biçimine konulan çatı aralarına

edilen lgjriş kare biçimli ve duvarlar üzerlerindeki kemer­ lere dayalı, oldukça büyük kubbeli bir yerdir. Hünkar so­ fasında olduğu gibi bu kubbenin o tarafında başka bir

çıkılır. ikinci sofadan ufak bir koridorla girilen ve kadın

dikdörtgen kubbe de meydana getirilmiştir. Bu girişde

tarafdan da şeh­

layarak bu bölümün eklerini tek tek açıklıyalım: Böyle süslü ve görkemli bir daireye yakışır bir durumda inşa

efendiler dairesinin ar.aklı odası üzerinde olup orayı aca­

yatak odası ve şehzadeler koridoru kapıları arasında çok

yip bir biçime koyan büyük

yüksek bir duvar inşa edilmiş ve üzerinde yapılan sütun

tahttan indirilmesinden

sonra

odanın Sultan tbrahim'in hapsedildiği yer olduğu

kubbe merkezinin yanında son bulmuştur. Böylece bina

söyleniyor, sözü edilen odanın aydınlığı kubbelerdeki tam-

iki bölüme ayrılmış ve ayrılan bölümün girişi olmadığın­

1ardan alması ve koridor tepe camlarının örülmesi bunu

dan ayrılmasının sebebi anlaşılamamıştır. Belki de bu du­ varın inşası kubbenin dayanıklılığını artırmak amacın­

açıklar. Şehzadeler dairesi üst bölümünde bulunan on kadar <>dadan ikisi oldukça süslüdür. Birincisinin duvarları güzel çinilerle kaplı ve tavanı yaldızlı ve boyalı ve duvarlarının sıva olan yukarı taraf­ larında cami ve başka binaların resimleri bulunan tablo1ar yapılmıştır. üç yönü duvarlara ve dördüncü tarafı

çok kalın bir kemere oturan kub�e ile örtülü ve çok bü­

yük olan ikinci oda aydınlığı kubbesindeki dört pencere­

dan ileri gelmiştir. Girişin çeşme sofasındaki kapıdan başka şehzadeler dairesi aralığ'ına ve kôridoruna ve hünkar sofasına baş­ ka şehzadeler dairesi aralığına ve koridoruna ve hünkar

sofasına baş a başka kapıları vardır. Binanın duvarlarıy­ la sonra inşa olunan sözü geçen duvar kemerlere kadar baştanbaşa tablo (pano) ve benzeri durumunda kıymetli

-Oen alır, kubbesinin içi nakışlı ve duvarları ve kemeri

çinilerle kaplıdır. Dolaplarınnı yüzleri tek parça mermer­

çok güzel çinilerle kaplı olduğu gibi yaşmağı çiniden bü­

den oyulmuş ve hücresinin duvarları da çini kaplanmış­

yük bir ocağı da vardır. Bu odanın üç tarafında alçak <>lan şirvana içeride yapılan bir merdivenle çıkılır. Dör­ düncü tarafında olan ve şirvandan geçilen dikdörtgen bi­ çiminde kubbeli yer de oda içinde bir başka yüksek oda oluşturur. Bu bölümün hiçbir tarafında kitabe yoktur. Plan ter­ tibinin karışık ve biçim ve güzel görünümden yoksun bu­ lunmasına çok harap durumu da ek�enmiş olduğundan iç görünüş insanın içine ağırlık verici olmaktadır. Taşlığın köşesine ra:stlayan sözü edilmiş olan kubbeli odanın öteki kapısın'dan çıkılınca yanında bi'r merdiven ve önünde bir aralık vardır. Merdiven Şehzadeler dairesi alt bölümü yanındaki koridora iner. ikinci taşlığın cep­ hesinde ve altın yolun üstünde olan bu aralık Sultan I. Selim dairesinin o kenarda olan parçasına kadar uzar. Bu aralıkda eskiden şehzadelerin cariyelerine ayrıımış olan ve iyi korunan üç oda vardır. Ahşap süslemelerle kaplan­ mış duvarları ve oymalarla süslenmiş kapı söğeleri ve

hücre yüzleri ve nakışlı tezhipli tavanları ve Osmanlı biçiminde renkli ve çifte camlı üst pencereleri bulunan bu odalar içeriden çok ferahlık verici ve taşlığa bakan

alt pencerelerin uzaklara kadar uzanan çok geniş man­ zarası içe rahatlık verir. Bu odaların cephesi , ikinci taş-

tır. Kemerlerle kubbenin içerisi nakışlıdır. üstte olan üç penceresinden hünkar sofasına olanı eski biçimde ve iki kat camlıdır. Çeşme sofasına olan kapı istalaktitli w hünkar sofasına olan iki kat ve giriş tarafındaki kanat­ ları da bu sofada olanların biçiminde ve boyalı ve yal­ 'Clızlıdır. Yapılan duvarın yukarısına yakın yerinde yatay

olarak çiniler üzerinde güzel sülüs yazı ile dokunaklı dua­ lar ve üzerinde ona paralel olarak güzel nesih yazı ile bir manzume yazılıdır. Çinilerin bazı yerleri dökülmüş

olduğundan tamir edilmiş ise de usta olmayan ellere düş­ tüğünden karışmış bu ,riedenle sözü geçen manzume de bundan pay alarak yazıları yerli yerine konulmamıştır. 'Ancak yapılan incelemelerde sözü geçen manzumenin aşa­ ·ğıdaki gibi olduğu anlaşılmıştır:

Dört beyitlik manzume de sultanı över ve iyi dilek­

lerde bulunur.

Çeşme sofasındak i kapınnı iç tarafı üzerinde ki kita­

be aşağıdaki gibidir:

üç beyitlik kitaben in anlamı : Cihan sultanı Murat Han, saray-ı hassa bir güzel kasır yapılmasını emretti bunun ilhamı ile tarihini de­ dim : Çünkü cennetler kasrı oldu çok ulu saray.

T

44

o

K

p

M

U

A

R

A

T

I

p

III

Y

A

T

s

A

K

O

A

D

A

R

S

A

y

1

I

Sultan Murat yatak odası kapısının cephesi, oturdu­

ve Sultan Ahmet okuma odasına olan kapının ve geçme

ğu duvarın üstündeki kemerin üstüne kadar yükselmek

olan dolapların kanatları Osmanlı biçiminde yaldızlı ve

üzere büyük ve görkemlidir. Kemerle cephe arasında ka­

boya ile nakışlıdır. üst pen'cereler eski biçim üzere iki kat

lan çok az açıklıkdan Osmanlı biçiminde çifte camiı pen­

camlı olup camlarının rengarenk parçaları gözü büyüleyici

cere meydana getirilmiştir. Beyaz mermerden olan bu

bir durumdadır. Eski işçiiik ve çok büyük olan ocağın yaş­

cephenin üstü müoe:.vher biçiminde ve altı başka biçimde

mağı tezhipli saçdan ve bunun dayandığı duvardaki yüzü

işlenmiştir. Kapının basık kemer biçimindeki takı açık

şimdiye kadar görülen ocakların tersine çinidendir. Bu

pembe ve siyah renklerden oluşan menevişli somaki ile

çini cephe üzerindeki nakışlar bir t ablo oluşturmuş ve

beyaz mermerden yapılmıştır. Kapının söğeleri süsleme­

ötekilerinde görülen arap biçimindeki süslemelerin mey­

leri arasını;ı. yerleştirilen yeşil ve beyaz renkden oluşan

dana getirdiği girinti ve çıkıntılar da ayrıca gösterildi­

menevişli sütunlar hareketlidir. Kapının takı üzerindeki

ğinden bu durum sarayda bulunan öteki çinilerin hiçbi­

kitabe aşağıdaki gibidir:

rinde görülmemiştir. Hatta bu kadar büyük olduğu hal­

Dört beyitlik kitabede anlam olarak:

de bile oluştuğu parçaların ara kesiti farkolunmamakta­

Sultan Murat'ın emriyle bu kasrın tamam olduğu,

dır. Ocağın karşısında ve hünkar sofası tarafında çok

zamanın şahına bu odanın daima mübarek olması isten­

büyük bir çeşme vardır. Binanın çok kalın duvarı içine

mektedir.

yapılan bu çeşme selsebil biçim� ndedir. Duvarın yüzüne Tarihi : Sene

.

936 - 1578

kapının iç taraf söğesi biçiminde oyulmuş ve eşit büyük­

Bağa ve sedefle arap biçiminde işlenmiş olan kapı

lükde bulunmuş bir mermer cephe konulmuştur. Çeşmenin

kanatlarının üstüne uluların isimleri ile beraber sağında: A'zam-ı esma alimün hakim

iki yanının duvarları değerli çinilerle kaplı olduğu gibi çok büyük olan ayna taşının üzerinde ve ortaya gelmek üzere elvan somaki

ve solunda : Rest Kilitdir genc-i rahim

mermerden ve mavi renk çini ile:

arap nakışlarını gösterir mozaik yapılmıştır ve etrafı d:ı levha durumunda çinilerle kaplanmıştır. Bu çeşmenin bir­

cümleleri sedefle yazılıdır. Sultan III. Murat yatak odası yalnız harem dairesi­

biri altında olmak ve orantılı olarak dışarıda bulunmak

nin değil Topkapı Sarayının en görkemli binalarından bi­

üzere üç yalağı ve biri ayna taşında ve ikisi yalakların

ri, belki de birincisidir. Kapısından girilip de aşağı ve

cephelerinde bulunmak üzere üç musluğu olup sular bir­

yukarıya göz atılınca renkli çinilerin düzgün dizilişi, te­

birine akmak üzere yalak taşları yer yer delik ise de

pe pencereleri, kubbesi, kapı ve dolap kanatları, hü'crele­

muslukların her birisinin suyu

rin yüzleri, ocak ve çeşme, yatak yerleri insanı şaşırtır,

musluğun iki yanına boya ile sürahi içinde lale ve başka

ruha güzel bir keyif verir.

çiçekleri gösterir resimler ve mermer cephe üstüne ise

başkadır. Ayna taşında

Burası yaklaşık onaltı adım uzunluk ve genişliğinde

yaldız ve boya ile çok ince ve renkli süslemeler yap'ılmış­

dörtgen biçiminde olup çok yüksek olan duvarlarının üze­

tır. Ocağın iki yanındaki köşelerde üst tarafının cephe-·

rindeki kemerlere oturan kubbesi, girişe ve hünkar so­ fasına bitişik olmiyan yüzlerindeki tepe· pencereleri Os­

leri taç biçiminde çok süslü oymaları bulunan ve dörder sütuna dayanmış birer yatak yeri vardır. Sütunlar ve oy-

manlı mimarisi biçimindedir. Buranın çinilerinde görü­ len düzgünlük ve orantı güzelliği bununla süslenen · yer­

li nakışlıdır.

1

lerin hiçbirinde görülemez. Bina ve alt pencere ve hüc­ reler duvarlarını kaplayan çiniler hep bir nakış ve renk­ tedir. Kapı ve dolap kenarlarındaki çini sular arap bi­ çiminde nakışlı bir cinstendir. Kemerler de yine bir cins­

malar yaldızlara boğulmuş ve tavanları çok ince ve renk­ Nakışlı olan kubbenin ortasındaki daire biçimli tir­ şe zemin üzerine altın yaldızla uluların isimleri yazılıdır. Duvarın dört tarafında zemini mavi ve yazısı beyaz ol­ mak üzere çiniler üstünde çok kalın sülüs yazı ile Aye­

ten çinilerle kaplanmıştır. Pek çok olan hücrelerinin yüz­

tel Kürsi ve "Ellezine amem1 ve amellı .... " ayeti yazılıdır.

leri tek parça mermerden ve arap biçiminde işlenmiştir.

Görenleri hayrete uğratan bu yüksek vasıflı ve gör­

Girilen kapının iç tarafındaki söğeler kareye yakın bir biçimde ve tek parça mermerden olup sözü geçen biçim üzere oyulmuş ve süslenmiştir . Dolnp kapılarının bazısı geçme ve bazısı istalaktitlid k. Hünkar sofasına olan ka­ pının kanatları sözü geçen yerin süslemeleri biç.i minde

kemli binanın çinileri zamanın tahriplerinden pek az za­ rar görmüşse de üst pencerelerin kırılan camlarından içe­ riye giren rüzgar ve yağmurun etkisi bu zararı çoğalta­ cak ve daha çok harap olmaya neden olacaktır. tleride karşılaşacağı bu tahripler şimdiden insanı üzmektedir.

T

o

p

A

K

A

H

I

p

M

E

T

K

I

Sultan I. Ahmet okuma odası da insanı hayrete dü­ şürür. üst kısımdaki çinilerin mavi ve yeşil tek düze ren­ giyle duvarlardaki mermerler üzerine içerisi altın yaldız

1

T

A

P

A

R

A

s

L

I

G

I

y

I

üç beyit methiye ve altta tarih mısra ı : "Yazılsın bab-ı Sultan Ahmed'e innfiletahnalek" yazılıdır.

kenar çizgileri ve kitabeleri yeşil renk yazılar ve yer yer

Hücreler üzerindeki beyitler aşağıdaki gibidir:

görülen tezhipli ve renkli nakışlar ve istalaktitli hücre

Pencere redifli altı beyitlik

çekmeleri ve kapı kanatları özellikle renkler ve yaldızla­ rın güzel anlaşmasından meydana gelmiş görkemli görü­

Kapıdan girilince sağ duvarı yukarısında : Şah-ı alem daima mesrur ola

Bu bina ufak ve alçaktır. Duvarlar baştanbaşa mer­

Hatırı pakizesi pür nur ola

aşağıya kadar yapılan

pek çok hücrelerin cepheleri bu tek parça mermerlere

Yaptı bir şahane kasr-ı serbülent

çok sanatlı biçimde oyulmuştur ve her birisine yapılan

Ta ki rlem ol şehr manzür ola

çekmelerin cepheleri ve dolap ve kapı kanatları sedef ve bağa ile arap biçiminde işlenmiştir. Girilen kapının sağ

Sol duvarı yukarısında :

tarafında duvar içine çinili köşkdeki tavuslu çeşme biçi­

Sürsün anda daima zevk-ü safa

mind� ve onu kıskandıracak bir çeşme vardır. Ayna taşı

Her sürür ettikçe anda sfı.r ola

ile duvarlarına kaplanmış mermer taşlar üzerinde birer manzume yazılıdır. Dört duvarı üzerindeki kemerler ve

Dedi Es'ad dai tarih ana

araları ve bu kemerler üzerine dayanan kubbe ortasına

Kasr-ı Sultan Ahmed'in mamur ola

kadar çini ile kaplıdır. Bu çinilerin üzerinde birbirini kesmek üzere yatay ve dik çok güzel mavi ve yeşil renk çizgiler ve daireler içinde sülüs ve nesih hatları ile ayet­ ler ve arapça manzumeler yazılıdır. Duvardaki mermer­ lerin kapı ve hücre ve yazı bulunmiyan yerlerine altın yaldızla ga yet nazik ve ince süslemeler yapılmıştır.

manzume Sultan Ah-

med'in bu kasrını metheder.

nüşün seyrine doyulamaz. merle kaplanmıştır. Yukarıdan

45

Tarihi :

1017 - 1608

beyitleri çok kalın sülüs hat ile yazılıdır. Çeşmenin ayna taşında aşağıdaki manzume yazılıdır� Beş beyitlik bu manzume kasrı ve çeşmeyi metheder· ve tarih düşürür.

Tarihi :

1017-1608

Kapının sağ tarafında aşağıdaki manzume yazılıdır:

Sağ duvarında aşağıdaki manzume yazılıdır:

"Safa ile oturup bunda daim ol şehi alem"

Dört beyitlik manzume Sultan Ahmet'in kasrı yap­

üç beyitlik iyi dilek ve methiyeden sonra altta:

tırdığı ve kasır ve çeşme için iyi sözler söyler tarih dü­

"TulU' ettikçe dergahından ol şeh-i afitap asa"

şürür. Sol duvarında aşağıdaki manzume yazılıdır:

yazılıdır. Sol tarafında da aşağıdaki manzume yazılıdır:

Dört beyitlik manzume çeşmeyi metheder ve tarih

"Süre içinde bunun ömr-ü baht-ü devlet-Ü izzet"

Y

E

M

düşürür.

t

Buradan bir kapı ile Sultan ID. Ahmed'in yemek odasına girilir. Bu oda basık tavanlı çok ufak olup Sul­ tan Osman Köşkü önündek i taşlığa bakan iki penceresi ve hünkar sofasındaki şirvan altına · açılır başka bir ka­

pısı vardır. Tavanının ortasına kare biçimde bir ayna tespit edilmiş ve çevresindeki kısımlar Bağdat ve Revan koşklerindeki tavanları taklid ederek ve arap biç.iminde yapılmıştır.. Duvarlar baştanbaşa tahta ile kaplı olup oda­ nın kullanış biçimini açıklayan çeşitli meyveleri gösterir resimler yapılmıştır. Tavanın ve duvarların tezhipleri ve

süslemeleri ve bO'yaları bir armoni oluşturuyorsa da bu tavan ile benzerlerinin karşılaştırılması her iki zaman ve sanat arasındaki farkı pek güzel gösterecek ve ispatlaya­ caktır. Tavanın altındaki süslemeleri izleyen duvarın dört

tarafında altın yaldızla doldurulmuş yatay ve sade çiz­ gilerin arasında arapça manzumeler yazılıdır. Kapısının üzerindeki yerde altın yaldız ile bir levha haline konmuş 1

Ş

O

D

A

S

I

ve üzerinde nesih hat ile aşağıdaki kıt'a yazılı bulunmuş­

tur:

!ki beyitli manzume tarihi 1117-1705 dir. Duvardaki hücrelerden ikisinin çekmeleri üzerinde boya üstüne siyah mürekkep ve ta'lik yazı ile aşağıdaki beyitler yazılıdır : !ki beyitli manzume tarihi 1117-1705 dir. siyle şeref bulmaktadır, şeklinde medihler vardır. Okuma odasının Sultan Murat yatak odasından giri­ len kapısı üzerindeki kemeri bir bölü'rnü ve yemek oda­ sının pen'Cereleri karşısındaki duvarının yukarı bölümü tüm yıkılml'ştır. Haremi Hümayunun bu bölümü Sultan III. Murat'ın saltanatını n başı ve ın. Ahmet'in saltanatını n sonuna ka­ dar Osmanlıların mimarlık biçimi ve ahşap ve m ermer

ve çini süslemeleri ve nakış ve tezhip sanatları konusunda geniş bir inceleme alanıdır. ·

46

T

o

K

p

A

I

p

Yukarıda Hünkar Sofası'nı açıklarken hamam kori­ doruna olan kapısı ve yukarısında bulunan kitabeyi bil­

birbirinden ayrılmasıdır.

Çünkü bunların kapatılması ile -koridorda beliren üç çe­ şit bölümden kenardakiler sözü edilen hamamlara ait ol-

H Ü N K A R

V E

Hamamlar büyüklükce birbirinden çok az farklıdır, cak padişahlara ait olanın süslemelerine daha çok gayret edilmiştir. Tüm hamamlarda olduğu gibi bunlar da üç bölümden oluşmaktadır. Sultanın · hamamının koridorda yerinde de hünkar sofasına ayrı bir kapısı vardır ki ora­

nın a·çıklamasında anlatılmış ve üzerindeki

kitabe ya­

zılmış idi. Valde Sultan hamamının kapısı dairesinin önün­ deki aralıkda olup giyinip soyunmaya ayrılmış olan yerinin koridora pencereleri vardır.

·

Her iki hamamın soğukluk ve yıkanma yerlerinin

A

R

A

y

I

mak ve ortasındaki de bir tarafsız bölge meydana getir­ mek üzere sözü edilen hamamların bağlantıları kesilir.

Koridorun Valde Sultan dairesi tarafındaki kapısının içi yüzünde ve birinci ve ikinci orta kapıların yukarılarında mermer üzerine çok güzel ve kalın ve birbirine girmiş sü­ lüs hat ile aşağıdaki beyitler kazılıdır: Olup h'asretkeş-i teşrifi bu hamam-ı şevk asar Kudfım--0 şehriyari dehre eyler sılz-ü dil izhar Fethi bab-ı Kasr-ı gerdfın payei Osman Han Şıkkı kars-ı malıdır yahut tulfıu ferkadan Bu dergahe ilahi cephesa it cümle afakı

Yazılsın kilki kudretle hüvelhallak-el baki.

V A L D E

mimarlık biçimi bakımından biri ötekinin aynıdır. An­

olan kapısından başka soyunup giyinmeye ayrılmış olan

s

H A M A M I

Bu dairenin süslemeleri Avrupanın onsekizinci yüz­

yıl süslemesi bi'çimindedir ve haremin bu biçimde süs­

lemeye sahip bölümlerinin en görülecek bölümü olduğu söylen:mektedir. Ayrıca bu bölümde bulunan süslemeler

Osmanlıların ulusal alışkanlıklarına göre değişiklikler ya­ pılarak uyguladıkları bu biçimin adı geçen Sultan zama­ nında ulaştığr geli�me düzeyini gözler önüne koyar.

Alt odaların birincisine Sultana ait hamam kapısı­

nın karşısıpdaki kapıdan girilir. Bu oda kare biçimin­

dedir. Dikdörtgen bir çıkması da vardır, bunların ara

kesiti her iki tarafından Avrupa biçiminde abaklı kül rengi ikişer sütuna ·oturtulmuş bir yarım kubbedir. Cep­

büyük ve küçük ve daire ve dikdörtgen biçiminde kub­

heye rastlayan bu kubbenin sol taraf sütunları arasında

belerinin �oğu Osmanlı mimarlık sanatının ilk dönemle­

da bir kapı vardır. Böylece oda hem Sultan III. Selim

rine özel biçimde, azı ise Alvrupa biçiminde abaklı mer­

dairesinin bir odası, hem de Sultan Osman Köşkü kori­

mer sütunlara oturur. Bu kubbelerle tavanları baştanba­

dorunun girişidir. Bu oda çok görkemli ve tezyinatlıdır.

şa cam pencerelerle dolu olduğundan hamamlar çok ay­

Duvarlarının alt kısmına düşey ve yatay olarak bitişti­

dınlık ve ferahlık vericidir. Sultana ait hamamın sayısı

rilmiş sütunların araları tüm Avrupa biçiminde yaldız­

çok olan kurnalarının çoğu çok zarif mermer söğeli ka­

lı çinilerle kaplanmıştır. Mermerden olan bu sütunların

natsız: kapılarla ayrılmıştır. Ayna taşı ve öteki parçaları kabartma nakışlarla süslü bulunan banyosu Valde Sul­ tanınkinden büyükdür. Sultanın hamamının iki ve .öte­

kinin bir kurnası QC>k iyi koruyan demir parmaklıklarla çevrilmiştir, bu ayrıntı

orada bile emniyet tertiplerine

dikkat edilmekde olduğunu gösteriyor.

üzerlerine türlü türlü kabartma nakışlar yapılmış ve yal­ dız ve boya yapılarak dikkati çeken bir duruma konul­ muştur. Duvarlarının üst kısmına yer yer resimler ya­ pılmış ve kalan yerlerine nakışlar yapılmıştır. Duvarları­ nın alt kısmına dik ve yatay bitiştirilmiş olan sütunların araları tamamen avrupa tarzında yaldızlı çinilerle kap­

Hamam koridorunun sağ tarafı Sultan m. ,Selim . dai­

lanmıştır. Duvarlarının alt ve üst kısımlarını belli eden

üzere dört odadır. Kitabesinden III . Selim'in valdesi için

ve çiçek ve meyva resimleri doğal renkleriyle üç boyutlu

Sultan rairesi üzerinde olup ona bir merdivenle bağlanır.

de bulunmayıp yalnız bu daire odalarının öteki ikisinde

·r esidir. Bu daire ikisi alt katta ve iki üst katta olmak 1nşa edildiği anlaşılan üst odaların birisi ile sofası Valde

Bu dairenin adı geçen sultana ait bulunduğu açık­ lanıyor ise de alt odaların birincisinin kapısının dış ta­ •raf kitabesinde Sultan I. Abdülhamit isimleri geçmesine, üst ve alt b'ölüm ar;ısında benzeri en sade bir evde bile

yapılmayacak kadar oran ve simetriden yoksun bir mer­ �iven bulunmasına göre bu odaların evvelce her birisi ayrı olup sonradan birleştirildiği anlaşılmaktadır.

çizgiye tesbit edilen yatay sütun üzerine alçıdan sanatlı

resimler konulmuştur. Bunlar haremin başka bölümlerin­

de vardir. Kapılarla dolapların mermer söğeleri üzerleri­

ne altın yaldızla çok zarif ve ince süslemeler yapılmıştır.

Kanatlarının üzerleri de boya ve yaldızlı kabartma süsle­

medir. Dörtgen ve dikdörtgenlere ayrılmış ve yapı biçi­

minde Bağdat kasrındaki iki yan tavanları taklit edilmiş olan tavan bu gibi süslemeli yere uygun bir biçimde gör­

kemli ve baştan başa yaldıza boğulmuştur. Oda çıkmasın-

T

o

p

A

K

da olup Sultan Osman Köşkü önündeki taşlığa ve kori· doruna olan zarif demir parmaklıklı pencereler yardımıy­ la ışık alır. Odaya girilince, sağında oturduğu sütunlarıyla ta­ boğulmuş bir yatak yeri vanının cepheleri yaldızlara vardır. Solunda duvara yapışık bir çeşme bulunup ayna taşı ve öteki kısımları kül ve siyah ve beyaz renkli mer­ merlerin güzel uyuşmasından meydana gelmiş ve Avrupa biçiminde işlenmiştir. Sol taraf duvarında olan ocağın çok büyük olan yaşmağı Topkapı Sarayının öteki tara­ fmdakilerin tersine olarak tekparça mermerden olup üze­ rine işlenen kabartma nakışlar yaldızlanmış ve boyan­ mıştır. Girilen kapının koridor tarafı yukarı sında:

R

y

A

1

47

· Kıtası yazılıdır. Bu kitabelerden odanın Sultan fil. Os­ man zamanında inşa ve Sultan 1. Abdülhamid zamanın­ da süslemeleri yapıldığı ve sonra Sultan m. Selim'in ya­ tak odası adı verildiği anlaşılıyor. Bu odanın ikinci ka­ pısından dikdörtgen ve ufak bir aralığa girilir, buranın

$ağında Sultan 'Osman Köşkü koridorunun kapısı, solun­ .da üst . bölümün merdiveni olup cephesinde de alt odala­ rın i kincisi vardır. Bu oda dörtgen biçiminde ve büyük­

tür. tki yanında bitişik bina olmayıp üçüncü tarafı Sul­ tan Osman Köşkü koridorudur. Görüşüne hiçbir engel ol�adığından manzara sonuna kadar uzar. Bu odanın tavanı ve duvarların süslemesi önceki odadan başka bir düzende olmak üzere aynı biçimde

yapılmıştır. Ancak

daha büyük · bir yerde uygulandığından çok gönül ok­

"Şehinşah-ı Zaman Sultan Osman-ı Cihandare

şayıcı ve dikkat çekecidir. Bir benzeri öteki yerlerde gö­

Ola beyt-üş şeref bu melce-i mümtaz-ı hemvare"

rülemiyen ocağının dayandığı cephe odanın bir duvarınJ tüm kaplamıştır. Tek parça mermerden olan yaşmağı çok

beyti ve iç tarafı üzerinde:

sanatlı oyulmuş ve içerisi Avr.upa biçiminde çinilerle kap­

"Melce-i şAhan-ı alem han Hamid dad ger

lanmıştır. İki tarafında bulunup merdiven şeklinde olan

Nüsha-i ahlakına muhtaç yüzbin fasl-ü bab

hücrelerinin cepheleri kabartma tezhipli süslemedir. Bu

D�bdebe-'i bahtı gibi Hak kapısın meftfıh ede

cephenin ocak ve hücrelerden başka yerlerine de 'yer yer

Perde-i subhu küşat ettikce dest-i afitap"

tezhipli kabartma süsleme uygulanmış ve kalan yerler boyanmıştır.

Kıtası ve çeşmenin ayna taşı üzerinde: Mısraı ve çeşme ile ocak arasında olup şimdi hazine odası denilen odanın kapısı üstünde de:

Feth-i kıla' ve küşO.re bir faldır heman Olsun küşftde dergeh-i ikbal-ü şevketi"

L

camlardan olup ötekileri ona uyularak tek parça cam

masıyla meydana çıkan parçalarından anlaşırıyor.

t

M

ID

üst bölüme giden merdiven çıkılınca burada bulu­ nan sahanlığın duvarınd& oyularak yapılmış olan yer eskiden hizmete hazır cariyelerin bekledikleri yerdir. Bu­ radan üç dört ayaklık bir merdiven ile sol tarafta olan odaya girilir. Bu odanın dolabında eskiden "Lihyei saa­ =

pencerelerinin bir tanesi eski Osmanlı biçiminde renkli

sınırlanmış zemine daha ·önce ta'lik yazı ile "Hilyei Ha­ kani"den seçilmiş beyitler yazıldığı halde sonradan üze­ rinin nakışlarla örtüldüğü bw:ı yerlerinde bunların kalk­

Açdı mübeyt-i hasa bu bab-ı saad�ti

E

oluşturduğu ara kesit

üzerine boya ile benzetilmiştir. üst ve alt pencereler ara­ sında ve ocak cephesinin yukarısında çevresi çizgilerle

·

"Miftah-ı dest•i himmet Abdülhamid Han

S

Oturduğu duvarla

tüm yaldıza boğulmuş kabartma süslemedir. Odanın üst

"Çeşme-i dildl. hayat-ı cavidan ayn-ı şifa"

det

A

s

1

p

Sakal-ı Şerif" saklı olduğundan zamanla da "Lih­

yei Saadet Odası" diye tanınmıştır. Odanın duvarları tüm yaldızlı kabartma süslemedir.. Kapı söğeleri ve üst pen­ cerelerinin duvarlarla olan birleŞme yerleri de aynı süs­ leme ile süslenmiştir. Duvarlara uygulanmış alçıdan sa- · ·natlı ve kabartmalı süslemeler de baştanbaşa yaldızlıdır. özetle açıklar isek bu ufak odanın duvarlarında yaldız. �ız bir yer görülemez. Tavanı ise Bağdat kasrındaki çık­ malar tavanlarını taklit ederek inşa olunmuş tezhipli ve boyalıdır. Bu oda da çok ferahlık veri'Ci ve uzaklara ka­ dar olan çok güzel manzarası ·göz doyurucudur. Duvar­ lara çok güzel celi sülüs hat ile ''Aşere-i Mübeşşire" isim1erini içeren levhalar asılmış ve kapının iç tarafında ay­ nı yazı ile Sultan Mahmut Han-ı Sani Ketebesi (Sultan

II. Mahmut Yazıcıları) yazılı bir levha asılinıştır. Du-

D

A

t

R

E

S

t

vara asılan · büyük ve değerli aynada Besmelei Şerife ve "Utiuva Allah . . " ayeti kerimesi ve albnda Sultan m. Selim tuğrası ve onun altında da bir tarafta "Ketebe Mehmed", öteki yanda "Said 1205" kelimeleri vardır.

Onu izleyerek de:

"Görmemiş mir'atı hülyasında !skender dahi Kıl nazar sO.retnümadır benzemez kar-ı Kadim Himmet-i şahanesiyle kıldı bu kasrı bina Rub'u meskO.nun şeh-i dad averi Sultan Selim" Kıtası yazılıdfr. Bu yazılar aynanın yüzünde olup imal edildiği sırada yazıldığı anlaşılıyor, çok sanatlıdır. Sözü edilen sahanlığın sağ tarafında birkaç izbe arahklar geçildikten sonra bu dairenin dördüncü ve üst bölümünün ikinci oda ve sofasına ulaşılır. Oda bu dai­

renin en gqrkemli bir odası olduğu gibi sofa da ona uy­ gun ve belki de pek çok odalara üstün bir biçimde süs­ lemelidir. Bu oda sarayın en süslü odası bulunduğu söylenir ve bu açıklamayı gerçekden onaylamak gerekir. .

·

- _____._ ___,._ _

_ ___,

_ _ _

_ _ _

_J

_

T

48

o

K

p

A

p

I

Duvarlarının alt bölümündeki tezhipli ve boyalı kabart­

.tesbit

olunan

çeşitli

üzerine konulan ve

yemiş ve çiçekleri

doğal renkleri

.ne boyalı parç.a ları ve tavanının öteki odalara üstün dü­ zeyde sanatı ve duvarlarının üst

kısmında süslemesiz

Osmanlı biçiminde renkli

camlarının uy'gunluğundaki güzellik insanı, ne tarafa ba­ kacağı konusunda, şaşkınlığa düşürüyor. Ocağının şimdi­

ye kadar hiçbir yerde benzeri görülmeyen ve Avrupa bi­

R

A

y

I

Evvela daire medhedilir, sonra m. Selim'in valdesi

Mihrişah kadın ve Padişahın kendisi hakkında güzel şey­ ler söylenir iyi dilekde bulunulur, sonunda "Saad ola val­

de Sultana saray-ı rfışen" mısraı ile tarihi belirtilir.

1204 - 1789

yerlere yapılan küçük manzara resimlerinin incelik ve

zarifliği ve üst pencerelerin

A

Onbeş beyitlik mnzumenin anlamı :

ma ahşap süslemelerin çokluğu bununla üst bölüm or­ tak "çizgisindeki yatay süslemeler

s

Sofa duvarlarının da alt kısmı ahşap süslemelerle dolu ve üst kısmı ve hücreleri içerileri tablo (pano) ha· linde resimlerle, manzara resimleri ile, süslüdür.

üst pencereler de Osmanlı eski biçimindedir. Aşa­

ğıya inilmek üzere yapılan merdivenin üstündeki trab­

çiminde yapılan yaşmağı tek parça mermerden olup oy­

zonlar oyma ve yaldızlıdır. Duvarlarının alt ve üst kısım­

leştirilmiş ve mermerin beyaz ve somakinin kırmızı renk­

zılıdır:

mafa.rının aralarına uygun düzende somaki parçaları yer­ lerinin güzel uyuşması çok dikkati çeken bir manzara

ları arasında odadakinin benzeri aşağıdaki manzume ya­ Anlamı :

oluşturmuştur. Bu odanın görkemli iç görünüşüne iki ta­ raftaki alt pencerelerin ufka

kadar uzanan çok güzel

manzarası eklenir insanı coşturur. Duvarların art ve üst

kısımlarının ayrıldığı yerde, ocağın sol tarafından baş­

lamak üzere aşağıdaki manzume siyah zemin üzerine yal ­

Padişah Selim Han

methedilir ve yaptığı binalar,

imar hareketlerinden ve sonunda kendisine mahsus yap­

tığı bu daireden söz edilir ve "Sofa-i Valde-i Hüsrev ahd-r vila" mısrai ile tarihi söylenir.

1204-1789

dızla j.'Zılmıştır:

Yazı : Mehmed el Yesari

V A L D E

Vaide Sultan daires i çok

S U L T A N

büyüktür. Adıyla anılan

taşlıkdan harem bahçesine kadar uzar . . Bir tarafında ca­ riyeler dairesi ve öteki yanında hamam koridorunun bi­

tişik bulunduğu uzun aralık vardır. Baştan başa birin'ci

kattadır. Bu dairenin merkezini işgal eden kubbeli ve

büyük salonu ile yatak odasının yarısından gayrı yerle­

D A 1 R E S 1

Dembedem saat be saat bad i kbal-i füzfm

Düşmenet çün şehinşeh-i saat hemişe sernügfm

Bu ocağın dudu daim sünbül izhar eylesün Sahibine hazret-i Hak narı gülzar eylesün

Valde sultan yatak odasının duvarları pano halinde kıy­

rinin üstü, hazinedar usta dairesiyle Sultan III . Selim dai­

metli çinilerle kaplıdır. Tavan garip bir bi'çimde yapıl­

dairenin taşlığa olan kapısının yanında bulunan odadan

lünüp bunların ara kesiti iki yandan duvarlara yapışık

resinin üst kısmıdır. Sözü edilen salon ve yatak odası ile

başka, i çerdiği odalar ve aralıkların çoğunun · duvarları

eski çinilerle kaplı ise de önemli değildir. Taşlığın kapı tarafındaki

sütunları arası örülerek

meydana getirilmiş olan oda duvarlarına bitişUrilen ve üzerleri çeşitli çiçekleri gösteren ahşap süslemeler, bun­

ların aralarına kaplanan Avrupa biQiminde çinileri, du­ varların tezhipli ve boyalı bulunan tavana yakın yerle­

rine yapılmış olan büyük manzara resimleri, taşlığa ba­

kan pencereleri, üsttekilerinin eski biçimde renkli cam­ lardan yapılışı, Üzerleri boyalı ve yaldızlı kabartma olan

hücreier kenarları ve dolap kapı kanatları görülmeğe de­

ğer. Süsleme ve boyamalarında pek çok kullanılan kır­ mızı rengin yaldız ile uyuşması gönül açıcı bir görünüm meydana getirmiştir. Bu odanın eskiden vaide sultanla­ rın ikametine ayrılmış olduğu söyleniyor.

mermer sütunlara dayatılmış ve bu iki sütunun arası yal­ dızlı oymalarla kemer

durumuna

konulmuştur. Tavan

olan kısmı tüm Osmanlı biçiminde kıymetli kare çinilerle kaplanıp derzleri' yaldızlı çubuklarla örtülmüştür. Çevre­

si ise Bağdat Kasrı yan tavanlarının kenarlarını ve süs­

Jemelerini benzeterek yapılmıştır. Kemer bulunan kısmı, her iki uçtan duvarlara oturan eğrinin bir tarafdan ara

kesit ve öteki tarafdan duvar He birleştirilmesinden mey­ dana getirilmiş ve böylece düzgün olmayan bir koni' oluş­

turulmuştur. Bu oda kemerin

eğrisinde

yapılan camlı

ufak pencerel�r yardımıyla aydınlanır. Tavanın inşa ve

süsleme biçimi haremin hiçbir yerinde görülemez. Oda­ da benzerleri gibi dört sütuna oturan bir yatak yeri var­

dır, cephesinin üstüne trabzon (korkuluk) yapıldığından üzeri şirvan biçimindedir, sütunları ve parmaklıkları ve

Salonda en çok dikkati çeken üzerleri sedef ve bağa

ile işlenmiş dolap kanatlarının bir kaçının

mıştır, yani tavanı ve kemer olmak üzere iki kısma bö­

yapılışında

şimdiye kadar görülen benzerlerine aykırı olarak bir ye­ ni biçim seçilmiş olmasıdır. Yatak odasına olan kapısı­

nın yanında bulunan iki tarafı •c amlı, kandil koyacak hüc­ renin üzerindeki mermerde aşağıdaki kıt'a kazılmıştır:

tavanının cephesindeki kabartma süslemeleri tüm yaldız­ lara boğuludur.

Bu daire kapılarının kanatları sedef ve bağa ile arap

biçiminde işlenmiş olup mermerden olan söğeleri üstünde

kalın sülüs hat ile a:yetler ve hadisler kazılıdır ve yalnız

birisinde

1078-1667

tarihi de vardır.

T

o

p

K

A

C A R İ Y E L E R

A

y

I

49

D A 1 R E S 1

altındaki boyaların kazınması ile meydana çıkanlarından

Cariyeler dairesi haremin sonunda olup valde sultan dairesi, harem-i hilmayun bahçesi, darüssaade ağası ve

bu duvarların eskiden pano halinde değerli çinilerle kaplı bulunduğu ortaya çıkıyor.

başkapı gulfunı daireleri ile sınırlıdır. Yalnız valde dai­

Taşlık ortasından bir tahta perde ile ayrılıp ve sol­ daki sütunları da bu bi'ç imde kapatılıp sağdaki h astalar· kahyası dairesiyle soldaki binalar ötekilerinden ayrılmış­

resine bir kapısı vardır. Bu daire, ortasında bulunan dik­ dörtgen ve oldukça büyük taşlığının iki yanındadır. Bun­ lardan sağ yanda olanları eski biçimde çok geniş saçaklı

tır. Dairenin bu kısmı vaktiyle cariyeler için hastahane­ gibi kullanılıyormuş. Taşlıkdan bir merdiven ile bodrum katına inilir. Kırk ayak denildiği halde gerçekden elli dört basamak olan başka bir merdivenle de taşlıkdan harem

yüksek ve sol yanda bulunanları Osmanlı mimarlık sa­ natının başlangıç devirlerine uygun biçimde abaklı mer­ mer sütunlar üzerine konulmuş alçak binalardır. önceki ocaklı ve o rtancı kalfaların, vekil ustanın, saray ustası­ nın, hastalar kahyasının dairelerini içerir. ötekisi has­

bahçesinin yanında bulunan ve cenazelik denilen yere

talar ustası dairesi ile hamam ve benzeridir. Sağda bu­

inilir. Civarının tertibi de harem ağalarıriınkine benzemek­

l.unan dört daireden ilk üçü aynı biçim, düzen ve büyük­ lükde olup dördün'cüsü daha

tedir. Haremdeki tüm cariyelerin emredeni olan hazine­

büyükdür. üstte ve altta

dar usta padişahlara hizmetlerde bulunan cariyelere reis­

olan bu dairelerin her iki tarafa pencereleri olup harem bahçesine bakanların önü balkonludur. Bu odaların du­

lik eder, bu dairede bulunan cariyeleri de orada ayrıca

:varları badana ile örtülmüş olup, ancak bazı odalarda ka­

bir daire sahibi olan vekil usta eliyle yönıetir idi. O ne­

fan parçalarından ve hücrelerin! içerisinden ve badana ile

denle Vekil Usta denmiştir.

III.

O

'5

M

A

N

K

ö

Ş

K

ü

Sultan Osman Köşkü yine bu ada göre anılan taşlı­

kışlı ve tezhiplidir. Tavan çok değerli oymaların tesbitl

ğın dört kenarından birisini işgal eder, cephesi adı geçen

ile meydana getirilmiş ve zemininin tek rengi He tüm

taşlıkda olup arkası ise Topkapı Sarayının · harem dairesi

yaldızlı olan oymaların uyuşması gönül okşayan bir man­

çevresini kuşatan surun Demir Kapı yönündeki yüksek

zara oluşturmuştur. Bu köşkün süslemesinde en çok de­

duvarları üzerine oturmuştur. Bu köşkün taşlıkdan ka­

ğerli yeri tutan tavanlar olup, salonun tavanı da öteki­

pısı olduğu gibi sol tarafına rastlayan koridor yardımıy­

lere üstündür. Salonun iki· yanındaki süslemeli odalardan

la da haremin öteki dairelerine bağlanır.

girilince solda olanı daha çok göz alıcıdır.

Girişi Sultan Selim yatak odasının ikinci kapısı önün­

Odaların ve salonun arkadaki alt pencerelerinde çok

deki aralıkda olan bu koridor, sözü edilen taşlığın ha-

zarif yaldızlı demir parmaklıklar ve sık kafesler vardır.

11em bahçesi kenarı boyunca uzar ve köşesinde köşk ile ' birleşir. Bu koridorun iki yanı tüm penceredir.

ç o k dikkat olunmuştur. . Kapının her i k i tarafında v e sa­

Köşk bir salon ve iki yanında birer süslemeli ve birer

lonun iki yanında bulunan süslemeli odaların hizasında

Köşkün taşlığa bakan

cephesinin süslemelerine d e

sade odadan oluşmaktadır. Soldaki koridordan başlaya­

ayna taşları ve başka bölümleri çok sanatlı oyulmuş süs­

rak bu salon ve odaların arasında kapılar olup birbirin­

lemeli ve tümü değerli birer çeşme vardır. Kapının. takı

den geçile11ek binanın sonuna kadar gidilir. Nihayetteki

üzerinde Sultan II. Mahmut tuğrası ve altında: çok güzel

odada bulunan m erdiven ile taşlığın altını oluşturan yere

ta'lik hat ile aşağıdaki bey1t :

inilir. Salon köşkün en zengin bölümüdür. Dikdörtgen bir asıl alan ile dördü büyük ve dördü küçük olarak sekiz kenarlı bir çıkmadan oluşmaktadır. Bu sekiz kenarın ke­

Mihensaz olmağiçün can evinde bu der-i �evket Olur aguşküşa Sultan Mahmut Han'e bi minnet yontulmuştur. Çeşmelerden sağdakinin ayna taşında "Mü­

narlarından üçü aralarının çıkma ile birleştiği yerde si­

barek bad" solundakinde "Saadet bad" kelimeleri kazı­

metni oluşturmuştur. Ara kesite Avrupa biçiminde abaklı

lıdır.

iki sütun dikilmiş ve aralarında çok zarif oymalardan ke­

Bu köşkün ve önündeki taşlığın eskidenberi Sultan Osman'a yakıştırılarak a nıldığı söylenir, ancak, bunlar­

mer meydana getirilmiştir; Bu kemer ve sütunlar tüm

L ./

R

A

s

I

p

yaldızlıdır. Ana parçanın duvarlarına ahşap süslemeler

dan hangisi ile iılgili olduğu kesin değildir. Hünkar sofa­

tesbit edilip araları .Aıvrupa biçiminde çinilerle kaplan­

sının yakınlığma bakılırsa bunun Sultan III. Osman han

mıştır. Köşkün taşlık üzerine olan kapısı bu salonda ol­

olması gerekir. Ancak bununla il'gili köşkün içinde ve dı­

duğu gibi, iıki yanında da pence11eler vardır. Çıkmanın

şında kitabeye rast gelinemez. Bulunan kitabe Sultan II.

duvarları alt kısmının alt pencereler ve hücre bulunmı­ yan yerlerine tüm boyalı ve tezhipli süslemeler yapılmış­ tır, üst kısmının üst pen•cereler olmıyan yerleri tüm na-

Mahmud'a aittir. Salonun ana bölümü ile çıkması ara­ sında bulunan oyma kemerin merkezine yerleştirilen cam üzerinde biır tuğra görülür. Zamanla tozlanmış ve kirlen-

50

T

miş olduğundan

o

p

K

A

p

I

okunamıyorsa da bunun da suıtan II.

Mahmut tuğrası olması zannolunmaktadır. Bu köşkün ya evvelce III. Osman tarafından inşa olunduğu halde za­ manla yıkılmış olmakla II. Mahmut tarafından yenilen­

s

A

R

d

Şehinşah-ı cihan Sultan Hamid'in

süslendiği düşünülür. Süsleme biçimi son olasılığın doğ­

Bu ziba kasr-ı vaıa şevket...

rında:ı birri sinin altın yol denilen koridora giriş olduğunu yukarıda görmüş idik. Haremin boyunca uzayan bu ko­

ridor aralarında inşa olunan kapılarla dörde bölünmüş­ tür. İnşa biçimi birbirine benzem:eyen bu bölümlerin Sul­ tan I. Selim tarafından inşa olunduğu söylenen daireye kadar uzayıp sonunda ve önemli olan dördüncüsü öteki­

lerinin aksine olarak tavanlıdır. Solunda önce kadın efen­ d iıler dairesi ve şehzadeler dairesinin alt kısmı koridor­

larının birleşme noktaları sonra sözü geçen alt kısmın

önünde olup özel adı olmadığından evvelce ikinci taşlık

diye arlandırdığımız' meydandır.

Sağ yanındaki duvar baştanbaşa Osmanlı çinilerinin

en değerli örnekleri ile kaplanmıştır. Bu çiniler arasında (pano)

Eder tab'ı hümayfınu nev icad

1193 .. 1179

Harem-i hümayun kapısını izleyen aralığın kapıla­

levha biçiminde olan

I

Sultan I. Abdülhamid tuğrası olup her iki tarafın a aşa­

miş veyahut yıkılacak durumda bulunduğundan benzer­

ruya daha yakın bulunduğunu gösteriyor.

y

ğıdaki beyitler yazılmıştır : . Seza tarih olursa oldu ha·kka

leri gibi bu Sultan tarafından tamir edilerek kitabeleriyle

A

üç tanesi farkedilir. Çok

renkli ve . eşsiz olan bu çinilerin üzerinde ve üst taraf·

Duvarlarında oluşturulan dört cephenin birisi harap olduğundan sıva ile kapatılmış olup üçünün üstünde ise her birinde biri bulunmak üzere aşağıdaki mısralar ya­ zılıdır: Feyz-i ism-i hay neşreyler cihana misli Nil

Menba-ı ab-ı hayatın aynıdır bu selsebil

Hazreti Sultan Hamid-üşşan kim manend-i hfı Bu dairenin sultan I. Selim'e ait olduğu ·söylendiğin­

den şimdiye kadar böyle adı geçmiştir, oysa ki içeride

v.e dışarıda adı geçen hakana ait yapıtlara raıstlanamaz.

Var olan süslemelerin biçimi baştan başa Avrupnın on­

sekizinci asır süsleme biçiminin Osmanlılar tarafından

uygulanan bi'ç,i midir. örneğin: birinci odada bulunan sü­

tunların abakı Avrupa biçimindedir, tekparça mermerden olan ocağın yaşmağı Sultan III. Selim dairesindekilerin

larında karmaşık ta'lik hat ile aşaığ ıdaki arapça ve fars­

biçiminde oyulmuştur. Tavan ve benzeri süslemeleri ise

nakışlarına ve tarihine göre belki bu çini panolar Sul­

neği ikinci oda süslemeleri olduğunu yukarıda gördük.

ça karışığı beyitler yazılı kitabelerine ve İran biçiminde

tan m. Mur.at zamanında açılan tran seferi ganimetle­

rindendir. Bu duvarın ve koridorun sonundaki kısmın üs­ tündeki çiniler üzerinde çok kalın yazı ile devletin ku­

rucusu Sultan Osma n Gazi handan on birinci padiş.a h

aY.nı biçimdedir; Adı edilen biçin:ıin en gelişmiş bir ör­

Dairenin böylece sözü' edilmesi, evvelce yerinde bu sul­ tan tarafından bir bina meydana getirildiği halde ya za­

manla yıkılması nedeni ile bu dairenin inşa edilmesi ve­

yahut düzeni ve iç süslemelerinde yapılan değişikliklerle

Sultan II. Selim Hana kadar olan ulu p.aıdişahların isim­

bu biçime konulduğu düşünülür. Girilecek kapının üze­

Koridorun sonunda bulunan iki kapıdan sağındaki,

dairesinin yakınlığı bazılarına göre böyle söylenmesine

leri yazılıdır.

bununla Hırka-i Saadet dairesi

arasında olan aralığa

o1up padişahların sözü geçen daireye giriş ve çıkışı iç.in imiş. Solundaki kapıdan I. Selim dairesine giri'lir. ikinci

taşlığın sağ taraf kenarındaı bulunan bu daire iki oda ile iki aralıkdan oluşup, aralarında' olan kapılarla birin­

den ötekine geçilir. Sonundaki odanın süslemesinde bir yeni biçim uygulandığı gözlere çarpar. Biçimi dikdörtgen

rinde Sultan Selim isminin söylenmesi ve Hırka-i Saadet

uygundur. Oysa ki evvelce açıklandığı gibi kapının üze­ rinde Sultan I. Selim'in değil, II. Selim'in ismi yazılıdır.

Koridor.un bu kısmının ve yukarıda açıklanan dai­

renin Üzerlerinde bulunan öteki dairenin kapısı, adı ge­

çen koridorun sol tarafında ve taşlığa bakan pencerele­

rinin arasındadır. Bu kapıdan sade bir merdi'v�nle basık

tavanlı bir sofaya çıkılır. Taşlığın o . tarafındaki kemer­

leri arasında oluşturulan bu sofaya ve çevresinde bulu­

olan bu odanın üç tarafı tüm altta ve üstte pencereleir,

olup öncekilere cam yerine ayna geçirilmiş ötekileri eski Osmanlı biçiminde renkli camlardan yapılmıştır. Duvar�

nup cariyelere ayrılmış olan odalara saçak altı odaları

denilir. Sofadan başka bir merdiven ile uzun bir aralığa

çl'kılır. Buradaki üç odanın süslemeleri bitişik olan ye

1arın pen�eresiz yerlerinin alt kısımlarına üzerleri ka­

şehzadeler dairesinin üst kısmında olan cariyeler o dala·

bartmafarla süslü boyalı ve yaldızlı ahşap süslemeler tes­

rının süslemelerine benzer ise de korunmasına önem ve­

bit edilmiş ve üst kısmına da çok güzel sulu boya tablo-

1ar yapılmıştır. Tavanlaı duvarlar ara kesitinin oluştur­

rilmediğinden haraptır.

az kullanılmak ve 'yağlı boya kullanılmak üzere tek par­

bir yerinden girişi bulunmıyan ve aydınlık olmıyan ve

Aralık, ancak önündeki parmaklıklardan gayrı hiç­

duğu alanda çok ince resimler yapılmıştır. Tavan yaldız

bi r ocak ile çeşmesi olan bir izbe yerle son bulur. Bura­

ça bir tablo durumuna getirilerek süslenmiştir. Kapının

nın evvelce. cariyelere hapishane olarak kullanıldığı söy­

etrafında oluşturulan cephe ile hücrelerin kenarları du­

lenir. Bu izbe yerin yanındaki köşede olan kapıdan sa­

varların süslemelerinden daha güzeldir.

. Bu oda duvarlarının üst ve alt kısımları arasında

lon ve odaları ve hamam ve başkaları içerip aşağıdaki

tabelere çok güzel ta'lik hat ve yaldızla "Hilyei Hakani"-

bulunan merdivenle aşağıdaki dairenin birinci odasında

dairenin üzerine rastlayan kısma geçilir. Birinci odada

siyah zemin kuşak üzerine kırmızi boyaı ile yapılan ki· den seçme mısralar yazılmıştır. Kapını n cephesi üstünde

.

bulunan dolaplardan kapısının yanındaki içine inilir. Sa-

p

o

T

A

K

!onların olağanüstü olan süslemeleri önceki dairede ol­ duğu gibi haremin öteki taraflarından ayrılır. En son­

Tarihi Osmani Encümeni Mecmuası Sayı 5, 1 Aralık 1326

daki odanın süslemeleri ise aşağıdaki oda biç.iminde ve onda·n üstün bir derecededir. Ancak bu kısmın korunma­

1326 (1908), 2. Makale

7, 1 Nisan

1327

( 1911 ) , 2. makalenin devamı, , 3. makale,

"

"

9, 1 Ağustos

Bu dairenin özel adı yoktur. Süslemele rinin biçimi­ ne bakılarak aşağısındaki daire gibi Sultan I. Abdülha­ mid tarafından süslemeleri yapılmış ve belki de inşa edil­ miştir. Topkapı sarayında ki harem ağalarının eskilerin­

dınlanmasına ve karanlık ve izbe yerlerinin çokluğuna ve gizli merdivenine ve benzer şeylere göre bu söylen­ tinin gerçeğe uygun olması gerekir.

( 1908) , 1. makale,

6, 1 Şubat

8, 1 Haziran

sına dikkat edilmediğinden çok haraptır.

den biri hal'edilmiş padişahların oturmalarına ayrılmış olduğunu evvelce açıklamışt ı. Gerçekden, hamamını n hiç­ bir tarafdan aydınlık alacaok yeri bulunmam asına ve bi­ rinci odası yalnız tavanında yapılan bir pencereden ay­

51

I

y

A

R

A

s

I

p

10, 1 Ekim

(2)

u

"

, 4. makale,

, 4. makalenin devamı,

11, 1 Aralık

1327 ( 1911 ) , 4. makalenin devamı,

12, 1 Şubat

1327 ( 1911 ) , 4. makalenin devamı ve son.

İstanbul Kal'asının

Topkapı

isminde

iki

kapısı

olup

biri

sarayburnunda deniz kenarında ve diğeri kara tarafındadır.

(3 )

Sehi tezkeresine göre asıl ismi Turusina bey imiş, kendi· si de söylüyor. Tahrir:

( 4) (5)

yazılı sayım ve tespit anlamına gelir.

Topuna, Zatına

·

size demektir.

Bu tariıhçi Ahmet Paşa hakkında

"Efsahı Şuara = Şairle­

rin en fasihi (açığı ) " deyimini kullandıktan sonra daha sa· natlı bir tarih yazamamasına sebep "Zahir budur ki işgal·i

{1)

iştigal·i

Topkapı Sarayı pek çok yönlerden önem taşıyan bir "bina·

diği merkezdir, siyle birlikte yaşadığı yerdir. Topkapı

Sarayı,

Osmanlı · Türk

uygarlığının

sivil

(6) (7)

mima·

çiş yolu bulunsa elbette daha uygun olurdu. Sultan Mah· mudun

naların tarih silsilesi içinde nasıl birlbirlerine eklendikleri·

o

binala·

(8)

( 9)

ha aslına yakındır.

( 10) ( 11)

olarak kullanılması ve ayrıca tamir ve restorasyonların du·

l arını sunacağımız rapor ve ıbelgelerle ayrıca açıklayacağız. Bu nedenlerledir .. ki Topkapı Sarayının

açıklanmasını Ab·

dürrahman Şeref Beyin makalelerine bıraktık, ancak, ya· zıları

günümüzün türkçesine

yetindik.

imkanlar

içinde

uydurmakla

Beşir isminde ihtiyar aslanı pek sevdiği ve zincirini çöz·

Padişaıhlar ok talimleri yapıp belli bir n0ktadar. atılan okun düştüğü noktaya eğer mermi çok mesafe almış ise bir mer·

nişangahın

bulunduğu

noktalara

böylece

taşlar

u'

dik·

Bugün Seririyat

(Tıp Okulu)

hastahanesine çevrilmiştir.

Kargalar sürülerle akşamları gelip sarayın büyük ağaçla·

( 13 )

Kapının sağ tarafında az farkla Esma Hatun namına di· _ ğer bir kitabe yazılıdır. .

( 14 )

Abdürrahman Şeref bey bu makalenin

rumu saray binalarını bazen asılsızlaştırmıştır. Tamirlerin ve restorasyonların ne derece isabetli veya isabetsiz olduk·

toplant

rında tünüyor.

Bugün Topkapı Sarayı bir müze olmuştur, bu sebeple ve zamanla çeşitli tamir ve restorasyonlar geçirmiştir. Müze

padişı>.hı

mek sonradan adet olmuştur.

mümkündür, ancak, tarihi değeri bakımından Topkapı Sa· rayının makalelerin yazıldığı 1910 lardaki durumu çok da·

şimşirlikte her çarşamba geceleri cin

hem

makale yayınlamıştır. Bu makaleler yalnızca bir toplama

kuşkusuz

adında

yazılmak adet idi. Tüfek talimlerinde hem atanın durduğ

çalışması olmayıp, aynı zamanda, kendisinin o tarihte tes­

anlatmak,

efendi

mer sütun dikmek ve şairler tarihler söyleyip taşın üzerine

Abdürrah•

man Şeref Bey "Tarihi Osmani Encümeni" mecmuasında 8

bugünkü haliyle

Memiş

dürerek bahçede korkmadan onunla eğlendiği meşhurdur.

kapı Sarayı ve Osmanlı Saray teşkilatını, I. cildinde, uzun

Topkapı Sarayını

emekli

yapardı, şimdi nerede yapacak" diye esef eder dururmuş.

tarih ile ıbirlikte hareket halindedir.

pit ettiği binaların inşa veya tamir kitabelerini de ihtiva

başılığından

rında bulunan şimşirliğin 'bozulacağını haber alınca "Eyvah

rın kendilerinin açıkladıklarının ispatlanması anlamındadır.

etmesi bakımından çok önemli bir belgedir.

berber

seksenlik bir kişi demir yolu yapımı için Yalı Köşkü civa·

biti temeline dayalıdır. Bu çalışmalar müverrih ve vaka·

yazmıştır. Bütün bu belgelerden yararlanarak,

şe·

kilde müsaade buyurulmuştu. Demir yoluna başka bir ge·

nin, yok olanların yerine yapılanların araştırılması ve tes·

lerde, yer yer tarif olunmuştur. Ayrıca "A:ta tarihi", Top·

demir yolu gibi bir yararlı kurumun

koymalara önem vermeyerek baron Hirsch' e istenilen

Çalışmalarımız, başlangıçtan son inşa edilenlere kadar, bi·

Topkapı Sarayı binaları, tarih kitaplarında ve çeşitli belge­

Rumeli demir yolunun saray içinden geç rek Sirkecide son

oluşmas! çin her türlü fedakarlığa razı ve inanmış ve baş­ bakan Alı Paşa dahi Sultanın kanaatına uymakla, karşı

rinden beri meydana gelişi, oluşum biçimi üzerinde metodlu ve bilimsel bir araştırma ya·pılmamıştır.

Her sur.etle Topkapı Sarayı canlı bir tarihdir, sarayda ta·

Çizme Kapı, bugün yıkıkdır, yeri yokuşun başında idi.

tan Abdülaziz Han

Bugüne kadar, Topkapı Sarayı çeşit;li yönlerden incelenmiş, anlatılmış, ancak, henüz "Topkapı Sarayı" nın Fatih dev·

rihi olayların geçişi binaların yaşamı .ile birUktedir, binalar

rezanete

Böylece, büyük tarihi önemi yanında, Topkapı Sarayı Türk

beraber,

ziyade

ray içinden geçirilmesine şiddetle karşı koymuş ise de Sul­

uygarlığının canlı bir müzesi almaktadır.

olmakta

andan

meleke-i ra'hiyyeleri ancak bugüne

nın istasyon olarak kullanılmasına ve özellikle rayla ın sa·

adeta kendisine özgü bir etnografya müzesidir.

açıkladıklarına dayalı

latiflerinde

bulması evvelce bakanlar arasında uyuşmazlık konusu olup _ Mütercim Mehmet Rüştü Paşa kentin seçkin bir noktası·

ri örneklerini; kültür ve sanat varlıklarını içinde toplamış,

nüvislerin

Yahut

eda ve inşaya kudret bulmuştur" diyor.

Topkapı Sarayı, koca Osmanlı İmparatorluğunun idare edil· Topkapı Sarayı, aynı zamanda, Osmanlı Sultanlarının aile·

vezaret tab'ı

mani olmuştur.

lar kompleksi"dir :

<1�)

notasyon kısmın·

da Naima tarihinde anlatıldığı şekilde nakletmiştir. Bu

kitabenin bir aynı aşçılar

mescidinde vardır.

Bunda

yalnız . tarihi fazladır. Not : Vakanüvisler Osmanlı Saray Teşkilatlnı

kendi

devir·

!erinde fırsat düştükçe anlatmışlardır. Ancak ilk kez Atfı. tari· hinin birinci cildinde bu konu sistemli bir şekilde açıklanmıştır.

52

T

o

p

Bundan sonra Abdürrahman Şeref Bey

K

A

p

(18. asırda divan teşri·

fatı) adı ile bu konuyu daha sistemli ve 'Özet bir şekilde bu ma· kale ekinde açıklamaktadır. Daha sonra merhum 1smail Hakkı Uzunçarşılı "Osmanlı Saray Teşkilatı" adı altında konuyu çok ayrıntılı bir şekilde ele almış ve 512 sahifelik bir eseri 1945 yı· lında neşretmiştir. Topkapı

sistematiği

bakımından "Topkapı Sarayı

ve

Hümayunu"

makalelerinin değerli müellifi A:bdürrahman Şeref bey merhu·

Devletinin

bulduk. Ancak, deyimler ve isimler geçtikçe yeterince açıklama yapabildik. O zamanın rütbeleri ve kendine özgü isim ve deyim·

A

R

A

y

I

Saray Teşkilatı"

eserinden öğrenilmelidir. Deyimleı:­

için, sunduğumuz küçük sözlükten yararlanılabilir.

(16 )

Mena:sıbı sitte ricali : defterdar, reisülküttap, tevkii, defter emini, şıkkı sani ve sfilis defterdarlarıdır.

(17 ) ( 18)

Bu tuğralar bir mısraı havi olup okunamamıştır. Hattat Kitabenin bu ulu ayetine geldikde Sultan Muradın vefatıyla Sultan tbrahim'in saltanat ve halifelik makamı­

mun teşrifatı açıklayan bu makale ekinin, makaielerin daha iyi anlaşılması için gerekli gördüğümüzden, burada yayınını :ıygun

s

!eri vardır ki açıklamaları başlıbaşına ayrı ve uzun bir konudur. Bu konuda geniş bilgi merhum Prof. Uzunçarşılı'nın "Osmanlı

Sarayını inceleyenlerin Osmanlı Saray teşkilatım

bilmelerinde kuşkusuz büyük yarar vardır. Biz gerek kısalığı gerekse

I

na geçtiği dahi söylenir.

(11l)

Topkapı Saray-ı Hümayününde Sofa Köşkü, Mehmet Re. fik, T. O. E. Mecmuası, Ekim 1333, Cüz 46.

J

- r

GÖR E

K İTABELE RE

- Orta Kapı, demir kapı pervazı üzerine kakma olarak" amel-i gaybın Mehmed, sene 931 - 1524" kitabesi var­

TOPKAPI SARAYININ tNŞA TAR1Ht - Bab-ı hümayun :

dır. Kapı takı üstünde Mahmut II. tuğrası, Kapının iki yanındaki kaside: sağda Sultan Mustafa

883 - 1478

( arapça dergiye göre) - Has ahıra düşürülen tarih :

883 - 1478

- Saray-ı Hümayun için Ahmet Paşa'nın tarih byeiti :

872 - 1468

- Ali efendi, Ahmet Paşanın bina tarihini beğenmiyor ve

866 - 1461

tuğrası, solda Sulta:n Mustafa ibni

877 - 1472 - Katip Çelebi :

olarak doğru olmayan tarihi sarayın in-

şasına bağlıyor. - Abdurrahman Şeref beye göre,

kısa .sonuç:

. Bahçe,

havuz, çeşme v.s.

sur-u sultani ile

hepsinin

olduğu. . .

870 - 880 arasında, tamamlanması 883 - 1478 de

met,

1172-1758

1:K1NC1 YER - Reçelhane Kapısı üstünde, ta'mir kitabesi

1111-1699.

( II. Mustafa) - Buradaki Mermer küpün kasnağı üstünde I. Ahmed tuğrası

1026-1617

kazılıdır.

- Nihayetteki mescidin kapısı üstündeki kitabe, tarihi

1022 - 1613.

BİRİNCİ YER

- Bu kapının bulunduğu duvarın sol tarafındaki kitabe.

- Fodla fırını, kapısında tarih ... :

1237 - 1821

- Çinili Köşk, kitabe tarihi :

( vakıflar) -

1025 - 1616 877 - 1472

- Sepetçiler Köşkü bitişiği Kayıkhan,e kapısının üstündeki kitabe, (tarih kasidesi) III. Selim zamanı Valde

Sultan tarafından tamir edildiğini ifade eder. - Topkapı Sarayı ( ahşap) , II. Mahmut zamanında yep· yeni tamir edilmiş ve

1279-1862

de eşyalarıyla yan·

mıştır. Kapının üstündeki güzel kitabe kurtulmuştur:

- III. Mustafa

1817 1819 1819 1625 1818 tarafından harap oda

tamiri kitabesi,

1172-1758 -- Mısırlı Ahmet ağanın bu çeşmeleri yaptırdığı tarihi,

1233-1817 - Aslanhane civarı iki başlangıç nişantaşı kitabeleri. Ka­

1226-1811, diğeri 1205-1790 dır. meydanı 1255 1839 tanzimat-ı hayriye •

1135-1722 - Beşirağa camii : I. Mahmud

ra tarafındaki - Gülhane

TAR İ H İ

B İN ALA RIN

hat·

1730

- Has ahır : Seyyid Vehbi'nin tarihi :

1674-1736 1001-1592

tı hümayununun okunduğu yer. Sultan Mahmut Köş­

- Baltacılar: Kitabesi var, senesi :

künün önü.

- Zülüflü Baltacılar: Kapı kitabesi tarihi, III. Murad'ı

- Sinan Paşa, Kasrı, önündeki çeşmenin kitabesi :

1588. - 50 60 •

997 -

metheder ve büyütülmesi için ferman çıkıyor. Tarihi :

1006 - 1597

II. Osman zamanında baştanbaşa çini kaplatıldığını,

995-1586. adım ileride çeşme hara:besi, tarihi :

dir. - Cephaneliklerin birinin köşesine yakın, üzeri alamet­ siz nişan taşı, Şehzade Sultan Ahmed'in topuz attığını · hatırlatan dikili taş, tarihi : 909 - 1503, Bayazıt II Fa­ tih'in yaptırdığı saray, A. Şeref beye göre, Çinili Köşk ve Dursun beyin iddiasına göre, karşısında bir başka

kasır ile saray hareminin bir dairesinden ibarettir. Parçaları ve diğer daireleri bütün sonradan inşa ve tamir olunmuştur. Ancak etraf suru büyük zelzeleden sonra JI. Bayazit

(915 - 1509)

iyi bir tamir görmüş ve deniz parçası Ahmet III. zamanında baştanbaşa ta­ mir edilmiştir.

ta'mir edildiğini anlatan kitabesi var.

1027-1617

İç koğuşun kapısı üstünde kitabe, III. Murad ta'mi­ rine aittir ve Davud ağa yapsaydı keşki demektedir.

995-1586 Avluda "Baba çeşmesi" kitabesi : Kahve ocağı kitabesi ( vakıf) vakıf vakıf vakıf vakıf vakıf vakıf

997-1588 1222-1807 1246-1830 1224-1809 1226-1811 1238-1822 1240-1824 1232-1816

T

54

o

p

K

A

p

vakıf 1262-1845 1257-1841 vakıf vakıf 1263-1846 Tamir, çeşme kitabesi : 1014-1605 Taniir, çeşme kitabesi : 1170-1756 vakıf : 1233-1817 vakıf : �235-1819 vakıf : 1246-1830 - Kubbe Altı: Divanhane kapısının iki yanındaki kita· beler: sağ taraftaki 1207-1792 (ta'mir) ( Selim ID) , soldaki 1235-1819 (ta'mir) ( Mahmud II) - !ç hazine: burası hakkında tarih yoktur. - Babüssaade (Akağalar Kapısı) : Dış taraftaki kitabeler: iki yanda Mahmut II" tuğrası (bir mısraı okunamamış) 15 beyit kitabe I. Abdül­ hamid'e methiye, 1188-1775. - Babüssaade Akağalar çeşme avlusu: vakfiye 1180-1766, vakfiye 1233-1817 Mahmut II. - Arz odasının karşısına rastlayan ve kapalı bir kapı üzerinde, Sultan Mahmud'un lf:ıtfunu anlatan bir ki­ tabe: Mahmut II tuğrası. 11 beyit Kitabe (vakıf) 1232-1816. --- Babüssaade iç kapısı üzerinde iki tarafda padişah isim­ leri madalyon glbi. Arz odasının mermer sütunu üze­ rindeki kitabe: 2 beyit ve Mahmut II. Kapının üstün­ deki kitabe: 1 beyit, her bir beyiti bir madalyonun üzerine konmuştur. üÇüNCü YER - Arz odası kapısı üzerinde Bismillah ve 1136-1723 ta­ rihi, sağ ve sol taraflarda 2 mısra' Abdülmecid han. Kapının yanında ve dışındaki çeşme kitabesi : tarih yok. Arz odasının sol tarafındaki kapının üzerinde: 1225· 1810.

-

-

Arz odasının aıikasında Mustafa IV tuğrası, 4 mıs­ ra' 1222-1807. Kitaplık, kitabe: 1131�1718 (III. Ahmed) Çeşme teknesi kitabesi : 1226-1811 Kitaplık önündeki çeşme : 1131-1718 Hazine-i hümayun (Fatih Köşkü) Kethüdalık dairesi ile hazine arasındaki kemer üzerindeki kitabe: 1152-1739 (Mahmut I) kitabe: 1275Hazine Koğuşunun kapısı üstündeki

I

19 beyit. Kitabe: 1232-1817. (vakfıye)

A

R

A

y

I

13 beyit kitabe: 1203-1789. (vakfıye) 5 beyit kitabe: 1045-1635. (Murad IV ta'mir)

Kapının dış tarafında ve üzerindeki kitabe: 9 beyit (vakıf) . 1197-1782. (Abdülhamid I)

- Has odanın ta'miri, Murad IV 1629-1039 Murad IV, ayrıca (vakıf) 1629-1639. - Has oda hamamı ile Silahdar hamamını büyüterek ta­ miri, Mahmut I 1144-1731. Not: Asıl has odada kitabe yoktur, ancak yemekhane­ sinin içi ve dışı kitabelerle doludur. - Has oda, Sultan Murat IV. Bağdad fethinden sonra odayı tamir etti, kubbe ve çini ile takviye etti. 1639 Ahmet III, Silahdarağanın yerini tamir etti, ferah­ lattı 1134-1717. (Selim III tuğrası 1789) - 1068 de Mehmet IV, has oda ta'rniri, 1180 de (Mus­ tafa III ) , hafif ta'mir. (Selim m tuğrası 1791) - Başkatibin hücresi büyütüldü, 1206-1791 Selim fil za­ manı. -

DöRDüNCü YER - Bağdat Köşkü 1050-1640. IV. Murad - İbrahim Kapısı üstünde kitabesi vardır, içeride kahve ocağında aynı kitabe vardır. - İftariye, İbrahim 1049-1640. - Sünnet odası, kapısı üstünde çini kitabe. - Dört penceresinin iç duvarlarında kaside yazılıdır, son satırda tarih vardır. İbrahim 1049-1640. -- Revan odası, Murad IV 1629-1039. Kitap dolapları­ nın kanatlarında iki beyit, tarihi : 1146-1733, Mah mut I. - Hırka-i Saadet duvarına dayalı çeşme üzerindeki ki­ tabe çeşmeye ait değildir. Mahmut II tuğrası. Kita­ be tarihi : 1238-1808. - Karamustafapaşa Köşkü: kapısı üstündeki kitabe ta­ mire aittir. Ahmet ID 1116-1704. ..;__ Eczane (Hekimbaşı Kulesi) : - Bu kulenin önünde, aşağıdaki bahçede taş koltukta IV. Murad otururmuş, a rkasındaki kitabe tarihi: ­

1046-1636.

- Mecidiye Kasrı, - Sofa Mescidi, kitabesi tarihi : 1275-1858. HAREM.,;! HÜMAYUN

1858.

- Avlunun 4. kenarı Hırka-i Saadet dairesi, kapısındaki kitabe: 1138-1725. tki yandaki tuğralar okunamamış. A. Şeref bey Hırka-i Saadet binalarını Yavuz Sultan Selim'e atfeder ve Ata beye dayalı olarak. - Yemekhaneye Hırka-i Saadetten girilen kapısının üze­ rinde ve içeri tarafda 6 beyit kitabe (ta'mir) , 10271618 (Osman II) Bu odanın dışarıya olan kapısı üzerinde ve iç taraf­ daki kitabe: 1222-1807. (I:V. Mustafa) , (vakfıye) . Odanın içerisindeki kitabeler: Mahmut II tuğrası ve

s

_:_

-

Araba kapısı, üzerindeki kitaıbe tarihi : 996-1587 Murad III. !kinci kapı bir yüzünde tarih : 1077-1666 Mehmed IV. Kule kapısı üzerinde: 1078-1667 Mehm� IV. üçüncü kapının üzerinde: 1079-1668 Mehmed IV. Bu alanda kitabeler vardır ( duvarın üst kısmında) , ancak duvarın alt tarafında, dört tarafda yazılı kita­ bede IV. Mehmed zamanın!da sarayın tümünün bina olunması için ferman çıktığı ve bunun yapıldığı yazı­

lıdır. - Perde kapı dış tarafında, çini üzerinde kitabe ve tarih 1078 dir, IV. Mehmed (Kılıç alayına gidiş kapısı) .

A

K

p

o

T

I

p

- Mescit gezinti yerindeki kapının iç tarafı üzerinde bir yazı ( mermer) ve karşı kapı üzerinde 1078-1667 Meh­ med IV kitabeleri vardır. - Ağalar mescidi ile başkapı gulamı arasında ortak ka­

Murad dairesi aralığında kapının üzerinde kitabe:

·- III.

Sultan Osman - Yine

III.

II, 1027-1618.

Murad dairesi kapısı üzerinde Sultan Osmanı

metheden kitabe vardır.

pı. Bu kapının bulunduğu duvarın ve baş kapı gula­

- Hamam olan kapı üzerinde de Sultan Osman kitabesi

mı dairesi cephesinin bulunduğu yerdeki kitabelerdir:

var. - Hamam koridoru üzerinde

Vakıf, tarihi

Mahmud

1232-1816,

II,

Sultan Mustafa

IV tuğrası Vakıf, tarihi Vakıf, tarihi Vakıf, tarihi Vakıf, tarihi

1222-1807, 12'75-1858, 1265-1848, 1231-1815,

celten kitabe var. - Şehzadeler dairesi : 1077-1666. - Çeşme sofasındaki kapının iç tarafı üzerindeki kita-

Abdülmecid.

II tuğrası. 1222-1807.

Mahmud

- Darüssaade ağalığı dairesi. Kapı üzerinde

be : Murad han

1078-1667

Mehmed IV. - Vakıf, Beşir ağa

1186-1772.

Mustafa

1078-

( Mehmed IV) kitabeleri.

1235-1819 (vakıf) . Mahmud II. kitabe: 1099-1687 Mehmed IV sonu

Süleyman

ve

II.

- Baş kapı gulamı, yemek odası (bağış)

1079-1668,

Meh­

med rı. - Kuşhane kapısı, kuşhane meydanına bakan yüzündeki öteki kapısı üzerindeki kitabe: Sultan Mahmud'un ye­ nilediği denilmektedir. Köşedeki çeşme üzerinde Sultan Mahmud adına kita­ be var. - Harem kapısı, hekimler ve mabeyn ileri gelenlerinin girdiği kapı. - Harem dairesi kapısı üzerinde mermer levha : 1668 Mehmed IV.

1078-

- Kuşhane meydanına olan kapısı üzerinde - Valde taşlığında çeşme kitabesi :

III.

Murad odası kapı takı üzerindeki kitabe :

- Ahmet

I.

kitaplığı : kitabeler ve tarihi :

1117-1705,

- Hamamlar koridorunun

1077-1666 1078-1667.

Ahmet

1.

ve

III. 2. orta

986-1578. 1017-1608.

kapılarının yu-

karılarında mermer üzerine yazılı beyitler. - Bu aradaki odalar

- Bu ikisi altında - Ocak başında

- III.

- Yemiş adası

III.

- Yol üzerinde sağda, Mehmet IV, sol duvarında

1667

Sultan Osman hakkında

kitabe var. - Salondaki ufak oda kapısı üzerinde Sultan Osmanı yü­

Mustafa IV. Abdülmecid.

Va:kıf, Sultan Mustafa tuğrası

I

55

I

y

A

R

A

s

III.

Osman zamanında inşa ve

I.

Abdülhamid zamanında süslendiğini ifade eder ve son­ ra

- III.

Selim Y. odası adı verildiğ i anlaşılıyor.

III.

- Selim

III.

dairesi,

1204-1789.

Osman köşkü taşlığı çeşmesi üzerinde

II.

Mahmud

tuğrası ve beyit (kitabe) .

- III.

Osman köşkünde kitabe yoktur ancak bulunan ki­

ta:beler

II.

Mahmud'a aittir. Bu köşkün

II.

Mahmud

tarafından yenilendiği ve yeniden yapıldığı ve bu kita­ belerle süslendiği kuvvetle düşünülür. - Altın yolda, inşa biçimi birbirine benzemeyen bu yer­ lerin

I.

Selim tarafından inşa olunduğu söylenen dai­

reye kadar uzayıp sonunda . . . . . biz bunun avlusuna :tkballer taşlığı diyoruz. Altın yol koridoru üzerindeki paha biçilmez çini panolar buraya ait değildir. Çiniler üzerinde Sultan Osman'dan

II.

Selime kadar padişah­

I.

Abdülham,id tuğrası, ve

ların isimleri vardır.

- Hünkar sofası, gazi mehmet han ibnisultan İbrahim. Mehmet IV.

- I.

- Kadın efendiler üzerinde:

- Girilecek kapının üstünde Sultan Selim isminin bulutl ­

- Şehzadeler dairesi kapısı üzerinde: - Çeşme sofasının iç tarafı üzerinde IV.

1077-1666

Mehmed

Selim dairesi, yeni biçim,

beyitler:

1193-1779. I.

Abdülhamid.

ması, Hırka-i Saadet'in yakınlığı bazılarına göre uy­ gun gelmektedir. Halbuki kapının üzerinde ismi yazılıdır,

(974-1566)

II.

Selimin

s A R A Y

D

E

Y İ

TAYYARZADE ATA TARHI! I.

M

L E

R İ

OtLTDEN

Saray personelinin kendi aralarında kullandıkları ba­ zı deyimler vardır ki bunlar saraydan dışarıda da kulla­ nılmıştır. Bunları bilmekde yarar vardır. Her ne kadaı­

Zülüflü baltacı ve sofalı ve kuşhaneli ve helvahaneli ve aşçı ve yedekçi ve odun anbarlılardan değerli olanları

deyimler veya Lügatçe veya Glossary ismi altında ele al­

Lalalar, acemisinin bir kusuruna nasihat edeceği za­ man ( lala nizam etti) derler. Acemisinin bilmediği şeyi öğretmek için yanına ça­ ğırarak tenbihlerde bulunmasına da lala (divan etti) der­ ler.

dığımız kısımda

bunların bir kısmı geçerse de burada

Tayyarzade Ata beyin açıkladığı gibi toplu bir şekilde görmekde fayda vardır. Acemilerin eğitimcilerine (lala)

denilmesi, Kıdemli­

lere, Ağalara bir nevi saygı ifadesi olduğundan, herkes bu gibilere lala der. Bir lalanın eğitiminde bulunan bir­ kaç acemi birbirlerine, kardeş anlamına,

( laladaş)

diye

çağırırlardı. Birisini ayıran ve çekişdiren kimse için (baltaladı)

( eski ) diye çağırılır.

Gece has oda ağaları bahçe içini kontrol etmelerine (paydos) denir. Mesela "filan has odalı nerededir?" diye soranlara (paydosa) giti diye gezintiye gitmiş olduğu ha­ ber verilir.

üzere ayrılsa, onun iskemlesine çevre, yemeni, tesbih gibi

Koğuş ağalarından olan eski veya gedik sahibi olan ve camekanda da yatanlardan başkasının rahatsızlığı olur­ sa, eğer lalaya bağlı acemi ise lalası vasıtasıyla, eğer ba­

bir işaret konur, bunun adına (balta) denir. Bir başkası

bayiğit olup şirvana çıkmış ise zabitinden müsaade ola­

derler. Mesela bir meclisde, sohbete, birisi tekrar gelmek

gelip, o nun baltasını kaldıramaz. Oturacak olsa bile ar­ kadaşları : "baltası var şimdi gelir" derler.

rak koğuş kapısından çıkmamak şartıyle soyunuk ge-zme­ ğe, yani başındaki sırma takkeyi ve arkasındaki dolama­

Bir ağanın Babüssaadeye bir arkadaşı veya yakını

yı çıkarıp gecelik kavuğu ve uzun kürk ve cebe giymeğe

gelip görüşmek gerek ise, a'cemi, lalasından izin almadık­

izin alır, bunlara filan ağa ( soyundu) deyimi kullanılır.

ça gidemez. Eski ise Zabite gidip "lala destur buluşmam var" diyerek izin alırda gider. Yani izinsiz Babüssaadeye . gidemez. Acele ile giderken dar yerlerde önüne birisi çıkarsa "lala d estur" demeden onu itip geçemez. Arz ağaları ile, peşkir ve anahtar ve d ülbend ve ri­

Saray-ı

hümayunla

( darphane emini)

ilgili

rütbe ve memuriyetler:

(mutfak emini)

arpa emini, hekim­

başı, çakırcıbaşı, şahincibaşı, kasapbaşı, münecci n başı, cerrah başı, pazar başı, masraf katibi, bezirgan başı, tah­ tırevancı başı, av'Cıbaşı, terzibaşı, kavukçu başı, tavukçu başı.

kapdar ve çuhadar ve silahdar ağalara ve Darüs.saade ve

!.stabl-ı amire takımı ve özengi

ağaları mirahur-u

Babüssaade ağalarına ve mabeyncilere nerede rastlarsa

evvel, mirahur-u sani, has ahır katibi, tavla katibi, arpa

kaçmak ve saklanmak adettir. Bu kişilerden biri diğe­

katibi, saman katibi, kiyah (ot, saman, yulaf) katibi, teb­

rine görüşmeğe giderken önünde "çakır salanları" gider

dil eskileri, has ahır hazinedarı, has ahır eskisi, .saraç başı,

ve ( sis) diye bir ıslık çalar bu sırada herkes duvar veya

saraçlar katibi, nalbant başı, baş muhasebeden raht ka­

direk arkalarına savuşmak eski bir terbiye kaidesidir. Sarayda padişahdan başka kimseye ( efendimiz) de­

tibi.

yimi kullanılmaz. Kutsal Emanetler odasının yirmi iki günde bir kere süpürülme.sine (saffa) denilir. silindikde her süpürülüp Hazine içi ve Koğuşlar (pars) oldu, yahut bugün (pars) var denilir. Sabah veya akşamdan sonra her koğuşda okunan Kur'anın birbirlerine haber verilmesi ( karşı) okunuyor veya ( karşı) okundu diye anlatılır. zaman çavuş ağalar Huzur-u hümayuna çıkılacağı diye haber verriler. (huzura) var (huzur) sesle yüksek

Cuma günleri camie gitmek için padişaha refakat etmek gerek olunca, çavuş ağalar koğuşların ortasında kuvvetli sesle çuhadar ağalar (haydi haydi) diye çağırırlar.

Saray-ı hümayun kapılan ve memurlar : Kapıcılar Kethüdası, mir-i alem baş kapıcıbaşı, her gece orta kapıdaki kulede nöbet bekleyen iki kapıcı ba­ şılar, orta kapıda on altı arkadaşıyle duran ve saray ha­ mallarının zabiti olan ağa babası, kapıcılardan gelen ve en eskileri olan iskemleci başı, Kapıcı başıların çavuşu olan, eski ve seçkinlerinden döşelikçi köşk bekçileri ka­ pıcılar. Yalı Köşkü ve Sepetçiler Kasrında duran tamirat an­ barı takımı : Şehremini, mimar ağa, su nazırı, İstanbul ağası, ki­ reççi başı, anbar müdiri, anbar birinci katibi, ser mimar, rrıimar-ı sani, tamirat müdiri.

f

T

o

p

K

A

p

I

Saray-ı hümayunun içinde olan ocaklar: Orta kapı içinde olan zülüflü baltacılar ocağı, Top­ kapıya yakın bostancıbaşı yerindeki hasekiler ocağı, ku­ ruluşda kızbekçi denilen ve sonraları kozbekçi denilen ocak, has fırın ve harici fırın ocağı, Kuşhane matbah-ı hümayunu takımı, helvahane ocağı, sofa ocağı, aşağı mut­ fak denilen aşçılar ocağı, odun anbarı (hatap anbarı ) ocağı içindeki hasırcı ocağı, bostancı başı yerinde yeşil­ likçi ocağı, dolap ocağı (x) , hafap (odun) anbarı ocağı, kapıcı ocağı, gülhane ocağı, bağcılar ve aşılamacılar oca­ ğı, ishakiye ocağı, ishakiye kasrına yakın beden kenarın­ da mezbelekeşan (çöpçüler) ocağı, sepetçiler köşkü ocağı, Yalı Köşkü ocağı, soğuk çeşme ocağı, bamyacılar ocağı, çizme kapısı o'cağı, topkapı ocağı, hasbahçe ocağı, otluk kapısına yakın kuşhane ocağı, otluk kapısı ocağı, balık­ hane kapısı ocağı, bahçe i çinde heybeci ocağı, fil kapısı ocağı, eski saray baltacısı denilen ve darüsaade ağaları vasıtasıyla harem-i hümayuna hizmet eden teberdaran ( baltacılar) ocağı, bostancılardan sayılan yedekçi ve sa-

s

A

R

A

y

I

57

raçhane ocağı, kayıkhanede sandalcı ocağı, tavukhane ocağı, solak ve peykler ocağı, sakalar ocağı, gümüş suyu (sim sakalar) ocağı, saye ocağı. Hizmetler ve ocakları saray-ı hümayun dışında olup bostancı başılara bağlı ocaklar : Dolmabahçe, Kara Bali, Kılıç Ali, Beşiktaş Hayret­ tin, Ortaköy, Kuruçeşme, Beykoz, Tokad, Sultaniye, Pa­ şabahçesi tncirköyü, Çubuklu, Göksu, Kule Bahçesi, Çen­ gel Köyü, Kuzguncuk, Üsküdar, Ayazma, Salacık, Hay­ darpaşa, Tazıcılar, Kadıköyü, Fenerbahçesi, Merdivenli, Erenköy, Bostancıbaşı, Kibrisi, Bulgurlu, Çamlıcalar, Fi­ lurya, Davutpaşa, Topçul�r, Vidos, Alibey Köyü, Kağıt­ hane, Bahariye, Karaağaç, Hasköy. Terziler Karhanesi (alay köykü karşısındadır) . (x) Dolap ocağı, AtA tarihi S: 301, bu ocağa civar olan baıbüs· saade ağasının divan sürdüğü kasrın temizlik, tertip ve tes· viyesine ve saray suyunun taksimine ve su dolabına me· murdurlar. Bu ocağa yakın ve bağlı olan kapı ağası kas· rının da bekçileridir.

-

S A RA Y D A

K A N U N,

NİZA M

TAYYARZADE ATA BEY TARİHİNİN

-

-

��-

ADETLER

1. CiLDİNDEN NOTLAR ( 1 29 1 - 1 874)

Tayyarzade Ahmed Ata bey, "Tarih-i Ata" adlı 5 cilt­ lik eserinde, Osmanlı tarihini inceleyenlere pek çok kıy­ metli bilgiler vermektedir. Bu eserin I. cildinde bulunan, Sarayla ilgili bilinmesi faydalı olan bilgileri aşağıya nak1etmekdeyiz. Tayyarzade mukaddimesinde : "Enderunu Hümayun" deyimiyle, devleti oluşturan heyetin, Osmanlı Padişahları hakkında, Osmanlı Sultan­ larının meydana getıirdikleri usul ve kanun ve kaide ve nizamlar ve adetlerle ilişkiH bir önemli' "mecellei ibret = ibret alınacak medeni kanun topluluğu" anlamında kitap­ lıklara yadigar olmuştur. Yine mukaddimesinde, saray-ı hümayunun eski ha­ linin değiştirilmesi ve asıl kuruluş biçiminin değiştirilme­ .si elli dört seneye erişmiş olduğunu olaylar isbat eder, di­ yor. Bu feyz yuvasından ayrılmam tamam kırk iki sene -evvel olduğundan bu kısa zamanda hatırdan çıkması ih­ timali olanları da arkadaşlardan tahkik ettim (187 4) ... Ve me'haz olarak: (Tacüttevarih) (Ravzatül'ebrar) üssü zafer, Peçevi Selani'kli Solakzade Hemdemi, Çelebi Nişan­ cı Mehmed Paşa, Katip Çelebi Fezlekesi, Sahaflar Şeyhi­ :zade vaka nüvis Esad Efendinin Teşrifatı Kadime, lfadi· katül Vüzera, ve Zeyilleri Sefinetül Rüesa, ve Zeyli Dil· hatül Meşayih, Mevlana Naima Raşid efendi Şeh­ -rizade Said efendinin Nevpeyda adli tarihçesiyle, Hasan bey zade Abdülhak efendizade tran Sefiri Hayrullah efen­ 'Cli, Vassaf tarihleri, ve sır katibi müverrih Abdi Paşa, Behçet-üt tevarih, Hadi'kat-ül cevami, Haritai Kapudanan gibi tarihler ve mecmua ve mecelle ve cerideler (gazete­ ler) incelemesinden ve arkadaşlardan hayatta bulunan ıeski serasker sır katibi hazineli Mustafa Nuri Paşa, mey­ vei ter gümrükçıüsü Mustafa ağazade eski serasker ki1erli Hacı Raşit Paşa, Dördüncü Ordu-yu Hümayun mü­ -şiri şuray-ı devlet azasından Kilerli Abdülhalim Paşa, 'Şuray-ı devlet azasından hazineli Çerkes Abdi Paşa, Kay­ makam-ı rikab-ı hümayun Rüşdü Paşazade hazineli Meh­ med Muammer Paşa, kilerli Ali Rıza Paşa, çuhadar ağa boşnak Osmanzade hazineli Mehmed Paşa, Hutut-u Mü­ teneviada şeyh-i sani ve imad-ı Irani ve müsabık-ı Fi­ sagures ve Farabi ılm-ü kemalde bimedani reisül-ülema nakib-ül eşraf kilari Mustafa tzzet efendi, Yesari zade tzzet efendi zade rusumat reisi sanisi hazineli Necip Pa­ şa, ayıntabi hoca Esad efendi zade sır katibi yamağı se­ ferlili esseyd elhac Mehmed Emin efendi, akrabay-ı aci­ ziden Hacı Arif zade hane-i hassadan muharrec kilerll

VE

esseyd Mustafa Haşim ağa, hane-i hassadan muharrec Ruşen efendi zade mısırlı hatim kethüdası hazineli tbrahim beyefend i, Has oda kethüdası hazineli İsmail efe�di, Ordu-yu Hümayünler kapı kethüdası merkez zade ki· lerli Nuri bey, Baş Kapı gulamı Abd-ül Fettah ağa, ve Darüssaade'den Mustafa ağa, ve Bab-ı seraskeri ketebe­ sinden Seferlili Cameşuybaşı şair Mihri Abdülhalim bey, Sultan Kethüdası baltacı hacı Mustafa efendi, hazineli Dayezade Mehmet bey, Kozbekcibaşı İbrahim ağa zade Kilari hafız Mustafa Nuri bey, Baş Kapı gulamı Abdül­ fettah ağa, Necib Paşa katibi Sıdki efendi, hekimbaşı hacı Arif ağa gibi bazı kişilere müracaat ve meşveret sonucundan çıkan ve saray-ı hümayunda bulunduğum müddetdeki görgü ve bilgiler iki önsöz şeklinde tutularak onlardan çıkarılan sonuçlar kişilerin yargılarınca doğru olmak düşüncesiyle yazıldı.

ı l

Tayyarzade Ata bey bu başlama yazısı ile, eserinin bibliografyasını vermektedir. 1291 - 1874 yılında, yani Abdül'aziz zamanında yazılmış olan bu eser Enderun ta­ rihini yani Osmanlı Saray Teşkilatını aksettiren en de'­ ğerli bir kaynak olmaktadır. Tayyarzade Ata beye göre : hazinei hümayun, Bizans­ lar veyahut Rum Kayserleri zamanında inşa olunduğu hakkında kanıtlayıcı ve ancak rivayetlere dayalı bilgilere sahip olunmuş iken, şimşirlik daire-i hümayununda kar­ gir odalar olmasına bakılınca eskiden kalma olduğuna ya­ kın hasıl oluyor, ancak 1468 miladi senesinde bunların yıkdırıldığı anlaşılıyor, demektedir. Tayyarzade Ata bey bu konuda yine de "Yunanistan Kütüphanei Umumisi" kayıtlarına müracaa'tıa bu konuda bilgi edinileceğini kaydetmektedir. Bundan sonra Ata bey: Saray-ı Cedid-i Hümayunun arsası üzerinde ne kadar bina bulunup ve Fatih hazret­ leri ne kadar bina ilavesine başladıkları ve Saray-ı Hü­ mayunun büyütülmesine ne sebeple başladıkları bundan sonraki bilgilerden anlaşılacaktır, demektedir. Ataya göre, Vizandiyon'un eski (bulvarı ) şimdiki Sa­ ray-ı Hümayunun yeridir. Burası hristiyan imparatorla­ rının büyük sarayının büyük bir kısmını ve birinci tepe­ nin eteklerini kaplar ve etrafı kuleli muhken duvarlar ile ve ekseri Vizandiyon bulvarının Nikefor Fo!

<

_______________ı

_ _ _ _ _ _ _ _

A

p

o

T

p

I

olarak inşa ettirdiği ve ondört, onbeş sene kadar orada ikamet eylediği rivayet olunuyor. (1)

I

y

A

R

59

ahır takımıyla enderun menasıbından darüssaade ağala­ rına, silfıhdar ağalara ve diğerlerine daireler inşa eyle­

tülü olan sarayburnunu çok beğenerek Vizandiyonların

mişlerdir. Bundan sonra Atfı, daha basit köşk ve kasırları sayar. Kanun ve diğer usuller bakımından, yeni sarayda

etrafında binaları bulunan arsaların enkazından buraya

uygulananlar esas olduğundan diğer saraylardaki nizam­

mahsur (çevrili)

larda aynıdır demektedir.

872

hicret-

1468

milad yılında zeytin ağaçları ile ör­

bir saray yaptırıldığı ve ismine yeni

Ahmet III zamanında, yeni sarayın Üsküdar ve Bo­

saray d_enildiği ve eski sarayın harem dairesine ayrıldığı müverrih (Dukas)

nın rivayetinden anlaşılıyor..... Yine

ğaziçine bakan deniz kenarında bir sarayın inşasına (mü­

i smi bilinmiyen müverrihin rivayetine bakılırsa, İmpa­

başereti müteakip)

başlandı, ancak Sultan Mahmud'un

rator Teodosyus zamanında burada üç tane yunan put­

padişah olması ile terk olunmuş ise de Sultan Abdülha­

hanesi olup, bunları güneşin puthanesi olan büyük kili­

mid I başlayıp Selim III devrinde bitirildi ve Mahmud Il

,,;eye vermişti ve bu üç puthanenin yerinde üç kilise ol­

zamanında büyütülerek yenilendi, Topkapı Saray-ı hüma­

duğu rivayet olunmuştur.

yunu denilen bu saray sonra yandı.

imparatorların binasında saraya girilecek asıl kapı­

Fatih'in vezirlerinden Şair Veliyettin zade Bursalı

lar üçdür. Bunlardan birisi Bab-ı hümayundur, bu kap:­

meşhur Ahmet Paşa yeni sarayın binalarının bitişine söy­

dan girilince solda Aya İrini yani Kutsal Sulh, burası

lediği tarih:

eskiden puthane sonra kilise iken, bir zelzele sonucu ki­

Bünyact sarayına budur ahsen tarih

lise yıkılmış ve tekrar inşa olunmuş ve yine bir zelzelede

Kim ede mübarek topuna hayy-ü tuvana.

yıkılmış ve yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu zamanın­

Sene

da cephanelik yapılmıştır. Yeni sarayla beşinci yeri denilen yerde hala yerinde duran "Kız Taşı" nın tepe.si dahi, Fatihdeki büyük kız taşının bir şubesi ve tepesinde bir küçük rasadhane ol­ duğu rivayet olunur. Saray-ı hümayunda hazine binalarının Bizanslardan ·�

A

s

kaldığı ve içindeki bazı kagirlerin ve özellikle Gülhane'­ nin altında olan mağaza ve bodrumların imparatorlardan kalmış olması iki tarafca muhtemeldir.

(2)

Ata, b u açıklamalardan sonra : el'hasıl ne · zamanda

yapılmış ise yapılsın Fatih Sultan Mehmed Han Hz. sa­ ray mahallinde iskana değer birşey bulamayıp hepsini ye­ niden bina ve ihdasa çalışmışlardır. Fatih

1468 e

kadar eski sarayda ikamet etmiş, bu

tarihden sonra yeni saray denilen "Kasr-ı dilküşa" yı bi­ na ve inşa ederek ve enderunda bulunanların çoğunu eski sarayda bırakarak, kendileri .senenin birkaç ayını yeni sarayda geçirerek istirahat buyururlardı. Bu usul, Kanuni Sultan Süleyman zamanına kada:::­ sürüp o tarihde bütün enderun-u hümayun yeni saraya naklolunarak, eski saray geçmiş sultanların haremlerine bırakıldı.

Eski sarayın binası sene yeninin binası sene Rivayete göre

873 867

858,

(881-1476)

başka bir rivayet de

ve tamamlanması

875-1470.

de evvela adı geçen kasrın evvel­

ki inşa.sının gayr-ı muntazam bulunmasından büyütülme­ sine ve tamirine başlanmış ve tarihlerin söylediklerine göre yeni sarayın binasına

872

de başlanarak

881

de son

bulmuş ve adı geçen Kasrı hazine yaparak iç ve dış dai­ releri bitirilmiştir. Evvela bu sarayın

1.

kapısı olan bab-ı

hümayunu ibkaen ta'mir ve inşa (yerinde bırakarak ta'­ mir ve inşa) ve gereğinde kendi istirahatı için kısa bir daire ile sağ tarafına kapı hazinesi denilen ( beyt-ül mal hazines i )

ile defterdarlara mahsus daireyi ve bitişiğine

enderun ağaları ile akağaların hastalarına mahsus ko­ ğuşları ve hamamı, karşısına hatab (odun) anbarı, ve ki­ liseyi ta'mir ederek cebehane olarak, civarına darphane­ yi. . .. (bundan sonra

Abdürrahman Şeref

bey benzerini

nakletmiştir) . Atfı'nın bu avluda saydığı diğer binalar: Kozbekçi­ leri ocağı, has fırın, defıvi kasrı, harap oian eski divan yerinde zülüflü baltacılara cami, adı geçen kasrın alt ta­

tarihine kadar vakanüvis

rafında has ahır, mirahorlar daireleri, katiplerin odaları,

olarak rumca bir kıt'a yazdı ve Müze Müdürü Dr. Dethier

orta kapı ve iki tarafında emir-i alem, başkapıcıbaşı, ka­

tarafından saray kitaplığında keşfolunup Paris'de yayın­

pıcılar kethüdası, nöbetçi kapıcrbaşı ağalar

landı.

odaları, iskemlecibaşı odası, çavuşları gibi olan döşelel<­

Kritovulos

1451

den

1468

Bu tarihden, Sultan Selim II zamanına kadar ende­ runda "Grammatikos" yani rum katipleri bulunup, Ve­ nedik ve Cenova Cumhuriyetleri ve Rodos Şövalyeleri ile ·olan yazışmalar ve anlaşmaları yazmakla görevli idiler. Enderunda bunlardan başka bazı musawirler ( res­ samlar)

da bulunup, padişahların resimlerini yapmakla

görevli idiler (Anadolulu Ne'vi Es.seyd Hüseyin) . Sultan Ahmed I : Eyüp civarında, Murad IV: Kadı­ köy'e yakın Fenerbahçe'de, Mehmed IV: zamanında Be­ şiktaş Çinili Kasır ve İstanbul Sarayına Harem-i Hüma­ yun olmak üzere daireler, Mustafa II : Beşiktaş Sarayına "Balıkhane" binasını, Ahmed III : Enderun ağaları, ha­ rem ağaları, akağalar,

Zülüflü baltacılar, mutfak, has

ve teb'aları

tilik odası ve iki taraflı kuleler. Orta kapının iki tarafında "eski divan yeri" denilen direkli saçak ve duvarları süslü yer, sağında su dolabı ve dolap ocağı binaları, kapı ağası kasrı ve kapının solunda zülüflü baltacılar ocağı, harem kapısına yakın harem ağa­

sı dairesi, baş kapı gulfımı dairesi (harem ağaları gedik­ lilerinden) ile koğuşları karşısında mutfaklar, karşısında ve divan yeri bitişiğinde çini ve cam eşya mağazaları ve

babüssaadenin iki kapısı arasında solunda büyükçe şir­ vanlı bir koğuş (50-60 nefer akağa ) , abdest çeşmeleri, çeşme avlusu, hamam ve kapı ağası, has odabaşı ve ki­

lercibaşı ve hazinedarbaşı ve saray ağası ve saray ket­ hüdası odalarını ve bu kapının sağında küçük oda ( en-

r

o 60

T

o

p

K

A

p

derun mektebi) , karşısında hazine ve kiler koğuşları, ha­ zine ve kiler kethüdaları daireleri, hazine-i hümayun ile şimşirlik mabeyn-i hümayunu ve harem daire-i aliyyesi ve ağalar camii, hazine-i hümayuna bakan silahdarağa, çuhadar ağa, rikabdar ağa, tülbent ağsı, kahveci başı, berber başı ve sır katiıbi daireleri ( ekserisinde muntazam hamamlar ve kiler, küçük oda ve akağalar koğuşlarında gerekli kitaplar için kütüphaneler) . O zamana göre: Silahdarlık, çuhadar ağalığı, �ülüffü baltacı, eski saray baltacılığı ve harem ağaları maiyetin­ de olan teberdarlık, haseki ve tebdil eskiliği ve sofalı, sa­ raçhane, has ahır, soğuk çeşme, timur kapı, yalı köşkü, otluk kapısı, has bahçe, balıkhane ve gülhane ve heybe­ ciler ve mezbeleciler ve değirmen ocakları ve haseki ağa ve karakulak ve tebdil ha:sekileri ve bostancılar oda başısı ile 12000 nefer ve süvari ve piyade eşliğinde 250 nefer ha­ seki olmak üzere bostancı başılık ve bunların daireleri. Ata bey bunları sistemsiz anlatmış, an'cak enderun avlusunu çevreleyen binalarını iyi. tarif etmiş olduğundan buraya al­ mayı yararlı gördük. Ata bey mutfaklardan şöyle bahseder: Saray-ı hüma­ yun ile beraber yapılmış olan mutfaklar ve çok nadir çini, cam, maden yemek takımlarının bulunduğu mağaza ve ha­ deme koğuşları Murad m ilk senelerinde ( 982-1574) mut­ fakda kebap çevrilirken kazara yangın çıkar ve hademe koğuşları, kiler, helvahane tamamen :yanar. Bu yangında mutfaklara bağlı değerli ve emsalsiz eşyalar da mahv ve heba olur. Bir kaç gün sonra Kapdan paşa, yeniçeri ağası, tstanbul ağası memuriyetleri He Mimar Sinan ağanın son biçime göre resmini çizerek, kesdiği haritaya göre divan yeri meydanından 2,5 zira' uzunluğunda yer katılarak te­ ferruat ve gerekli ilaveleriyle yeniden inşa olunmuş ise değerli hediye ve ganimet eşyanın kaybı giderilememiş­ tir: Padişahın sarayında istihdam olunmak şerefine ka­ vuşan ağalardan yaşlanarnk çıraklığa hak kazananlara memuriyetler verilerek biruna çıkarıldıkça koğuşlarda beliren eksikleri, küçük odadan hazine-i hümayun ve ki­ lar-ı hassa koğuşlarına alınarak küçük odaya da galata sarayından başarılı olanlar veya ocak yolu kesilip de es­ kiyenlerin yeni saraydaki küçük odaya getirilmesi niza­ mı konulmuş ve padişahın kendisine mahsus olan ekmek ve suya görevli olarak peşkirbaşıhk, mum başılık, sim tepsi ve kaşıklara ve ağalara mahsus (fodla) denilen ek­ mek ile harici furuna me'mur üçüncü eski olan tepsici­ lik ve bunlardan başka gece zııbitliği olan anahtş.r gu­ lamlığı ve koğuşun yemeklerine bakan peşkir gulamlığı görevi, padişahın :remeği halinde sofra takımları ile gö­ revli turşuculuk, yemişcilik, hazine koğuşunda baş yaz!­ cılık ve 2. ve 3. ve 4. yazıcılıiklar ile baş kullukçuluk ve haftancıhk ve çantacılık. Saray-ı hümayunda emekdar olanlar için, zeamet ve timar ve tevliyet ve mukataat giıbi çıraklık memuriyet­ leri, vücutca rahatsızlığa müptela olanlara nanpareler ( ekmek parası ) ile çırak etmek, ve ilim ve sanat ve belli değerleri olup ta çuhadarlıkla mük.afatlandırılanlara : si­ lahşorluk fenninde ve muharebede usta olanlara yeniçeri ağalığı, kul kethüdalığı, sipah ve silahdar ağalıkları, dört

I

s

A

R

A

y

I

böl kler denilen ulfıfeciyan-ı yemin ve yesar ve yemin (sag) ve Yesar (sol) azepleri ağalıklan ile çirak etme tahsil ve ilan ve marifetle başarı elde edenleri ilmiyy �ır:_ıfına almak bu yoldan mevleviyet, kazaskerlik, şeyhül ısla.mlık ve vezirlik ve sadarete kadar yükseldikleri ol­ muş ve tarihler bunu yazmıştır.

Memuriyetleri enderun-u hümayunla ilgili olmasıyla özengi ağalığı Unvanı verilmiş olan mir-i alemlik, baş ka­ pıcı başılık, büyük miırahurluk, kapıcılar kethüdalığı, kü­ çük mir-i ahurluk ile hizmetleri saray-ı hümayunla ilgili olan darphane nezareti, mutfak eminliği, çakır başılık, şahinci başılık şehir eminliği, İstanbul ağalığı, anbar emin­ liği, kasap başılık, su nezareti, arpa eminliği, ihtisap ne­ zareti ve Bursa'da Osman han, Orhan han, Hüdavendigar Sultan Murad han-ı evvel, Yıldırım Bayazit han ve Ulıı Cami ve Muradiye ve Bolayır'da Süleyman Paşa'nın tev­ liyet-i cesimeleri ile çiırağ edilmeleri, ve ağaların genç ve · dinç ve acemilerden isteklilerine boşalan olunca timarlar verilmesi, müteferrikalar ve sipah ve silahdar cemaat bö­ lüklerine verilmeleri, ve okur yazarlarından imtihanla il­ miyye sınıfına alınmaları usul olarak kabul buyurulmuştu. Yavuz Sultan Selim Mısır'da halifelik sürdürmekde olan Abbasi halifelerinden üçüncü Mütevekkil'i Dersaade­ te getirdikden sonra Ayasofya Camii şerifinde bir mec­ lis-i alide adı geçen halife minbere çrkarak Şehinşa.h-ı Hilafetpenah hazret:leı:ıinin, İslam halifeliğ·ine hak kespet­ tiği ve bu hussudaki yüksek iktidarlarını itiraf ederek, İslam halifeliğinin padişah hazretlerinin yüksek ve kud­ retli uhdesine terk ve ferağ eylediklerini ve resmi hali­ felik feracesini Yavuz Selim'e giydirdi ve bu kutsal mec­ lisde bulunan ünlülerle saltanat ve din heyetleri hemen tasdik ve tebrike itina ettiler... Böyl�e zaferle İstanbul'a şerefle dönen padişah hırka-i saadet ve başka kutsal ema­ netleri evvela harem-i hümayuna. koyduğu ve muhafaza ettiği esnada, harem-i hümayun civarındaki hırka-i saa­ det odasının temelinin atılmasına bizzat başlayarak süs­ lenmesine gayret gösterdi, ve Fatih hazretlerinin hazine tarzına tahvil ve ta'mir buyurdukları büyük hazine-i hü­ mayundan başka, rida.-ı şerif beyt-i münifine (Kutsal hır­ kanın bulunduğu oda) bitişik a.rzhane içinden girilen ve silahdar ağaların bakımına verilen, para ve silahlar ha­ zinesini kurarak "Silahdar hazinesi" adıyla anahtarım silahdar ağa.ya teslim etti:kden sonra konulan eşya def­ terini sır katibine ve baş yazıcısına yazdırıp mühürlete· rek kendi yanında. bulunmaya dikkat gösterdikleri söy­ lenir. Rida-i nebevi (hırka-i şerif) yi gündüz ve gece yük­ seltmek ve saygı göstermek ve padişahın kendisi de dahil olduğu halde, silahdar ağa, çuhadar ağa, rikabdar ağa, anahtar ağası, peşkir ağası, baş çuhadar sır katibi ve sair mabeyncilerle beraber hırka-i saadet bekçileri 40 nefer gedikli hademe ve bir mikdar mülazım olmak üze­ re hane-i hassayı (has odayı ) kurmuş ve orada buluna­ cak 40-50 has odalılar için hırka.-i saadet Kutsal odası­ nın altına yani zemin seviyesine inen ve içinden 40 ba­ samak merdiven ile Kutsal mahallin içine çıkmak için a.rzhaneye çıkış olan kapı arasındaki, iki kanatları pence-

.. ........._________________ _.....

�� � � �

T

J

o

p

K

A

p

I

re gibi olan dolap biçiminde yapılıp eski has odayı altına inşa etmişlerdir. Bu has oda Sultan Murad IV. zamanında terk olu­ narak, adı geçen ulu mahallin karşısına hamam ve diğer gerekleri ile yeni bir has oda yapılmıştır. Not: Bundan sonra Ata beyin kitabının I. cildinde çeşitli bölümlerin vazifderi anlatılmıştır. Ayrıca, çeşitli tö­ renlerin nasıl geçtiği anlatılmıştır. Bazı tanınmış daireler ile Kasrı hümayunlar: Baıb-ı hümayun civarında hastalara bitişik olan çiz­ me kapısı yakınında gayet ferahlık verici ve sevimli olup şimdi b.ulunmıyan, Kapı ağası Salih efendi köşkü ve darp­ hane aşağısındaki meydanda Sultan Süleyman Köşkü ve orta kapı içinde yan tarafında çini, sırça ve maden ye­ mek takımların saklandığı tam kagir mağaza ve bitiş�­ ğinde iki mevkileri muntazam ve yaldızlı ve süslü şebe­ kelerle ( parmaklıklarla) saklı di·van yeri ve civarındaki harem kapısına yakın darüssaade ağası ve.saire dairesi ve zülüflü baltacılar koğuşu ve babüssaadeden içeri giril­ dikde Ahmed I hazretlerinin te'sis buyurmuş oldukları musanna arz odası ve baıbüssaadenin sol tarafında mus�­ ki meşkhanesi ve seferli kethüdası dairesiyle koğuşu ve bitişiğinde Selim II nin inşa ettirdiği büyük hamam ve çuhadar ağaların yemek odaları vardır. Babüssaade'den i çeri girildi1kde, sol tarafda, kuşhane kapısı ve bu kapı­ nın dışarısında ve bitişiğinde has odabaşı dairesi ve ya­ kınında ağalar camii, bitişiğinde: berber başı, sarıkçı, tü­ fenkçi, müezzin ve kahveci başı daireleri ve 6varında has oda ağalarının sohbet yeri olan "yeşil direk" şöhretiyle bilinen çeşme avlusu ve dışarısında tülbent ağası dairesi ve Üzerlerinde silahdar ağa, çuhadar ağa, rikabdar ağa daireleri ve rida-i şerif ( hırka-i şerif) şadırvanından gi­ rilir eski hane-i hassa ve bunların cümlesinin hamamları vardır ve hırka-i saadetin dersaadete ilk naklinde hırka-i şerif Kutsal binasının altına bina b.uyurulmuş olan hane-i hassa Murad IV zamanında terk edilerek hane-i hassayı yukarıya te'sis buyurmuşlardır. 1265-1848 de hazine kethüdası seferlili dayezade Meh­ med bey, Fatih Sultan Mehmed binalarından olan kagir ve sağlam olan asar-ı atika dlairelerini ve kiler koğuşunu tamamen yıkarak, kiler koğuşunu değiştirdikten sonra bir hazine kethüdası dairesi düzenlemiş ve Murad IV za­ manında yıapılmış olan muntazan hane-i hassayı kapata­ rak, has odayı eski tülbent ağası yerine nakletmiş ve ha­ zine, kiler, seferli kethüdaları yerlerini bütün bütün yı­ karak ecdat hükümdarların bırakdıkları ulu eserleri se­ bepsiz mahvetmiştir. Şadırvan kapısından hırka-i saadet dairesine giril­ dikde ortadaki şadırvanın sağ tarafında, hırka-i şerif ve hırka-i şerif Kutsal mekanına bitişik arzhane ve bunun içinde silahdarlara emanet edilmiş bulunan nefis eşyalar, paralar ve silahların konulduğu ve anahtarı silahdar ağa­ larda duran silahdar hazinesi vardır. Babüssaadenin hi­ zasındaki arz odasından a şağıya 'inilen mahalde Ahmed

s

A

R

A

y

I

61

Han-ı evvelin inşasına himmet ettikleri büyük ve tam ka­ gir bir kitaplık ve karşısına hazine kethüdası dairesi altta hazine koğuşu ve bitişiğinde kiler koğuşu ve mukabelesin­ de kiler kethüdası ve bunların hepsinde hamamlar ve ko­ ğuşların her birinde kitaplık ve kiler koğuşuna bağlı ih­ tiyat ecza dolabı inşa olunmuştur. Adı geçen arzhane kapısından büyük sofaya çıkılın­ ca karşıda revan odası, sol tarafında sünnet odası ve bu sofada sanatlı büyük bir havuz üzerinde yarısı sütunlar üzerinde ve havuz.un içinde mermerden bir istirahat yeri vardır. Bunun devamında her tarafa manzarası olan bü­ yük mermer divıanhane üzerinde IV. Murad han hazret­ lerinin cümlesi bakırdan olmak üzere som yaldızlı dört direkli ve etrafı açık şemsiye şeklinde inşa ettirdiği "Kub­ bei muayede Kasr-ı dilnişin-i hümayun" u yaptırmıştır. tıerisinde etrafı balkonlu tam kagir içi çok süsfü Bağdat Kasrı ve içinde bir güzel kitaplık ve tarafın gü­ neyinde ve harem-i hümçı.yun dairesi ile şimşirlik ma­ beyn-i hümayunu ve ikin'ci Sultan Osman han kasr-ı hü­ mayunu ve bağçe içinde darüssaade ağası kasrı vardır. Bağdat Köşkünde lalelik denilen bağçeciğe inildik­ de, Mustafa paşa kasrı, ve Fatih zamanında kalma tam kagir ve pek sağlam baş lala kulesi, ve bir kaç ayak mer­ divenle inildikde bahçe içinde şehzadelere mahsus küçük bir kasr ile Sofa Camii şerifi, Sultan Mahmud II zama­ nında silahdar ağalar için yapılmış olan fevkani dairenin altında kemer altı kapısı hizasına sofa ocağı ve silahdar dairesinden doğuya doğru gidilirken Çadır Kasr-ı hüma­ yunu ve üçüncü yeri köşkü ve daha aşağı Gülhane Mey­ danına doğru inilince tshakiye, Gülhane, Sinanpaşa, Ba­ lıkhane kasr-ı hümayunları ve Sultan II. Mahmud zama­ nında yenilenen ve .süslenen Topkapı Saray-ı hümayunu civarında Selim III zamanında yapılmış olan içindeki du­ varı selsebilli Şevkiye denilen sanatlı incili Kası·-ı hü­ mayunu ve Topkapıya yakın kale bedeni üzerinde darüs­ saade ağası dairesi ve Yalı Köşkü tarafında Sepetçile�� bahçe içinde Kasr-ı hümayunu ve sahilde Yalı Köşkü, yalı köşkü kapısından çıkılır ''e bostancı başı dairesi ve hasekiler koğuşu ve fırın ve hamam ve yerinde yapılar. bostancılar ocakları ki bunlar için bir camii Şerif ve mez-· beleciler ve değirmen ve bamyacılar ve özel yerinde sözü edilen diğer ocaklar için sahilde hala bulunan başka bir camii şerif ve baş tarafda sözü edilen kapıların hepsinin sağında ve solunda kapıcıların istirahatları için mükem­ mel koğuşlar olduğunu görmüşümdür.

( 1 ) tstanıbul'un fethi sıralarında, yani biraz evvel, biraz sonra, tstanbul'dan . geçen ve tstanbul'u gören seyyah ve görev· liler, o sırada şehrin harap durumda olduğunu uzun uzun an­

latırlar. Fetih sırasında, Circus gibi, sarayların da yıkık oldu­ ğu, yazılı beyanlardan ve resim ve krokilerden anlaşılmakta­ dır.

(2) Hazine binasının, yani Fatih Köşkünün altında bl.r (şa­ pel ) yani ibadet yeri bulunmaktadır.

T O P K A P I S A R A Y I N I N M İ M A R İ T A R İ F İ T A R İ H

B O Y U N C A

T Ü R K

S A R A Y L A R I

istanbul'da "Yeni Saray" sonradan "Topkapı Sara­

Türk saraylarındaki, ö:rellikle mimari prO'gram benzerlik­

yı" olarak bilinen sarayın Türk hükümdarları tarafından

lerini ıaçıklamak kia:bil olur. ileride açıklanacak olan Ana­

birçok yerlerde �ptırılmış o]an saraylarla karşılaştırıl­

dolu Sultanlığının devlet teşkilatı ile Osmanlı devlet teş­

ması ilginç bir sorundur.

kilatındaki benzerlikler, bu düzıenin bulunduğu binaların

Ancak, mevcut örnıek vıe dokümanların aızlığı bu ko­ nuyu eılıe ıalırken gözıeı çıarpm:ak1ıadır. Türk vıe ytakın kavimiıerden s�çkin aileler, 1000 yı­ lından itibaren bir buçuk yüzyıldlanberi, daha çok

11. 12.

ve 13. yüzyıllardanberi, Orta Asya klaynak sayılmak üze­ re, çeşi t1i yönlere' yıayıl'ar'ak devlıetler kurmuşlardır. Bun­ l1arın çoğu bir vıeya iki yüz-yıldan fuzla yaşayıamamıştır. Ancak, aynı topluluk veyıa hısım .süla.Iıeıler birbirini izle­ dikleri için türk hükümranlığı uzun seneler sürdürülebil­ miştir. Sultanlık merkezi bir devlet olmaktan ziyade, feoda! bir kıral1ık idi. Fefüe •klatı�an emi rler ile Türkmen bey­ leri aldıkları toprıa'klara: yerleşmi�ler v'e ba:rep., doğrudan doğruya Büyük Sultandan, ba:zJen de Anadolu Sultanla­ rından bulundukları yerlerin halkimiyet menşurunu almış­ lardı. Bu komutanlıarın çoğu büyük Sultanın veyıa öteki selçuklu prenslerinin veya vezir v:eıya öteki devlet ilert gelen1'erinin 32ath memlukleri veya memlCıkzadeleri idi­ ler. Ayrıaa, bir boy vıeya ulusun beyi olan vıe hatta ha­ ren "han" yahut "ilhan" ünvıanını tıaşıyan Kıpçak ve Kıy­ mak illerine mensup boyların reislerinden veya Karahan­ lılıar soyundan olmaları mümkün idi. Bu emirler de ha­ kim oldukları toprakların hükümdarı gibi idiler. Bağdat, Mısır vıe Hindistan'da da aynı olan bu düzen, hükümet, saraıy teşkilatı ve sarayları ile, Büyük Selçuklu Sultanlı­ ğının küçük benzerleri olarak

800

yıl kadar .sürmüştür

[1] .

!Ik nazarda Cengiz vıe Timur ıa.il'elerinin kurdukları şehir vıe saraylar dikkıate alınmalıdır. Bunlarla birlikte Selçuklular ve 1İ hanlılar ve çıeşitli Anadolu beylikleri ve

da benzer olmalarını gerektirir. Türk saraylarının bu binlercıe kilometre boyunca uza­ nan alanlarda eşit V'eya bemıer özelliklerinin yıa:nında, ye­ rel karakteristikleri olacağı da muhakkaktır. Yerel t.esir, doğal durumdan ileri geldiği gibi, yerli iş, gelenek ve iş gücünden de doğmuştur. Mesela tıaş ve tıaş işçiliği öted'en­ beri yerleşmiş olan Hint eya]etlerinde yapılan saraylar, çöl veya steylerdekinden elb�t1ıe ki farklı olacaktır. Aralarında bu kadar büyük uzaklıklar olan, iklimleri bu derece furklı yerlerde yüzyıUar boyunca meydana ge­ tirilen Türk sarayları, buna rağmen, ortak özellikler ta­ şımaktadırlar. Ancak, bu durumun aydınlanması, gerekli nokt:alıarın belirtilmesi için belli araştırma ve �lışmaların, az sayıda verilere dayanacağı düşünoesiyle, zayıf olabile­ ceği şimdiden açıklıanmalıdır. Doğu ve öncelikle Türk [)ünyasında ev kadar saray da geçicidir ve saltanat merkezlerinin, dini yapıların öne­ minde olmalarına 'gerek yoktur, haitta bunların öneminde olmaları uygun da değildir. Bu nedenle, en küçük bir ıav­ rupa beyinin çoğu zaman, bazı büyük Doğu hükümdarla­ rından daha Jmvi, daha gösterişli yerlerde oturmuş ol­ dukları görülebilir. Bu gözlem daha çok Kuzey Türkleri ve Osmanlı Sarayları i'çin g.eçerlidir. Bilinen ve tarihte ün yapmış olan Türk Sarayları: tdil'de (Astrahan)

yeni vıe eski saray, Çin'de Hanbalık,

Semerkant'ta Kes, Pencap'daı �ker-i Bazar, Lahur Hin­ distan'da Agra, Delhi, Bağdat'da .... Şöyle bir sıralama yıaparsaık :

en sonunda Osmanlı hanıedanının kurdukları şehir ve sa­

- Buhara'da Samani Sarayı

(999

raylar ıakla gelebilir. Her ne şekilde olursa olsun, türk

- Buhara'daki

Sarayı, Melik Şems-ü!

aslından hükümdarların

idare

merkezleri Çin'den Mı­

sır'a, Hint'den Rusyıa'ya kadar U2Janan toparklarda ku­ rulmuş v:e bu merkezlerin içinde saraylar meydana ge­ tirilmiştir. Bu sarayların ortıak tarafla:rının bir türk katkısı tnı, yoksa tslam ve Arap icadı veya Med, Part, Sasani gibi daha eski doğu geleneklerine mi dıayandığı, ayrl'oa araş­ tırmaya değer hususlıardır. Ayrıca, devlet teşkilatının, Büyük Selçuk Sultanlığı­ nın •küçültülmüş lJenrerleri olduğu göz önünde tutulursa,

Mülk

Şemsabad

dan itibaren)

(Karahanlılar) , kentin güneyinde yeni bir

saray meydana getirdi (XI. YY. ) - Semerkant'da Tamgaç İbrahim Han (Karahanlı) , Hurdcimin mahallesinde bir .saray yaptırdı. - Termez Sarayı, Karahanlılar zamanında büyüyen kentin dışında yapıldı (XI-XII. YY. ) - Bust Kalesi yakınında Leşker-i Bazar Sarayı, Gaz­ neli Mahmud'un oğlu Sultan Mesud tarafından ku­ ruldu. - Merv'de Selçuklu Sarayı (XI-XII. YY. )

-----------------------------���� T

o

p

K

A

p

I

- Hemedan, Nişapur, tsfahan'da Selçuklu hükümdarlarının saraylarına ait bilgiler vardır. - Gazne'de Sultan Mesud III. Sarayı (1099-1115) . - Türkiye'de Edirne ve İstanbul Sarayları. - Kırım'da Bahçesaray'da Han Sarayı. Bunların çoğu bugün mevcut değildir. Biçimleri hak­ K:ında bazı tanımlar yardımıyla bil'gi edinilebilir. Bazıları yerel etki ve sebeplerle daha sağlam yapılmış ve büyük ölçüde bugüne kadar ayakta durabilmiştir. Bunlardan, Hindistan'da saydıklarımızın dışında, Fetihpur Sikri, Bi­ capur, Timfıri 've Adil Şah Saraylarını örnek verebiliriz. Mısır ve Irak'da önemli kalıntılar yoktur. Anadolu'da Sel­ çuk veya Beylikler Sarayları hemen hemen hiç bir iz bı­ rakmadan ortadan kalkmıştır. Bunların tüm biçimi hak­ K:ında bir fikir edinmek kabil değildir.

s

A

R

A

y

I

63

Osmanlı Saraylarından saltanat merkezi olan Bursa [2] ve Edirne Sarayları da hemen hemen tamamen yok ol­ muştur. Eyalet sarayları arasında Dimetoka, Yenişehir, Bosna Saray, Manisa [ 3 ] ve Amasya sarayları da mevcut değildir. Yalnız Bahçe Saray'daki Han Sarayı hala ayak­ tadır. Edirne Sarayı, büyük kısmıyla yok olmakla bera­ ber, durumu aydınlata'cak hatta restitüsyonuna imkan verecek bollukta dokümanlara sahiptir. tstanbul'da Be­ yazit Sarayı yani Eski Saray kaldırıldığındanberi bilin­ mez olmuş ve birkaç yangın haberinden başka sözü edil­ memiştir. Edirne'deki Eski Saray'da aynı durumdadır. Buna karşılık, Türk Sarayları arasında en eskilerinden olmamakla beraber 500 yıllık bir geçmişi olan Topkapı Sarayı, bütün eksikleri tamamlayacak derecede hemen he­ men bütünüyle korunmuş ve eskiden olduğu durumdadır.

PLAN KARŞILAŞTIRMASI, A:KStYAL VE SERBEST PLANLAR

Planlarıyla bilinen sarayların arasında, Pekin'deki Hanbalık Sarayı bUlunmaktadır. Sarayın XIII. yüzyıldaki durumuna ait plan mevcut değil ise de sonradan yapılan yeni binalrın eski şemayı fazla değiştirmemiş oldukları kabul edilebilir. Bu sarayın mevcut Çin geleneklerine da­ yanmasıyla beraber, herha.:lde teşkilati dolayısıyla, esas planında -Kubilay Han'ın katkıları olması gerekmektedir. Bu sarayın Asya'da inşa edilen Türık Sarayları üzerinde büyük etki yapmış olduğu düşünülebilir. Bununla birlikte göçebe türklerin kurduklaırı karargah ve çadır sitelerin­ de Han saraylarının ana hatlarıyla plan ve mekan üze­ rinde belirli şekil almış olduğu da kabul edilmelidir. Ya­ ban'Cı gezginlerin bu gibi çadır saraylarına ait yaptıkları açıklamalar, bunların büyüklüık ve önem bakımından her­ .hangi bir saraydan geri kalmadıklarını a;çıi?;a vurmakta­ dır, şu farkla ki, bunlarda ıkullanılan elemanlar portatif­ dir. ileride göreceğimiz avlular etrafındaki revaklar, ge­ niş saçaklı köşkler ve sur biçimindeki çevre duvarları, bezden yapılmış bir şekilde uygulanmıştır. Bundan da şu­ nu anlamak gerektir ki Türklerin, Orta Asya'dan bildik­ leri - bir saray sistemi vaTdır. Bunu, yerleştiıkleri toprak­ larda, yerel iş ve malzemeye, nadiren estetik görüşe, göre uygulamasını bilmişlerdir. Bu saraylardan planları ve mimari karakterleri bi­ linenlerden ilk olaraık Edirne Sarayı gelir. Bundan sonra Topkapı Sarayı, Agra, Fetihpur Sikri ve Delhi· Sarayları ve Bahçe Saray Han Sarayı ele alınabilecek durumdadır. Mısır, Volga, Anadolu gibi yerlerde yapılmış olan saray­ ların durumu, daha doğrusu yokluğu, bunları karşılaş­ tırmaya katmamıza imkan vermemektedir. Diğer taraftan sözünü ettiğimiz bu saraylardan ev­ vel Halifelerin VII. ve VIII. yüzyıldan itibaren Ürdün, Irak ve Mısır'da inşa ettikleri kale ve saraylar da müs­ li.iman anlayışına göre saray teşkilatınİ anlatmaları ba­ kımından . kısaca gözden geçirilmelidir. Bu sarayların arasında Uhaydir, Samiriye'de Elcafe­ riye, Meşatta Balkuvara ön planda tutulabilir.

Yukarıda sözü edilen saraylardan Osmanlı ve Kırım sülalesine ait ve Fetihpur Sikri dışında olanların hep.: rel="nofollow">i kesin olaark aksiyal ve simetrik plan esaslarına dayan­ maktadırlar. Fetihpur Sikri'nin durumu, arazinin büyük ölçüde bir mimari dengelemeye imkan vermemesinden ötürü olduğunu düşünecek olursak, Osmanlı Devleti dı­ şında olan İslam veya Türk saraylarının genellikle aksi­ yal olduklarım· görebiliriz. Osmanlı mimarisine has olan plan serbestliği ve akı­ cılığı, büyük imaretlerde de görüldüğüne göre, nihayet mesken mimarisinin bir dalı olan saraylarda fazlasıyla göze çarpmaktadır. Bu özellikleri, fal'klı · ölçü ve uygulamalarda her üç Osmanlı sarayında da görebiliriz. Hindistan'da günümüze kadar kalmış olan saraylardan çoğu, Şah Cihan ve ondan sonrasına yani 17. yüzyıla, aittir. Bunlardan Agra, Delhi ve Lahor'dakiler öncü ve büyük ölçüleriyle ön planda bu­ lunurlar. Her üç sarayın ana kompozisyonu aksiyal bir veya birkaç sisteme dayanmaktadır. Delhi'de Şah Ciha­ nabad Sarayı aksiyal kompozisyonu bakımından bütün Hint saraylarından üstündür. Hint saraylarında ana bölümler dış saray, iç saray ve harem olmak üzere üçe ayrılabilir. Dış sarayda, çeşi tli kapı ve geçitlerin sonunda büyük alay meydan ı gelir. Bu meydan Divan-ı Anı binasının önündedir. Osmanlı saray­ larında da Alay Meydanı, Kubbe Altı, yani Divan yeri , önündedir, Bayram tahtı, Babüssaadenin direkli saçaklı kapısı önünde ve alay . meydanının ortasındadır. Divan-, Am'dan sonra iç saray başlar, ancak, bura­ ya giriş aksiyal ve geniş değildir. Burada en önemli bina Divan-ı Has'dır. Bu binayı, Arz Odasına benzetebil iriz. Bundan sonra çeşitli ıköşk ve daireler gelir. Bunlar özel bahçeleri içindedir ve çoğunlukla "mahal" olarak isim­ lendirilir. Bu yerler Osmanlı saraylarındaki çeşitli iç ve dış köşk­ lere benzetilebili r. Harem bu kısma bitişiktir. Mutfak, .ahır ve hizmetlilere mahsus daireler özel yerlerinde bulunurlar.

64

T

o

K

p

A

p

I

Osmanlı saraylarında bil'gimize, varlıkları veya bun­ lara ait belgeleriyle intikal eden saraylar, İstanbul Yeni Saray, Edirne Yeni Sarayı ile Bahçe Saray'da Han Sa­ rayıdır. Her üç saray da esas itibariyle XV. yüzyılda ele alınmış ve bunların içindeki inşaat, ilaıve, tamir ve tadil işleri XIX. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür. Ancak, şu farkla ki, Han Sarayı II. Katerin'in oradaki ikame­ tinden sonra Rus Sarayına bağlanmış, bu tarihten sonra içer'isinde yapılan işlerin 'f.ürk Sarayı ile münasebeti ol­ mamıştır. Bahçe Saray Sarayı, d iğer iki "Makam-ı Saltanat" a kıyasla çok önemsiz bir vilayet konağından az daha bü­ yüktür. '.Düşünmek gerekir ki Manisa, Amasya sarayları en az bu saray kadar önemli idi. Topkapı Sarayının in­ celemesine geçmeden evvel, bu iki saray hakkında karşı­ laştırıcı bilgi vermeyi yararlı buluyoruz. Edirne Tunca ve Yeni Sarayı, şehir ortasında olan eski saraya göre bu ismi almıştır. Bursa'dan sonra de­ vamlı hükümdar makamı olarak yapılan ilk saraydır. Bu sarayın kuruluşunda Bizans Sarayı protokolunun henüz bir rol oynamamış olması gereklidir. Bu bakımdan İstan­ bul Sarayından daha fazla Türk özelliıklerine sahiptir. Bina, daha doğrusu bina grupları için seçilen yer özellik taşır. tçinde Tunca nehri akan büyük bir düzlük, güney batıya doğru açılan vadinin iki tarafında hafif ya­ maçlar yükselmektedir. Bunlar sarayın sınırlarını oluş­ tururlar. Dikkat edilirse, seçilen ·yer ne kale olabilecek bir sırt, ne de hakim bir tepedir. Bu alabildiğine uzanan alan içinde saray geniş ve yayvan meydan ve bina gruplarıyla adeta bir ordugah durumundadır. Türk özellikleri, yani geniş alanlara ya­ yılma eğilimi, herhangi bir sınırlamadan kaçınma ve bi­ naların arasında büyük boşlukların bırakılması arzusu, bu sarayda öncelikle görülebilir.

s

A

R

A

y

I

Bu büyük alanda ayrı ayrı bölümler bir eksen üze­ rine sıraya dizilmiştir. Belirli eksenler kurulmakla bera­ ber, bunlar arasında fonksiyon ve arazi şartlarından do­ ğan bir takım ilişkiler aranmış, çeşitli alan ve binalar bu esasa göre gruplandırılmıştır. Binaların arasındaki ilişki Hint saraylarına göre çok daha zayıf ve yoğunluk daha düşüktür. Genel tesir, ka­ palı ve muhkem bir saraydan ziyade, bahçeler içinde bir kampüs biçimindedir. İstanbul Sarayında, belki de yer icabı, bu serbestliğin daha kısıtlanıp, daha kapalı ve yo­ ğun bir biçimde duvarlar içine alınacağını göreceğiz. Esas bölümler burada da vardır, Alay Meydı=ımnın bir tarafında Divan odaları, diğer tarafında mutfak ve ahırlar, karşısında Babüssaade, Topkapı Sarayındaki tak­ simatın öncüsüdür. Babüssaadeden sonra burada da Arz: Odası vardır. Ancak, burada ikinci meydan veya Kum Meydanı, Topkapı Sarayında benzeri bulunmayan bir ele­ man ile taçlandırılmıştır. O da "Hünkar" veya "Cihannu­ ma" kasrıdır. Batı şatolarındaki "donjon" ile yakınlığı olan bu yüksek binanın benzerini Bahçe Saray Han Sa­ rayında görebiliriz. Ancak, burada kule, daha ziyade gö­ zetleme kulesidir (Şahinkule) . Bahçe sarayın bölümleri de bir saraya uygun ve ay­ nı şekilde teşrifatı da Osmanlı Hanedanının ölçüsünde de­ ğildir. Büyük Cuma Camii ve Giray hanedanı türbe ve mezarları da sarayın içine alınmıştır. Birinci avlu böy­ lece İstanbul Yeni Sarayının dış avlusu durumundadır. ikinci avlu asıl sarayın iç avlusudur. Divan yeri burada­ dır. Buradan Harem bahçesine, üç.üncü avluya geçilir. Arka avlu, dördüncü avlu Harem ile bağlıdır. Buradan Harem halkı Cihannüma "Şahin Kule" ye çıkabilir, bey­ lerin av veya seferden dönüşlerini bekler ve seyrederler­ di. Daha ileride Selim Giray'ın Köşkü ve iç bahçeler var­ dır. (

İ STANB UL

YENİ

SARAYI

bu saraydır.

D 1 Ş

y ni Saray, Yalı Köşkü iskelesinden Otluk Kapıya

n (Ahır Kapı) kadar uzanan Sfır-u Sultani ile şehirde ay­ makkapla alanı bir k rılmış olan 59:l600 metre kareli

SARAYI

raflarda sarayın Kanuni zamanında yapılan surları ve içinde Sultan Mahmud devrinden kalma bazı binalar gö­ rülmektedir. Ancak bu tarihlerde ·saray otuz yıldanberi saray olmaktan çıkmıştır. Bu bakımdan o yıllardaki du­ rumunu bir dereceye kadar öğrenmek kabil de olsa, mey­ dana çıkan plan artık saraya ait değildir. tkinci Saray ise, sonradan Topkapı Sarayı ismini ala'cak olan Yeni Sa­ raydır: "Saray-ı Cedid-i Amire". Etüdümüze konu olan

tık İstanbul Sarayı Bayezit meydanında kurulmuş­ tur. Bayezit meydanı ki o tarihde ismi henüz "forum Tauri" idi, Süleymaniye ve civar bazı mahalleleri içine alan bu saray yaklaşık 800 metre uzunluk ve 200 metre genişlikte bir alanı kaplıyordu. XVII. yüzyıldaki durumu­ nu Evliya Çelebi'nin kısa bir tarifinden biliyoruz. Daha evvel Melchior Lorichs ve başkaları tarafından yapılan panoramik gravürlerde sarayın kuzey-doğu kö­ şesini görmek kabildir. 1855 senelerinden itibaren fotoğ-

S A R A Y

TOPKAPI

,

·

H A .z 1 R E S 1

tadır. Bu alan 1478 senelerinde kara surlarının inşasıyla kentten ayrılarak meydana getirilmiştir. Bu suretle olu­ şan hazirenin en yüksek yer:i olan bir düzlük iç saraya

_...-----------------------���... T

o

p

K

p

A

(

ç

· s

Esas gırış, Bab-ı Hümayundan geçerek dış avlu so­ nunda bulunan Orta Kapıdandır. Bu i ki kapı herhangi bir eksen endişesi ile birbirine bağlı değildir, bağlantılar kırık bir yol ile olur. Bu yol da iki bölümlü olan dış av­ lunun bir kenarından geçer. Orta Kapı, ancak bu mey­ danda bir süre ilerledikten sonra görülür. Meydanda, biri Marmara tarafına (Çizme Kapısı) diğeri Gülhane Ka­ pısına yani Sadrazam Kapısına (Bab-ı Ali ) açılır, iki ka­ pı vardır. Meydanın Marmara tarafında fodlahane, has fırın, eskiden hastahane, binaları vardır. Ancak bunlar meydan üzerinde birer duvar şeklinde belirir. Yolun sol tarafında ise silahhane ve darphane gibi, 18. yüzyıldan itibaren daha yüksek ve ağır basan binalar vardır. Mey­ danın ortalarına doğru "yeniçeriler çınarı" diye avrupa­ lılarca isimlendirilen gayet büyuk boyda ağaçlar vardır. Bu hazırlığı, mesela Delhi Sarayı ile karşılaştırırsak, ara­ daki büyük farkı görürüz. Aslında her iki hanedan dün­ ya çapında olmak iddiasında oldukları halde, Osmanlı Devletinin önemi, kudret ve büyüklüğü Babüroğulları sü­ lalesininki yanında kıyas edilemiyecek derecede üstünlük taşırsa da bina ve çevre bakımından Delhi Sarayı değil, herhangi ikinci ve üçüncü derecede bir Hint Sarayı ile bile boy ölçüşebilecek durumda değildir. Orada kudretli, hakim ve disiplinli mimari karşısında, burada adeta ro-

y

1

65

muştur. Dış surların içinde, zamanına göre : hataphane (odun deposu) , silahhane ( Sent tren) , darphane, mimarbaşı oca­ bostancılar dcağı, hamlacılar ğı, gülhane hastahanesi, ocağı, şevkiye ocağı, mezbelehane ocağı, evkaf nezareti, hastahane, has fırın, baruthane ( cebehane) , aslanhane,. değirmen ocağı, tıbbiye mektebi, milli eğitim basıme\li, matbaacılık okulu ve anbarlar, tıp fakültesine devam eden subayların yurtları, arkeoloji müzesi gibi daire ve bina­

hesi, arazinin oluşumu nedeniyle, yer yer 90 dereceden ayrılmış ve hafifçe kuzey-doğuya yönelmiştir. Böylece, meydana gelen bölümler ortalama 370 met­ re uzunluk ve 220 metre genişlikte bir yer işgal ederler. Genellikle bu alanın dışından başlamak üzere avlulara sa­ yılarla belirtilmiş isimler verilmiştir. Şöyle ki, sarayın ni­ zami kapısı (ana kapısı ) olan ..Bab-ı Hümayun" dan "Or­ ta Kapı"ya kadar uzanan alana birinci avlu, Orta Kapı­ dan "Babüssaade"ye kadar uzanan avluya ikinci avlu, ondan sonra gelen "Enderun Meydanı"na üçüncü avlu, "Lala Bahçesi" bölgesine dördüncü avlu denegelinmiş­ tir. Sarayca alışılagelen başka bir prensibe göre, birinci avlu, dış avlu say.ılır. Orta Kapıdan (Bab-üs selam) iti­ baren isimlendirme: birinci yeri, ikinci yeri, üçüncü yeri şeklinde olur. Avlu ve meydanların fonksiyonları yüzyıl­ lar boyunca, yerine göre az değişiklikler geçirmiş fakat esas bakımından aynı kalmıştır.

!

A

Dış bahçede, dış avlu veya I. avludan başka, ağa ve­ kili bahçesi mahalli, Gülhane meydanı gibi gösteri, cirit ve tomak meydanları, yer yer bostanlar ve onlara bağlı yerler, dış köşkler ve XVIII. yüzyıldan itibaren Topkapı Sahil Sarayı ve has bahçe hazireleri oluşmuştur. Dış bah­ çenin Bab-ı Hümayundan başka Ahır Kapı (Otluk Ka­ pısı ) , Gülhane Kapısı, Demir Kapı, Hamlacılar Kapısı, Topkapı, Odun Kapısı, Değirmen Kapısı, Değirmen Kapısı adları altında yedi ila sekiz arasında yardımcı kapıları ol­

ayrılmıştır. Burada meydana getirilen bölümler duvar­ larla birbirinden ayrılmış ve zaman ile yerine göre bu duvarları aşari yapılar da ilave edilmiştir. Bu ilk nüve­ nin kuruluşu birbirine dik (ortogonal) fakat bfr eksen üzerinde (aksiyal) olmiyan prensiplere göre biçimlendi­ rilmiştir. Bölümler, durum ve niteliklerine göre yüksek duvarlar, direklikler veya her ikisi ile çevrilmiş ve bi­ rer esas kapı ve yardımcı kapılarla zenginleştirilmiştir. Ancak daha başından, bu ortogonal ( di k açılı) sistemde bir sapma olduğu göze çarpar. Haliç'e bakan batı cep"

R

A

s

I

lar var olmuş ve olmaktadır. Dış köşkler, yapılış sırasıyla şöyledir: Çinili Köşk,. tshak Paşa Köşkü, 11. Bayazit Köşkü (Yalı Köşkü) , Si­ nan Paşa Köşkü (İncili Köşk) , Mermer Köşkü, Sepetçi­ ler Köşkü, Bostancıbaşı Köşkü, Gülhane Kasrı, Yeni Köşk ( Şevkiye) , Hasan Paşa Köşkü. Bu köşkler, çoğu zaman, ayrı bostancı ocaklarına bağlı idiler. Bulundukları yer duvarlarla ayrılmış olurdu ve ayrı kapıları vardı ; Çizme Kapısı, Darphane Kapısı, Fil Kapısı, üçüncü Yeri Kapısı gibi.

A

R

A

y

mantik, doğal ve serbest bir hava vardır, adeta bir ıköy meydanı görünümünde. Orta Kapı önüne gelince çelişki muazzam kale kapıları gittikçe büyür, Hindistan'daki karşısında Orta Kapı "Kale eski Kulesi" haliyle son de­ rece mütevazi ve önemsiz görünür. !kinci avlu veya Divan Meydanı, sarayın en büyük mimari mekanıdır, 170 metre uzunluk ve ortalama 110 metre genişliğinde olan bu meydan zamanla çeşitli fakat önemsiz değişiklikler geçirmiştir. Meydanı çevreleyen di­ reklik bir katlı ve iddiasızdır. Bu büyüklükte bir meyda­ na çerçeve teşkil edebilecek önem ve ağırlıkta değildir. Karşımıza gelen Kapı "Babüssaade", şimdiki haliyle da­ hi ancak sevimlidir. Eskiden, yalnız direkler aralığının bir mikdar genişletilmesi ile ayırd edilirdi. Bu meydan, açık bir şekilde, bir mimari avlu olmak iddia ve niteli­ ğinde değildir, daha çok bir gezi yeri, revaklarla çevril i bir bahçe karakterini taşımaktadır. Orta Kapıdan girilince büyük bir sayvan gölgesinde . . meydanı seyretmek mümkündür, evvelce bu büyük saçak da yoktu. Meydanın oluşmasına yol açan Divan Odası (Kubbealtı) karşımızda sol köşededir, yani karşıda de­ ğildir. Klasik batı terbiyesi görmüş bir göz için burada, bir bina yerine bir geçit bulunması, Babüssaade, yanıl­ tıcı sayılabilir. Çünkü aslında bu kapı, arkasında bulunan

T

66

o

K

p

A

p

I

arz odasına götüren kapıdır. Şu halde, bakış aksının tam bul salonu bulunmaktadır. Fakat bu yer, bina olarak gö­ rülemez, direklikler arasında gizli kalır. Doğu sarayla­

A

I

y

de ve ahşap iken, sonradan sol duvarın dış hazineye bi­ tişik güney tarafına alınmıştır. Eskiden Kubbe Altı önün­ de sadece saçak vardı, direklik bile yoktu. Buna mUka­

rında bu prensipden farklı olarak akslara kesin olarak saygı gösterilir. Hatta pavyon şeklinde binalar dahi bir ( Hanbalık) . Hindistan' da

bil önemini biraz belirtmek üzere "Adalet Kasrı" ismiyle sarayın kulesi bu kubbelerin arkasında yer almıştı. Ku­

bu aksiyal bağlantı ve münasebetler, bu aks üzerindeki hareketler uygulamanın çeşitli örnekleridir. Fakat yine

lenin yüksekliği cie şimdikinden çok daha az idi. Orta Ka­ pının çeşitli yönlere ayrılan kaldırımlı yollarının ayrı ay­ rı görev ve özellikleri vardı. Ortadaki yol ve mekan ay­

sıkı bir mimari disipline bağlı kalmak, vurgulara gerekli yerin ayrılması şartıyla. Pekin ( Pey-'King) de de dış çev­ re kendisini fazla duyurmakta ve doğal karakter tama­

rıca parmaklıkla çevrili idi. Bu meydanda cereyan eden, ulufe dağıtımı v.s. gibi geleneksel olaylar, yabancı gez­ ginler tarafından tekrar tekrar gerçeğe yakın veya daha

miyle yok olmaktadır. Fakat Osmanlı Sarayındaki tabii­ lik diğer doğu saraylarında bu ince duygu, suni davra­ nışlar, ve ölçülü bilgi ile gerçekleştirilememiştir. İşte ikin­

az · yakın biçimlerde anlatılmıştır, Gudenus burasının can­

ci avluda bu anlayışın olgun bir örneğini görebiliriz, di­

lı bir krokisini yapmıştır.

van yeri ortada d�il karşıda solda köşededir, yani yol

İkinci avlunun sağında mutfaklar ve solunda ahır­ lar bulunuyordu. Bunlar, nispeten sıkı bir mimari disip­ line alınmış olmakla beraber, anıtsal olmayan fonksiyon­

üstünde değildir. Plan ve mekanlarda ortanın değil yan

köşelerin seçilmesi, Türk sivil mimarisine ait özel bir de­ ğerdir.

R

Di'van yeri bu avlunun en önemli yeridir, fakat öne­ mi Arz Odasının önünde yer alabilecek kadar büyük de­ ğildir. Aslında eski divan yeri karşı duvarın sol köşesin­

karşısında, ziyaretin zirvesini teşkil eden, hünkarın ka­

aks üzerinde birbirini izlerler

A

s

larına uygun binalar idi.

[ 4] .

E N D E R U N Enderun Meydanı veya üçüncü

avluda, hünkarın

M E Y D A N I tir. Sonunda bu köşk de ortadan kaldırılacak ve yerini

kendisine mahsus resmi adireleri ve bunların hizmetle­

enderun kitaplığı alacaktır. Boboli, avlunun bu son ilave­

rine ayrılan enderunlular mektep ve koğuşları bulunurdu.

den evvelki durumuna ait bir kroki yapmıştır. Meydanı

Bu bakımdan biraz İngiliz. kolejlerinin avlularını andır­

üç yüzünden çevreleyen binalar, küçük oda ve büyük oda

maktadır. İç boyutları yaklaşık 90 metre kenarları olan

ile seferli, ıkiler ve hazine koğuşlarıdır. Bunlar aynı za­

bir kare .biçiminde idi. Bu avlu etrafındaki binalar ise

manda enderun mektebinin çeşitli aşamalarıdır. Bu bina­

önemlidir. tık karşılaşılan, daha doğrusu revakında bu­

lar, ahşap musandıralı ve şirvanlı

lunan bina, arz odasıdır. Avlunun sğ ve solunda nihayet­

üçünün önünde yine ahşap direkler vardı. Bunlardan son

teki köşeler iki ağır bina ile tuutlmuştur, avlunun karşı

sırasının

cephesi yine ikinci planda kalmıştır. Sağ ve solda işaret

tesadüf eseri olarak,. hala durmaktadır. Bu ahşap kısım,

basit yapılardır. Son

hazine binası duvarı üzerindeki izleri, iyi bir

ettiğimiz binalar kagir olup, revakları ve kubbeleri ile

alçak, hatta rustik

birinci plana geçmektedirler. Avlunun ortasında arz oda­

Köşklerinin kagir ve yüksek direklikleri, anıtsal karakter

karakterli

revakın

yanında Fatih

sının futtuğu yer karakteristiktir. Ayrıca, klasik · batı mi­ mari kurallarından çok uzaktır, daha doğrusu, konumun­

ahşap i'ken sonradan kargire çevrilmiştir. Bunu, 18. yüz­

kazanıyordu. Arz odasının etrafındaıki revak da aslında yıl başında seferli koğuşunun revakı izlemiştir. Bunun sütunları ise, yıkılan havuzlu köşkün sütunlarıdır. En

da hiç bir anıtsallık aranmamıştır. Arz o dasının önü, da­ ha çok, bir geçit durumundadır. Enderun camii ise, kıb­

son, 19. yüzyıl ortası, kiler ve hazine koğuşlarının da ah­

le yönünden dolayı tamamiyle ayrı bir durumdadır. Av­ lu, yüzyıllar boyunca, haremden sonra, en !fazla değişen

şap direklikleri yerine kagir ve kemerlileri inşa edilmiş­

yerlerden biri olmuştur. Bunun esaslı nedenleri arasında Akağaların durumu ve Enderun mektebinin geçirdiği de­

tir. Böylece avlunun ilk zamanındaki farklı karakteri or­ tadan kalıkmıştır. Eskiden

revakların önüne gayet dik

ğişiıklikler ve gittikçe artan personel sayısı ileri sürüle­ bilir. öyle ki, ilk yıllarda ortası boş olan bu meydanda,

saçaklar ilave edilmişti, bunlar kurşun örtüleri ile, çev­

edilmiştir. Ancak sonraları daha başka binalar eklenmiş-

yılda avlu bir takım asalak binalarla dolmuştu

reye sert ve haşin bir görünüm vermekte idi. 18. yüz­

II. Sultan Selim zamanında, ilk önce, havuzlu köşk inşa

IV.

A

V

L

U

V

Buraya iki yerden geçilir, geçitler eski hazine koğu­ şunun iki yanındandır. 19. yüzyılda şimdiki biçimlerini almıştır. m. yeri avludan çok, bir setli bahçe durumun� ına ayrılmış olup, yanı dadır. Burası hünkarın özel yaşam

E

Y

A

m.

Y

E

R

[5] .

t

erderunlulara dahi açık değildir. Bu yerin hizmetini has odalılar görürler. III. yeri kapısı Saraybµrniı ve Yalı Köş­ kü iskeleleri tarafı girişi idi. Bu bahçe, şimdiye kadar gözden geçirdiğimiz avlulardan yönleri bakımından bi-

T

o

p

K

A

p

I

A

Ortalama olarak 150 m. uzunluğunda ve 75 ile 85 metre arasında değişen genişliği olan bu bölüm, dört ta­ rafından duvarlarla çevrili fakat kendi içinde çok sayı­ da avluludur. Kuzey-batı yani Haliç tarafında yüksek sur gibi duvarlar, kuzey tarafında "fil bahçesi" ve "tncirlik" e dayanan duvarlar, kuzey-doğuda enderun duvarları ve si­ lahhane ile divan yeri, güneyde baltacılar koğuşu tara­ fındaki meşkhane ve meyit yokuşu bu bölgenin sınırları­ nı oluştururdu. Divan ile enderun meydanlarını birbirin­ den ayıran duvarın yönü devamınca harem ikiye ayrı­ lırdı. Güneyde hizmetli kızlar, kadınlar ve ağalar, kuzey­ de kadınefendiler, ikballer, valde sultan ve mabeyn vardı. Arazinin meydanlardan şimdiki Gülhane meydanına doğ­ ru gayet dik meyli vardı. Meydanların 45 ile 49 metre ara­ sında değişen seviyesine mukabil, Haliç'e bakan harem duvarlarının oturouğu zemin, 31.00, 33.00, 35.00 rakımın­ da idi. Harem içindeki küçük taşlık ve meydanların yük­ seklikleri 40,50 ile 44 m. arasındadır. Buradaki inşaatın­ başlangıçta Haliç duvarının 50 metre kadar gerisincte son bulmuş olduğu ve bu sınırın da istinad duvarları yardı­ mıyla elde edilmiş olduğu anlaşılıyor. Bina ihtiya·c ı art­ tıkça ileriye doğru setler, ondan sonra ayaklar, en son olarak da asma bahçe ve teraslar ilave etmek zorunluluğu çıkmıştır. Bu eklemeler her defasında bir evvelkinin önü­ ne gelmiş ve arkada kalan duvar ve binaları körletmiş ve­ ya tamamiyle gömmüştür. Bu sebeple, bugün birbirini iz­ leyen bu eklemelerin kesin sınır ve çizgilerini tayin et­ mek güç ve hatta hazan bir sondaj yapılmadıkça imkan­ sız olduğu göıiilmüştür. Harem içinde farklı fonksiyonlara ayrılan yerler za­ manla yer değiştirmiş, genellikle haremin büyümesiyle m abeyn de büyümüş ve güneye doğru kaymıştır. Haremin kapıları sayılıdır: Esas giriş divan meyda­ nın aaçılan Araba Kapısı , Karaağalar geçidinde enderun meydanı tarafında Kuşhane Kapısı, altın yol ve valde taş­ lığı sofa tarafında Mabeyn Kapısı altın yol ve mabeyn kapısına açılır. Dış bahçe tarafında dördün'cü kapı ise, dik bir rampanın ucunda bulunan Meyit Kapısıdır. Harem dairesinin hangi tarih veya tarihlerde saray­ edildiği veya tam teşkilat ile yerleştiği kesinlikle te'sis da

A

y

I

67

dendanlı perde duvarlarla ·çevrili idi. Kulelerden hekim· başı kulesi ayakta durmaktadır. Diğer kulenin Bağdat K'öşkünün nüvesini teşkil ettiği ve II. Bayazit'in sekiz kö­ şeli burc-köşkü olduğu tahmin olunmaktadır [6] . tki kule arasındaki perde duvarın ortasında merdi­ venli giriş kapısı vardı, buraya sonradan Çifte Köşk şek­ linde, Sofa Köşkü ilave edildi. Haliç cephesinin de sur ile çevrili olduğu düşünülebilir. Burasının en geç, IV. Murad devrinde teras haline sokulduğu ve Hırka-i Saadet duru­ muna giren Fatih binalarının revakları ile bağlandığı an­

raz ayrılmaktadır. Kuzey-batı köşesinden başlayarak sa­ ray grupunun Haliç'e bakan dış cephesi, yani duvarları başlar. Bunların dik, yani 90 derece, ile 10 derece kada�· bir açı farkı vardır. Bütün Haliç cephesi, bu iki açıya göre iki farklı yönde inşa edilecektir. III. yeri 'nin enderun tarafına dayanan kısmında sofa denilen sed vardır. Bu yerin seviyeleri, enderun meydanı 47,00 m., III. yeri 44,50 m. dir. Zamanla burası, hekim­ başı kulesinden "lala bahçesi", ondan da yakıştırma olarak "lale bahçesi" ismini almıştır. Resmi ismi (Suffa-i hümayun ) dur. Burası sarayın en mutena ve en yasak bölümüdür. Eskiden bir kale biçiminde, kuleler arasında,

H

R

A

s

laşılmaktadır. Buradan sonra mabeyn ve harem dairesine geçilir.

R

E

M

tayin edilememektedir. Ancak Fatih zamanındanberi ha­ reme ait bazı basit bölümlerin öngörülmüş olduğu düşü­ nülebilir [7] [8l . Yapı strüktürlerinin incelenmesinde, valde avlusunun etrafındaki binaların haremin en eski yapısı oluğu ka­ naati hasıl olmaktadır. Altın yolun da ilk binalar arasın­ da yer alabileceği düşünülür. Hırka-i Saadet yönünden girildiğinde ilk binaların Yavuz Sultan Selim'in eseri ol­ dukları bilinmektedir. Şu halde "Mabeyn Kulesi" de de­ nilen bu yapıların, halifeliğin tesisinden sonra inşa edil­ diğini, yani 1516 dan sonra, düşünebiliriz. Buradan, iz­ leri bugün dahi m�vcut olan, manzaraya ve bahçeye açık bir revaktan, ilk harem binalarına geçiliyordu. Bu yapı­ lara, Mimar Sinan zamanında büyük ilaveler yapılmıştır. Bu yapıların çoğu Murad III. devrine rastlar. Yer ka­ zancı amacıyla yeni binalar, mevcut sed ve terasların önüne ilave edilen ayaklar üzerine oturtulmuştur. Bu ara­ da, mevcut olmayıp, yalnız birer çini panoları kalmış olan hünkar sofası ve hamamı da herhalde buralarda idi. Bu tarihlerde, Murad III. köşkünün içine ve önüne büyük havuzlar inşa edildi. Şimşirlik ile "fil bahçesi" aarsında yeni köşkler yap1ldı ve burası rrıabeyn dairesine ilave edildi. Ancak sonradan şimşirlik veya kafes denilen "Çif­ te Kasırlar = Veliaht Dairesi" nin ilavesi ile 17. yüzyıl­ dan itibaren veliahdın bulunduğu yer burası olmuştur. En önemlisi, iki defa olan harem dairesi yangınları so­ nucunda, harem tamamiyle kagir olarak yeniden inşa edil­ Mehmed IV) . miştir (1666 -

Bu yeni inşaat bazen tamir ve bazen de temelden inşa şeklindedir. Temel denildiği zaman, artık çok aşağıda ka­ . lan zemine kadar indirilmiş yüksek paye ve ayaklar söz konusudur, çünkü, gitikçe Haliç tarafına doğru ilerleyen ilavelerin artık yüksekte inşa edilmesi gerekiyordu ve bu sebeple de alt yapılara ihtiyaç duyuluyordu. Bu esnada meydana gelen muhteşem Haliç cephesi çeşitli gravür­ lerde tespit edilmiştir. Cariyeler dairesi ve önünde aşağıda bulunan hasta­ hane bu manzumeyi Haliç tarafında tamamlıyordu. Ar-

68

T

o

p

K

A

I

p

kada, Karaağalar ve Kızlar Ağası daireleri ile Şehzadeler Mektebi binaları yükselir. Bunlar da hep yangın sonra­ sına ait tarihler taşıdığından, ilk yapılışlarının daha es­ ki olabileceği hakkındaki düşünceyi zayıflatır. En güney sınırda üçgen biçiminde, sanki arta kalmış bir ara yere sığınmış meşkhane binaları ve meyit kapısına inen yo­ kuş gelir. 18. yüzyılda ill. Ahmet, I. Mahmut; ill. Osman, I. Ab­ dülhamit ve ill. Selim tarafından çeşitli ilaveler yapılmış, fakat bunlara artık fazla yer kalmadığından adeta hava­ da askıya alınarak inşa olunmaları zorunluluğu doğmuş-

I

D

ş

B

A

B

-

I

Çeşitli Türk saraylarının nizami kapıları arasında önemli bir yer alabilecek ölçüdedir. Bununla beraber, Hind saraylarının çoğu büyük kapılarının hiç biriyle ne ebat, ne de malzeme ve işçilik değeri bakımından boy ölçüşemez. Halep'deki Eyfıbi Gıyasettin Gazi (13. yy. ) yapısı, Nurettin Zengi (12. yy. ) yapısı Kale Kapısı ile ana hatları bakımından benzerliği vardır, fakat burada da ağırlık, malzeme ve işçilik bakımından geride kalmak­ tadır. Bütün bunlara rağmen Bab-ı Hümayun, zaten kü­ çük ve mütevazi bir ölçıüde tutulmuş olan bu tür Osmanlı yapıları arasında yine de olağanüstü bir yer alır. Mima­ risi son derece sade ve gereksiz herhangi bir eklentiden arınmıştır. Sonradan yapılan mermer tak ve kaplamalar bir yana bırakılacak olursa, II. Mehmet devri mimarisi bütün sadelik ve asilliği ile karşımıza çıkar. Bu haliyle Bab-ı Hümayun, karşılaştırdığımız diğer kapı binaları ile, maddi değil manevi değeri, yüksek mimari kalitesi ile varlığını gösterebilir. Dış, yani Ayasofya'ya bakan tephede, giriş tak kapısı ve onun iki tarafındaki nişler­ den başka birşey yoktur. tç tarafta durum farklıdır, bu­ rada takın iki tarafında asimetrik bir şeklide daha de­ rin ve iki kata sirayet ettirilmiş girintiler vardır. Bunlc: r kakma tekniği ile 90 derecelik çerçeveler içine alınmış ve ara kat pencereleri de takın iki tarafında serbest bir şekild e yerleştirilm iştir. Binanı n, evvelce bir kat daha fazla yüksekliği oldu-

H

A

R

A

y

I

tur. III. Osman taşlığı böylece bir asma-bahçe halinde oluştu ve artık aşılması mümkün olmayan son sınıra ulaştı. Hatta bu sınırı da büyük bir cumba ile aşmasını bildi. III. Selim yapıları ise bazı odalardan ibarettir' fa. kat bu odalar da artık konsol ve furuşlar üzerine oturtulmuştur. tç mekanlar harem halkının artmasıyla . gittikçe da­ ha fazla bölünmüş, asma ve ara katlar ilave edilerek bü­ yütülmüştür. Tabiidir ki bütün bu ilaveler binanın oriji­ nal karakterini değiştire değiştire çoğu yerde tanınmaz duruma getirmiştir.

ç

Topkapı Sarayı, deniz tarafında Bizans'ın Marmara Surları ile buna mukabil kara tarafında Fatih tarafından inşa edilen "Sur-u Sultani" ile çevrilidir. Bu sur çok düz­ gün ve sistemli bir yapıdır, ortalama 40 metrede bir dört Doğrulardan oluşan köşe burçlarla takviye edilmiştir. sur parçaları araziye uymak için yer yer yön değiştirir. Bu noktalarda ise kare burçlar yerine çok köşeli kule­ ler inşa olunmuştur, bunların sayısı üçtür, ikisi köşklü ve sivri külahlıdır, üçüncüsü alay köşkünün içinde kal-

s

E

v

R

E

mıştır ve şehir içindeki yeri dolayısıyla diğerlerinden da­ ha büyük tutulmuştur. Burası 17. yüzyıldan itibaren "ayak divanları" ile nam yapmıştır. Kapılar arasında Otluk Kapı ve Demir Kapı farkl ı mimari değerde olmakla beraber asıl önemi taşıyan "Bab-ı Hümayun" dur. Bu kapının bugün yalnız alt kısmı kal­ mıştır, üstündeki Alay Köşkü, harap bir hale geldikten sonra, tstanbul'un işgali sırasında yanmıştır.

O

M

A

Y

U

N

ğu biliniyor. Bu yokolmuş olan katın restitüsyonu gra­ vürlerden fazla, eski fotoğrafların yardımıyla, fotoğra­ metri usulüyle yapılmıştır. Bu üst katın dışında binanın diğer iç duvarları mevcut olduğu için, onlara ve pence­ re taksimatına göre bu katın planının bir dereceye ka­ dar restitüsyonu kabil olmuştur [ 9 ] . Bab-ı Hümayun planı �itibariyle asimetrik bir bina­ dır, fonksiyon ve planı nispeten basit, hacmi de küçi.ik olan böyle -bir binada bile devrin mimarları, planı, simet­ rik ve aksiyal sisteme bağlamak gereğini duymamışlar­ dır. Bununla beraber bina, organizasyonu ve cepheleri bakımından belirli bir disiplin taşımaktadır. Uzunca · bir dikdörtgen şeklinde olan planda, geçidin ortaya alınması ile asimetriye buradan başlanmış olmaktadır. Böylece ka­ pının iki tarafındaki "bevvaban", yani, Kapıcılar daire­ leri farklı büyüklükte olmuştur. Her iki tarafın birbirinin benzeri ayrı merdivenleri vardır, bunlar, ara kattan geçe­ rek üst, yani köşk katına ulaşırlar. Bu kat, bugün mev­ cut olmamakla beraber, planı itibariyle, herhalde aşağı­ dakilere benziyordu. ön tarafta üç büyük mekanı, arka­ da, iç tarafa bakan cephede, sofalar ve ikinci derecede yerler vardı. Bu kısmın tavanları ve çatısı da ön tarafa göre daha basıktı, örtü kurşundu. Bina, köşk seviyesine kadar, Fatih devrine has, ufak taşları olan, muntazam bir kesme taş örgü ile yapılmış­ tır. Ancak taşlar köşelerde ve açıklıklar kenarında belirli

T

o

K

p

A

I

p

kalan tak ayak ve kemerlerinin asıl şekillerini tayin et­ mek kabildir. Köşk katının, evvelce horasan harcıyla sı­ cereler daha boldur. Bununla beraber pencerelerin sayısı mekan üç, yan mekanlar ikişer pencere takımlıdırlar, iç cephede pencere durumu kesin değildir.

gerekli olduğu kanısındayız.

ön cephe ve bütün binanın en karakteristik noktası,

Hünkar Kapısı daha sonra birçok önemli kapılara örnek olmuştur. Bunlar daha küçük ölçüde, Süleymaniye­

giriş takının üzerindeki penceredir. Bu pencere, diğerle­ rinden daha büyük yapılmak, üstünde başlık penceresi

nin küçük avlu kapıları, Sultan Ahmed Camii kapıları, ve Rüstem Paşa Kütüphanesi ile Üsküdar Yeni Valde Ca­ mii cümle kapıları ve üzerindeki sübyan mektepleridir�

bulunmak suretiyle, ayrı bir benlik taşımaktadır. Burası, herhalde, bütün binanın en önemli Ifenceresi, belki de ilk senelerde, hünkarın arkasında bulunduğu penceredir. Böy-

L

U

K

69

Yakın zamanlara kadar mevcut iken bir kaza sonu­ cunda yok olan, fakat varlığı ile büyük bir mimari eseri tamamlayacak bir unsur olan bu köşk katının ihyasının

çarpar. Ortrt

T

I

olgunluk ve rahatlığa ulaşamamıştır.

valı olduğu düşünülebilir, burada duvarlar daha ince, pen­

O

y

Kale Kapısı ve üstündeki Köşkde bu kombinezonu hazır­ layan bir uygulama sezebiliriz. Fakat orada, bütün büyük: ölçü ve malzeme zenginliğine rağmen, mimari, henüz bll

ri tler yapılmıştır. Yeni mermer kaplamaların arkasında

seyreklikleri göze

A

lece cephe kompozisyonunda alt ve ust Kat oır eKsen, ya­ ni çekici bir bölge olarak belirtilmiştir. Bab-ı Hümayunun mimarisinin en büyük karakteristiği buradadır. Halep'de­

bir şekilde büyürler. Derzler genellikle bir parmak ka­ lınlığında (1,5 cm) ve görünür horasan harcıyla yapıl­ mıştır. tç cephede kemerlerin etrafında kakma pembe şe­

azdır, yerleşmelerinde

R

A

s

K

Askeri makamların elinde olan bu kapı üzerinde her­ hangi bir çalışma yapmamız mümkün olmamıştır, bu ne­

A

P

I

S

I

yetinmek zorundayız. Burada da bir üst kat var mıydı ? Bu konuyu araştırmak kabil olmamıştır.

denle C. Gurli"':t tarafından yayınlanmış olan rölöve ile

P O L ! G O N A L

Sur-u Sultan'nin önemli noktaları arasında üç tane köşklü kuleyi saymak gerekir. Bunlar iki tipde yapılmış­ tür, iki daha küçük kule sekizer köşeli, sonradan Alay Köşkü olan büyük kule ise

12

köşelidir. Eski bir fotoğ­

rafdan anlaşıla'cağı gibi, kuleler çok yüksek ve çevrele­ rinden sivrilmiştir. üstleri, duvar içindeki bir merdivenle çıkılan birer köşk ve onun üstündeki sivri külah ile so­ nuçlandırılmıştır.

ORTA

KAPI

K U L E L E R

Şimdiki Alay Köşkü diğerlerinden daha büyüktür. Belki de köşk, ayrıca k onsollar üzerine oturtulmak su­ retiyle genişletilmiştir. IV. Murat'ın zamanında ayak di­ vanları bu Alay Köşkünün önünde olmuştur. Sultan Mah­ mut zamanında kaidesinden sonraki kısımlar yenilenmiş­ tir. Bununla beraber eski gravürler kö§kün eski durumu hakkında şüphe bırakmıyacak biçimde kesin bilgi verir­ ler.

( BA B - ü S

Şimdiki haliyle tanıdığımız ·bu kapı heteroklit şekli ve mimarisi ile şaşırtıcıdır. Benzeri belki sahilde Saray Burnundaki Topkapısı idi. Fakat bu kapı, sahildeki gibi sonradan ilave ve yakıştırma değildi. Orta Kapı 16. yüzyıla kadar Fatih zamanındaki sa­

deliği taşıdıkdan sonra, bu hali saraya elverişli bulun­ mamış ve Osmanlı mimarisi ve zihniyetine az rastlanan bir hareket ' ile önüne şimdiki dendan ve kuleler ilave edil­ mek suretiyle daha gösterişli ve görkemli bir hale geti­

rilmiştir. Minyatür kuleler, herhalde Avrupa şato mima­ risinden birkaç yüzyıl gecikme ile uygulanmıştır. Eski kapıya eklenme biçiminde de rasyonel bir tutum

SELAM)

yoktur. Bununla birlikte ilave takın mimarisi gayet za­ 17. yüzyılda Divan Meydanı tarafında da bir ilave yapılmıştır, büyük bir sundurma karakterin­ rif ve nisbetlidir.

deki binanın kemer ve tavanları 18. yüzyılda günün zev­ kine uydurulmuş, barok süslemelerle zenginleştirilmiş , ke­ merlerin şekilleri de bağdadi sıvalı ilavelerle değiştiril­ miştir. Ekleme olmakla beraber bu revak yerini doldur­ makda ve yabancı durmamaktadır.

Eski Kapı zamanla hizmete yeterli görülmemiş olsa bile, kanımızca, kendine öz başka bir ağırlık ve görkem taşıyordu. Bu kapıda da plan uzunca bir dikdörtgen şek­ linde idi. Kapı da yine ortada değildi , öyle ki, iki yanın-

T

70

o

p

K

A

p

I

daki odaların sayısı, solda bir, sağda iki idi. Kapı arası

A

s

R

A

y

I

ziler yapılmış ve dışardaki kapı gibi küçük ölçüde bir taş kesme taklit edilmiştir . Taklit olma.5ına rağmen bu teknik tabii ve kendine öz bir güzellik taşımakta ve her­

denilen yerin önünde ve içinde iki sedir seddi vardı, bun­ lar nöbetçilerin yerinde idi. Yan odalar sonradan çok de­ ğişiklikler geçirmişlerdir. Fakat bunların eski mimarile­

hangi bir yadırgama uyandırmamaktadır. Dış ve iç kapı­

rini ve şekillerini meydana çıkarmak kabildir. Pencere­

ların önünde evvelce büyük ve dik ahşap saçaklar vardı.

leri seyrek ve küçüktür, içlerinde yer yer ocakları var..

Bunların, yine ahşap furuşlar üzerine oturtulmuş olduk­

dı. İç tarafda kapının iki yanında gayet zengin bir dizi

ları düşünülebilir. Fakat içerideki kapıda, üstünde görü­

ile uygulanmış yuvarlak yazı levhaları vardı. Bunlar sıva üzerine kalemle yazılmıştır. Eski sıva, horasan üzerine

len bazı izlerden, başka durum ve şekilleri düşündürecek

:kireç ve alçı idi, üzerine demirle çekilmiş derz taklidi di-

emareler kalmamıştır

A L A Y

M E Y D A N I ,

D t V A N

tık divan yeri daha küçük boyutta ve Babüssaade'nin sol tarafında idi. Eski minyatürlerden a!llayabildiğimize göre önü veya kendisi bir ahşap revak biçiminde idi. 16. yüzyılda şimdiki divan yeri yapıldı. Bu bina, kagir ve üzeri kubbeli olduğu için Kubbe-altı ismini aldı. Bu yapı, avlunun sol köşesinde, eski dış hazine binasına bitişiktir. İki yapının oturtulmasında bu avludan itibaren başlıyan farklı açılı Haljç cephesinin etkisi görülebilmektedir. Her iki binayı avlunun diğer üç yüzüyle dik açıda yapabilmek

için, bunlar, Haliç yönünü kademelendirmek suretiyle iz­ ]er duruma getirilmişlerdir. Böylece divan yeri binasın­

dan biraz daha geriye düşmüştür. Esas itibariyle üç bü­ yük kubbeli mekandan meydana gelen bu binanın arka tarafı ve kule bağlantıları zamanla çeşitli değişiklikler geçirmiş ve böylece açıklığını kaybetmiştir. Şimdi kub-

K U L E

V E Y A

Y E R !

-

[lÖ] .

K U B B E A L T I

belerin önünde bulunan revak i.5e bir eklemedir. Bunu, hem çatı şekli ile hem de 40 sene evvel yapılan tamir sı­ rasında çatı arasının içini gördüğümüz zaman kesinlikle tespit ve tayin edebildik. Esasen, revakın çatısı sebebiyie kubbeler gömülü kalmışlardır. Bu durumda, evvelce bi­ nanın önünde, herhalde, kabil olduğu kadar geniş olan bir saçak vardı, bu yeterli gelmeyince yerine şimdiki re­ vak ve saçak yapıldı. Eskiden kemerlerin ne suretle ör­ tüldüğü konusuna gelince, dolama kumaşdan perde veya bir cam taksimatı akla gelebilir. Bunları kararlaştırmak imkansızdır. tık mekanın,

1941

senelerinde

18.

yüzyıl de­

koru altında eski malakiiri süslemeleri meydana çıkarıl­ dı. Bunun üzerine bunlar restitüe edilerek bütün mekana uygulana�. rokoko tezyinat ise bir arkadaki mekana uy­ gulandı.

K A S R - I

A D A L E T

Bugün gördüğümüz Kule üst kısmı ile 19. yüzyılın ikinci yarısı eseridir. Daha evvelden kule, çok daha al­

elimizde bulunan bir projeye göre kesinlikle

çak ve küçük idi. Mevcut kulenin kaidesinde eski kule­

ikinci yarısında yapılmış olduğu anlaşılıyor. Bu yapının

nin durumunu görmek kabildir. Bildiğimiz kadarıyla, ilk

mimarı ise Serkis Balyan'dır.

kule

mud zamanında yapıldığı zannedilen kagir kule üstünün ,

19.

yüzyıl

yüzyılın ilk yarısında inşa edilmiştir, divan yeri

Bu son şekil, mimarisi bakımından greko-romen ol­

ile Kule yapısının ilgisi kesin değildir. Birinci Kubbe al­

makla beraber, sivrilmiş ve dik nisbetleriyle kaide du­

tındaki Hünkar pencersine giden geçit ve ona ait merdi­

rumuna getirilmiş olan eski kuleyi uyumlu bir surette

16.

ven yine

16.

yüzyılda yapılmış bir ilavedir

[ 11] .

Kulenin üç dönemindeki görünüşünü tanıtıyoruz :

tamamlamakta, hatta kuleye eskiden olan yükselme eği­ limini vermektedir.

yüzyıl başla­

Osmanlı Saraylarında, Asya'daki Türk saraylarından

rında yapılmış olan gravürlerdeki kulenin görünümüdür.

bilebildiğimiz kadar farklı olmak üzere, batı anlayışında

Birinci dönem,

17.

yüzyıl iç.i nde ve

18.

Bu resimlerde kule, şimdi mevcut olan taş-tuğla kısmın­ dan pek fazla yükselmektedir.

19. yüzyıl ortalarına kadar olan görü­ 1854 tarihli Robertson .fotoğraflarından bi­

!kinci durum, nümdür. Bunu

liyor ve az çok kesinlikle restitüe edebiliyoruz. Bu devir­ de kule, en güzel siluetini ve şeklini taşımaktad ır. Kagir kaide üzerine ahşap bir köşk ilave edilmiş, külah gayet dik ve yüksek tutulmuştur. Köşk dört tarafından manza­ raya a·çılmak üzree ahşap direkler arasında pencerelid ir. üçüncü şekil, bugünkü durumdur. II. Sultan Malı-

bir kule vardır. Batı anlayışı, yani o zaman, son kalın­ tıları rönesans mimarisine kurban edilemiyen sayısız ş:ı­ tolar benzeri gibi. Belki de bizdeki kulelerin başka bir kaynağı vardır, ancak, bu konuyu burada açıklayacak ve aydınlatacak durumda bulunmamaktayız. Bildiğimiz diğer üç Osmanlı Sarayında kuleler var­ dır, Edirne Sarayında (15. yüzyıl) Cihannüma Kasrı ku­ le biçimindedir. Adalet ve Terazi Kasırları 16. yüzyıl ya­ pılarıdır ve kule kaidelidir. Manisa sarayındaki kule, veya

16.

15.

yüzyıl eseridir ve bilinen kulelerin arasında e n

A

K

p

o

T

A

y

I

71

ğu tarafındaki duvardadır. Merdiven, sonradan ahşap ola­ rak ortaya alınmıştır. Kulenin üst katının yeri güneye açılan bir pencere ile olmaktadır. Burş.dan sonra kesme

önemlilerindenrir. Osmanlı olmamakla beraber, Türk et­ kisi altında yapılmış olan Bahçe-saray Han sarayında Şahin Kule de, daha evvel belirttiğimiz gibi, Cihannuuma

taşdan yapılmış bir duvar örgüsü başlar ve tuğla hatıllar terk edilir. Bu kısım, birinci kuleye aittir. Yeni duvarlar

Kasrının bir benzeridir. Kulelerin gözetleme ve hatta Avrupa şatolarında ol­

metre kadar yükseldikten sonra, kalın bir silme üzerin­ de bir taş konsollar dizisi ile 'sonuçlanır. Bu çıkmadan

duğu gibi, sefer halinde son dayanma ye sığınma yeri olmak gibi ödevleri Osmanlı saraylarında pek yoktur. Bu­

5

rada gözetleme olsa olsa harem takımı içindir. Köşk ise,

sonra gelen muhdes ahşap köşkler ortadan kalkmış ve yerlerini Balyan'ın ilavesine terketmişlerdir. Burası, dört

bir sığınak değil, bir zevk ve dinlenme yeridir. İstanbul Sa­ r

R

A

s

I

p

12

rayındaki k:ulenin, ötedenberi yalnızca semboli k bir du­

köşe

rumu vardır. Belki de yangın gözetlemesine yarardı.

kısımdır. Dış çevrenin üzeri beyzi pedimentlardan sekiz

sütunlu, kare bir sistem içinde sekiz köşeli bir

köşe piramidal dik bir çatıdır.

Kulenin yapısı, taş-luğla tekniğinde örülmüş kareye yakın planlı sade bir geometrik biçimdedir. Merdiveni do-

D

I

Ş

H

A

Z

İ

N

E

yüzyıl yapısı masif ve sade bir binadır.

Cephesi kaba bir şekilde bozulmuş ve sıvaları indi­

İçindeki üç ayak üzerinde altı kubbe ile örtülmüştür. Son­

rilerek duvar karakteri değiştirilmiştir. Devrinin ve kla­

rada haremin Kuşhane girişi tarafında bazı değişikliklere

sik Omanlı mimarisinin tipik ve fonksiyonel binaların­

uğramış ve içinden bazı yerler ve geçitler geçirilmiştir.

dandır.

16.

hatta

15.

M

U

T

F

A

K

L

A

R

Divan meydanının Marmaraya bakan doğu cephesi�

Odalar ve koğuşlar farklı boy ve şekilleri ile, adeta

nin tamamını Büyük Sarayın mutfakları ve müştemilatı

bir sivil mimari müzesi halinde idi. Ancak, bu yerler da­

işgal etmektedir. Alam

175

metre uzunluk ve 30 metre

ha

1924

de çok haraptı ve korunamiyarak bu tarihten

kadar genişlik ve 5250 metre kare olan bu mutfaklar, çe­

sonra kısım kısım yıkıldılar. Yerlerine yapılan bina ve

şitli bölümleri, aşçılar ve yamaklar koğuş ve daireleri,

çimenlikler o eski havayı tümüyle öldürmüştür. Yıkılan

hamam, cami v.s. gibi müştemilat binaları ile başlı ba­

binalar

şına ayrı bir kuruluştur.

arasında tuğla dolgu duvarlar vardı. Dış yüzeyler sıvalı ve yer yer, Baltacılar dairesinde olduğu gibi, taş taklidi

Plan, tertibi

itibariyle yüklü

fanksiyona dayanır.

Fonksiyon ise mimari hacimlerle ifade edilmiştir. 20 kub­ beli aşhane, üç kubbeli helvahane ve çatılı diğer bölüm­

16.

ve

17.

yüzyıl yapıları idi, ağır ahşap karkas

boyalı idiler, aradaki revaklar kare taş ayaklı ve kemerli idi.

ler hep ne olduklarını açığa �ran binalardır. Deniz ta­

Karşı taraftaki aşhane daireleri sırasında, şimdi ar­

rafındaki kagir binalar, kubbe, tütekli k ve bacaları · ile

şiv olan anbar v.s. gibi ahşap çatılı, ağır kagir duvarlı

sarayın cephesine karakteristik bir ifade vermektedirler.

binalar geliyordu. Bunların sonunda mutfakların büyük

Mutfak bloku, uzunluğuna ortasından geçen bir yol­

mescidi yer alıyordu. Yedi göz olan bu yapıların ikincisi

la iki tarafa ayrılmıştır. Bu yol, üç yerinden çapraz to­

eyvan şeklinde idi. Burada denize doğru bir açılış vardı,

nozlu girişlerle Divan Meydanına bağlanmıştır. Bu yolun

bunun gerektirdiği büyıük açıklık ahşap direklik ve kf'­

devamı yönünde servis, erzak girişi ve su dolabı ile bağ­

merlerle ilginç bir biçimde inşa edilmiştir. tki katlı olı 1 bu binada direkler, alt · katta çifttir ve bir_ ana sundurma.

lantı sağlanmıştır. Orta yolun meydan tarafındaki bina kolu, deniz tarafı,ndakinden �aha dardır, buradaki bina­

taşıdıkları düşünülebilir. Saçak altı 3 ahşap kemer ile

ların çoğu ahşaptır, çünkü bu sırada oturma mekanları

örtülmüştür. Bunların benzeri,

vardır, bu binalar iki katlıdır. B.u binalar sırasında Divan

miinde ortadaki şirvanda (mahfilde) vardır.

Meydanına bağlayan üç kapı geçidinden başka araları ke­

Mescid, bilinmeyen bir tarihte bol pencereli hale ge­ tirilmiş ve diğer binaların sırasından ayrılmıştır. Aşha­ neler hakkında Ata tarihinde: "Saray-ı hümayun ile be­

sen kagir direklik ve bir hamam vardır. Geri kalan kısım­ lar dolgu ve bağdadi üzeri sıva tekniğinde yarı ahşap dai­ reler ve koğuşlar idi. Şekerciler, helvacılar, aşçılar, ya­ makları ve daha ni'ce hizmet halkına ayrılmış olan bu binalar, kendi başına bir sokak görünümü veriyordu. Yer yer cumbalar, furuşlar, geniş saçaklar ve revaklar bu görünüşe ayrı bir cazibe ve pitorsek hava katıyordu.

Edirne'de Selimiye Ca­

raber yapılmış olan mutfaklar ile helvahane ve kiler .. " den bahseder. Ancak, sarayın ilk inşa edilişindenberi mut­

fakların bu büyüklükte oluşu tereddütler ortaya koymak­ tadır. Fatih zamanında saray halkı, herhalde, Kanuni za­ manındaki kadar kalabalık değildi, bu düşünce ile mut-

1111111

,.............................................................................,. ;

72

.T

o

p

K

A

p

fakların evvelce daha küçük olabileceği akla gelir. Fakat herhalde iki gözden daha küçük olamazdı. Planda ayrı­ lan yer bu düşüncemizi k.uvvetlendirmektedir. Her sureti� görebildiğimiz gerçek şudur ki, mutfakların ilk iki göru, diğerlreinden az farklı. yapılmıştır ve bu fark planda ol­ mayıp yapıda ve pencerelerdedir. Şu halde mevcut göz­ leri, mimari kompozisyon bakımından, bir bütün olarak saymak kabil ve daha doğrudur [ 12 ) . Evvelce ara sokak boyunca aş evlerinin kapılarını örten ve bunları birbirlerine bağlayan uzun bir saçak var­ mış, bu saçağın izleri duvar üzerinde görülebilir. Tabiidir ki bu saçak, yolun görünüşüne ve havasına olumlu kat· kıda bulunuyordu. Gözler, bir küçük kubbeden yapılmıştır, bu kubbe­ ler, küre veya koni biçiminde ve farklı yüksekliktedirler. Üzerleri çeşitli tütekliklerle örtülüdür, ancak bunlar son­ radan, birer silindirik baca şekline sokulmuştur. Eski tü-

Z ü L ü F L ü

s

DAİRESİ,

130 metre kadar uzunluk ve 12-13 metre genişlikte olan bu binalar, raht hazinesi dışında uzun bir mahya altına tek katlı tek bir binadır. Ancak evvelce yer yer

A

R

A

y

r

tekliklerin muhtemel şekli için, Bayazit, Süleymaniye, Üsküdar Eski Valde ve Haseki imaretleri gibi benzeri aş evleri tüteklik ve fenerlerine bakmak lazımdır. Ancak, bunlar da zamanla bozulmaktadırlar. Bu sıralanmış, birbirinden farklı fakat aynı karak­ terde mimari ve geometrik şekillerin Marmara cephesi tarafındaki büyıük duvarın üzerinde dizilmeleri, Osmanlı mimarisinin ikinci planda kalan ve gereği gibi takdir edil­ memiş önemli motiflerindendir. Dolmabahçe ve Çirağan saraylarının mutfak bacala· rına varıncaya kadar bu motife yüzyıllar boyunca sadık kalınmıştır.

Bu cpehe duvarının alt kısmında bulunan destek pa­ yelerin Üzerleri de benzer konik cisimlerle örtülmüştür. Bunlar, siluete akseden ritmi kaide duvarında da tekrar­ lıyorlardı.

B A L T A C I L A R

Zülüflü Baltacılar sarayın ve haremin önemli hizmet­ lileri idi. Çeşitli işler görürlerdi, koğuşları harem dairesi bitişiğinde idi. Yerleri Divan Meydanının batı tarafında arabacılar, Raht dairesi ve Has ahırlarla birlikte idi. Fa­ tih devrinden kalma olduğu kesin olarak kabul edilen Raht odası ile yine Fatih yapısı olan Divan Meydanı batı duvarı arasında kalan bu koğuşun inşa tarihi daha son­ radır. Ancak, ahşap kısımlara bakılırsa bunların 16. yüz­ yılın ikinci yarısına kadar götürülebilecekleri, düşünüle­ bilir [ 13) . Ocağa, meydandan 6,04 metre daha . aşağıda olduğundan, merdivenlerle inilir. Burada bir direklik ve önündeki geçide varılır. Koğuş, cami, hamam ve çubuk odası (Kahvehane) buradadır. Ayrıca, üst katta pitoresk bir şekilde · düzenlenmiş daire ve odalar vardır. Koğuş, sarayın iyi korunmuş ahşap direkli koğuşudur. Evvelce koğuşların, revakların olduğu gibi, çoğu zaman ahşap ol­ dukları kabul edilebilir. Bunların şaşmaz düznei, bir orta mahal çerçevesinde boydan boya sekilik . ve sed şeklinde koğuşlardır. Bunlar bir katlı veya iki katlı yani şirvanlı ( galerili ) dirler. Zü­ lüflü Baltacılar Koğuşu ikinci tipdendir. Şu farkla ki dış revak üzerinde ayrıca bir sıra mekanları daha vardır. Orta mahal iki kat yüksekliğinddeir. Koğuşlar bu boş­ luk etrafında galeriler meydana getirirler. Çatı da alttan açıktır, yani çatı altında tavan yoktur. Koğuş binası ya­ pısı bakımından dikkat çeki'Cidir. Dış cephesinde direklik ve onun üzerindeki sıra pencereler başlıca elemanlardır.

RAHT

I

O C A G I

üst katta kiriş başlarının ileri alınması ile küçük bir çıkma meydana getirilmiştir. Çatının altında genişce bir saçak vardır. Burasının ilk çalışılan (Prof. Eldem) 1926 senelerinde ahşap ve sıva kısımları üzerindeki kalem işleri bozulmuş durumda idi. Direkler, kirişler, kemerler biçiminde oyulmuş olan üst katın alt tabanı, saçak ve ta­ vanlar, pencerelerip ahşap parmaklık ve kapakları hep ayrı ayrı renklerde boyanmıştı. Direk süsleri aynen ko­ ğuş içinde de görülebilir. Burada açıktaki bütün ahşap kısımlar canlı bir renk dekoru içine alınmıştır: dikme, kiriş ve bırakmalar kiremit rengi fon üzerine, beyaz, kır­ mızı ve siyah asıllı renklerde, lale ve çeşitli floral motif­ lerle boyanarak süslenmiştir. Tavan ve çatı yüzeylerinin altı ince çubuk (şişe) tavan şeklindedir. Çatı yapısı açık­ tır, bırakm13: kirişleri, dikmeleri ve aşıkları serbest ola­ rak görünmektedir. Dikkat çekici taraf, göğüsleme ve üçken bağlantı olmamasıdır. Bu iç mimari i yi tamir edil­ diği takdirde sarayın en çekici yrelerinden biri olarak değerlendirilmiş olur. Yolun karşı tarafındaki mescidi de koğuşun yapı ka­ rakter ve dekorasyonunu taşır, her ikisi de en geç 17. yüzyıl sonlarına ait olmalıdırlar. İç sokak veya avlunun ucunda suluk odası, hamamı ve üst katta bazı kUçük odalar ve bunların üzerindeki geniş, yer yer tavan durumuna giren saçaklar gelir. Bu yerler en son 19. yüzyıl başlarında elden geçmiş ve o dev­ rin dekorasyonlarını taşımaktadır (14) .

HAS

AHIRLAR

asma katları vardı. Burası zamanla ve en son tamirlerde o kadar esaslı değişikliklere uğramıştır ki, ana duvarla­ rından başka en eski kısımlar kalmamıştır. Raht daire-

f,

A

sının dekorasyonuna bakılırsa, burası kesin olarak 15. yüzyıl Fatih yapısıdır. Dış cephe mutfak dairesinin kar­ şılığı durumunda saray dış çevresini meydana getirir. Pencereleri açık aralarla yer almış ve üstlük ve altlıkları birbirinden mesafeli ve küçük boydadır. Kuzey-doğu ucun­

E

N

D

E

R

U

Bu avlunun üç kenarını çevreleyen ve zaman zaman :nitelik ve nicelikleri değişen koğuşlar farklı teknik ve biçimlerde inşa edilmişlerdi. Bunların genellikle iki katlı, Balta'Cılar Koğuşu benzeri yapılar olduğu düşünülebilir. ·Sıra ile, Büyük oda ve Küçük oda, Seferli, Kilerli ve Hazineli Koğuşları isimlerini alan bu sıra binaların, ko­ ğuşdan maada, hela ve hamamları ve bazen de ayrı kah­ ve ocakları vardı. Arazi durum.una göre, bazan altları bodrumdm'. Bu binaların, Büyük ve Küçük odalardan gayrısı, yani avluya girerken sağ ve karşı tarafa isabet eden koğuşların önleri direkli idi. Böylece kesinti olmak/ Ja beraber, Enderun avlusunun etrafı da, kısmen de olsa, revaklarla çevrilmiş bulunuyordu. Enderunluların en yük­ sek mertebesinde olan Hasodalıların mekan ve koğuşla­ rının yerlerinin tesbit ve hikayesi ayrı bir konudur ve burada ele alınamaz. Yalnız 19. yüzyılda, yani sarayın en son safhalarında Hasodalılar Koğuşunun, Hırka-i Şerif binada olduğunu dairesinin avlu tarafında bir ekl�nti açıklayalım. Burası da, benzerleri gibi, iki katlı galerili koğuş biçiminde kurulmuştu, ancak diğerlerinden farklı olarak, kendi binasında olmayıp, değiştirilerek yakıştırı­ lan bir binada idi. Birinci ve İkinci odanın (Büyük ve Küçük odalar) bazen yer değiştirdiği, bazen bunlardan birinin kaldırıl­ dığı bilinmektedir. Esasen 1856 daki yangından sonra av­ lunun büyük değişiklikler geçirdiği bilinmektedir. Ata ta­ rihi ve Abdürrahman Şeref beyler, o tarihde hazine Ket­ hüdası olan Dayezade Mehmet beyin "Kilerliler" koğuşunu .. yıktırarak yerine Kethüdalık dairesini yaptırdığını belirtirler. Kuvvetle tahmin edilebileceğine göre, duvarlar şimdiki yerlerine idi. 1856 yangınından hemen sonra ya­ pılmış Enderun haritasında bu binalar şimdiki yerlerin­ de gösterilmiştir. Bu planda, Küçük ve Büyük odalar için "Babüssaadet-ül aliyye ağaları koğuşu", Seferli Koğuşu yerine "Hazine-i hümayun hademeleri kulları üçüncü ko­ ğuşu", Kiler Koğuşu yerine "Hazine-i hümayun Kethü­ dalığı kulları dairesi", Hazine Koğuşu yerine "Hazine-i hümayun hademeleri kulları birinci koğuşu" ve Ha.:; Oda yerine de "Hırka-i saadet hademesi kullarına mahsus ko­ ğuş" isimleri yazılı olduğu görülür. Bu binalar şimdiki gibi , Babüssaadeyi takip eden ocaklı kapı arası mahalli­ nin iki yanındadırlar. Boboli'nin 17. yüzyıl durumunu gösteren haritasında buralardan koğuşlara girilir. 19. yüzyılda "Enderun Mektebi" şeklinde bütün eski odaları

R

A

s

p

y

A

I

73

nanın yapılış tarihini belirtmeğe yarayan "Bursa" biçi­ minde alçı süslemler vardır. Beşir ağa mescidi bu avlu­ dadır, fakat isminden de anlaşıldığı gibi 18. yüzyıl yapı­ sıdır, yanında hamam vardır. Cami yanında, koğuşlar ve arabalıklara paralel uzun sed üzerinde, evvelce uzunca bir yapının bulunduğu kesinlikle

düşünülebilir. Böylece bu

avlu da tamamlanmış olmakda idi.

N

A

V

L

U

S

U

bir yere toplamış bulunan sağ köşedeki binalar bugünkü durumlarıyla Boboli haritasında görülenlerden çok fark­ lıdır. B.urası son zamanlarda Topkapı Sarayı Müzesi mü­ dürünün evi haline getirilmiştir. Küçük ve Büyük odalar ve Seferli odalarına ait hamam, abdest muslukları v.s. gibi yerlerin buralarda bulundukları düşünülebilir. Bun­ dan sonra gelen ve artık Marmara cephesinde bulunan bina Seferlilerin koğuşu ve bunun arkasında eski II. Selim hamamının soğukluğu, külhan yeri ve odunluğudur [14] . Hazine dairesinin, bu tarafa bakan- revak yan du­ varının yarı derinliği kadar devam ettirilmiş olması, Se­ ferli Koğuşunun eskidenberi şimdiki direkliğe kadar av­ luya doğru ilerlediğini açığa vurmaktadır. Ancak bu hi·· zanın direklik mi, yoksa koğuşun kendisinin mi olduğu belli değildir. Arkada hamam yok iken, bu koğuşun de­ niz cephesine kadar uzandığı konusunda, yani, koğuşun evvelki derinliği hakkında kesin bir karara varmak şim­ dilik imkansızdır. Bugünkü bina 18. yüzyıl başlarına ait olup III. Ahmet tarafından yapılmıştır. Binanın iç direk­ leri taşdandır, şirvanı, sonradan ahşap olarak, hu direk­ lerin arasına asılmak üzere düşünülmüştü ve o zamanki haliyle, tabii olarak, hamamın avlu duvarına dayanmış durumda idi. Direkliğin sütunları ise büyük ihtimalle III. Ahmet Kitaplığı yerinde bulunan II. Selim'in "Havuzlu Köşk" ünden alınmıştır. Bundan sonra, Hazine binasının büyük revakı gel­ mektedir. Bu direklik kagir olup, avludaki diğer direk­ liklerden daha yüksek ve monümantaldir. Karşıda kiler ve hazine hademeleri koğuş ve daireleri bulunuyordu. Bun­ lar 1856 da yanmış ve yeniden yapılmıştır. Fakat derin­ likleri ve dış duvarlarının bir kısmı ve alt katlar, herhalde evvelce olduğu gibi, yani 15. yüzyıldan kalma idiler. Mü­ dürlük olarak kullanılan binada, son yapılan tamirler sı­ rasında, bodrumdaki eski duvar ve tonoz teşkilatını tespi t etmemiz kabil olmuştur. üst katlara gelin'ce, bunlar, yan­ gından sonra şekillerini değiştirmişlerdir. Birbirinin ben­ zeri olan bu iki koğuşta, hamam, hela gibi eklemeler, ayrı hacimler olarak koğuşların geometrisi ve avlusu duva­ rının dışında, Boğaziçi yani kuzey-doğu yönünde inşa edil· mişler idi. Bu müştemilat esasen hacim ve inşa sistem­ leri bakımından, koğuşlardan farklı oldukları için, doğru bir mimari görüşe göre, ayrı binalar halinde büyük kit­ lelere eklenmiş bulunuyordu.

� > ----------------------------------------.................. 74

T

o

p

A

K

p

I

Direklikler 1856 yangınından sonra kagir olarak ve soldaki Hırka-i Saadet binasındakilere benzetilerek ya­ pılmıştır ve böylece avlunun mimarisi büyük zarara uğ­ ratılmıştır. Çünkü artık kuzey cephesinin iki köşesindeki büyük Fatih Köşkleri arasındaki binalar, bunlarla boy ölçüşmeğe kalkışmışlardır.

R

Z

O

D

Enderun meydanının (3. avlu) , · tam gırış kapısının karşısında ve bütün vücuduyla meydanın ortasında taş­ kın bir durumda bulunan bu bina, çok büyük saçakları ve çadır şeklinde tek topuzlu çatısı ile büyük meydana hakim bir görünümdedir. Aslında sarayı temsil eden de bu binadır. Burada, büyük kabul salonları, muhteşem sa­ lonlar ve Avrupa salonlarındakilere benzer tantana ve gösteriş yoktur. Esasen resm-i kabuller de nisbeten kü­ çük bir çevre içinde yapılırdı. Herhalde fonksiyonu ba­ kımından bütün sarayın ortasında gerekli yeri almıştır.

E N D E R U N

1717 de bir evvelki köşkün y�rinde yapılmıştır. üç nişli köşk şeklinde inşa olunmuştur ve son yapılan kagir köşklerdendir. Dışı tamamiyle kalın mermer kaplamadır. tç duvarlar 16. yüzyıl çinileriyle süslüdür. Bu çiniler,

/ R

A

y

I

A

S

I

tık yapılışı Edirne Sarayındakine çok benzer, planları bakımından da hemen hemen birbirinin aynıdır. Her iki bina da evvel'ce ahşap direklerle çevrili idi. Ancak Edir­ ne'de çevre direklerinin sayısı 35 iken, burada 24 dür. Taht yeri her ik i binada da aynıdır. tstanbul'daki, şim­ diki haliyle, 19. yüzyıl ortasında geçirdiği yangından sonra aldığı şekildedir. Bu şekil, yüzyıllar boyunca de­ ğişmiş, aslında tonozlu olan örtüsü zaman zaman çubuk­ lu tavanlarla kaplanmış, duvarlar devir devir çinileri� süslenmiştir.

H A V U Z L U

Meydanın ortasında ve ne amaçla inşa edildiği bi­ linmeyen şadırvan biçiminde açık bir köşk vardı. II. Sul­ tan Selim tarafından inşa edilmişti, önünde bir havuzu

A

Evvelce bu iki koğuşun önündeki direkler ahşap ve şimdikinden daha basıkdı. Bunların kesin şekilleri ve üst­ lerindeki çatının meylini; hazine binası ile eskiden birleş­ tikleri yerdeki izlerden anlamak kabildir. Bartlet'in bir gravüründe bu direkler oymalı ve belki de mermerden gibi görünmektedir.

·

A

s

K ö Ş K ü

vardı, 100-150 sene kadar ayakta durduktan sonra III. Ahmet kitaplığına yer vermek üzere yıktırılmış v� direk­ leri Seferli koğuşunda yer almıştır.

K t T A P L I G I

Emirglıne Hanı, Mustafa Paşa Kasrı ve İstavroz Sara­ yından toplamadır. Pencere ve duvar taksimatı belirli · bir şekilde bu çinilerin boylarına göre düzenlenmiştir.

FAT!H KÖŞKLER! HAZİNE VE HIRKA-! ŞERİF VE HAS ODA DA!RELER!

Enderun avlusunun batı ve doğuya bakan iki köşe­ sini, yani, iki en önemli yerini tutan bu iki bina, mimari ve fonksiyonları bakımından en çok açık vermiş ve ce­ vaplandırılmamış sorularla karşımızda duran binalardır. Bu binaların, aynı avlunun sağ ve sol kuzey köşelerinde bulundukları halde, mimari karakterleri bakımından bir­ birlerinden bu kadar ayrı olmaları nasıl açıklanabilir? Yapılış tarihlerinde farklar olabilir m i ? Mimarların gö­ rüşleri birbirinden farklı mıdır? Fonksiyonları tamamiyle ayrı mıdır?

Bu soruları kesinlikle cevaplandıramıyacağımızı ev­ velden söylemek isteriz. Binalar hakkında, yapılışları iti­ bariyle hemen hemen hiç bilgimiz yok, ancak dayanağı­ mız, yapıların bugünkü durumlarının incelenmesi olabi­ lecektir. Hazine binasının mimarisinin "Osmanlı" tarzında olduğu hakkında bir kayıttan başka tarihi bilgimiz yok-< tur. Hazine binasının 1478 senelerinde inşa edildiği, Hırka-i Saadet binasının ise 1516-1522 tarihlerinde mukaddes emanetlere tahsis edilmek üzere inşa edildiği tek ta-

1

\

____

p

r

K

A

p

I

rihi bilgimizdir. Son kayıt dolayısıyla, şimdiye kadar, Hırka-i Saadet binasının I. Sultan Selim yapısı olabile­ ceği de düşünülüyordu. Daha doğrusu bu cihet fazla in­ celenmeden bir klişe halinde tekrarlanıyordu. İki sebep ise bu görüşü imkansız kılmaktadır. Birincisi, Sultan Se­ lim'in Mısır sefrinden sonra aldığı ganimetler ve silah· lar için hemen bu ağırlık ve önemde binalar yapabilmiş olmasının tartışılabileceği, ikinci ve önemlisi de, bu bi­ naları inşa etmek için Enderun avlusunun en önemli kö­ şesinin bozulmuş olması veya orada bulunan daha eski binaları yıkmayı göze alabilmiş olmasının mümkün ola­ miyacağıdır. ikinci bir düşünce, binanın II. Bayazıt yapısı oldu­ ğudur. Fakat buna dair hiç bir kayıt yoktur. Esasen, bu­ rada da aynı soru ile karşılaşılır. Bu köşe Fatih zama• nında ikmal edilmiş mi idi. Buna da ihtimal vermek ka­ bil değildir. Şu halde, her iki binanın aynı projenin birer parçası olarak Fatih zamanında, yani birbirine yakın ta­ rihlerde inşa edildiklerini kabul etmek lazımdır. Böyle­ ce ilk sorumuzla yeniden karşılaşmış oluruz : binaların ( Hazine ve Hırka-i Saadet) bu kadar farklı mimarileri nasıl açıklanabilir ? tık olarak, bu farkları gözden geçi­ relim : "Fatih Köşkü" denilen bina, aslında bu isme uy­ gun bir biçimde, daha doğru.su bu isim, bu binanın k:ı­ rakterine uygun değildir. Çünkü yapı, tümüyle ev karak­ terini taşır. Bunu daha evvel de açıklamaya çalışmış idik. Ev şeklinde ve planında olması da gayet doğaldır, çün­ kü Hünkarın evidir: dış sofalı tipte, o zamanın Anadolu ve Rumeli'de bilinen tipte. Sofanın üzerinde beş göz ve­ ya hane vardır. Ancak bunların örtüleri, hemen ilk so­ runları ortaya çıkarırlar. A.B.D. işaretli mahallerin kuh­ be ile örtülmek üzere yapılmadıkları kesindir, oysa, 8 ve F şimdi kubbelidir (sonradan yapılma ahşap ku"ıbe yerinde) . Fakat burada, alttaki mekanların planlarının kare olmasından maada, kubbeye hazır olduklarına dair . emareler yoktur. Dış duvarlar yer yer bölmelerle bağlan­ tılı değil ve hatta bunların sonradan yapılmış oldukları düşüncesini uyandırırlar (örnek : D ve E arasındaki du­ var) . Duvar içinde pen'cere ve hücre yerleri arasında belli uyumsuzluklar vardır. Bunlar da yapı esnasında bazı te­ reddütler geçirilmiş olduğunu ve herhalde pfanın bir dö­ kümde uygulanmadığını ifade eder. İç mimari, henüz

F A T İ H

K ö Ş K ü

Klasik ve çok büyük ölçüde bir ev şeklinde planlan­ mış olan bu bina, Enderun'.un, yani iç sarayın, en önemli bir yerini tutmaktadır. öteki köşe, Haliç'e bakan köşe­ dir. Binanın planı, bir odasınnı kuzey tarafına çevrilmiş olmasıyla köşe durumunu hesaba katar şekildedir. Açık sofa veya hayat durumuna gelen revakı da meydan ta­ rafındadır. Bu meydan üzerinde a,b,c,d olmak üzere dört oda açılmaktadır. Ancak bunların en önemlisi c mahalli­ dir. Bu yer, sofaya açılan kapısının diğerlerinden farklı boyut ve ağırlığı ile ayrı tutulmuştur. a ve c arasında ka-

s

R

A

A

I

y

75

Anadohı yani, Bursa etkisinden kurtulamamıştır. "Yeni Osmanlı Uslfıbu" denilen mimari, buranın ancak bi:iyük kitle ve hacimleri, genel tutum ve mimarisindeki sade­ liktedir. Oy.sa süsleme, henüz tümüyle, yeni Osmanlı tar­ zında değildir. Ayrıca, kemerlerin de tam sivri olmala­ rı da dikkat çekicidir. Başlık bir çşeit "İznik" tarzına benzemektedir, bu iki nokta, yapıtın asıl üslup berrak­ lığında lekeler gibi _görünmektedir. Her suretle yapı, bir hamlede bilinen ve tekrarlanan bir uslfıbta inşa ve de­ kore edilmiş te'sirini vermemektedir. Haliç tarafındaki Has Oda, şimdiden Hırka-i Saadet ismini vermemek için, ise tamamiyle farklı bir zihniyet ve tutumun sonuçlarıdır. Osmanlılık, yani İstanbul Osmanlılığı, burada yüzde yüzdür, binayı adeta II. Bayazit devrine yakıştırmak is­ temekteyiz. Burada plan tümüyle farklı ve herhangi bir dış sofalı Anadolu evi etkisini taşımaz. Esas kitle dört kubbeli kare ve gayet masif.tir. İç ve dış tarafında eklenmiş revakları da kristal gibi berrak başlık, kemer ve kubbe sistemi ile olgun ve son şeklini Osmanlı tarzında almıştır. Burada tereddütlü durumlar ve Bursa etkisi yoktur. Bu iki bina arasında büyük farklı durum, gerçeğe en yakın olmak üzere kanaatımızca şu şekilde açıklana­ bilir: yapılış tarihleri arasında büyu · · k farklar olması bu ' farklar Fatih devri içinde 15-20 sene kadar olabilir. !kinci bir düşünce, binanın II. Bayazit zamanında tamam­ lanmış olabileceğidir. Ancak bu da meseleyi çözümleme­ mektedir. Çünkü binanın asıl özelliği planındadır. Planın ise, en azından Fatih zamanında, alt katta uygulanmış olması ger�kir. Mimarların aynı sanatkar olmadıkları yo­ lundaki üçüncü düşünce ise, devrin meslek üzerindeki gıörüş ve tutumuna hiç uymamaktadır. Mimarların kişi olarak bu kadar farklı anlayışlara sahip olmaları ve bun­ ları aynı avlunun iki köşesine uygulayabilecekleri pek ka­ bul edilemez. '

Şu halde, ilk olarak Marmara, bundan bir süre son­ ra da Haliç köşesinin inşa edilmiş oldukları ve arada mi.­ maride önemli Breleme ve berraklaşmaların vukubuldu­ ğunu kabul etmek lazımdır. Şimdi her iki binayı kendi başlarına inceleyelim.

( İ Ç

H A Z t N E )

lan yer, b cihannüma şeklinde iki kemer çifti ile manza­ raya açılmış bir revaktır. d ve e gözlerinin üstü kubbe ile örtülmüş ve e mekanı yeni bir hamamın soğukluğu yapılmıştır. a ve c odalarında iki küçük çıkıntı yapılmış­ tır, bunların biri hela diğeri bir balkondur. Revak ve a, b, c mekanlarının örtüsü duvar örgüsünden çıkma yük­ sek bir istalaktit silme üzerinde ahşap tavandı, üzerleri ise çatı idi, bö7leıce, hamam ve yanındaki oda üzerinde kubbe, baş oda üstünde düz tavan ve çatı vardı. Bu gayrı '

K

p

o

T

76

A

p

tabii durum, binanın bütün strüktürünün elden geçiril­ mesini gerekli kılmaktadır. Kubbeli odalarda pencere sistemi ve akslar ile kub­ be ve alikaları (pandantif) arasında uyumsuzluklar var­ dır. Buradaki pnecereler diğerlerinden farklıdır, derin hücreler içine alınmıştır. Duvarlar değişik kalınlıktadır, çoğu yerde gizli hatıllarla bağlanmıştır, taşıyıcı kemer­ ler sivri değildir, duvar örgüsü dış cephelerde kesme taş, içerde dolmadır. Bina zelzelelerden zarar görmüştür, kubbeleri çök­ müştür ve Marmara cephesinin hemen hemen boydan bo­ ya çok büyük dayama duvarlarıyla takviye edilmesi zo­ runluluğu ortaya çıkmıştır. Bu duvarların 16. yüzyılda yapılan kroki ve keşifleri mevcuttur. c ile d mekanları arasındaki duvarın Marmara cephesindeki dış duvar ile bağlantısı yoktur. Buradaki çıkma (cumba) da iki oda arasındadır. Hiç bir surette bunun uygun yer olduğunu gösteren bir ipucu mevcut değildir. Binanın örtüsü ahşaptır, ancak, d ve e üzerinde son­ radan, hatta belki de inşaat sırasında kubbe yapıldığı dü­ şünülebilir. Bu kubbelerin. asıl planda yer almış olmaları için sebep yoktur, çünkü böyle olduğu halde, önceki oda­ lar ve esas baş oda olan c nin de kubbeli olması gerekir. Böyle olmadığına göre, binanın her yerinde ahşap çatılı (sakıflı) olduğunu ve kubbesi bulunmadığını kabul etmek düşünülebilir. Esasen d ve e mekanlarındaki kubbelerin, sonrada ortaya atılan bir düşünce sonucu buralarda yer aldıklarını akla getiren durumlar arasından en önemlisi, kubbe ile pencere ve kapıların sistmeleri ve eksenleri ara­ sında münasebet bulunmamasıdır. Kubbeli her mekanda böyle bir aksiyal simetrinin şart olduğunu iddia etme­ mekle beraber, tabii çözümün bu türlü olacağını unut­ mamak gerekir. Tahminimize göre kubbeler, bir sonra­ dan gelme buluş olarak, bu halleriyle ilave edilmiştir. Fa­ kat ikinci bir mesele hemen ortaya çıkmaktadır: Hamam köşkün ilk yapılışında da öngörülmüş idiyse ki marmara tephesindeki kesme taşduvarın soğukluk bölümü deva­ mınca, bir metre kadar ilerlemekte olması buna işaret etmektedir, o halde d işaretli oda, neden aynı şekilde kub­ beli yapılmıştır ? Bunu herhangi bir surette açıklamak mümkün değildir. Bu suretle, binanın kullanma biçimi ve fonksiyonuna gelmiş oluyoruz. Has Oda ile birlikte her iki binanın aslında Hünkara mahsus ikametgah ( konut) veya odaları olarak tasarlanmış oldukları tahmin edile­ bilir. "Fatih Köşkü" öncelikle böyle bir hizmete, yani Hün­ kar meskenine, uygun plana sahiptir. Şu halde a ve b odaları, önce hünkara ait olmak üzere, d ve e nin ikinci derece hizmetlilere ayrılmış olduğu düşünillebilir, a oda­ sının yanın(la bir hela yeri olması da buna işaret etmek­ tedir. b taraçası da Enderun meydanından ayrılmış du­ rumu ile Hünkarın şahsına ait olduğunu anlatmaktadır. Alt katların aslında nasıl kullanıldıkları bilinemiyor, fa­ kat burada, iç hazinenin nüvesini görmek isabetli olabi­ lir.

Odalar esasında bugünkü gibi çıplak değildi, mevcut musandıra, nişler, kaldırılmış olan şirvanlar ve hele kay­ bolmuş tezyinat, bu mekanlara zenginlik ve ihtişam ka­ tıyordu. Bunların tamamiyle ortadan kaldırılıp çıplak ha·

-

-

-

-

-

� -

I

s

A

R

A

y

I

le getirilmiş olması, hazineye çevrilmiş olmasından ileri geldiği düşünülebilir. tık dekorasyonun da çinili olmayıp nakışlı olması, daha kolay ortadan kalkmasına imkan vermiş olacağı da düşünülebilir. Has Oda, bu binadan farklı olarak, her zaman açık olan ve yüksek amaçlar için kullanılması düşünülen mekanlar olarak her zaman yeniden süslenmiş ve bu gaye ile en değerli malzemenin kullanılması esirgenmemiştir. Fatih Kasrı, yapıldığı tarihten ortalama 50 sene son­ ra, Has Oda binası gibi, I. Sultan Selim zamanında ilk kullanılış şeklini kaybetmiş ve depo olmuştur (tç hazine) . Tabiidir ki, bu depolama binanın dekorasyonuna ters düş­ müş ve zaman zaman, şirvan, ocak gibi yerler kaldırıla­ rak, hatta yer yer direklerin araları duvar ile örülerek yer kazanılmış ve bütün bina yalnızca hazine, yani depo, olarak vazife görmüş ve korunmuştur. 19. yüzyılda, bu­ rası dışardan da parmaklıklarla çevrilmiş, dolaplar, silah­ lar, dışarı revaka taşmış olmakda idi. I. Sultan Selim bu binayı iç hazine olarak içini dünya servetleri ile dol­ dururken bu hazineyi şahsına bağlamasını da bilmiştir. Fatih Köşküni.in mimari üslubu daha önce açıkladı­ ğımız gibi ikilik taşımaktadır: Has Oda'daki, biraz sonra göreceğimiz kristalize ve şaşmaz bir mimari burada yok­ tur. "Yeni biçim mimari" yanında eskisi de yaygın ola­ rak mevcuttu : musandıralar, duvar hücreleri hep Ana ­ dolu uslfıbundadır. Bunların Yeni Osmanlı elemanları ile birleştirilmesi yalnızca başarılı olmamış, akla bile geti­ rilmemiştir. Belki de kuvvetli renklerle kalem işleri gibi süslemeler bu eksikleri hissettirmiyorlardı. Osmanlı mimari elemıJnları, pencere ve kapı takım­ larında kendilerini en parlak şekilde gösterdikleri gibi, herşeyden evvel, binanın planı, genel gruplandırılması ve kitlelerin etüd ve dengelerinde hissedilebilirler. Bunun için hazine binasını eski açıklıkları ile düşünmek ve d, e deki değişik pencereleri dikkate almamak lazımdır. Yeni mimarinin en görkemli görünüşü marmara tarafındadır. Bu cepheyi arakasındaki 290 metre uzunluğunda�i deva­ mı ile, mutfak ve yağhaneleri de içine alarak gözier önü­ ne getirmek lazımdır. Bu cephede kat silmesi, göze bat­ mayan yerler dışında, büyük ve kesintisiz bir yatay çizgi şeklinde devam etmektedir. Baş silme, yani kat yüksek­ liği de, boylu boyunca küçük farklarla ve bina devamın­ ca aynıdır. Yalnız, bundan sonra, kubbe ve ba'Ca, çatı pi­ ayrılıklar şeklinde çatının ramitleri, farklı geometrik üzerinde hareketli motifler meydana getirirler. Kat sil­ mesinin altı gayet yüksek, yer yer takviye payeleri ile tutulmuş sağır bir duvardır. Bu duvar Fatih Köşkünün altına gelince, ancak ölçüldüğü zaman, hissedilecek ka­ dar az bir eğim kazarunaktadır. Bu eğim duvara başka bir kuvvet ve sanki elastikiyet vermektedir, üst kat, yani asıl köşk, böylece daha oturur gil:ıi görünmektedir. Yüz­ lerce metre uzunluğundaki, sadece yer yer ve az saYıda pencereleri olan bu duvar binanın köşesine geldiği zaman sayvanın çifte kemreli büyük açıklıkları ile parlak bir · şekilde sonuçlanmaktadır. Burası bütün sarayın dışarı­ ya açılan bir locasıdır sanki. Eskiden bu revakın önünde gayet büyük bir de saçak varmış, bu saçağın her iki cep­ hedeki izleri son senelere kadar görülebiliyordu. Cephe-

,

p

K

A

p

I

nin bu kuvvetli motifi yanında küçük balkon ise ikinci planda kalmaktadır. Ancak yakından bakıldığında, bunu taşıyan mermer furuşların da çok büyük boyda oldukları görülür. Balkon direklerine sonradan verilen şekil ve ön­ celikle bunlara ön tarafda ikisinin ayrıca ilave edilmiş olması başarılı değildir. Balkonun çatısı gayet dik ve cep­ he yüzeyinin önüne eklenmiştir. Kat ve koltuk silmeleri gayet kuvvetli kaval profillerle meydana getirilmiştir. Bunların bir kısım gruptan ayrılarak balkonun ve diğer

s

R

A

A

y

I

77

çıkmanın etrafını sarması gayet hassas sofistike ( mari­ fetli) bir mimari yaratmaktadır. Bu ağır ve ağırbaşlı mimari, malzeme ve cepheleri­ nin sadeliğindeki · haşinlikle Sultan Sarayında uygulanmış­ tır. Sultan, yeni ülkeler fetheden, dünya çapında bir hü­ kümdardır. Bu kadar sade ve asil bir mimariyi tutma·­ sını ve korumasını bilmiştir, mimarları da bundan baş ­ kasını aramamıştır.

r

H A S

O D A

( H I R K A - t S A A D E T

Bu binanın Fatih Köşkü karşısında olduğu ve Ende­ run meydanının sol köşesini tuttuğunu daha önce belirt­ miştik. Bu binanın, mimari bakımdan, diğerinden çok farklı olduğuna da işaret etmiştik. Bu köşk de, ne ol­ duğu kesinlikle bilinemiyen, yapılış tarihinden 50 yıl ve­ ya daha az zaman sonra başka bir işe tahsis edilmiştir. Ancak hazine olan Fatih Köşkünden farklı olarak, Hün­ karın ve çevresinin günlük yaşantısından uzak kalmamış­ tır. Mukaddes karakteri nedeniyle, zaman zaman en de­ ğerli çiniler ve benzeri dekorasyon ile süslenmiş fakat bu yüzden yavaş yavaş ilk karakterini kaybetmiştir. Has Oda Kasrı, mimari ve yapı bakımından, en ba­ sit esaslara dayanmaktadır. 23/23 metrelik bir kare planı olan bina, ortasında kesişen iki kalın duvar ile dört gö­ ze ayrılmıştır. Bunların her biri bir kubbe ile örtülmüş­ tür. Duvarlar çevrede 1.70 metre, içerde 3.5 metre, yani çok kalındır. Bu strüktür sistemi adeta yıkılmaz sağlam­ lıkta bir yapı meydana getirmiştir. !ki katlı olan Kasrın alt katı da aynı prensibe göre inşa edilmiştir. Şu farkla ki, bu katta Kubbe yerine tonoz vardır. Dört kubbeli esa:> kısım avlu kollarına iki kanat ile bağlanmıştır. Esas bün­ ye kadar kalın �uvarı olmamakla beraber, yeni ·ve çok metin yapılardır. Kolların devamınca doğu yönünde Ki­ ler ve Hazin� koğuşları, aynı genişlikte olmak üzere gel­ mektedir. Batı tarafında durum, değişikliklerden 9olayı, o kadar açı� değildir. Ancak, burada da aynı duvarlar avlıı yüzü ('cephesi ) boyunca devam ettirilmiştir. Böylece Has Oda binası, Enqerun meydanının sol köşesine yerleştiril­ miş ve civar binalarla şaş!Jlaz şekilde bağlanmıştır. Bü­ yük kubbeli mahallerin biri, avlu içine girinti meydana getirmektedir. . Binanın avlu tarafına bakan cephesinde, dış cephesinde olduğu gibi, bir sıra direklik vardır. Bu direkler yüksek bir mermer sed üzerine oturmuş olup, ağır bir kemerli sistemle örtülmüştür. Revak, taşkın iç köşenin de etrafını sararak, dört kol halinde köşkü ku­ şatmaktadır. Her kol üç kubbeli olup, köşedekilerle be­ raber toplam on üç kubbe vardır. Ancak 13. kubbenin du­ rumu bina ile kesin bir biçimde ilgilendirilememekted ir. Has Oda binasının Haliç'e bakan iki cephesi de on bir kubbeli bir revak ile çevrilidir. Burada revak yalnız dört kubbeli blok devamınca yapılmıştır. Bu direkler ( re­ vak ) zamanla çeşitli değişikliklere uğramışlardır. tç ta­ raftakilere yenileri eklenmiş ve son zamanlara kadar Has

D A 1 R E S t )

Oda koğuşu olarak kullanılan daire meydana getirilmiş­ tir. Haliç tarafına ise direklik, yeni bir sıra ilavesiyle, genişletilmiştir. Bu tarafa ayrıca bir havuz ve yeni bir teras daha eklenmiştir. Sarayın bu köşesini eski haliyle gözönüne getirmek istenirse, zeminin o tarafda bugünkünden 4-5 metre da­ ha aşağıda olduğunu d Uşünmek gerekir. Al t kata kadar ölçülecek olursa, zemin , Enderun meydanından 9.50 met­ re kadar daha aşağıdadır. Zamanla burası çeşitli ilaveler ve dolgularla 3 metre yükseltilmiştir. tik yapılışta bu kö­ şenin gayet masif ve kapalı bir görünüşü vardı. Sağır du­ varın içinde yalnız alt katın seyrek pencereleri vardı. Bu büyük kitle üzerine, büyük bir kontrast meydana getir­ mek üzere, dirkelik oturtulmuştu. 7 metre kadar yük­ sek olan bu revak Haliç'e tamamiyle açıktı, önünde baş­ ka bina veya duvar yoktu. Burası Fatih Köşkündeki te-· rasın mukabili idi. Direklerin arası 4.5 metreden az faz­ la idi, yani iç avludakinin aynısı idi. Kemerlerin önünde­ ayrıca geniş saçaklar vardı, bunlar, aynı zamanda çok dikti ve revakı yarı yüksekliğine kadar örtüyordu, furuş­ ları, mermer sütunların içine gömülü idi, dış köşe sütun­ lara üçer furuş saplanırdı. Dört mekanın kubbeleri za­ manla çeşitli değişikliklı;re uğradı. En son, Hırka-i Saa­ det makamının üstündeki kubbe. 18. yüzyılda daha da yükseltilerek, bugünkü şeklini aldı. Binanın ilk yapılışın: da kubbelerin kasnakları. arasında yükseklik farkı var mı idi ? Bunu bilemiyoruz. Esas binanın ilk kullanılış şek­ linin de nasıl olduğu tahmin edilemiyor. A ve B yerleri ayrı odalardı, bunlardan A köşede olduğuna göre, her­ halde baş-oda, yani Has Odanın kendisi idi, buraya giriş. B veya E den idi. B mahalli ikinci bir oda, bir bekleme . yeri veya bir ön oda idi, çünkü ayrı giriş ve revak çıkış kapıları vardı, şayet bu kapılar sonradan açılmış değiI iseler. E ve F mahalleri birbirine geniş bir kemerle bağlr idi ve aslında, şimdiki gibi, bir sofa meydana getiriyor-· lardı, esas giriş ve avluya çıkış buradandı, aşağıya iniş. A ve B arasındaki dik bir merdivenden olurdu. Demek oluyor ki, burada da Fatih Köşkünde olduğu gibi, baş­ odanın aşağı katla doğrudan bağlantısı vardı. Bazı ka y� naklara göre, alt kat bir zaman Has Odahlara koğuş gö­ revi yapmıştır. Bu odaların abdesthaneleri nerededir? Bu­ gün belli olmuyor. Sonradan Kutsal Emanetler Hazinesi (D) ve Dest-i mal odası yapılan yerler ( G) eskiden ne olarak kullanılıyordu � Bilinemiyor ( 15 ) [ 16 ) [ 17) .

78

T

o

p

K

A

P-

I

s

A

R

A

y

I

IV. AVLU, SOFA-! HÜMAYUN, LALA (LALE) BAHÇESİ

Fatih zamanında Enderun meydanından sonra, mey­ dandan ziyade bahçe durumunda olan "üçüncü yeri", ya­ ni, IV. avlu gelirdi. Buranın dış sınırlarını kesinlikle ta­ yin edemeyiz. Ancak, iç tarafta ve Has Odanın önünde bulunan kısım, Haliç cephesi dışında, kesinlikle sınırlan­ dırılabilmektedir. Çünkü bu iki yüzde de eski sınırların kaideleri mevcuttur. Bu teras, yönü bakımından Haliç cephesine paraleldir. Bu değişik yön daha aşağıda ( Fil Bahçesi ) başlar, halayıklar hastahanesi ve has ahıra ka­ dar devam eder. Farklı açılarda olan bu iki yönün Bağ­ dat Köşkünün altındaki terasda ne şekil aldıkları kesin­ likle belli olmamaktadır. Söz konusu terasın sonradan, 17. yüzyılda, Haliç tarafına doğru genişletildiği ve dipte mev­ cut bir duvarın önüne kemerler üzerine ilave edildiği an­ laşılabilir. Fakat bunların arkasında kalan veya daha ev­ velden yıkılmış bulunan eski sur duvarının yönü ve yeri belli olmamaktadır. Düşüncemize göre, Hekim Başı Ku­ lesinin Haliç tarafındaki karşılığı sekiz köşe bir kule ha­ linde şimdiki Bağdat Köşkünün yerinde bulunuyordu, bel­ ki de, alt kattaki duvar kitlesi bu kuleye ait idi. Bura­ da Bağdat Köşkünden evvel II. Bayezid'in çok şöhretli bir köşkünün var olduğunu yabancı yazarlardan biliyo­ ruz. Burası eskiden Suffa-i Hümayun diye adlandırılmış­ tı, Hünkarın öz odaları, köşkler ve bahçe burada idi. Şim­ diki havuz)Jn da çifte köşklerden daha eski olduğu ve hatta Revan Köşkünün altında devam ettiği ve şimdiki­ nin iki misli büyüklükte olduğu kesinlikle düşünülebilir. Venedik ·balyosu olarak üç yıl (1604-1607, Ahmet I) , ts­ tanbul'da kalan Ottaviano Bon bu havuzu tarif eder [18] . 1940-44 senelerinde burada yapılan tamirler sırasında ha­ vuzun eski durumu tesbit edilebildi. Bu tespite göre, şim­ di havuz üzerinde çıkma biçiminde duran kameriyeniıi bu­ lunduğu tarafda Hırka-i Saadet dairesinin mermer ayak­ lar üzerine .oturtulmuş cephesi bulunuyordu. Bunun ar­ kasında dairenin kemerli ayaklara dayanan rıhtımı ge­ liyordu. Daha sonra 'buraları revak haline getirilerek o zamandanberi yapılmış bulunan Sünnet Odası ve Revan Köşkünün bulundukları yerler aynı örtü içine alınmıştır.

Buraya yapılan ilk ilavelerden biri Sünnet Odası ol­ muştur. tık olarak Has Odanın etrafındaki revak �eniş­ letilmiştir. Bunun için aşağıdan başlayarak Has 0danın Haliç'e bakan iki dış yüzüne gayet masif duvar kitleleri eklenmiştir. Bunlar köşkün alt katının pen'cereleri önün­ de kemerlerle asılmıştır. Bu kalın duvar üzerine ikincj sıra direkler ve onları örten tonozlar inşa edilpıiştir. Di­ rekler batı tarafında iki sıra genişlikte, kuzey-doğu ta­ rafında ise daha küçük aralıklarla dikilmiştir, örtü ilk yapılışta mail ahşap tavan iken, Sultan Reşad (V. Meh­ met) zamanında, manastır tonozu şeklinde kagirleştiril­ miştir. Yeni direklerin havuz tarafındaki cephede, par­ maklıklar ve furuşlarına ait izleri, üzerlerind_e mevcuttur. Revan Köşkü ve etrafındaki revak yapılınca, ·bu kapı ve parmaklıklar kaldırılmıştır, yeni revak, havuz tarafına doğru kıvrılmıştır. tlave edilen 5 . açıklığın sonuncusu da­ ha geniş ve yüksektir. Bunun sebebi ise, burada Revan :Köşkünün yükselen silmesini tutmakdır. Şimdiki duru­ muyla havuzun iki yanındaki revak, Sultan Reşat zama­ nında alın duvarının yükseltilmiş halidir. Dik saçakların da bulunamaması, burasının diğer bir güzellikten mah­ rum kalmasına sebep olmaktadır. Havuz ve Haliç tarafın­ daki direklikler, dolama perdelerle kapalı olup içerdeki çi­ niler böylece korunmuş olmakta idi. Bu yüzden burası bir tür sofa durumuna girmiş, yerlere hasırlar ve halı­ lar serilmiştir. Duvarlara çeşitli levhalar ve değerli ku­ maşlar asılmış, çeşmeler yapılmış, Hırka-i Saadet oda­ sının önüne bir nevi hacet ( dua, dilek) penceresi ihdas edilmiştir. Bu arada yerde, Mısır işi duvar çeşmesi ile bağlı bir su yolu açılmış ve bu kanal havuza akıtılmıştır. Havuzun üzerine mermer ayaklarla taşkın bir de köşk (çıkma) ilave edilmiş, buna gayet süslü malakari bir tavan yapılmış ve zengin minder ve yastık takımlar: ile tefriş olunmuştur. 19. yüzyılda perdeler kaldırılarak yerlerine ahşap çerçeveli camekanlar konulmuştur. Bu­ gün ise, camekanlar da kaldırılmış olup bina her türlü hava te'siderine açık durumdadır.

REVAN (1629) VE BAGDAT (1640) KöŞKLERt VE 'MEHTAPLIK

mermerlik, eski lala bahçesinden 2 yahut 2.50 metre daha

Haliç bahçesini genişletmek ve .Yükseltmek için mev­ cut ve üstü kaldırılmış olan eski sur duvarı önüne sıra to­ nozlar ilave edilmiş ve yeni yapılan döşeme bunların üze­ rine oturtulmuştur. Ancak, 1642 senelerinde, yani birkaç sene sonra, Sultan tbrahim burasını daha da büyültmek üzere, kemerlerin önüne ilaveler yapmış ve ileriye aldığı sünnet odası ile bir hizaya getirmiştir. Burada "İncirlik" denilen alt zemine olan yükseklik mesafesi böylece 11,50 metreye yaklaşmıştır. Ancak bura­ ları sonraları gittikçe daha da dolduğundan, bu yüksek­

yüksek olmuştur.

lik azalmıştır.

Sultan Murad IV, Irak ve tran seferinden dönüşün­ de burada zaferini anlatan iki köşk yaptırmıştır. tık ola­ rak eski Bayezid Köşkü tahminimizce zemini seviyesine kadar yıktırılmıştır. Köşeyi oluşturan .sur kulesinin dendanları da kaldırılarak, teras, has-oda seviyesine �adar yükseltilmiştir. Böylece Has-Oda, evvelki yüksek mev­ kiini kaybetmiş ve Has-Bahçeye bağlanmıştır. Havuz da yarısından kesilerek Revan Köşküne yer vermiştir. Yeni

T

o

p

A

K

I

p

yanında çardak biçiminde parmaklıklar yapılmıştır. Bun­ ları Seyyid Vehbi surnamesinde görmek kabildir. Çifte Köşkler, Bağdat ve Revan Köşkleri, aynı üslupta ve aynı planda inşa edilmiştir. Ancak kubbeli merkez sekizgen­ ler ilave edilen çıkma şeklinde sekilik cumbalar; birinde

O

F

A

K

Aşağıda kalan sur ile çevrili kısımda iki kule var­ dır. Biri Hekimbaşı veya Lala Kulesi, diğeri ise Kapı Ku­ lesi idi. Aradaki yüksek duvarlar II. Abdülhamit zama­ nına kadar, eski dendanlı ve pencereli durumlarını ko rumuşlc:. rdır. Böylece burası bir dereceye kadar çevre­ lenmiş ve mimari · bir düzen içine alınmış bulunuyordu. İçerideki zemin, Has-Bahçe şeklinde kullanılmıştır. Bu­ rada bazı lale meşherleri ve alemleri yapılmıştır. Bu se­ beple Köşe Kulesine izafeten bazan, , taşıdığı "Lala" ismi, ağızlarda "Lale" olmuştur. Burada eski yol döşemesi ve çiçek sandıkları çerçevelerini görmek kabildir. Sofa Kö�­ kü "Kapı Kule"nin iki tarafına inşa edilmiştir. Bunun ·

III.

Y E R ! ,

I V .

Y U K A R I

,

V E

Ş

ö

K

H A S

y

I

79

ü

-

B A H Ç E

na kadar ayakda duruyor idi ise, üst kata ait kalıntıları­ nın kaldırılmış ve teras duvarı 1 7 metre kadar ileriye­ alınmıştır. Bu esnada yahut daha evvelden buralarda bu­ lunan "Çadır Köşkü" de ortadan kaldırıldı. Bu bölgede başka . bir köşk daha var mı idi ? Veyahut, çiniler, sözü­ nü · ettiğimiz köşklerden birinden mi geliyordu ? Herhald� bu havalide bulunan bir köşke ait çok zengin ve kaliteli. 16. ve 17. yüzyıl yapısı, büyük sayıda ve adeta panolar oluşturulacak kadar çok çiniler elde edilmiştir. Bunlar ve tncili Köşkden, tarafımızdan yapılan kazı ve araştırmada , çıkarılan çinilerin, birgün essalı bir etüde 'tabi tutulma­ ları gereklidir. Bu civarda, 19. yüzyıl ortalarında cami ve Esvap Köşkü gibi binalar daha yapıldı. Bunlardan başka 19. yüzyıl başlarında eski durumunda olan üçüncü yeri ka­ pısı, üstündeki köşkü ile yıkılarak yerine şimdiki çifte kuleli kapı yapılmıştır.

A Ş A C I

!simlerinin kaynağını bilmediğimiz bu iki "bahçe", eski üçüncü yerin parçaları sayılabilir mi ? Yahut "tncir-

A

ıçm kulenin iki tarafında sur kısımları yıkılmıştır. 1 7. yüzyıl sonlarına doğru Mustafa Paşa tarafından inşa edil­ diği söylenen Köşk, m. Sultan Ahmed zamanında, 1704 de, şimdiki plan ve şeklini almış, ancak, dekorasyon 1 752 senelerinde modernleştirilmiştir. Bu köşkün sivil mimari­ miz için önemi olması gereklidir. En önemli tarafı, iki sekiliği ile birbirinden farklı iki tabiat alanına açılma­ sıdır. Bir taraftan geniş ufuk ve alabildiğine Boğaz gö­ rünüşü, diğer tarafta, iç bahçe ve sarayın harim etkisi vardır. Bir yönü güneşli iken, diğeri gölgededir. Bu di_i­ zen, Türk sivil mimarisinin yarattığı en çekici ve etkili eserlerden bir örnektir.

A V L U ,

Has-Bahçeyi üç taraftan çevreleyen bu alanın eski karakteri ve değeri hakkında bir fikir edinmek kabil de­ ğildir. Bu bölge, üst bahçeden 4 metreye varan bir dü­ şüklüktedir. Hazine ve Kiler Koğuşları arasında bulunan yokuşlar ve inişler yenidir. Eski bağlantı nasıldı ? Bunu bilemiyoruz. Buraya bakan Has-Bahçe, Bağdat ve Sofa , Köşkleri , Lala Kulesi ile az çok mimari birliği olan bir cephe oluştururlar. Bağdat Köşkünün kemerli masif ayakları, Sofa Köşkü, incecik mermer sütunlar üzerin­ deki durumlarıyla kontrastlı bir kompozisyon meydana getirirler. Boğaz tarafındaki sınır kesinlikle tayin edl­ lememektedir, ancak nüvesi ve bazı kalıntıları bulunan eski "Üçüncü Yeri" Köşkü üstüne inşa edilen Mecidiye veya Yeni Köşkten farklı yönlerde idi ve dış sınırları ay­ nı değildi. Burası Sultan Mecid zamanında 19. yüzyılın ortalarında yeniden ele alındı ve Boğaz yönünde büyü­ tüldü. Bu sırada "üçüncü Yeri Köşkü" nün, eğer o zama-

R

üç, diğerinde dört tanedir. Ayrı'ca Bağdat Köşkünde bun­ lardan başka, gayet acemice ilave edilen bir çıkma oda daha vardır. Bağdat Köşkünün etrafını çeviren direkliğe karşılık, Revan Köşkünün yalnız havuz tarafında revak direklik vardır. Her iki köşkde de, gayet geniş saçaklar, kubbeli sakaf ve saçaklı kısımları örter ve birleştirir. Her iki Köşk bu plan ve siluetlerini sahildeki yalı köşkünden almışlardır.

Böylece Sultan İbrahim saltanatı sırasında, buraya konsollar üz�rine kurulan tunç ka�eriye, dramatik du­ rumunun bir kısmını kaybettirmiştir. Kameriye�n iki

S

A

s

t N C t R L t K

lik" buradan ayrılıp, şimşirlik ve cariyeler h;:tstahanesi­ nin bulunduğu en alçak seviyedeki bahçeler grubuna mı

T

o

p

K

A

p

mal edilmelidir? Bu soruyu henüz cevaplandıracak du­ .rumda değiliz. Bu sebeple her bahçenin kendi durumunu ayrı ayrı inceleyip aralarındaki ilişkilere sadece işaret -etmekle yetineceğiz. Yukarı incirliğin, üçüncü yerinin bir parçası halinde .ele alınmasının .en doğru hareket olması gerekir. Bura­ .sını diğer kısımlardan ayıran bugünkü duvar da esasen muhdestir, yani sonradan yapılmıştır. Burada Has-Oda'­ :nın alt katına bağlantı var mı idi ? Has Odalıların bu ci­ :hette herhangi bir giriş veya ilişkileri var mı idi ? Bunu da kesinlikle bilemiyoruz. Esasen bu olayın, mimari ve

r

s

A

R

A

y

r

�i �

ritmik

şekilde bölünmüştür. Böyle'ce Harem bahçesi duvarı ıkı kat kadar yükseltilmektedir. Alt incirlik bahçesi kapısı, duvarın alçak olan kıs­

mındadır. önünde ik i yönlü uzun bir rampa vardır. Bu rampa iptal edilirken, duvarlar ilavesiyle kullanılmaz bir hale sokulmuŞtur. Asıl kapının altında ve rampanın en fazla yükselen yerinde üç kemerli niş vardır. Girildikten sonra kapının karşısında rampanın başlangıcı ile kar�ı­ laşılır. Rampa, yukarı İncirlik duvarı boylinca yüksel­ mekde ve köşeye gelince 90 derecelik bir dönüşle Has-

binaların incelenmesi bakımından ziyade, sarayın tarihi.

Oda yönünde devam etmektedir. Burada, ileride görece­

yönünden önemi vardır. Bizi

ğimiz "Kule Köşkü" tarafına geçilmiş ve üst seviyeye

ilgilendiren, bu bahçenin

Has-Oda binaları ve Mabeyn ile olan bağlantısıdır. Bah­ -çeden başlamak üzere, eski bir geçid ve rampanın bu­ lunduğu anlaşılıyor. Burası şimdiki Gülhane Parkı, eski dış bahçeye bir kapı ile açılıyor ve böylece sahilde, yani Yalı Köşkü, saltanat kayıklarına, belki de, Sarayburnuna bağlantı sağlıyordu. Demek oluyor ki, üçüncü yeri kapı­ sından başka, burada bir kapı daha vardı ve bu kapı do�­ rudan dağruya Mabeyn içine ve hatta Has-Odaya direkt bağlantı sağlıyordu. Abdurrahman Şeref ve Ata beyler bu kapıdan ve önemli girişlerden söz etmemişlerdir. Bu­ na karşılık Abdurrahman Şeref bey haritasında "Fil Ka­ pısı" diye önemsiz bir kapıya işaret etmekle yetinmiştir. Ralbuki bu giriş, yeri ve kuruluşu bakımından önemli görünmektedir. Aşağı İncirlik, "Fil Bahçe"sinin altından ·başlayan bu rampa çoktanberi terk edilmiştir. Belki de b.u sebeple tarihçilerimiz tarafından anılmamıştır. Söz ko­ nusu kapı, bağlantı rampa şeklinde ve at üzerinde kulla­ nılmak üzere inşa edilmiştir, bu sebeple, hünkarın şah­ sına ayrılmış olarak yapıldığı düşünülebilir. tlginç taraf, ilk rampa, zemin seviyenin yükselmesi sebebiyle terk olun­ muş ve olduğu gibi altta bırakılarak, bilinmiyen bir ta­ rihde üzerine bir üst rampa yapılmış olmasıdır. Eskiden, bu rampalı ve binişe mahsus geçitler saraylarda sık sık uygulanırdı, hatta, bunların helezoni olanları da vardı. Buradaki uygulamada rampalar yer yer üstüstedir. Esas kapı, aşağı incirlik bahçesinin Haliç'e bakan cephesinde· dir. Bu cephe,

260

metre kadar uzunlukda olan Fatihin

dış duvarıdır, belki de tamamı harem duvarı olarak inşa edilmiştir ve saray avlularına paralel olmayıp kadar bir inhiraf (sapma)

10

derece

yapmaktadır. Bu istikamet

varılmış olur. Buradan Mabeyn Taşlığının altına ve ora­ dan Has-Odaya ulaşılıyordu. Bilinmiyen bir tarihde ram­ panın üzerine bir ikincisi ilave edilmiş ve böylece alt rampa örtülü bir tonoz durumuna girmiş oluyor. Bu mıntı­ kanın daha derinden incelenmesi ve bazı yerlerde son­ dajla.r yapılması gerekir. Gülhane Parkından, aşağı İncirÜ k bahçesine girilin­ ce sağ tarafımıza bir takım bina kalıntıları isabet eder. Bunlar

16

sene evvel yapılan kazı ve araştırmaların so­

nuçlarıdır. Meydana çıkan, çok ilginç,

19.

yüzyılda ya·

pılmış olduğu tahmin edilen bir köşkün kalıntılarıdır. Bu köşk yüksek çevre duvarlarının arkasında manzarasız kal­ mış değildi. Kalıntılar sadece köşkün kaidesine aittir bu'

.

nun üzerinde kemerli bir kat, onun üstünde asıl köşkün bulunduğu düşünülmelidir. O takdirde köşk, şimdi arka duvarda mevcut olan cephe izlerinin seviyesinde idi. Bu­ radaki örülmüş kapı, herhalde, köşkün şimşirliğe açılan kapısı idi. Şimşirlik tarafında bir sıra tonozlu alt oda vs

I. Abdülhamit Mabeyn Köşkünden, yani, Mabeyn taşlı­ ğından buraya inen ve duvara yaslanmış bir ahşap mer­ diven izi varuır. Buradan, biraz evvel

sözünü ettiği�iz

köşk arkasındaki kalıntılara varılabiliyord.u. Böylece "Aşağı İncirlik Köşkü"nün arkadan şimşir­ lik, yani, Mabeyn tarafında devamı ve asıl müştemilatının bu tarafda bulunduğu anlaşılıyor. Ancak, çeşitli ve farklı olan bu kalıntıların arasında birkaç yüzyıla kadar uza­ nan bir zamanın da geçmiş olduğunu unutmamak lazım­ dır. Esasen Köşkün İncirlik Bahçesi tarafında 19. yüz­ yıl veya biraz daha eski kalıntılarla çevrili olduğuna işa­

metre ka­

ret etmiş idik. Bunların bir takım eklentilere ait olduk­ ları düşünülebilir. Mevcut köşk, kaidesinde kesme mer­ merden yapılmış konsollar başka nasıl açıklanabilr? Ha-

dar uzunlukda devam etmektedir. Söz konusu ön duvar,

vuz yoksa dahi, herhalde burası bahçe tarafına doğru ba­

(doğrultu) buradan i tibaren,

ikinci ve paralel bir kol

şeklinde Kozbekçiler Kapısına kadar, yani, harem tarafında

8-10

500

metre aralıklı üçken kesitli pilastr­

larla ( direklerle) takviye edilmiştir. Aym sistem, Ende­ run duvarının açıkta kalan kısımlarında da uygulanmış­

.,

kılacak bir balkon, arkası da loca durumunda bir kemer altı idi. Köşk odası daha yukarıda, manzaralı ve arka bahçeye de bağlantılı idi. "Aşağı İncirlik" bahçesinde üze­

tır. Bu usul, Bayeıid meydanındaki Eski Sarayda da uy­

rinde durabileceğimiz başka bir özellik, Haliç duvarları­

gulanmış bulunuyordu. Duvar gayet düzgün kesme taş­ dan inşa edilmiştir ve alt kısımları paye ve kitabelerle

kalem işleridir.

nın iç tarafındaki kitabe şeklindeki

18.

yüzyıl sonuna ait

t

-

T

o

p

A

K

K

Hırka-i Saadet dairesinin Haliç'e

I

p

U

L

E

K

ö

beyn ve Hareme geçilirdi. llk olarak I. Sultan Selim'in inşa ettirdiği söylenen "Kule Köşkü" ile karşılaşılır. Burası sonradan I. Abdül­ hamid tarafından Mabeyn şeklinde, yani selamlık olarak tertip edilen "Mabeyn"in ilk binasıdır. I. Sultan Selim Has-Odayı boşalttırıp Hırka-i Saadet dairesi yapınca, bu­ rada yeni odalar meydana getirmiş olabilir. Herhalde,

Ş

K

R

y

A

I

81

ü

dir ve belki de bu yüzden yıkılmamıştır. üst kattaki ha­ mamın da aynı devre ait olduğu düşünülebilir, köşkün ahşap kısımları yenisine yer vermek üzere yıkılmış ola­

bakan revakının

güney sonunda gösterişsiz bir kapı vardır. Buradan Ma­

r

A

s

bilir. I. Abdülhamid'in aynalı Mabeyn salonunun oturdu­ ğu taş kaidenin belki eski köşk ile ilgisi vardı. Hırka-i Saadet tarafında görülen konsollu duvar eski köşke ait olmalıdır. İçeride bir hela ve önündeki geçidin ağır tunç kapıları, burasının kesin olarak Sultan Selim devrindeki kısımlar olduğuna işaret etmektedir.

inşa ettirdiği ve önemli olması gereken bu binadan az şey

Kapılar, sarayın başka hiçbir yerinde rastlanmayan

kalmıştır. Hatta o kadar ki, bunların yardımıyla köşkün

ağırlık · ve zenginliktedir. Bunlar, bu mevkide bulunduk­

eski planını restitüe etmek kabil değildir. Bina, Mabeyn

larına göre, köşkün diğer kısımlarının eski zenginliği ve

taşlığı ile "İncirlik Kapısı" rampasının birleştikleri yer

ihtişamı hakkında fikir vermeğe yeterlidirler.

civarındadır ve birkaç kata ayrılmıştır, kalıntılar kagir-

[19] , [20] , [ 21 ] , [22] , [23 ] , [24) .

MABEYN VE HAREM DAİRELER!

Bu iki daire arasındaki sınırlar zamanla değişmiştir.

lere ait ve hastahcı.neye kadar inen kısımdır. Bu gruplar,

!Ik bilinen Hünkar yatak odası, ill. Murad'a aittir, bun­

bir bakımdan fonksiyonlarına göre bir ayırma da sayıla­

dan sonra I. Mahmud, m: Osman, I. Abdülhamid ve m.

bilir. Yapı sırasına gelince, elbette ki Enderun tarafına

Selim ile bu odalar gittikçe daha fazla güneye, yani, ha­

bitişik binal�r ilk, Haliç duvarı tarafına doğru olanlar

remin içine doğru uzanmıştır. Sarayın bu kısmı selam­

sonra yapılmışlardır. K�if yapı

lık ve resmi tarafdan kabil olduğu kadar ayrılarak bir

devri ( Fatih Sultan Mehmed) , haremin tam yerleşme dev­

gizlilik karanlığı içine gömülmüştür. Yapıların karakterleri

ri (Kanuni Sultan Süleyman) , 1574

ve yerleşmeleri bakımından bu bölümü beş parçaya ayır­

olan inşaat, yani ill. Murad devrini de içine alan, 1586,

mak kabildir. Ancak yapılış tarihleri bakımından bu ayı­

1592, 1605, 1629, 1640 a kadar zaman olup bundan son­ ra, 1665 yangınını izleyen tüm inşaatı ile IV. Sultan Meh­ med devri gelir. En son III. Sultan Osman ( 1754) ve as­ ma bahçesinden başlamak üzere, m. Selim'e kadar (1789)

rım aynı sınırları izlemez. I. grup : Mabeyn taşlığı ve çev­ resi, 2. grup: Valde taşlığı ve çevresi, 3. grup : ın. Murad odasından valde dairesine kadar olan kısım, 4. grup: Kı:z­ (

periodları, ilk kuruluş

lar ağaları ve şehzadeler mektebi kısmı, 5. grup : Cariye-

1.

G R U P

uzanan küçük ölçüde eklemelerle yetinilen devir gelir.

M A B E Y N

Has-Oda tarafındaki sözünü ettiğimiz küçük kapı, bu taşlığa bakan bir katlı sade bir revaka geçit veriyor­ du. Buradan haremin birinci binası olan eski kadınla!' dairesi ve hazinesi önündeki direkliğe gidiliyordu. Birin­ ci geçit sarayca "altın yol", i kincisi bilinmeyen sebepler­ den temerküz mahalli ismini almıştır. Her iki revak ya­ şıt olabilir, birleştikleri yerde aynı mermer sütun içini:? alt kemerden gelen başlığa yer haiırlanmıştır. SôzünU ettiğimiz revaka ait sütun kaidesi izleri kemerlerin sa­ yısını tespite imkan vermektedir. Bu revak, anlaşıldığına göre, I. Selim Köşkü dışında, mabeyn taşlığının tek yapısı idi. Tabii altındaki zemin sayılmamak şartıyla burasının Haliç'e doğru son ilavesini tayin edebilecek durumdayız. Fakat daha derinlere ve eskilere gitmemiz olanaksızdır. Avlunun güney cephesi Valde Taşlığı ile tutulmuştur.

Sonradan bunlara, fil Murad Kasrı ve burası "şimşir-

yangınından sonra

T A Ş L i ô I

lik" veya !'kafes" olduktan sonra, Veliahd dairesi katıl­ mıştır. I. Sultan Ahmed'den itibaren Mabeyn dairesi, son­ raki sultanları da aynı daireler içinde barındırmak du­

rumuna girmiştir. Şehzadenin işgal etitği yerler, kendi hizmetlileri ve haremi halkını da içine alacak büyüklük­ de olmak üzere, gittikçe daha da büyüdü. tık ilayenin

"Veliaht dairesi" denilen bina olduğu kabul edilebilir. Bl'l bina, III. Murad inşaatlarından ortalama 100 sene sonra inşa edilmiştir. "Kafes" veya "şimşirlik" ismini de alan

u daireler, mabeyn taşlığı (ikballer avlusu) ve onun önünde daha aşağıdaki büyük havuz ve şimşirlik ile İn­ cirlik bah�lerinin a:ıt kısmını içine almış olabilir. İncir­ likdeki köşkler ve daireler hakkında fazla bilgi yoktur. Bunların son senelerde ortaya çıkarılan kalıntıları, daha

evvelden de bahsedildiği gibi, İncirlik bahçesine bakan bir köşk ve şimşirlik tarafında mevcud olan daha büyük

82

T

o

p

K

A

p

bir daireden meydana geliyordu. Burası alt katta üç göz­ lü ve arkası geçitli bir bina idi. Mevcut bina 17. yüzyıl sonlarından kalma olabilir. üstte bir veya iki ahşap veya

dolgu kat vardı, buradaki odalar I. Selim Köşkü mabeyn odası tarafında, İncirlik ve Şimşirlik arasındaki büyük bölme duvarına dayalı merdiven ve geçitlerle bağlı idi.

I

s

A

R

A

y

I

Burada da havuza bakan odaların varolduklan kabul edi­ lebilir. Böyleıce şimşirliği n aslında, şimdi görüldüğünden çok daha büyük bir alana ayrılmış olduğu anlaşılabilir. Son senelerin kazıları sonucunda meydana çıkan havuz, boyu ile, sarayın en büyük havuzu durumuna girmiştir.

I. ABDOLHAMID MABEYN DAİRESİ

I. Sultan Selim'in "Kule Köşkü"nden az parçaların kaldığını daha önceden belirtmiş idik. Bu durumun, yeni dairenin yapılması ile ilgili olarak da meydana gelmiş ol­ ması ihtimali vardır. Yani, inşaata imkan vermek için eski binanın bazı kısımları yıktırılmış olabilir. Yıkılan kısmın, şimdiki çift şekilli odanın bulunduğu Haliç tara­ fında olması muhtemeldir. Bunun arkasında olan kagir kısımlar kısmen korunmuş olabilir. Ancak bu takdirde şimdiki halinde de kagir olan ocaklı odanın durumunun ne olduğu sorusu ortaya çıkar. Bu yerin asıl bünyesi I. Selim Köşkü ile ilgilendirilebilir m i ? Bu soruyu halen kararlaştırmak kabil · değildir. Burasının Hırka-i Saadet revakı ile bağlanması biçimi de aydınlatıcı değildir. Bu tarafda üst katta bulunan helanın çıkıntısına ait bazı kon·· sol izleri ve duvar yüzleri görülebilir. Taşlık tarafında ha­

direklikden ibaretti. Bunun önündeki taşlığın genişliğini ise tayin etmek kabil değildir. Ancak, şimdiki taşlığın

en azından bir defa Haliç tarafına doğru genişletilmiş ol­ duğu sabittir. Valde taşlığı dairesinin bu cihete bakan ve dışarıya doğru bir dirsek bir direkliği vardı, "Cinlerin meşveret yeti" ismini alan bu geçit, ill. Murad Köşkünün yapılması ile, bu köşke sevkeder duruma girmiştir. Mabeyn dairesinin yapılması Üe eski revak kaldırıl­ mış, birkaç metre daha ileride ikincisi yapılmıştır. Bu arada bir kat da ilave edilmiştir. Böylece her iki katta

birer kapalı geçit, üst katta da ayrıca beş oda kazanıl­

mıştır ( İkballer dairesi) .

Veliahd dairesinin IV. Sultan Mehmed {Avcı Sultan Mehmed ) zamanında yapıldığını kabul etmek doğru olur. tki mekandan oluşan bu binanın, sonradan ara.sına bir

reme, yani, altın yola sevkeden eski direkliğin izleri ha­

kat sokularak kullanma alanı büyütülmüştür. Bu binada

la mevcuttur. Bu buluntuların yardımı ile eski, harem

çeşitli zamanlarda yapılan değişiklikler plan ve fotoğraf­

bağlantısı hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Bu bağlantı ,

lar bölümünde açıklanmıştır. ( Bakınız : Rölöve ve Resti­

Enderun büyük çevre duvarına yaslanmış üstü çatılı bir

tüsyon bölümü) .

II. GRUP: VALDE SULTAN TAŞLIGI VE ÇEVRESİ

Valde taşlığı ve etrafında meydana gelmiş olan oda­ lar ( mekanlar) , harem dairesinin en eski bölümü ara­ sındadır. Bunların Altın Yol yönünde oluşanlarının Fa­ tih devrinden kalmış olmaları kabul olunabilir. Ancak,

evvelce burasının bir avlu değil de bir tarafı Haliçe açık olan bir taşlık olması ihtimali vardır. Sonradan Haliç tarafına doğru Haremin büyütülmesi olayı sırasında, Sul-

tan Ahmed Fevkani Köşkünün bulundµğu kanat ilavesi ile açık taşlık, kapalı avlu şekline dönüştürülmüştür. Bir hayli karışık ve değişik devirlerin meydana getirdiği bu bölüm hakkında kitabın rölöve ve restitüsyonlar kısmın­ da geniş açıklama yapılmıştır. (Bakınız : Rölöve ve resti­ tüsyon bölümü ) .

III. GRUP : III. MURAD ODASINDAN VALDE SULTAN DAtREStNE KADAR

III. Murad zamanında 1578 yılında Valde taşlığının Halice açılan cephesinin önüne, III. Murad odası eklen­ miştir. Bunu takiben bunların da önüne ilaveler olacak, odanın önü Ahmed I. kitaplığı ile kapanacak ve Veliahd

dairesinin inşaatı ile III. Murad odasının bir köşesi kır­ :pılacak tır. (Bakın ız: Rölöve ve restitüsyon bölümü ) . Hünkar sofası gerçekde Hamam ve I. Abdülha mid a yatak odası binaları ile III. Murad odası arasın yerleş

tirilmiş ve önemine uygun yapı tekniğine sahip bir bina değildir. Hünkar sofasını taşıyan kaide katının, yani alt yapının, karışık durumu da bu binanın ekleme yahut uy­

durma durumunu ortaya koymaktadır. (Bakınız: Rölöve

ve restitüsyon bölümü) .

ın. Ahmed yemek odası veya yemiş odası, I. Ahmed

Kitaplığı ile Hünkar sofası çıkıntıları arasında kalan boş­ luğun bir kemer ile örtülmesi ve bir çıkma ilave etmek

____________________ _..._ ...

� �� � -�

o

'T

A

K

p

p

I

.suretiyle meydana getirilmiş küçük fakat çok süsülü bir odadır (Bakınız: Rölöve ve restitüsyon bölümü) . Hünkar _ sofasından sonra, Hünkar Hamamı, Valde Hamamı, I. Abdülhamid odası, m. Selim odası ve Valde Sultan dairesi gelmektedir. m. Selim, III. Osman taşlı-

s

A

R

A

y

1

83

ğının bir köşesi üzerine bir oda inşa ettirmiştir (17541789 ) , ocaklı olan bu odanın zengin süsülemeleri vardır ( Bk : R-R, S : 136 ) . Bu grupun üstünde III. Selim'in val­ desi Mihrişah Sultan odası ile m. Selim'in dua odası bu­ lunmaktadır (Bk : Rölöve ve restitüsyon bölümü) .

IV. GRUP: KIZLAR ACASI, ŞEHZADELER MEKTEBİ, KARAACALAR DAtRESt

Kızlar ağasının üst katta, duvar ve tavanları çini kaplı olan odası vardır. Bu oda 17. yüzyıl yapısıdır. Bu bölüme · dahil, yine üst katta Şehzadeler Mektebinin di­ vanhanesi vardır. Burası, kubbeli bir orta mahal ve tek­ ne tavanlı iki yan mahalden oluşmaktadır. 17. yüzyıl de­ korasyonunda olan burası, 18. yüzyıl ikin'Ci yarısında us­ Jfıp değişikliğine uğramıştır (1749) (Bakınız: Rölöve ve restitüsyon bölümü) .

Bu bölümde Kara ağalar koğuşu bulunmaktadır ki Harem koğuşlarının en büyüğüdür, üç katlıdır. Alt katta baş kapı gfılamı yatak odası, misafir odası, oturma odası ve depolardan oluşmaktadır. Orta dehlizin sonunda iki kat yüksekliğinde çini ocak vardır. Birinci kat acemi ağa­ lara ayrılmıştır (Bakınız: Rölöve ve restitüsyon bölümü) .

V. GRUP: CARtYELER TAŞLICI VE HASTAHANE

Kadın efendiler veya Kalfalar dairesini izleyen ve bir taşlık üzerinde cariyelere mahsus çeşitli odalar ve koğuşlar bulunmaktadır. Bu taşlığın içinden "Kırk basa­ mak" merdiveni ile alt bahçeye inilir ki, burada Cariye­ ler Hastahanesi bulunmaktadır. Cariyeler dairesinin zemin katında büyük koğuş, ça­ maşırlık, hamam, abdesthane ve depolar vardır. Ancak bu bölüm bir hayli değişiklik geçirmiştir (Bakınız: Rölöve ve restitüsyon bölümü) .

dıkları topraklara yerleşmişler ve bazan doğrudan doğruya Sul· tandan, bazan da Anadolu Sultanından bulundu't{ları yerlerin ha·

Notlar :

T1l

Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi - Selçuklular Devri Anadolunun Fethi, İstanbul 1944 : "Selçuklular devrinde memHiklükden yetişme emirlerin çoğu soyca Türk cinsinden ve özellikle Türklerin Türkmen olmayan illerinden satın alınmış . veya esir edilerek yetiştirilmiş kullar ( köle)

Cariyeler hastahanesi binasına, cariyeler avlusundan kırk basamak merdiveni ile inilir. Bir taşlık etrafında odalar ve koğuşlardan oluşmaktadır. Alt katta merdive­ nin karşısında koğuş ve avlu etrafında: hamam, aşçılar koğuşu, mutfak, abdeshane ve (lört oda vardır. üst katta büyük koğuşun galerisi, çamaşırlık, başka bir koğuş, ab­ desthane gibi mahaller vardır (Bakınız: Rölöve ve resti­ tüsyon bölümü ) .

olmakla beraber bunların bir kısmı da Kafkasya'ya ve

Anadolu'ya yapılan seferler sırasında esir edilmiş olan Gürcü, Ermeni, Albkhaz ve Rum çocuklarından yetişmiştir. Emir Da· nişmend veya onun adını tesbit edemediğimiz ıbabası bu erme· ni esir çocuklarından iken

müsfüman

edilip ve asker sınıfına

kimiyet menşO.runu almışlardı. Her biri bir büyük -komutan ki bunların çoğu büyük sultanın veya diğer Selçuklu prerıslerinin veyahut da vezir ve öteki devlet ileri gelenlerinin azatlı mem· 10.kleri veya memrnkzadeleri idiler, veya bir bo� ve ul'Ersun beyi

olan · ve hatta hazan ''Han" yahut "tlhan" ünvanını taşıyan ki bunların Kapçak veya Kıymak illerine mensup boyların . reisle· rinden veya Karahanlılar soyundan olmaları mümkündür. Bu emirler de hakim oldukları toprakların hükümdarı gibi idiler." "Kuruluş biçimi açıklanan Anadolu Sultanlığının hükümet

teşkilatı, Büyük Selçuklu Sultanlığının bir ·vilayeti olması dola· bir benzeri idi. Bu itibarla, Anadolu

ayırtılarak yetiştirilmiş ve sarayda danişmentlik vazife ve rüt­

yısıyle, büyük teşkilatın

besine

gaza ya·

Sultanlığında da bir Divan mevcuttu. Bu divanın reisine Sahib· i divan veya vezir denilirdi. Saltanat divanının üyeleri :4 Müstevfi,

''Türk İmparatorluğunu teşkil eden 12 vilayetin biri olan

pervane, arid-i ceyş, tugrayi yahut ınelik(il küttap (reisül Küt· tap ) , müşrif, kadıasker ve emirler. Emirlerin en büyüğüne Bey­ lerbeyi veya Melik-il ümera deniliyordu. Bu generallerden bir! Atabek ünvanını taşıyordu. Bu emirlerin muhakkak Sultanın la­

pan

yükselmiş

şöhret almış bu

emir

Anadolu'ya

öteki emirler arasına katılmıştır."

Rum yani Anadolu vilayetinin valiliğini tmparator Melikşah'dan almış

olan

( Krallık menşürunu)

Kutulmuş

oğlu

Süleyman

Şah, bir tarafdan da halifeden "Sultan" ünvanı ile hükümdarlık hil'atını almış ve hutbede evvela onun sonra İmparator Melik· şah'ın daha sonra da kendi ismini okutmuştur. Böylece feodal bir imparatorluk olduğunu gördüğümüz büyük Selçuklu Sultan- . lığının bir parçası olan Anadolu Selçuklu Sultanlığı da iç idare­ sinde tamamiyle bağımsız bulunuyordu." "Anadolu Sultanlığı merkezi bir devlet olmaktan ziyade feo­ dal bir krallıkdı. Fetftı.e katılan emirler ile Türkmen beyleri al-

lası ve mürebbisi olması gerekli idi. Daha sonra üyeleri çoğal· mış ve naib-i Saltanat denilen ikinci vezir ile emir-i meclis deni·

len bugünkü teşrifat, nazırı ve bazı büyük memurlar divana gir· . mişlerdir." Buradaki deyimler : Müstevfinin idare ettiği divan-ı istifa, bugünkü maliye ba­ kanlığı anlamındadır.

84

T

o

p

K

A

I

p

Pervanenin nezaret ettiği divan, divan-ı pervaneği, tımar ve zeametlere bakıyor ve · hilafet merkezi olan Bağdatdaki di­ van-ül ikta'a eş bulunuyor. Divan-ı aridt, milli müdafaa bakanlığı görevinde idi. Divan·ı tugrayi, başkatiplik ile dış işleri bakanlığı görev­ lerini yapıyor. Divarı-ı işraf ise, genel teftiş heyetine benziyordu. Daha sonra haberleşme ve posta işlerini idare eden, Na· zar Divanı ve bunun başınaa nazır-ı mülQk ve, Divan-ı adil ve başına emir-i dad deni_len divanlar kuruldu. Not : Her nezaretin Unvanı da yine divan idi. Kazasker orduyla ilgili hukuki konulan incelerdi. Generallerin başı olan beylerbeyi veya melik-ül isimli ki, Sultan ordularının başında

ümera

değil iken başkomutan

görevini yapardı. Sair hallerde genel kurmay başkanı görevini yapardı. Divan, vezirin başkanlığı altında, hazan da Sultanın reisli­ ğinda toplanırdı. "Askeri teşkilat büyük saltanatın aynı. idi : Ordu, memlQkler denilen hassa askerleri ile toprağa bağlı olan sipahiyan denilen zeamet askerlerinden ve aynca har.p sırasında toplanan "ecri­ harp" denilen ücretli piyade ve süvari askerlerinden oluşuyor­ du. MemlQk denilen askerlerin reislerine hacip deniliyordu. MemlQklar Türkmen olmayan diğer Türklerden özellikle Kıpçaklardan satın alınan hassa askerlerini teşkil ediyordu. Anadolu Sultanlığının içinde bulunan emaretlerde de Sul­ tanlık divanının küçük ·birer örneği vardı. müşrifi, müstevfisi vardı." Anadolu fethi ve Oğuz Türklerinin göç (1015 den 1085'e kadar) ( 1076 Süleyman Anadolunun müdafaası ve içeride birlik

Her emirin veziri, etmesi: Şah, Konya) mücadelesi: ( 1085-

1192 ) . Anadoluda birlik v e merkezileşme : ( 1192 - 1256) Anadolu Sultanlığının zayıflaması, çürümesi ve kalkması:

ortadan

( 1256 - 1308)

Mükrinin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi ' Selçuklular Devri Anadolunun Fethi,

·

(2)

Neşri Tarihi, Kitab-ı Cihannüma : " . . . bir gün ol derviş bir kavak ağacın alup omuzuna gö· türüp Bursa hiııarında Beğ Sarayı h avlısının kapusunun iç ya­ nında bu kavağı dikmeğe başladı... "

Not: Kanaatımıza göre Beğ Sarayı, Sultan Sarayı olarak alınamaz. Charles Texier, Asie Mineure, Paris 1862: "Murad 1 1360 da sultan oldu. Bursa'ya hakim tepe üzerin­ de inşa ettiği saray bugün tamamen harap durumdadır. Fakat hara.beler arasında ilk konumları henüz tanınabilir. İkametgah­

lar tek bina halinde değildi ; bahçeler içinde bir sürü köşkler idi. Edirne'de Sultan Selim'in sarayı aynı şekilde idi ve a�em E.a­ raylarını ziyaret edersek ( Taıhran, tsfahan ) , Persepolis'de Dari

us'ün sarayı ile bir benzetme yapmaktan kendimizi alamayız ve doğu hükümdarlarında, bahçe içinde dağınık binalar yapma ade­ tinin eski çağlardan ·beri geldiği kanaatına varırız. Akarsulllrla sulanmış muhteşem bahçeler ki, bugün kurumuş kanalları kal­ mıştır, . Murad'�n sarayını sarıyordu. Osmanlı tarihçileri bu sa­ rayın bize parlak tariflerini ıbırakmışlardır ... Murad'ın ahfadı bunları çoğaltmaktan ve güzelleştirmekten zevk almışlardır..... " Joseph von Hammer, Histoire de I'Empire Ottoman, "...... şehrin kaplıcalar mahallesinde sarayın karşısında dal')a büyük bir cami ile donattı, sonra eski kaplıcanın kubbesini ta­ mamlattı." Naima Tarihi, Cilt 1 : " . . . Reften-i Padişah bicanib-i Bursa. Emr-i Şerü gönde­ rilip Bursa Sarayını temizletti.... Bursa'ya nüzı:ll idQp.. meza­ rat-ı ecdadı izam ve merakid-i evliya-yı kiramı ziyaretten son­ ra Kaplıcaya

( Saraya ! )

tstanbul'a geldi."

nüzfil idüp Mudanya'dan kadırga ile

s

A

R

A

y

r

Naima tarihi, cilt 6 : " ... Bursa'da şehre müoeddeden bina olunan Saray-ı Amire­ ye nüzfil buyurdular."

Hammer, Aynı Eser : " ... Muradın tabiatı rahat ve zevkli bir hayata meyledi­ yordu. Saltanat sürmekten ve harp yapmaktan o kadar bık­ mıştı ki, yıkıcı Varna muharebesinden sonra ikinci defa tahtdan

feragat etti ve Magnisa'da inşa ettirdiği muhteşem saraya ve onun bahçelerine döndü. Bu hükümdar ikametgahının harabeleri içinden birkaç selvi yükselen yıkıntılara rağmen, bugün dahi seyyahların dikkatini çeken nesnelerdir." genellikle fakat yanlış.

olarak II. MuraJ}'a atfolunan pek çok binalarla Murad ill ve karısı, Varna galibi ecdadının gözde ikametgahını güzelleştir­ mişlerdir.

Saray ve bahçeler yakınındaki türbe ( Murad 111 zamanı) , 22 kadın ve küçük çocuk ihtiva eder ki, bunlar Murad il ve Mu­ rad III'ün zevk ve eğlencelerine kendilerini veren sosyeteden idiler. Manisa'da,ki Saray-ı Amire ve Şehzadeler Türbesi" adir eserde M. Çagatay Uluçay, ( İstanbul 1941 ), Manisa Sarayı hak­ kında bize yararlı bilgiler sunuyor : Saray şehrin kuzeyinde Mı,ırad il tarafından 849 (1445) de inşa ettirilmiştir. iBu saraya oğlu Mehmet il nin bazı ilaveler yaptığı halk arasında söylenmektedir. Saray ve bahçesi 51464

metre kare saıhayı kaplar. "CihannQma" da Katip Celebi "Şeh. zadeler bölümünün doğu ve kuzey tarafda, hünkara ait Kuzey Sarayı ki, kapılan o tarafdadır, önü vasi meydandır" diye anlat· maktadır. Manisa Sarayının debdebe ve eğlencesi, Murad il vefatı ve Mehmed 111. tahta cQlus etmek üzere tstanbul'a gitmesiyle sona erer 1003 (1595 ) . Seneler boyunca saray harap oldu ve ni­ hayet 1217 hicrl ( 1802 miladi) tarihinde arsası satılmağa baş­ ladı. Satılmayan kısımlar da kiraya verildi

(4)

Tavernier, Nouvelle Relation d e l'interieur d u �rail du Grand Seigneur, Paris 1675 : "Sarayın ikinci avlusu birinciden daha güzel ve iç açıcıaır. Avlu yaklaşık 300 kadem kenarları olan bir dörtgendir. Yollar

j

taş döşelidir, kalan yerler selviler dikilmiş yeşil bir alandır. Ye­ şil alan, bozulmaması için parmaklıklarla çevrilmiştir." Jerôme Maurand, Ittimeraire, 1550 : ( Kanuni devri XVI. Y. Y. ortaları ) , "Bir manastır avlusuna benzeyen bu yerin ortasında, çoğu selvi olmak üzere çeşidli ağaç­ lar vardır ve ağaçların arasında geyik, yabani keçi, deve kuşu, hint keçisi gibi hayvanlar d<>laşır." Pietro della Valle, Venedik balyosu ile !huzura kabulü sıra· sında ikinci avluyu görmüş ve şöyle tarif etmiştir ( 1661-63) : "Bu avlu kare biçimindedir ve etrafı revaklarla çevrilmiştir. Birçok yollan vardır. Bu yolların en genişi, avlunun orta­ sında ve düz bir hatla padişahın kapısına kadar uzanır. Yolun

ı:

iki kenarında büyük selviler vardır. Başka bir yol sol tarafda, Divana gider.... alanın kalan kısmı yeşillikdir ve içinde ehlileş· tirilmiş geyikler, kuşlar ve başka hayvanlar görülür."

Tavernier'nin üçüncü avluya, yani Enderun avlusuna dair verdiği bilgi şöyledir: burası önce has oaa görülür, "tç. sarayın bu kısmında sınıfını teşkil eder. yüksek dördüncü ve en içoğlanlannın Burada padişaha hizmet eden kırk iç oğlanı bulunur..... Has odanın kapısı üstünde yaldızlı iri yazılarla K�lime-i Şehadet hakkedilmiştir. :Dört köşede de, siyah mermer üzerinde, Ebube­ kir, ömer, Osman ve Ali'nin adlan aynı şekilde hakkedilmiştir. Padişah tarafından paşalığa çıkarılan bir kişi, tayin olund uğu eyalete giderken huzura kabul edildiği zaman bu kapıdan çıkar çıkmaz geri dönerek. büyük saY'gı ·11e kapının eşiğini öper.... . Has

odadan içeri girilince, sağ tarafda yaldızlı birçok çerçeve içinde,

,'

o

T

A

K

p

1

p

Kur'an ayetleri göze çarpar. Bu yazılardan biri Sultan Murad'ın babası Sultan Ahmet'in elyazısıdır. Odanın sol tarafında duvar· buıılar da bir zırh parçası ile 'bir miğfer ve bir kalkan asılıdır,

muha· Sultan Murad'ın kahramanlığının hatırasıdır. Bağdad'ın n, cesur sarası sırasında, bir ·i!ranlı yiğ-itlik taslamağa kalkışırke kılıç dar· ve kuvvetli bir adam olan padişah ıbu adamı, tek bir , besi ile zırhını yırtarak, ikiye bölmüştür. Has odanın karşısında

yanı açık hayli uzun ve özel mimarisi olan bir galeri vardır. İki yı· Galeri ur. tutulmuşt sütunlarla mermer olan bu galeri beyaz

ni gör· lankavi bir şekilde olup, altı adım uzakta olanlar birbirleri sarav mezler. Bu galeride daima padişahın yanında olan dört ve ağa Rikapdar ağa, Çuhadar ağa, Silahdar büyüğünün, yani

r

Has Oda başısının, esvaplarını muhafaza etmek üzere, dört san· dık konulmuştur. Böyle acaip bir şekilde olan bu galeri, daha evvel bahsettiğim yukarıya doğru çıkan diğer bir galerinin ya­

kınındadır". Bu galeriyi doğancılar dairesi kısmında Tavernier şöyle tarif eder: "Doğancı içoğlanlarının dairesinden sonra uzun­ ca ve yalnız bir tarafı açık ;bir galeri gelir ki bu yukarıya çıkar. Bu galeri muhtelli renkde on s ütunla tutturulmuş ve aynı su·

rette döşenmiştir. Tavanda çok sade bir şekilde yapılmış çiçek

görülür." Pietro della Valle , 20 Mart 1615 tarihli mektubunda E nde· run avlusu yani üçüncü avlu hakkında şunları yazar: nakışları

"üçüncü kapıdan girilen .kısımda ikamet eden ve padişahın hizmetini yapan adamlar, dış dünyadan tecrid edilmiş bir hayat yaşarlar. Bu sebepledir ki bu avlu hakkında pek az bilgi alına·

bilir. Hatta, Sultanların adları gibi önemsiz bilgileri bile alma· nın çok zor olduğunu söylersem kuşkusuz hayretler içipde ka·

Iırsınız."

s

bul'da karar ettiler ve dahi ıbir tarafında bir Ali bağçe idip ha· ".... Sultan Mehmed tstanbul'da karar edip, Hünkar kendi

sarayı dairesine kale yaptırdı. Sarayın tarihi 883 senesinde idi.

( Miladi : 1378)''.

(8] Hammer, A ynı eser, Cilt 6 : Hammer,

mdn'a refakat ederek tstanbul'a

gelmiştir,

kafes arkasında

[9]

Jerôme Maurand aynı eserde, Babı Hümayun hakkında ş u bil· giyi verir :

"Sarayın giriş kapısı 12-15 kadem yüksekliğindedir ve yon·

tulmuş

siyah

taşdan

yapılmıştır.

Ahşap

olan

kapı

kanat­

ları çok güzeldir ve üzerinde türk harfleri ile yazılar kazılıdır. Kapı yanı

başındaki kışlada bulunan 300 askerin muhafazası

altındadır. Kapının çok güzel bir kemerinin ortasında gemi fe­

neri şeklinde camdan bir fener asılmıştır. Bu birinci kapıdan

girdikden sonra güzel bir meydana çıktık ki; bir köşesinde ts­

tanbul patriklerinin eski sarayı

(St. trene Klisesi) ,

meydanın

ortasında beyaz ve siyah · küçük taşlarla yapılmış ve sekiz ka·

dem genişliğinde bir kaldırım

vardır.

Bu kaldırımdan geçtik­

den sonra yeniçerilerin beklediği ikinci kapıya geldik ( orta ka·

pı ) . Bu kapıyı bekliyen yeniçeriler 12000 kişi idi. Bunların ba­

şında çavuşları vardı. Her birinin başında !bir demet kuştüyü

vardı."

varlarla çevrilidir. Bu çemberin ortasındaki küçük bir tepenin nize doğru uzandığı görülür. Burada çeşitli yaşanacak mekan·

lar ve küçük evlerle, adeta bir manastır şeklinde kolonlar üze· rinde yükselen bir galeri, etrafında da ikiyüz kadar oda yer alır.

Büyük Türk yazın büyük bir kısmını burada geçirir, çünkü bu­

rası hem yüksek ve havadar hem de bol miktarda iyi suyu olan bir mevkidir. Geçmiş zamanlarda bu evler Ayasofya binasınday­ fakat Sultan II.

Beyazıt 'bunları

ayırıp,

ortalarına alt

odaları karayel rüzgarından korunmuş bir esas konak inşa et·

tirmiş ve kışları burada geçirirmiş. Bunlardan biraz daha aşa­

ğıda, bütünüyle teneke (metal)

çubuklarla birleştirilmiş şeffaf

camdan, yarı küre biçiminde diğer bir küçük mekan yer alıyor­

du. Bunun altında ise harika bir ustalıkla, bu yarı kürenin doğ­ devam

ettirerek

suyunun

bütün

:bahçeye

serpildiği

nefis, berrak bir fıskıye yapılmıştı. Beyazıt yazları sık sık bu­

raya giderek serinler ve uykusunu suyun tatlı sesiyle giderir· miş , fakat şimdi bunun büyük bir kısmı yıkıldığından su baş­

ka istikametlere yönelmiştir. Bu çevrede ayrıca büyük Türk'ün

zevcesinin içi en şahane ıhamamlarla donatılmış sarayı da ( Ha·

yer almaktaydı. Aynı yerin yakınlarında sekiz ila yirmi

yaş arasındaki çocukların, gençlerin .beslendiği ve dinden sava­

şa, ş.ta binip, atış yapmağa, dövüşmeğe kadar her konuda eğitil·

dikleri, talim gqrdükleri bir yer vardı. Bu çocukların sayısı ge­ nellikle beşyüz, altıyüz kadar olurd"4."

Kitab·ı Cihannüma, Cilt il :

" . . . . . Rivayettir Ki Sultan

Mehmet-i Evvel tstanbul'da bir

Kule yapıp, hazine idılp ondan Eski Sarayı yapıp kaleveş bir

harem çevirdi. Onda tavattun etti, sonra onu beğenmeyip bir

kale dahi yaptırıp harem idüp içinde ali saraylar yapıp anı taht­

gah edindiği ol yere kafir zamanında zetunluk derlerdi, anda

mütemekkin oldu ve Kapu halkının dahi cemiin

sürüp

tstan·

gravürüne

göre

<XVII yy. ) ,

bir

köşk

nun üstünde dört tane yuvarlak küçük kule vardı. D'Ohson'a göre

(Denizcilik ve Do·

üzerinde güzel, zevkli bir bahçenin tepenin tam ortasından de·

Neşri,

tarafından

dildiğini söyler.

ve

bu·

( XVll. yy. ) , kulelerin sayısı ikidir.

Fossati'nin resminde

( 1852 ) , hiç kule yoktur.

Bugünkü hali ise 1920 !erden itibarendir.

"Bu saray iki mil kadar uzunlukta, yüksek ve dayanıklı du·

rem)

padişahlar

ğını ve aynca haremin de Topkapı Sarayına bu devirde nakle­

ğuya Ziyaretler) eserinde şu açıklamalar vardır, Lyon 1564 :

rultusunu

Divanın

dinlenmesi usulQnün Kanuni Sultan Süleyman devrinde başladı·

Bab-ı Hümayum :

Nicolas de Nicolay, 1551 de Fransa Elçisi olan Gabriel d'Ara·

mışlar,

85

I

y

A

R

rem çevirdi... "

Grelot'nun

(6)

[']

A

(10] Tayyarzade Ata bey, Cilt 1 :

"Orta Kapı ( Babüsselam) ve bu kapının iki tarafına emir·i

alem ve başkapıcıbaşı ve kapıcılar kethüdası ve kapıcıbaşılar­ dan münavebe ile her gece bekleyecek olan iki nefer nöbetçi ka­

pıcıbaşı

ağalar ve teb'alarına ma'hsus

odalar ve

iske.mlecibaşı

odası ve kapıcıbaşıların karakulağı ve çavuşu yerinde olan dö­

şelcilik memuriyetine mahsus odayı iıhtiva eden iki taraflı kule· leri

te'sis buyurmuştur ( Kanunı Sultan Süleyman) . . . . . . " " .... Orta Kapının ·iki tarafında henüz mevcut olan ve ( Eski Divan yeri) denilen mermer direkli ve tavan ve duvarları süslü mahal ve sağındaki su dolabını ve bu dolaıba bağlı ve su hizme·

ti ile görevli bostancılara mahsus dolap ocağı binaları ve Kapı ağası nezaretine ayrılmış ve işlerin önlerinde görülmesi usul ka· bul olunmuş olan evkafın muhasebe işlerinin ve davalarının gö·

rülmesi için (Kapı Ağası Kasrı ) nı kapının solunda Zülüflü Bal· tacılar ocağı ile bitişiğindeki harem kapısına yakın Darüssaade dairesi ile..... "

Nürnberg Chronicle'de, düğü gibi

:

" . . . . . . . . Orta

Kapıyı

Hardtmann ahşap bugün

olduğu

gravüründe görül·

şekilde

tanımaktayız

( 1493) " Yani, altı köşeli iki kulesi ile. ( Penzer, The Harem, Lon· don 1936) . B uradaki resim d , Sara n inşasından 15-20 sene sonra, bugün· � � _ _ kıne benzeyen ıkı kulemn arasında kapı. görülmektedir. Ancak, dış kapının sol kanadında : "amel-i Gaybın Mehmed" imzası ile

(931-1524 ) tarihi vardır. Buna göre kapıya Kanuni zamanında ilaveler yapıldığı anlaşılır. Ayrıca, kapıdaki Mehmed ili tuğ· rası da bu zamanda yapılmış bir tamiri açıklar. Yine Mustafa

lll zamanında kapının esaslı bir tamir geçirdiği kitabelerden anlaşılır (1172 · 1758) .

Kapı takı üstündeki Mahmud il tuğrası da, zamanın da bir ta­ mir gördüğünü açıklar.

T

86

o

p

A

K

p

[ 11 ] Adalet Kasrı ( Kasr-ı Adl) : Divanı Uümayun salonuna nezare­ ti olan kafesli bir mahfilden Divan müzakerelerini Padişahlar dinlerlerdi. Bu kafesin tesis tarihini Abdürrahman Şeref bey, (T. O. E. M. )

sunduğumuz

makalesinde, bir rivayete dayalı

olarak, Fatih Sultan Mehmed devrinde tesis edildiğini yazmak­ tadır. Diğer tarafdan, Hammer, hi)

( Osmanlı İmparatorluğu tari·

adlı eserinde, kafesin tesisini 1527 tarihlerinde, yani Ka·

nuni devrinde, göstermektedir,

I

s

A

R

A

y

I

dişahın dizleri üzerine geniş bir peşkir konur. Diğer bir peşkir de sol kolu üzerindedir.... Ramazanda altın kaplar kullanılmaz_ Yemek çok kıymetli sarı porselen kaplara konur. Padişah oruı: tutar, akşam iftar ederek istediği et yemeklerini yer."

(13) t ç koğuşun kapısı üzerindeki 10 beyitlik manztim tarih ki­ tabesinde, III. Murad zamanında herşeyin yapılıp çok güzel ol­ duğu (tamir) anlatılmakda ve (ne olurdu Davut ağa yapsaydı),

denilmektedir ( 1586) . Buna göre binanın bu tarihden epeyce ev­ vel var olduğu ve bir hayli harap ol�uğu anlaşılmaktadır. Her

(12 J Hammer, Aynı eser, Cilt 5 de ;

1574 yılında mutfaklar dairesinde ıbüyük bir yangın çıktığını, bu yangında: altın, gümüş eşya ve çini kolleksiyonu ile, Lane

halde, baltacılar koğuşu, ·hu anlatıma göre, 1586 dan en az 40 . 5() sene evvel vardı. Tamir ise Mimar Davut'un olmadığı kitabeden açıkca anlaşılmaktadır.

Poole'a göre, Korvin Matyas'a ait olan ve Kantini Sultan Sil· leyman

tarafından

Budapeşte'den

nakledilen

kıymetli

kütüp­

hanenin de yandığı zannedilmekte olduğunu, yanan kısımların III. Murad zamanında Mimar Sinan tarafından yeniden inşa olduğunu açıklar.

atik) Eski Saray baltacıları, yeni sarayda harem ile eski sara­ yın şehzadelerinin ve saray haricinde sultanların korunmaları­

Selaniki Tarihi, s: 114 : "Sarayda bir matbah·ı - amire kilerler muhterik oldu ( 982· 1574 ) . Bir çok alat ve edevat ve zahire muhterik oldu ... Birkaç

gün sonra İstanbul ağası gelip - Mimar Sinan ağa tarz-ı ahar üzre resm ve tarheyleyip mahalli pak oldu. Ve Divan-ı Ali meydanın· dan 2,50 zira yer alınıp matbah-ı amireye katilip matbah tev­

si olundu."

Tavernier saray mutfaklarını şöyle tarif eder : " .... sol tarafda Divan kurulduğu günlerde,

önünde sıralandığı

şimdi yediye indirilmiştir. Her mutfağın kendine mahsus başı, hepsinin başında da ·bir aıhçıbaşı vardır. Padişaha mahsus mut· fağa has mutfak denir. Sultanlara, yani padişahın annesine, ha· remine, kardeşlerine ve kızlarına mahsus olan ikinci mutfağa Valde Sultan mutfağı denilir. Kızlar ağası mutfağı denilen

üçüncü mutfak, hareme ve haremde hizmet gören harem ağala· rına mahsusdur. Dördüncü, padişahın en yakınlarından olan , kapı ağasına aittir. Divan mmeurları da bu mutfakdan yerler. Beşinci mutfak, hazinedarbaşıya ve maiyetine mahsusdur. Al· tıncısı, kilercibaşı ve maiyetine, yedincisi de saray ağası ve

maiyetine mahsusdur. Baıhçelerde çalışan ıoostancılar yemekleri· ni kendileri pişirirler. Saray mutfaklarına sığır eti girmez. Bu· rada, gerek -içeride, ·gerekse dışarıda hizmet edenler için gün· de beşyüz kadar koyun kesilir. Koyunlar çok defa, en iyi cins­

lerin yetiştirildiği ıran sınırı civarından getirilir. Kesilen koyun sayısına bakılırsa, mevsime göre, harcanan tavuk ve güvercmin

sayısı ve pilavlık ıpirinç ve tereyağının mikdarı kolayca tahmin edilebilir. .... tatlı yapmağa mahsus altı yedi bölüm, m:ıtfakların baş tarafındadır. Burada dvaemlı çalışan dörtyüz helvacı ta·

rafından türlü tatlılar, şerbetler ve turşular yapılır. Michel Baudier mutfaklar hakkında bilgiler verir:

"Sonbaharın nihayetinde, Sadrazam birkaç gün, saray mut· !ağında pastırma yapılmasına nezaret eder. Pastırma 4000 ka· dar sığırın etinden yapılır. Bu kadar büyük ölçüde kurutt1lmuş

et, bütün yılın ihtiyacı içindir. Bundan başka saraya hergün 200 koyun, 100 kuzu, 40 dana, 40 kaz veya ördek, 100 çift güvercin veya başka kuşlar getirilir.

Saraya balık girmez, balık yemek

isteyen ağalar, saray kıyısından kendileri için avlarlar... Sara­ ya bol miktarda gelen nefis yiyeceklerin hazırlandığı mutfaklar da bir hükümdar sarayına yakışacak güzel takımlarla doludur. Büyük kaplar bakırdandır ve o kadar temiz ve parlakiır ki bun ların manzarası zevkli ve hayret vericidir. Diğer kaplar da ka· laylı bakırdandır ve o kadar çoktur ki saymakla bitmez .... " "Padişah yazın günde dört defa sofraya oturur) fakat kışın daha az yer. Kendisi sofrada bağdaş oturur. Sofra, çok defa, kenarı iki parmak yükseklikde kıvrılmış gümüş bir sinidir. Som altından mamul ve mücevherle süslü diğer bir sofrası da vardır ki, ancak senede üç, dört defa kullanılır. Yemek sırasında pa·

--

�-

�� -- -

na ve hizmetlerine bakmakla görevli idiler. Kışlaları Eski ·sara­ yın Mercan kapısı tarafında idi. Sarayda yatıp kalkan Zülüflü baltacıların vazifeleri, Ende­ run'un seyyar hizmetleridii": Has oda ağalarına hizmet ederler, padişahın ve silahdar ağanın muharebe hizmetini görürler, Di· vanhanenin temizliğini yaparlar ve burayı açıp kaparlar, Ba­ büssaade içinde hizmet görürler,

yeniçerilerin

direkliğin arkasında mutfaklar vardır. Bu daireler birbirinden ayrı olup, her biri özel görevlilerin nezareti altındadır. Bir zamanlar dokuz bölümden Qluşan mutfaklar

��

Eski saray baltacıları ve Zülüflü .baltacılar isimleri altında (Teberdaran-ı Saray-ı

iki kısım olan baltacıların birinci kısmı

Haremde yangın olduğu za­

man bunları söndürmek görevi Zülüflü Baltacılara aitti. Hammer! aynı eserin 6. cildinde; " ... Yeni hamamın ( Kusur hamam) bittiğini Selim'in sarhoş olarak hamama girdiğini, düştüğünü ve 11 gün sonra öldüğü­ nü" kaydeder (1574 ) .

[ 15 ] Hammer;

aynı eser, cilt 4 : "... 14,9.1509 da ( Bayazit ID tstanbul Osmanlı devrinin kay­

dettiği en şiddetli zelzelesi ile sarsıldı. 109 cami, 1070 ev, Kara Surlarının tamamı, deniz tarafı surlarının büyük bir kısmı, Ye­ dikule, denizden Bahçe Kapısına kadar Sur-u Sultani baştan aşa­ ğı harap oldu... Yurdun her yerinden 3000 duvarcı, 3000 amelı• ve 300 harçcı getirildi ve iki aylık bir zamanda, yalnız tstanbuJ ve Galata surları değil, civarın kubbeleri ile Kızkulesi, Yedikule, :Yaldızlı Kapı Fener, Yeni Saray, Küçük ve Büyük Çekmece köp­ rüleri, Silivri surları tamir ve restore edildi, 20 Mart 1510" Demek

oluyor

ki,

Topkapı

Sarayı,

inşaatının

tamam­

landığı tarih olarak kabul ettiğimiz 1478 yılı�dan 32 yıl sonra,

1510 da, zelzele sonucu büyük tahribat görmüştür. Bu takdirde, Bayazit II zamanında Sarayda önemli tamirler ve inşaat işleri yapılmış olmaktadır. Ancak bu konuda geniş bilgiye henüz sa­ hip değiliz.

Jean Baptiste Tavernier, nouvelle relation de l'interiur du Serail du grand Seigneur (1675 ) adlı eserinde, Hırka-i Saadet ve Hasoda hakkında bize şu bilgileri verir: "Padişah dairesi, böylece büyük bir sofa ile başlar. Bu daire­ nin için1n güzelliği dışarısınınki ile aynıdır. Duvarlar muhtelli renkde mermerlerle kaplıdır ve yere tran'dan getirilmiş büyük.

yün halılar serilmiştir. Bu halılar ipekli cinsden daha kıymetli ve daha çok pahalıdır. Beş kadem genişliğinde olan sofanın et· rafında beyaz pike zeminli ve işlemeli ipek örtüler serilmiştir, Bunların üzerinde de dört kadem uzunluğunda v� iki üç kadem genişliğinde kıymetli yastıklar konulmuştur. Sofanın iki kapı·

dairelerine açılır. diğeri sultanların sından biri içoğlanların; tkinci kapıdan çıkdıkdan sonra ortasında fıskiyeli bir havuz bu· lunan bir çiçek bahçesine gidilir, bahçenin kenarından Revan · Köşküne geçilir.

Sofanın çiçek bahçesine açılan kapısının sağ tarafından, tak· riben elli kadem uzunluğunda ve on iki kadem genişliğinde bir

1

T

s

1

p

A

K

p

o

galeriye geçilir. Bu galerinin zemini beyaz ve siyah mermerle döşenmiştir. Buradan baştanbaşa mermerle yapılmış büyük bir binaya geçilir. Binanın kapısı orta büyüklüktedir ve üst kısmı yassı bir kubbe şeklindedir. Gerek kubbe ve gerekse kapı kabart­

ma çiçeklerle süslenmiştir. Çiçeklerin aralarında ise, mermerle­ üzerine yaldızlı harflerle vecizeler hakkedilmiştir. Kapıdan içeriye doğru beş altı adım Jlerledikten sonra diğer bir kapıya

rin

gelinir ki bu kapı, güzellik bakımından evvelkinden geri kalmaz. Bu kapı padişahın yatak odasına açılmaktadır. Adı geçen oda­ nın kubbesi daha evvel bahsettiğim kışlık odası ile aynı biçim­

Aradaki fark köşelerde küçük kemerciklerin bulunması· dır. Bu odada asılı avizeye rengarenk mücevherle süslü ve fa. setli iri necef taşından yuvarlaklar konulmuştur: zemine diğer dedir.

odalarınkinden

çok

daha

halılar

güzel

Burada

serilmiştir.

da

minderler, örtüler ve yastıklar vardır ve bunların çoğu inci İŞ· !emeli saçaklarla süslenmiştir. Oda çok geniş olduğundan her tarafı çeşitli süslemelerle güzelleştirilmiştir. Bu oda yazlık ol·

duğu için üç tarafı açıktır ve geniş pencerelerden bol ışık alır. Padişahın yatağı adetlere göre yapılmıştır, asla karyola kulla· nılmaz. Akşamları, içoğlanları odanın bir köşesine üst üste üç yatak sererler ve üstüne inci saçaklı sırmalı muhteşem bir Cİ· binlik kurarlar. Bu odanın sağ tarafında duvarın içine gömülü bir dolap vardır ki burada, üzerinde "nasrun min Allah" ibaresi yazılı olan sancak-ı şerif saklıdır. Padişahın

odasından,

nın bulundukları

büyük

kendilerine bir s ofaya

hizmet gidilir.

eden

içoğlanları·

Sofadan

sonra

üç

musluklu bir hamama geçilir. Padişah namaza gittiği vakit bu· rada abdest alır. Aynı sofadan birkaç basamakla küçük bir oda· ya çıkılır. Aıhşap olan bu oda yaldızlan ve nakışları ile çok gü· zel bir yerdir. Merdiven devamlı olarak kırmızı bir halı ile kap· lıdır. Odanın her tarafında pencereler vardır ki bunlara cam yerine talk geçirilmiştir. Buradan Revan Köşkünden

görünen

manzara hemen aynen seyredilmektedir. . Padişah yatağı gündüz hiç bir zaman serili bırakılmaz. Ya· tak yalnız yatma zamanı açılır. tçoğlanları yere bir hasır, üze­ rin� nadide bir Türk halısı. ve bir şilte ve onun üstüne de kuştü· yü bir şilte sererler. Yatak çok değerli kumaşlarla örtülüdür. Kışın soğuğa karşı kürkler serilir. Yatak böylece hazırlandık­ dan sonra etrafına ipek ipler gerilir ve üzerine altın

i'şlerneli

kumaşlar veya halılar asmak suretiyle bir cibinlik kurulur. Bu işler tamamlandıkdan sonra içoğlanları

padişahı yatağa

davet

somaki beş sütunlu bir galeri vardır. Gerek caminin içine gerek· se padişahın namaz kıldığı odaya ve mihrabın iki yanındaki di· rekliğe kıymetli halılar serilmiştir. Burada hiç bir resim ve na· kış yoktur. Duvarların süsünü yalnız mermerlerin beyazlığı sağ· lar. Ancak yer yer yaldızlı çerçeveli Kur'an ayetleri fütiva eden levhalar vardır. Padişahın namaz kıldığı odanın penceresi, altı adım uzunluğunda ve üç adım yan

krallarının

genişliğindedir. Pencere hristi­

saraylarındaki kiliselerde

bulunan

odalarında

<>lduğu gibi kafesle kapanmış, bunun arkasına bir perde asılmış· tır. Mihrabın karşısında diğer bir oda daha vardır ki, bu da sultanlara mahsusdur.

İmamın yanında yer almış

zin -perdelerin kımıldatıldığını

görünce bir çıngırak

olan

müez­

çalar.

Bu,

padişahın ve sultanların geldiğine işarettir. Cami kubbesinin or· tasında bulunan büyük bir çemberin her tarafında Venedik ca­

I

87

ortalılrı da yeşil bir çubukla kubbedir. Bu üç klöşeli kemerler, iki adet yaldızlı silme ile birbirinden ayrılmıştır ve her köşesi· ni yaldızlı birer tavan s üsler. Duvarlar beyaz mermerle kaplan­

mış ise de, üst tarafları çok güzel işlenmiş ahşaptır. Zeminin rengarenk büyük mermer karoları kıymetli halılarla örtülmüş tür. Duvarların boyunca konulmuş olan yastıklar, kıymetli ku·

maşlardan yapılmış ve altın, gümüş sırmalarla işlenmiştir. Oda­ nın bir köşesinde iki ayak yüksekliğinde küçük bir sedir var­ dır ki bunun örtüsü, minderi ve yastığı inci yakut ve zümrütle

işlenmiştir. Padişah bu odaya geldiği zaman, kullanmağa yara­ makdan ziyade süs olarak yapılmış olan örtülerle yastıklar kal­

dırılır ve padişahın rahatı için, yerlerine kadife veya pike atlas

döşeme ve yastıklar

konur.

Yatağın ayak tarafında duvarın içine oyulmuş bir hücrede yarım ayak büyüklüğünde ve kare şeklinde abanoz bir sandık görülür. Bu sandığın içinde Hazreti Muhammed'in mühürü sak· lıdır. Mühür, fildişi kenarlı billur bir mahfazanın içine konul­ muştur. Bu mühürün bir kağıt üzerine basılmış şeklini gördüm, fakat onu bana gösteren adam, çok mukaddes olan bu emanete asla el sürmedi.. Aynı odanın içinde, mühürün saklı bulunduğu yerin yanında orta büyüklükde, altın ve gümüş saçaklı yeşil bir kadife ile örtülü bir başka sandık daha vardır ki bunun içinde Hazreti Muhammed'in hırkası saklıdır .... Bu mukaddes eşyanın bulunduğu oda ile, kırk içoğlanın'\. mahsus oda arasında çok güzel üç tane somaki kapı görülür. Ortadaki kapı padişah dairesine, diğer ikisi de çuhadar ağa ve

rikabdar ağa odalarına açılır. Bu odaların yalnız birer küçük penceresi bulunduğu için çok karanlıktır. Bununla beraber bu odalar iyi döşelidir, yerlere ipekli halılar serilmiş, işlemeli dibf.·

!arla süslenmiştir. Beyaz mermerle kaplı olan duvarlarda, yaldız ve gök mavisi renkleri ustalıkla kaynaştıran çiçek vazoları res·

( 17 )

beraber mutad namaz saatlerinde bu camide penceresi mihraba

y

iki kapı vardır, sol tarafdaki kapıdan bir çiçek bahçesine geçilir, sağ tarafdaki ise, padişahın kış mevsiminde oturduğu bir oda· ya açılır. Bu oda sarayın en güzel binalarından biridir. Tava nı üç köşeli küçük kemerlerin birleşmesiyle meydana getirilmiş bir

lerler ve üç saatte bir değişirler.

bakan küçük bir odada hazır bulunur. Mihrabın iki tarafında,

A

havuza akar, oradan da üçüncü bir havuza dökülür. Sofanın tavanı kubbe şeklinde olup, birkaç tepe penceresi vardır. Du­ varlar çok sade nakışlarla süslenİıiiştir. Sofanın sağ ve solunca

medilmiştir".

şeklinde "bir cami vardır. Padişah, Has odanın kırk içoğlanı ile

R

havuz var· ortasında da aynı taşdan fakat başka bir renkde bir yük· dır. Havuzun içinde dört beş ayak yüksekliğinde bir fıskiye bir ikinci e biçimind selir. Fıskiyeden çıkan su istiridye kabuğu

ederler. Padişah yatakda kaldığı m üddetçe içoğlanları nöbet bek· " ... Bu galerinin karşısında, orta büyüklükde ve dikdörtgen

A

D u Loir da, bu konuyla ilgili şu bilgileri verir : "Padişah uyurken sekiz içoğlanı odanın çeşitli yerlerinde nö· bet beklerler... Padişah bir sultanla yattığı zaman odada içoğlanları yerine harem ağalan bulunur".

[ ısı

Ottaviano Bon, Venedik balyosu sıfatiyle üç sene (1604-1607 ) , zamanında tstanbul'da kalmıştır. Bon, Harem'e gire·

Ahmet I

memiş ancak Enderun bölümünü padişah avda olduğu bir sırada, Sarayburnu tarafından saraya girerek, görmüştür. Bon, Padi­ şaha ait birçok odaları gördüğünü anlatır ve: ".... ayrıca, padişah zevceleri, diğer bütün kadınlar ( cariye­ ler) ve kölelerin yaşadıkları kadınlar binası ( Harem) vardı. B u mekan yatakhaneleri, yemekhaneleri, banyo ( hamamları ) , otur· ma odaları ve yaşamın icap ettirdiği her türlü yapı ile büyük bir

manastırı andırıyordu.

Bir defasında, padişah ava çıktığında, Bostancıbaşının yar­ kahya ile arkadaşlığım sayesinde, onun mihman­

mından yapılpıış kandiller asılıdır. Çünk.ü camilerde altın ve gü­

dımcısı olan

müş eşya bulunduru1maz. Kandiller yalnız yatsı namazı esnasın­

darlığında, den'iz kapısından saraya girip, Padişah'a ayrılmış çe· şitli odaları, çok sayıdaki banyoları, zengin altın işçiliği ve çok sayıdaki fıskiyeleri ile hem ilginç, hem zevkli pek çok nefis ye­

da yakılır. Bu sırada billurlara akseden ışıklarla göz kamaştı­ rıcı bir görünüm belirir. Başlıca dört harem ağasından biri olan saray ağasının odası caminin bitişiğindedir. Bu oda diğer saray görevlilerinin odalarının en küçüğüdür. Oda bir yatak alacai( kadardır. Bu odaya iki içoğlanı hizmet eder. Has oda kapısının bitişiğinde beyaz ve siyah mermerle döşenmiş bir sofa, bunun

;

ri görmek şerefine na'il oldum. özellikle, yaz kanadında bir te­ pecik üzerinde yemek odası ve diğer odaları ile tam teçhizat­ landırılmış öyle bir daire gördüm ki tam bir kralın yaşayacağı güzellikte bir yerde bulunuyordu. Burası, Divanhane yani do-

88

T

o

p

K

A

p

j'uya açılan salon, en güzel sütunlar üzerinde yükselip kar� şeklinde sun1 bir göle bakıyordu. Bu gölün suyu, etrafını çev­ releyen en iyi mel'merlerden yapılmış su kemerleri içinde görü­ len suyun otuz kadar fıskiye ile göle ( havuza) akıtı]Jl)asıyla te­ min ediliyordu. Havuzun suyu sonradan yavaş yavaş bazı bah­ çelere çekiliyor, burayı nefis bir yer haline getiriyordu. Yan ya­ na iki insan, devamlı tatlı bir fısıltı çıkartan fıskiyelerin keyfini çıkartarak, kemerlerin kenannı takip ederek yürüyebilirdi. Ha­ vuzun üzerinde, Padişah'ın eğlenmek için soytarılarıyla birl�te bindikleri bir kayık vardı. Zaman zaman, havuzun kenarında yürürken onlan suya itip taklalar attırırdı.. Divanhanede bir pencereden Majestelerinin yatak odalarını gördüm. Normal ebattaki odanın duvarları diğerleri gibi en iyi kalitede taşlarla, çeşitli motif ve rengarenk çiçek desenleri oluşturarak harika bir görüntü arzeden "majolica = çini panolar" ile bezenmişti. Kapının üzerinde, hepsinde olduğu .gibi, perdeler vardı fakat bunlar Bursa'dan gelmiş sırmadan yapılmıştı ve üzeri altın iş· lenmiş incilerle bezenmiş kırmızı kadifeyle bordür yapılmıştı. Yatak, tahta direkler ( pomoli) yerine kullanılmış delikli gü­ müş kolonlarıyla bir Roma pavyonunu andırıyordu. üzerinde kristalden arslanlar vardı. Yatak perdeleri sırma ve yeşil Bur­ sa brokarından yapılmıştı. Perdelerde püskül yerinde, değerini ve işçiliğin üstünlüğünü meydana koyan inciden danteller var· dı. Şilteler yerden bir karıştan biraz daha fazla kalın olup yas· tıklar gibi altın brokardan yapılmıştı. Hem bu odanın, hem de diğerlerinin yerleri ve yerden bir "cubit" (45 sm. kadar) yük­ seklikteki sedirleri altın ve ipekten örülmüş en zengin Pers ha­ lılarıyla kaplıydı. üzerine oturulan minderler ve sırt dayanılan yastıklar altm ve ipekten en üstün brokarlardandı. Divanhanenin ortasında, altın . kakmalı gümüş damlaları, üzerindeki firuze ve yakutları ve arasında billurlarla göz kamaş· tıran, çok büyük, yuvarlak bir lamba ( avize) asılıydı. Elleri yı· kamak için, bakmağa doyulmayacak kadar güzel bir manzara arzeden, musluğu nefis firuze ve yakutlarla bezenmiş som al· tından olan, ufak bir lavabo vardı. Divanhanenin arkasında bir ok sahası vardı. Burada çok kaliteli ok ve yaylar gördüm. Bun· ların içinde eski padişahların kuvvetli kollarının ispatı olan yay· lan da gösterdiler. Atışta kullanılan okun büyüklüğü öyleydi ki isabet izlerine insan inanamıyordu."

(19) Jean Claude Flachat, 1766 da yayınlanan eserinde : "Şimdiye kadar yalnızca bir tasvir elde etmenin zaten olduk­ ça kolay olduğu, esas binaların dış görünümlerinden bahsettiği­ mi fark etmişsinizdir. Şimdi bahsedeceğim odalar_ için durum aynı değildir. Has odanın veya Hükümdar odası hizmetkarları­ nın odaları, zemin katın batı kanadının ilk kısmını teşkil eder­ ler. Burası çok büyüktür ve mermer kaplıdır. B:ı odadaki tek süs, etrafında bütün gece bakır şamdanlar içinde çapı 20 sın kadar balmumundan mumlar yanan ve içinden su fışkıran ha· vuzdur. Has oda oğlanları gece gündüz hazır vaziyette bekler­ lerdi. Bütün çatının kurşun kaplı olup, her odanın büyük kub· besinin tepesinde bir fener olduğunu ve bu kubbelerin çoğunun yaldız kaplı oluşunu tekrar anlatmayacağım. Buradan Harem ağalarının yaşadığı iki tonoz tavanlı odaya geçiliyordu, bir i� bölme bunları ayırıyordu ve her odanın yanında kışın ısınmak için ocaklar bulunuyordu. Güneye doğru uzanan 5 kubbeyle örtülü uzun bir galeri Padişahın ilk binasına açılan büyük bir antreye varıyordu. Buraya aynı zamanda kızlar ağasınınkine bağlanan daha yüksek bir galeriden de . geçilebiliyordu. Haşmet­ maab ile görüşecek çok önemli meseleleri olan yüksek seviye­ deki yabancı görevliler burada tanıtılırlardı. Etrafındaki küçük odalarda pek çok sayıda harem ağası yaşıyordu." Harem dairelerine, 1900 lere kadar hiç kimse girememiş, bu yerleri inceleyip bilgi verememiştir. Ancak Enderun eskilerin· den bazı bilgiler naklen gelmiştir ki bunları da Ata tarihinde bulmaktayız. Bu arada bazı yabancılar, ·bazı vesilelerle saraya girmişler ve enderun ve hatta haremi gördüklerini iddia etmişlerdir. Biz bu kişilerin yazdıklarını sunmakdayız. Ancak bu açıklamaların

I

s

A

R

A

y

l

bir mikdar mubalagalı olduğu anlaşılmaktadır. Biz bu notlar­

dan yeteri kadar faydalandık ve incelemelerimizde bunları de­

ğerlendirdik. tık defa 1900 ün ilk senelerinde olacak, değerli tarihçi mer­ hum Abdurrahman Şeref bey sarayı başından sonuna kadar görmüş incelemiş ve bize seri makaleler halinde vermiştir.

(20) Domenico Hierosolimitano, 1580-90 yıllarında Murad m ün he­ kim başısı olarak Sarayda kalmıştır. Bu kişi Harem dairesi hakkında bilgiler verir : "Yukarıda bahsedilen verandadan çeşitli çiçeklerle bezenmiş bir bahçesi olan diğer binaya açılan dar bir koridora girilmek­ tedir. Burada bir tarafta Büyük Türk'ün odalan yer alır ve de kadınlar onun yanına, sadece ona ve baş haremağasına ayrıl­ mış bir kapının anahtarıyla, uzun koridorlardan geçerek gi­ debiliyorlar. Kadınların yaşadığı kısımda, her birinde, birinin diğerini gözetlemesine mahal bırakmayacak şekilde banyo ve çeşmeler olan kırkdört bölme yer almaktadır. Fakat Sultan'ın bunların her birine diğerlerinin haberi olmadan ulaşabileceği gizli birer koridorla geçidi vardır. Kadınların daireleriyle irtibatta Büyük Türk'ün erkek çocuklarının yetiştirildiği daireler yer alır , çün­ kü kız çocukları annelerinin yanında kalırken, erkek çocuklar a1tı yaşına geldiklerinde annelerinden ayrılıp kendilerine ve on­ ları yetiştirecek hocalarına ayrılmış odalara yerleştirilirlerdi. Büyük Türk'ün daha önce bahsedilen odaları bir tarafta selam­ lık kısmından diğer tarafta Harem'e kadar uzanırlar. Bu kısım­ da her biri şaşırtıcı bir zeka ve ustalıkla inşa edilmiş, holü, oda­ sı, çeşmesi ve banyosu, bahçesi ve kuşluğu ile donatılmış, bo· yanmış çiçek panoları ile süslenmiş, brokar perdeler, örtü ve yastıklar, yerlerde halılarla dekore edilmiş, içindeki yataklaım başlıkları üzeri mercan, sandalağacı ve başka kıymetli taşlarla kaplı fildişi olan 40-44 daire vardı. Buradan ayrılındığında, çevresi biııbuçuk mili bulan bir du­ vara kadar uzanan güzel kokulu bahçelere girilir. Sonra, bıı ikinci duvar geçilince, bahsedilen bahçenin duvanyla deniz du­ varı arasında yer alan bahçe odalarına ulaşılır. Bu bahçenin or­ tasında pek çok iyi tasarlanmış oda yer alır. Bunlardan altı cepheli bir tanesi özellikle dikkati çeker. üzerinde yükseldiği altı büyük kolonunun arasına, öyle büyük bir ustalıkla necef taşları ( Kaya kristali) yerleştiri1miştir ki bakıldığında bu altı kolon tek bir bütün görüntüsünü verir. Tepede ise üzeri kurşun yaldız ve sedef kaplı feneri olan bir kubbe vardır. Fenerin ne­ cef taşından yontulmuş sütunları ve harikulade bir şekilde bır· leştirilmiş mercan parçalarından yapılmış bir tepesi vardır, gü.· neş ışıklarıyla göz kamaştırarak parlar ve binanın yüksekliğin­ den dolayı odalardan bakıldığında boydan boya bütün bahçenin her bir ayrıntısı görülebilir. Aynı bahçenin üçüncü bir kısmın· da Harem'in arkasında, içinde bütün koşum takımlarının kıy· metli taşlarla bezenmiş olduğu bir raht ·hazinesi vardır. Aynı şekilde bir başka ra'ht hazinesi de içoğlanlarının eğitildiği bina· nın arkasında yer alır."

(21 J Thomas Dallam, Mehmet III zamanında, Kraliçe Elizabeth adı· na Padişaha hediye edilen orgu imal eden ustadır. Bu usta or­ gu yerine monte etmek için 1599 yılında tstanbul'a gelmiş ve bir ay her gün Saraya gitmiştir. Dallam yazdığı ruznamesinde, sahil kapılarından girdiği "üçüncü yeri" yani dördüncü avlu­ yu anlatmıştır :

"Onbirinci gün bir salıydı ve denizi aşıp, enstrümanımızı Büyük Efendi'nin huzuruna taşıdık ve orada onun görkemli sarayında aleti kurmaya başladım. Sarayın her kapısında asa· yişi korumakla ve sarayı muhafaza etmekle görevli (kahyrı.) denilen kuvvetli bir türk oturuyordu. Kapılar sair zamanlarda sıkıca kapalı durur, kimse kendi keyfince içeri girip dışarı �ı­ kamazdı. Birinci kapıdan ikinci duvara kadar çeyrek mil kada:r uzanan duvarlar arasından bir yokuş vardı. tkinci duvarın ka­ pıları yine kapalı dururdu. Bu kapıların hepsi masif demirden·

f

---------------------�·· s

I

p

A

K

p

o

T

ırılan iki kişi bunları açmakla di. Acemi oğlanları diye adland sadece bostancıbaşı'nın ( ba ş de dahilin duvarın tık liydi. görev bahçeleri düzeltmektı>n ıbaşı bahçıvan ) konağı vardı. Bostanc oğlanın kumandanıydı. acemi binlerce olmayan başka hiç bir işi

· bir bahçe Kanımca dünyada bu kadar iyi düzenlenmiş ikinci sadece görkem· yoktur. İkinci duvarın içinde ise bahçe olmayıp kaplı avlular yer li binalar ve mermer ya da benzeri taşlarla meyvenin de çeşitte çok pek ve üzüm tatlı alır. Aynı zamanda

vardı.... Enstrümanı kurmam gereken binaya gelince, burası yaşanacak bir evden ziyade bir kiliseyi andırıyordu, ger· çeği söylemek gerekirse, burası yaşanacak bir bina değil, bir sefahat evi, aynı zamanda da bir kıyım eviydi. Çünkü, bu evin bolluğu

.--

içinde üzerindeki emsalini görmediğim oymalar, yaldızlar, güzel renkler ve cilalarla hem dıştan hem de içten merak uyandıran J

A

R

A

I

y

o kadar dolu buldum ki, bunlar hakkında

89

( hayalimden)

sarih

bir fikir vermem güç olacağı halde, tam bir tasvir yapabilecek kadar uzun zaman orada kalamadım. Mihmandarlığım�zı yapan haremağası bizi, bana Saray için· de en ince zevkli ve güzel yer olarak görünen, Harem holüne getirdi. Burada harikulade bir kasası ve ayağı olan bir İngiliz saatı yerine kurulabilmek için onu bekliyordu. Bu oda nefis çi­ nilerle bezenmişti. Tavan

çatının diğer kısımlan gibi kubbe bi­

çimindeydi ve altınlarla, sedeflerle en şaşaalı bir taştan ve yeşil mermerden yapılmış bir fıskiye vardı. Kadınlar

olmadığından

çalışmıyordu.. Bu holde camların arkalarında olan pek çok bü­ yük pencere vardı. Aynı zamanda hanımların üzerlerinde otu-. rup

temiz hava aldıkları ve kafesler ardından temaşa ettikleri

küçük sedirler duruyordu. Bunlan tozdan muhafaza etmek içın üzerlerine boyanmış kumaş örtüler atıyorlardı ....

Holdeki

saat

düzene konduktan sonra haremağası bizi rahibelerin hücreleri· ni andıran kapalı kapılar ardındaki bir çok odanın önünden ge­ çirip

diğer bir haremağasının kapısını açtığı bir odaya getirdi.

maksadıyla yapılmıştı. Büyük evin iki sıra mermer sütunu var· dı. Piyedestaller pirinçten ve çift yaldızdan yapılmıştı. Evin üç

Bu oda içini gördüğüm tek odaydı. Yaldız ve boyalarla holden

tarafındaki duvarlar yerden saçaklara kadar olan mesafenin ya­ rı yüksekliğine kadar inşa edilmişti. öteki üst yarısı açıktı, fa.

bir

adamın

kat herhangi bir fırtına veya rüzgar çıktığında, birdenbire pa· mukludan imal edilmiş öyle perdeler indirirlerdi ki her tü rii1

bir

Hristiyan

mıştı. Yalnız, hiç bir canlı mahluk tasviri yoktu.

hava etkisinin içeri sızmasına mani olurdu

ve sonradan tekrar

bunları birdenbire açabilirlerdi. Binanın diğer bir binaya bağlandığı dördüncü

duvarı

por·

fir denen bir taştan yapılmıştı ki biri yanından yürürken için· de kendini görebiliyordu. Bu. binanın içinde, bir divan haricin­ de, ne bir tabure, ne bir masa, ne de benzeri eşya vardı. Bu ui· vanhanenin bir yanında içinde çeşitli balıklar bulunan bir h avuz vardı."

yetişebileceğinden Kilisesinde

daha yüksekteydi ve

olduğu

gibi

cam

aynı

çeşitli renklerle boyan·

Hükümdarın Harem dairelerini rahibelerin h ücrelerine ben­ zetirken buna eşyanın zenginliğini ve kullanılış tarzını katma· malıyız. Zaten aradaki fark, fazla izahata lüzum olmadan, akıl· da canlandınlabilir."

( 24 ] Jean

CbuJe Flachat : "Bu binanın iki kapısı vardı. Biri kuzeye ( Padişah'ınki ) , di· ğeri güneye ( Kızlar Ağası'nınki) açılırdı. Kuzeye açılan kapı

Harem kapılarının bulunduğu bir koridora giderdi. Harem oda·

[ 22 ] Edmund Chishull, seyahatnamesinde

( 1701 ) , Saraya

ait

bilgi·

ler vermektedir. Eseri ölümünden sonra arkadaşı Dr. Mead ta­ rafından

1747 de yayınlanmıştır :

' 'Bostancıbaşının yanında doktor olarak çalışan bir rum'un iigilenmesi neticesinde, Mr. John Phillips adında tanınmış bir tüccarla birlikte, İstanbul Sarayına kabul edildim. Sarayın gl· rişinden itibaren iki avludan geçtik. Bunların ilkinde, silah

v�

barutla dolu ufak bir cephanelik vardı, ikincisinde ise iki tara­ fında yeniçerilerin yemek yedikleri verandalar vardı lu sonunda

ve bu av­

yukarda Divanhane'ye varılıyordu.

Bunlardan sonra, Sara�n dört bir tarafında uzanan bahçe­

nin her yerini gezmemize izin verildi. Saray bahçeleri dedikleri yerler yer yer gölgelik patikalarla kesilmiş selvi ve diğer ağrç cinsleriyle kaplıydı. Burada çeşitli biçimde köşkler gözüküyor· du. Saray boyunca bahçeyi katedip Boğaziçine bakan en uç nok· taya geldiğimizde beyaz mermerden yapılmış bir Korint sütun gördük bu sütunun yakınında yeşil bir avluya açılan bir kapı· dan içeri alındık ve tekrar düzenli bir bahçeye girdik. Oradan Hükümdarın iki zengin köşk, bir balık havuzu, açık bir galerisi ve parke yolu olan bir mekanına geldik. Burada bize tmpara· torluğun bahtsız prenslerinin ( şehzadeler) esir tutuldukları :>da­ lan,

daha zengin bir şekilde süslenmişti. Pencerelerin dibi en uzun

içoğlanların

karanlık

odalarını ve Harem'e giden kapıyı

gösterdiler. Yukarda

bahsedilen

kaplamalarla süslenmiş

galeri

çeşitli

çiçek

motiflerinde

ve çok güzel burma1ı

altın

kıvrılan sütun·

larla desteklenmişti. Bu köşklerden birinin kenarlarında iyi cins porfirden üç yuvarlak taş vardır ki ortadaki cilalanmıştır ve aynen bir ayna gibi sarayı ve bütün şehrin oradan görüntüsünü yansıtmakt adır."

fl3 J

Aubry d e La Motraye, ·bir Fransız protestan papazıdır. III. Ah· medin Edirne'de avda olduğu bir sırada Harem dairesinin sa· atıannı tamir için çağırılan Fransız ustasına yardımcı gibi Sa­ raya girmiş ve gördüklerini yazmıştır (1699 . 1714 ) : "Kafamı, Ayasofya'nın zengin tavanıyla, ya da o nefis şey. lerin o kadar düzensiz sunuluşunun yarattığı büyük karışıklıkla

ları

ortalama

büyüklükteydi,

hepsi taştan

yapılmıştı ve çok

yüksek bir duvarla çevrilmiş bir bahçeye bakarlardı. Bunların içi ferah ve zevkli döşenmişti. Eşyalar, işli örtüler, halılar, perdeler, aynalar,

saatler ve

bütün

odayı çevreleyen, gece gündüz

üze­

rinde oturdukları sedirlerin köşelerine koydukları muhafazalar­ dan

oluşuyordu.

Bu

sedirlerin

yapılışında

kullanılan

malzeme -

hakkında ileride daha ayrıntılı bilgi vereceğim.

Bu birinci bahçeden bir ikincisine geçilirdi. Bunun ortasında yer alan iki katlı köşk nefis bir yerdi. Sultan sık sık buraya haremiyle giderdi. Esas saray bahçenin sonundaydı.

Dört bına

blokundan oluşuyordu. Sultan batıdakinde otururdu,

bunun da

duvarları dıştan bütün çinilerle kaplanmıştı. Revaklar üzerinde, aynı tipte inşa edilmiş diğer binalar Haremi oluştururdu. Binalar,

Paris'teki

Kraliyet Sarayına benziyordu .

Uzunluk

genişlikten fazlaydı. Odalar zemin katta yerleştirilmiş ocaklar· la

ısıtılıyorlardı,

bu

yüzden

de

kadınlar

sofaya

çıktıklarında

aşırı soğuğu duymuyorlardı. Hükümdann dairesine çok büyük bir merdivenle çıkılıyordu, antre kare biçimindeydi, sonraki sa­ lon ise büyüktü, bina boyunca devam ediyordu. tnsan Sultanla­ rın zenginliği üzerinde burada tam bir fikir edinebilirdi, herşey benzeri görülmemiş bir görkemdeydi, pencere aralıkları ve ta· vanlar dikkati çekecek ustalıkta yapılmış çiçekli çinilerle be· zenmişti. Çini panoları birleştiren çıtalar altın varakla kaplan­ mıştı. Duvarlar sırma goblenlerle kaplıydı. Sedirler de aynı de· recede zengin malzemeyle yapılmıştı.

Aynalar, saatler, sandık muhafazalann hepsi kayda değerdi, fakat en olağanüstü olan da bütün kıymetli parçaların odayı dekore etmek üzere tutulan yabancı sanatçıların eserleri olmalarıydı. Buradan sonra Padişah'ın oniki zevcesinin yer aldığı bir ga. leriye geçilirdi. Bunlar hem büyüktüler, hem de çok iyi döşen· mişlerdi. Pencereler avluya bakıyorlardı ve demir parmaklıkla­ rı vardı. Bahçe tarafında, hanımların görünmeden bahçede olan b eni seyredebilecekleri ''Şahniş" veya küçük çıkıntılar yapan

��

gozetleme yerleri vardı. Kuzey cephesinin ortasında toplantı sa· lonu vazifesini gören bir ön kısım inşa edilmişti. Bütün hanım· lar padi aha kend ilerini göstermek, saygılarını sunmak için bu· . raya gelirler, padışahı eğlendirmek için sonsuz üretken zekala·

90

T

o

p

K

A

p

:rıyla dalına yenilikler bulup birbiri ardından binlerce eğlence tertip ederlerdi. Buradan büyük hamama geçilirdi. Bura.Sı her biri mermerle kaplı üç odadan oluşuyordu. Ortadaki en süslü olanıydı, kubbesi mermer sütunlar üzerinde duruyordu ve içe­ riye ışık girmesi için camlar konmuştu. Odalar, herkesin olan­ ları takip edebilmesi için birbirine cam kapılarla bağlanmıştı. .Her banyo küvetinin biri soğuk biri sıcak su akan iki musluğu vardı. Küvetler ne birbirinin eşiydi ne de aynı işler için kulla· nılırlardı. Osmanlılar hem güzellik hem de kullanışlılığı düşü­ nüyorlardı. Daha aşağı kademedeki kadınların, harem ağaları­ mn, ayn ayrı gayet rahat ve düzenli banyoları vardı. Haremden ayrılındığında oldukça karanlrk bir koridordan _geçiliyordu. Bu koridor, . Harem ağalarının yaşadıkları ayn bi­ nadan geçip Padişah'ın tahtta hak iddia edebilecek oğullarının tutsak bulunduğu Şehzadeler zindanına varıyordu. Bu zindan :güçlü bir kaleyi andırıyordu. Etrafına yüksek duvarlar inşa edil­ mişti. Osman, bu duvarları alçaltıp üzerindeki pencereleri aç­ tırttı. Buraya hem içinde, hem dışında harem ağalarının dikkat­ le nöbet tuttukları, her birinde çift demir parmaklık olan iki ka· :pıdan giriliyordu. Binanın iç karartıcı bir görüntüsü vardı, bu­ na rağmen bahçe bakımlı ve güzeldi. Şehzadelerin, meydanı çev­ releyen ayrı binalarda güzel daireleri, hamamliırı vardı. Onların :hizmetlerine ayrılmış hadımların hepsi zemin katta yaşıyorlar­ dı ve sayılan oldukça kabarıktı. Bunlar Şehzadelerin kötü ta· Jihlerini unutturmak ve bu zindanı hiç değilse yaşanır bir yer halinde tutabilmek için hiç bir güçlükten kaçınmıyorlardı. Şeh­ -zadelerin gördükleri sert tutum uzun bir süre için hafiflemişti. Onlara kadın bile veriyorlardı, ancak bu kadınlar çocuğu olma­ yan kadınlardan seçilirdi veya çocukları olmaması için sıkı ted·

-�-� -

I

s

A

R

A

y

I

bir alınırdı. Her türlü zenaatte eğitilebilmeleri için ustaları ve hocaları vardı ve seviyelerine uygun her türlü el işçiliğinde iler­ lemeleri teşvik görürdü. Kısacası özgürlükleri dışında özleyebi· lecekleri pek birşey kalmazdı. Bununla beraber sadece bu bü­ yük sarayın dairelerine mahkfun değildiler, Sultan onları sık sık diğer kraliyet saraylarına, bilhassa Beşiktaş Sarayına götli­ rürdü, burada yine aynı şekilde kapatılırlardı. Bu geziler her zaman memnuniyetle kaşıl.anır ve prenslere iyi bir değişiklik olurdu. Topkapı Sarayında, belli başlı inşaat faaliyeti başlıca dört padişah devrinde olmuştur: Fatih Sultan Mehmet Yeni Sarayı ilk olarak inşa ede­ 1 rek sarayı kullanmaya açmıştır. Bayazit II. nin de zorunlu inşaat yapmış olduğu kanısındayız. Şu sebeple ki: Küçük Kıyamet diye isimlendirilen büyük zelzele, tstanbul'da büyük tahribat yapmış­ tır. Bunların ta'miri de Bayazit II zamanında olmuştur. Ancak bunlar Fatih inşaatının birer devamı mahiyetindedir (1478-1512) . -

2 Yavuz Sultan Selim .zamanında ( 1512-1520) Kutsal Emanetlerin tstanbul'a getirilmesi ile gerek Hırka-i Saadet ve buradan mabeyn dairesine geçiş ve mabeyne yakın harem kıs· mında inşaat yapılmıştır. -

3 Murad m. zamanında ( 1574-1595) , yanan mutfakların yeniden inşası ve haremde daireler inşası, zülüflü baltacıların esaslı tamiri, Sur-u Sultani içinde deniz tarafında köşkler in­ şası gipi önemli inşaat faaliyeti olmuştur. -

4 Mehmet IV. zamanında (1648-1687) , haremin yanması· nı müteakip haremde önemli inşaat faaliyeti görülür. -

(Bakınız: Kitabelere göre bina tarih cetveli.)

.c

-- - - - � �

-�

-�-�

ISMAIL HAKKI UZUNÇARŞILI, «OSMANLI SARAY TEŞKILATi» ADLI ESERDEN NOTLAR üç buçuk y.y. dan fazla bir zaman Osmanlı Padişah­ larına konut olan Yeni Saray (Topkapı Sarayı) bir çok olayların geçtiği yerdir: Divanı Hümayun müzakereleri, ulfıfe dağıtılması, sefirlerin kabulü, cülus, bayram teb­ rikleri hep burada yapılmıştır. Bunların yanında : Kapı arası işkence ve hapisleri, siyaset ve cellat çeşmesi, ba­ lıkhane yerleri de hu alan içinde idi. Fakat bunlar sa­ rayın ( Birfın = dışarısı) kısmına ait olup padişahların asıl konutu olan (Haremi Hümayun) bambaşka bir teş­ kilata tabi idi ve buna (Enderfın) teşkilatı denirdi. Top­ kapı Sarayı, Birfın (hariç, dışarısı) , Enderun ( dahil, içe­ risi) ve aileye mahsus (Haremi Hümayun olmak üzere üç kısımdır. Bunların her birinin kendisine mahsus teşki­ latı ve kanunları, eğitim sistemi ve hatta deyimleri vardı. Bu kanun ve kurallara padişahlar da uymaya mecbur tu­ tulmuşlardır. Padişahlar, yaklaşık 15. y. y. ortalarından 18. y. y. başlarına kadar, şahıslarına mahsus merkez ordusu ile devlet idaresi için zadegan yetiştirmekten ziyade, müslü­ man ve türk terbiye ve kültürü ile yağurulmuş kendile­ rine sadık bir bende sınıfı yetiştirerek bunların bir kıs­ mını kendi sarayında ve bir kısmını kendi ordusunda eğit­ tikden sonra Osmanlı Devletinin terbiye ve inzibatını bun­ ların ellerine vermişlerdir. Bu y.y. !arda fılema sınıfı ile devletin bir kısım divan ve mali işleri ile görevli kalem ricali kısmen istisna edilecek olursa, hemen bütün büyül: devlet makamları ile Kapı Kulu ocaklarının 3/ 4 ü bu züm­ reden bulunmuşlardır. Bu devşirme çocukları, yeni saraya alınmadan evvel büyük itina ile yetiştirilerek müslüman ve türk ter'biyes : görürler, din kurallarını ve türkçeyi öğrenirler, mükem­ mel bir tahsile tabi tutulurlar ve sıraları gelince değer ve kabiliyetlerine göre saray haricinde çeşitli devlet hizmet­ lerine tayin edilirlerdi. Bundan ötürü Osmanlı Sarayı ay­ nı zamanda eğitim ve öğretim ile devlet işlerine gönderi­ lecek olanları yetiştiren bir kurum demekdi. Burada her bir koğuşun ve sınıfın kişilerinin kayıt defterleri bulu­ nup, bunların sarayın terbi·yesine göre yetişmeleri için her koğuşda lala denilen eğiticiler vardı. Osmanlı Sarayı, devşirme yolu ile saraya alınan iç oğlanı teşkilatını bıraktıktan sonra buraya sınırlı sayıda alınan esir çocukları hariç, bütün saray hizmetleri türk gençlerine ayrılmış ve 18. y. y. dan " başlayarak yavaş ya­ vaş artarak saray işleri bunlara verilmiştir. Enderunun bu son devrinde kültürel gelişme daha ziyade artmış ve değerli edebiyatçı, şair, yazar, hattat ve· müsikişinaslar yetişmiştir.

Enderunu Hümayuna iç oğlanı yetiştiren saraylar: Devşirmeler devlet merkezine getirildikten sonra önce di­ van-ı hümayuna sevkolunarak, padişah arz odasında iken · birer birer gördükten sonra, kapı ağası her sürünün mü­ nasiplerini padişahın emriyle seçerek bunları Edirne Sa­ rayı, Galata Sarayı ve At Meydanı yani 1brahim Paşa Sarayına verilmek üzere ayırır, ötekilerini acemi ocağı için yeniçeri ağasına gönderirdi. Saray hizmetine aday olarak seçilen bu çocuklardan başka Bosna'dan devşirilen ve Potur Oğlanları denilen müslüman boşnak çocukları da saray için alınırlardı. Bu çocuklar da Edirne, Galata­ sarayı, At Meydanı Sarayı ve bir aralık !skender Çelebi Saraylarında yetişip eğitim ve öğretim görmeleri gerekli idi. Buralarda yüksek yetenek gösterenler (çıkmalar) da yeni saray hizmetine ayrılırlar ve ötekiler de derecelerine göre Kapı Kulu süvari bölüklerine verilirlerdi. Edirne Sarayı 1086-1675 tarihinde kaldırılarak içlerinden Top­ kapı Sarayına layık olanları oraya ayrılıp, geri kalanlaı-ı Kapı Kulu süvarilerinin aşağı bölüklerine verilmişler ve saray da hükümet tarafından satılmıştı. Galata Sarayı II. Bayazıt kurmuştu. Burası da yeni saraya alınacak ve Kapı Kulu süvariliğine çıkarılacak oğ­ lanlar için bir çıkış yeri idi. Burası ötekilerine nazaran daha itibarlı olduğundan yeni sarayda açılacak yerleri doldurmak için, en aşağı derece olan büyük ve küçük oda­ lara ve ender olarak Kaftanlı Odaları denilen seferli, ki­ ler, hazine ve has odalara alınırlardı. 17. y. y. ın Uk ya­ rısındaki yeniçeri ve sipahi isyanları sırasında ve pad i­ şah cüluslarında bunların da hakları olan (çıkma) iste­ mekde yaptıkları sert hareketler, daha sonra fesat ve kavga çıkararak ilgilileri meşgul etmeleri üzerine 10861675 de (Edirne, !brahim Paşa Sarayı ) iç oğlanı teşkila­ tının kaldırılması sırasında, yeteneklileri yeni saraya ve kalanları süvari bölüklerine verilmek suretiyle Galatasa­ rayı ocağı da kaldırılmış ve yerlerine 40 nefer bostancı ustası gönderilmiş, bundan başka medreseye çevrilerek (musıla-ı salım) müderrisliği payesinde bir müderrise ve­ rilmiştir.

1127-1715 de Şehid Ali Paşa vezir-i azam olduğu za­ man (Ahmet III) , burası ta'mir olunup medreseler kal­ dırılmış ve tekrar iç oğlanlarına verilerek saraya alına­ cak oğlanlar için bir çıkış yeri bir okul görevini görme­ ye başlamıştır. Böylece 18. asrın ilk yarısından başlaya ­ rak saraya girebilmek, bağlı idi.

Galatasarayda

yetişip çıkmay�t

92

T

p

o

K

A

p

1

s

A

R

A

I

I

YEN! SARAY

OOLANLARI

rahim paşa Saraylarından alınmış

Derece ve hizmet bakımından en aşağıdan başlayarak:

1

2 3 4

5 6

-

Büyük ve Küçük odalar,

-

Doğancı Koğuşu,

-

Seferli odası,

-

Kiler odası,

-

Hazine · odası,

-

Has oda,

\ J

1 J

Dolamalı

kıdemli ve ehliyetli

acemiler ders görürler ve yetiştirilirlerdi. Yaşlan 14 ci­ varında olurdu: (Din dersleri, Kur'an, arapça, farsça, türk­ çe, güreş, koşu, meç, ok, tomak talimleri, silah kullan­ mak, ata bin�ek) . Dolama denilen sako giydiklerinden bunlara dolamalı denilirdi.

Kaftanlılar

Seferli Koğuşları : (17. y. y. da) Bu iki odadan terfi edenler seferli koğuşuna nakledilirdi. Kaftanlı olamıyan­ lar süvari ocağının sipahi veya silahdar bölüklerine çıka­ rılırdı. Büyük odanın büyük zabiti seferliye bakan Saray

Bunların hepsi babüssaadenin içinde hizmet ederler­

Kethüdası idi. Bundan başka oda başı, imam, külhancı

di. Maaşları, yiyecekleri, giyimleri, kuşamları, yatmaları

başı gibi başta gelen oğlanlar var idi. Küçük odada ise,

her şeyi padişah tarafından sağlanırdı. Enderun kısmına

oda kethüdası adıyla bir zabit bulunup bundan sonra oda

ait iç ve dış tayinler de padişah tarafından yapılırdı.

başı ve simitçi başı gelirdi. Büyük ve Küçük odada eski­

Büyük ve Küçük odalar: Babüssaadeden girilince sağ­

lik olmayıp, halife denilen 12 kalfa vardı. BUnlar dışarı­

da büyük oda, solda, has oda ile kuşhane arasında, kü­

dan gelen hocalardan ders alırlar, kendileri de 5 veya 10

çük oda bulunuyordu. Bu odalarda Edirne, Galata ve !b-

kişiyi okuturlardı.

3 Nisan 1340 T. C. MAARİF VEK!LİC! Topkapı Sarayı Müzt>si Müdürlüğü T. C. Baş Vekalet J{alemi Mahsus Müdüriyeti No : 419 KARARNAME SURET! Asırlardanberi birçok tarihi vak'alara sahne olmuş Tarih-i Millimiz ve Tarih-i Mimı:ırimiz noktai nazarından büyük bir kıymeti haiz bulunmuş olan ve zikıymet mef­ ruşat ve müştemilatiyle muhafazası lazım gelen Topka.pı Sarayının atiyen İstanbula gelecek züvvar için başlıca bir ziyaret mahalli teşkil edeceği tabii olduğundan bu mahal­ lin bilahare züvvara küşat edilmesini ihzar ve hüsnü mu­ hafazası temin edilmek üzere asari atika nizamnamesi mucibince şimdilik İstanbul Asar-ı Atika müzesi müdiri-

yeti emrine verilmesi talebini havi Maarif Vekalet-i Ce­ lilesinin 5/Mart/1340 tarih ve Hars Müdiriyeti 4260/153 numaralı teskeresiyle vaki teklifi tcra Vekilleri hey'etinin 3/4/1340 tarihli içtimaında ledettetkik mezkur binanın devr-i teslim muamelesi alelusul ifa olunmak üzere mü­ zeye aidiyeti tezekkür edilmiş ve keyfiyetin Vekalet-i mü­ şarinüleyha ile Dahiliye ve Maliye Vekaleti Celilesine teb­ liği tekarrür etmiştir 3/4/1340. Türkiye Reisi Cumhuru Gazi Mustafa Kemal

Baş

vekil ve Hari�iye vekili İsmet

Nafıa V. hastadır

:lıraat V. Zekai

Müdafayi Milliye V. Kazım Ticaret V. Hasan Hüsnü

aslına mutabıktır. Baş Vekalet Kalemi Mahsus evamir ve mukarrera.t Kalemi Baş kitabeti Ahmed Arif

-

Adliye V. M. Necati

Dahiliye V. Ferid

Sıhhıye ve Muaveneti İçtimaiye V. Dr. Refik

Maliye V. M. Abdülhalik

Maarif V. Vasıf

Mübadele, tınar ve İskan V. Mahmut Celal İşbu suret aslına mutabıktır. 16 Nisan 1340

T. C. BAŞVEKALET UMUM MüDüRLÜGÜ

. (Takvim-i vakayi gazetesinin 2655 sayılı nüshasında çıkarılan kayıt örneği)

Topkapı Sarayının suret-i mahafazası hakkında nizamname Madde: 1 Tapkapı Saray-ı hümayunu kara cihe­ tinden Timur Kapıya muttasıl şimendifer hattı dıvarı ile Timur Kapıya ve Timur Kapıdan Soğuk Çeşme ve Bab-ı Hümayun ve Otluk Kapıya ve bu kapıdan sahile kadar mümted saray-ı hümayunun sur-ı kadimi ile ve sahil ci­ hetinden Otluk Kapı semtinden Sepetçiler köşkünde sev� kiyat-ı askeriye idaresine tahsis olunan mahalle kadar denizle ve kezalık sevkiyatın işgal eylediği mahallin şi­ mendifer idaresiyle hudud teşkil eylediği mahaller ile mahdutdur. Bu hududun haricinde. olup da saray-ı hüma­ yun teferruatından bulunan mahallerin dahi hududu ay­ rıca tayin olunacaktır. Aharın her ne suretle olursa olsun saray ile saraya aid arazi ve mebani ve levahıkını istimal etmesi ve yahud buralarda mebani ve levahık ihdas ey� lemesi raiz değildir. Hudud-ı mezküre dahilinde bazı de­ vaire tahsis edilmiş bulunan mahallerin tevsi' edilmesi badaezin alelusul tahriren vaki olacak istizan üzerine irade-i seniye-i hazret-i padişahi şereftaalluk etmesine vabestedir. Madde: 2 Topkapı Saray-ı hümayununun usul ve teamül-i kadimi vechile idare-i umumiyesi Hazine-i hü­ mayun kethüdalığına mevdu'dur. Saray-ı hümayunun icap eden yerlerine maiyet-i seniye-i mülükane taburu efradın­ dan nöbetçiler ikamesi sureliyle muhafazası usulüne de­ vam olundcaktır saray-ı hümayunun orta kapı ve üçüncü kapısı ve perde kapısı namlarındaki iç kapıları usul-i ka­ dime ve mevzu'asına tevfikan hazine-i hümayun kethü­ dasının emriyle açılır ve kapanır. Sarayı hümayunun sur­ dan şehre açılan Bab-ı Hümayun ve Timur Kapı ve Soğuk -

-

Çeşme ve Otluk ,Kapı namlarındaki dış kapılarının usul-i kadime ve mevzu'ası vechile muayyen zamanlarda sed ve küşadı saray kapıcılarına aittir. Madde: 3 Ahalinin tene-zzühüne mahsus olmak ve bir gfıne istifade-i maddiye temin etmemek üzere şayan " buyrulan müsaade-i seniye-i hazret-i padişahiye tevfikan şehremanetince saray-ı hümayun dahilinde bir kısm-ı ma­ lumun bahçe haline •ifrağına devam olunabilecektir. Bah­ çenin tanzimi sırasında saray surlarıyle kapılarının ve sair mahallerinin heyet-i kadimesi tağyir olunmayacak ve hin-i hafriyatda zuhur edecek luzumlu taşlara şehrema­ netince müdahale olunmayacaktır. Bahçeye gireceklerden yalnız emr-i .hayr için usulüne tevfiken duhuliye istifa olunabilir. Madde: 4 Saray-ı hümayun hududu dahilinde ga­ zino ve satış ve eylence mahalleri vucude getirilmesi ve sudan başka bir şeyin satılması memnu'dur. Madde: 5 Saray arazisi ile mebani ve levahıkında hazine-i hassadan madasının intifaı memnu'dur. Madde: 6 Saray dahilinde elyövm devair-i saireye aid olarak mevcud bulunan mebaninin hududu tayin ve haritası tanzim olunacak ve bunlardan ref-i mümkün bu­ lunanlar hazine-i hümayun kethüdalığınca devair-i aide­ siyle bilmuhabere peyderpey ref' edilecekdir. Madde: 7 Bu nizamname tarih-i neşrinden itiba­ ren mer'iyül icradır. Madde: 8 Bu nizamnamenin icrasına heyet-i vü­ kela memurdur. tşbu layiha-i nizamiyenin mevki'-i mer'i­ yete vaz'ını ve nizamet-i devlete ilavesini irade eyledim. -

-

-

-

-

-

20 Zilkade 1334 (1915)

-

5 Eylül 1332

Mehmet Reşat

Şeyhülislam Musa Kazım Harbiye nazırı ve bahriye nazırı vekili

Sadr-ı azam ve Hariciye Nazırı vekili Mehmed Said Nafıa nazırı Abbas

Şuray-ı devlet reisi ve evkaf-ı hümayun nazır vekili tbrahim Maarif nazırı ve Posta ve Telgraf ve Telefon nazır vekili Ahmed Şükrü

Ticaret ve Ziraat nazırı ve adliye nazır vekili Ahmed Nesimi MUKABELE OLUNMUŞTUR. imza imza

Dahiliye nazırı ve maliye nazır vekili Tfil'at

Aslına uygundur Resmi mühür ve imza Benzerinin aynıdır

_..... .. .......___________________

�� � -

T O P K A P I TOPKAP I

S A R A Y I N I N

SARAYINDA

M Ü Z E

T A M İ R L E R,

O L U Ş U

TEMENNİLER

Topkapı Sarayı müze olalı çok değişiklikler geçirdi,

miş, her saltanat devri ve çoğu padişahlar, kendi şahsi-·

yapılan çeşitli tamirler, Sarayın görünüşünü esaslı suret­

yetlerini binalarında belirtmişler, fakat bunun için de­

te değiştirdi. Bu işlerin tümünün külliyenin yararına ge­

çoğu zaman bazı binaları yıkmış veya yeni şekle sok-· muşlardır. Fatihin yaptırdığı bir çok bina ve dekorların,.

çirilebileceği söylenemez. Belki de bunun aksine, müda­ halelerin Sarayın her defasında karakterinin bir parça­ sının kaybolmasına neden olmuş olduklarını söylemek,

.

II. Beyezit tarafından yok veya tadil edildiğini biliyoruz. Pek tabii bunda büyük zelezele (küçük kıyamet) in payı. vardı. Haliçte ve Hasbahçedeki Bayezid Köşkleri ise ta-·

herhalde gerçeğe daha yakındır. Şimdi bu işlerin neler olduklarını, bunların ne şekil­

mamen yok edilmiştir. Tabii bu hadiselerin oluşmasında

de uygulanmış olduklarını açıklarken, nasıl olmaları ge-.

zelzele ve bilhassa yangınların da etkisi olmuş, bir çok

rektiği hakkında da, bilgimiz yettiği kadar, fikir verme­

dairler bu nedenle oldu bitti ile karşılaşmış ve yeni bir­

ği doğru buluyoruz.

şekle girmişlerdir. Bir büyük olay, IV. Sultan Mehmed (Avcı) zamanınd aki yangın ve onu takib eden büyük öl­

Saray müze olarak halka açıldığından beri uzun · müd­

:

Bu süre deva­

çüdeki yeni inşaat faaliyeti olmuştur. Yine Haremde I.

mınca yapılan işlerin "Bazıları çok önemli olmakla bera­

Mahmut ve III. Osmandan itibaren m. Selim'e kadar ye­

ber, sonradan yapılanlar gibi Sarayın karakter ve vec­

ni inşaat adeta birbirinin üzerinde olmuştur. Ancak bü­

hesini altüst edecek nitelikte olmamıştır. Tahsin bey za­ manında işlerin ele alınmasında daima bir istişareye baş vurulmuş, keyfi hareketlerde bulunulmamıştır.

ve zaman ve değişen zevke uyulması şeklinde kabul edil­ melidir. Bu nedenlerle binaların hüviyeti çoğu yerlerde­

Ne yazık ki ondan sonra gelen idarelerin bazılarında bu hareket tarzı gittikçe rağbetten düşmüştür. Ve artık

eski karakterini kaybetmiş, yeni görüntülere bürünmüş­ tür. Bu işlerin hiç birinde restorasyon şeklinde bir çaba

o devirlerde, üstelik Anıtlar Kurulunun gittikçe daha fazla yardımcı olması imkfuıları doğmuş olmasına rağmen, bu durumdan istifade edilmesi· _tarafına pek gidilmemiş ve müdürlüklerce zaten kalite değil ise de kantite bakımın­

veya gayret olmamıştır. Devir devri takib etmiş, ve bu

det merhum Tahsin öz idaresinde kaldı

dan hiç bir zaman yeterli olmamış bir kadro ile çok bü­ yük ve önemli kararlar almak ve aynı ağırlıkta işlere gi­

tün bu faaliyet canlı bir teşekkülün tabii bir gelişmesi

arada kaldırılabilenler yok edilmiş, diğerleri kamufle edil­ miştir. ıtık restorasyon, yani bile bile daha eski bir devre dönüşü

1856

yangınından sonra yapılan Enderun avlusu

tamir veya daha doğrusu yeniden inşaasında görebiliyo­

rişmek tarafına gidilmiştir. Bu yüzden birçok işler ya­ pılmıştır. ki, bunların tashihleri her zaman artık herkesçe kabul edilir olmuştur. Yapılan işleri genel açıdan mütalaa

şaatta görmemiz i'Cab etmektedir. Arada bir yangın oldu­

ettikten sonra, bunları teker teker gözden geçirmenin zo­

ğu için gerçelr değişikliklerin sebep ve yerlerini kesin­

runlu olduğu meydandadır.

ruz. Hatta bu işe ait proje bile mevcuttur. Bu bakımlardan ilk esaslı tamir ve tadil işini bu in­

likle tayin edemiyoruz. Kesin bir olay varsa o da avlu­

Ancak, bu ayrıntılı işe geçmeden evvel müzecilik ba· kınımdan Sarayın ne şekilde mütalaa edilebileceği hak­

nun büyük ölçüde şekil değiştirmiş olduğudur. Arzodası

kında görüşlerimizi açıklamayı faydalı görüyoruz. Bilin­ diği gibi Saray 1924 senesinde müze olarak açılmadan evvel, bazı kısımları kısa bir şekilde, özel ziyaretçilere gezdirilir ve bunun için Enderunlu bazı emeklilerin bilgi

şekil almıştır. Avlu içinde zamanla yer almış olan meşk­

ve yardımından istifade edilirdi. Biz bu arada bazı mi­ safirlerin , ziyaretlerine iştirak ettiğimizden bu duruma şahit olduk. Saray 1908 senesinden itibaren boşalabilmiş ve son kalan Harem halkından sonra, sözünü ettiğimiz

memurlar Sarayın bakımını tedvir ediyorlar id!. Saraydaki tamir ve tadil işlerini incelerken, hangi tarihlere kadar uzanmak lazımdır? Aslında Saray daima yaşıyan bir kuruluş olmuştur. Binalar birbirini takib et-

eski dekorasyonu tümünü kaybetmiş, saçakları yeni bir

hane, şa inciler koğuşu, havuzlu köşk gibi binalar yok olmuş, küçük ve büyük odalar, kiler ve has odalı koğuş­ ları zemin hizasına kadar yıkılarak yeniden yapılmış, · es­ k i ahşap revaklar yok edilmiş, yerlerine Hırka-i Şerif'in­ kilere benzetilen yeni ve kargirleri inşa edilmiştir. Bu arada zemin setleri avlu nizamı ve yol kaldırımları da başka şekle sokulmuştur. Bu faaliyet eski üçüncü yeri denilen terasa da sirayet etmiş, oradaki ahşap köşkler ' yıktırılarak yerlerine Mecidiye Köşkü inşa edilmiştir (1858 tarihleri) . Buradan dış bahçeye açılan üçüncü yeri kapısı ( ?) da bu arada yıkılmış ve yerine şimdiki bina

96

T

o

p

K

A

p

yapılmıştır. Bu işler aslında kısmen yeni ilave ve yapılar şeklinde de telakki edilebilir ve hele restorasyon gurupu içine alınamaz. Asıl rest.orasyon faaliyeti 20. yüzyıl baş­ larında Sultan Reşat zamanında olmuş ve o zaman Saray mimarı Vedat Tek bey vazifelendirilmiştir. Bu faaliyete ait bazı planlar (Dış hazine) ve örnekler (Hırka-i Saadet nakışları) mevcuttur. İşin önemli tarafı bu ve benzeri ya­ pılan işlerin tenkid edilmiş olması ve bu tenkidin bir ra­ por şeklinde o zaman yeni faaliyete başlamış olan Muha­ faza-i Asar-ı Atika Encümeni Daimisi, (yani: eski eser­ leri kanıma encümeni) tarafından yapılmış olmasıdır. An­ laşılan bu işler Encümene sorulmadan yapılmış ve alışık olduğumuz reaksiyon uyandırılmıştır. Bundan sonra aynı espri ile yapacağımız yoklamaya böylece bu birinci ra­ pordan başlamış olalım. Raporun metnini kısaltılmış ve bugünün türkçesine çevrilmiş olarak ve aynı sırayı takip ederek inceleyelim. Son derece şiddetli olan tenkid, duru­ mun genel bir yoklaması ve izahı ile başlıyor ki devri için (10. ıo. 1915 tarihi) çok ileri görüşlüdür [1] . Tenkid edilen işlerin en azı bir kısmıni mimar Vedat beyin yapmış olması lazımdır. Kendisinin ve Kemalettin beyin, bugünkü anlayışa göre eski sivil mimarimiz ve bu­ nun korunmasıyla maalesef pek ilgileri olmamıştır. Ha­ yatları boyunca nice sonsuz kıymeti olan eski ev, yalı gibi eserlerle karşılaşmış oldukları halde merak saiki olsun bunların en ufak krokilerini yapmamış, resimlerini çek­ memişlerdir. Bu durumda Vedat beyin yeni devir ile olan yabancılığı mazur görülmelidir. Merhum Tahsin öz zamanında yapılan işler (1940 1944) yine de bir neticeye bağlanabilirse dahi, hiç bir za­ man uzun araştırma ve iştişareden kaçarak m.eydana gel­ miş sayılamaz. Bu istişare toplantılarını dört önemli ko­ nu için yapmıştır: Hazine, Fatih dairesi, Kubbe altı, Çi­ nili Köşk ve Orta Kapı. Bu toplantılar daima yerinde ge­ reken hazırlıklar ve ihzari raporlar tamamlandıktan son­ ra yapılmıştır. Görüşme ve kararlar titizlikle kaleme alın­ mıştır. Uygulamada da bu kararlardan pek uzaklaşılma­ mıştır. Bu derece ayrıntılara girişmemizin sebebi, bu iti­ na ve titizliğin Tahsin beyden sonra müze amirlerince tekrarlanmadığını ifade içindir [2] . Yeni inşaat ve onarım işlerinin yerleri sırasına göre kısaca şöyledir: . I. Avlu Kese Meydanı : Ağaçları (serviler) zaman ile fazla büyümüş olma­ larıyla beraber kendine göre bir hava kazanmış olan bu meydanda çitler ihdas edilmiş ve hele fazla miktarda gül fidanları dikilmek suretiyle bu hava dejenere edilmiş ve başka bir manaya döndürülmüştür. Orta yolun kaldırım­ ları uygun değildir. Çevre revakın sıvasız kalması, kire­ mit yerine kurşun olamazsa, hiç olmazsa çinko konula­ mmaış olması, meydanın mimarisine rustik bir hava ver­ mektedir.

Kubbe Altı : Tahsin bey zamanından yapılan bu işler tasvib edi­ lemez. ön mekandaki ahşap ve somaki panolar ikinci ma­ halle nakledilmiş veya tümüyle kaldırılmış, yerlerine ta·

I

s

A

R

A

y

I

mamiyle uydurma çini panolar, kafes v.s. ·konmuştur. Na· kışlar eskisine uygun olmakla beraber mekanın ahengine uymamaktadır. Revak parmaklıkları sebepsizce kaldırıl­ mış, velhasıl yüzyıllar boyunca bilinen, Osmanlı İmpara­ torluğunun bu en önemli bir yerinin orijinal şekli külliyen kaybettirilmiş ve yerine savunulması imkansız bir dek0r getirilmiştir. Dış Hazine : Burada hiç olmazsa üstlük pencerelerin dışlıkları ya­ pılabilirdi. Bab-ı Saadet : Bu yerin lüzumsuz yere nakışları kaldırılmıştır. Enderun Avlusu : Burada da kaldırım ve güller insanı rahatsız etmek­ tedir. İç Hazine-Fatih Köşkü : Tahsin öz zamanında başlamak üzere kargire çevir­ me işleri ölçülü bir şekilde görülmüş, Fatih Köşkü hazi­ nesi ve hayat direklikleri açılmış, ancak son olarak du­ varların boyaları üzerinde gerekli ağırlıkta kalem zırh­ lar ve cetveller uygulanmamıştır. Vitrinlerin çok daha hafif olmaları arzu . edilirdi. Hırka-i Şerif Dairesi : Osmanlı varlığının ve tarihinin en mukaddes yeri sa­ yılması gerekn bu dairenin en adi çarşı havasına indi­ rilerek bir takım sahne tesirleri yapılmağa gayret edil­ miş olması affedilemez. Revak halılarının kaldırılmış ol­ ması bu mekanın güzellik ve ma_hremiyetini yok etmiş­ tir. Revak arasındaki camekanların kaldırılması ileriyi düşünen ve koruyan bir tedbirin aksine bir harekettir. Belki bir anda cazip görülebilen açılma, zaman ile bütün iç süslme ve çinilerin harap olmasına sebep olabilir. Harem Dairesi : Bu dairenin yüzyıllar boyunca harap olması kabul edildikten sonra islah edilip ziyaretçilere açılabilecek hale getirilmesi şüphesiz kolay bir iş değildi. Çoğu ahşap­ olan binaların bugünkü malzeme ve işçilik ile tamir edil­ meleri ayrıca sorunlar yaratıyordu. Nitekim yeni sayılacak bir tarihte tamir edilmiş olan bazı cepheler, şimdiden ve eskisinden daha harap bir hale gelmiştir (tkballer, m. Selim daireleri gibi) . Bundan başka her şeyi mutlaka eski haline irca merakı, "muhdes" denilen yerlerin (üstelik evvelden resmi ve rölövesi yapılmadan) hot be hot kaldırılması , eski kalem işleri bulunanlar dahil, her türlü sıvaların öncelikle tamire girişmenin başında, kaldı­ rılmaları ve duvara kadar raspa edilmeleri çok kıymetlerin yok olmasına sebep olmuştur (Meşkhane, kırk mer­ diven, Valide Avlusu üstü) . Bu arada meydana çıkarılan, çoğu zaman boz.uk işçilikte ve üzeri sıvanacak diye ka­ baca örülen duvarların açıkta bırakılmaları, hem estetik, hem de teknik bakımından mahzurludur (Valide Taşlığında bu tür duvarlar küfleniyor ve rutubet çekiyor, ayrıca, görünüşleri de gayet kaba ve rahatsız edici) . Valide Taş-

-'

T

o

p

K

A

· p

I

Iığındaki ahşap saçakların beyaz siyah kalem işleri ile kafeslerin kaldırılmış olması, burasını çıplak ve sevim­ siz bir halde bırakmıştır. Veliaht dairesinde hem içte hem dışta yapılan işler abartmalı ve teatraldir. Buradaki o sevimli asma katlarının kesinlikle kaldırılmamaları gere­ kiyordu. Kalıyor ki çoğu boşalan duvarlara sonradan çini taklidi boyalar yapmak yersizdi. Burada alçı pencereleri, kesinlikle sivil mimarimizde, saray bile olsa, benzerine bu derecede rastlanmıyan

( sonradan görme)

zenginlik­

tedir. Dış cephe ve saçakları için de aynı şey söylenebi­ lir. Hünkar Sofası da fazla yenileme yüzünden eski gü­ zelliğini kaybetmiştir. Buna karşılık ill. Murad, I. Ah­ med ve III. Ahmed odaları grubunda yapılan yenileme

R

A

y

l

97

sinin halka açılması, bu iş için ise acele yoktu. Maddi im­ kanlara göre kademe kademe hareket etmek kabildi. An­ cak işin başında önemli bir karar vermek gerekiyordu:

Müze, ne müzesi olacaktı ? Saray, saray halinde mi ser­ gilenecekti ? İşte başlangıçta bu soru sorulmam]ş ve ge­ rekli cevap verilmemiş ve programa bağlanmamış oldu­

ğundan, şimdiki karışık durum meydana gelmiş, ve Sa­

ray dairelerinin çoğu, Saray içinde ve bazan dışında, bu­ lunan kolleksiyonların teşhirine mekan sayılmış ve böyle­ ce öz kullanma şekilleri ve karakterlerini kaybetmiş ve dört duvar olmuşlardır. tık seneler ziyaretçi sayısının az olması, herhangi bir sergileme metoduna bağlı kalınması, lüzumsuz görül­ müştür. Fakat son senelerde önemli şekilde artan trafik

zu edilir ki I. Ahmet Köşkünde tavan ve kubbedeki nakış

kendi başına bir

problem olmuştur. Böylece

Sarayın,

Müzenin bir kısmı olarak yeniden ele alınması ve kullan­

Harem dairesinde eski minder örtü ve yastıkların,

ma ve halka açılma şeklinin revizyona tabi tutulması ge­

yer hasırları ve halıların kaldırılmış olmaları büyük bir

rekmiştir bu mesele ise henüz esaslı şekilde ele alınma-

eksiklik olarak kendini hissettirmektedir. Bunların yeri­

mıştır. Bu düşüncelerimizin dikkate alınarak kararlara

ne getirilen kahverengi Cenova kadifesi biçimindeki uy­

yardımcı olmasını temenni ederiz.

durmalar iç açıcı olmaktan uzaktır, üstelik devri deseni­

Kesinlikle iki bölüm ( Saray, Müze) arasında ayırma

ne de uymamakta, bilhassa iç dekor güzelliğine zarar ver­

yapmak lazımdır. Birincisi, Sarayın içindeki hayatı can­ landıracak şekilde Saray olarak sergilenmesi. !kincisi, Sa­ ray muhtevası ki kendi başına bir müze dolduracak zen­ ginliktedir, için ayrı sergileme yerleri ihdas etmek, veya

mektedir. Korunmaları gereken eskileri yerine, öncelikle minder örtülerinde eski desen basması kılıflar kullanıla­ bileceği akla gelmektedir. Yer nihalileri de aynı teknikte mekan dekoruna uygunlaştırılabilirdi. Minderlerin arka­ sına bir sıra lamba ile bir nevi sahne "rampa" sı meyda­ na getirmiş olmak bahtsız olduğu kadar tehlikeli bir fi­ kir ve uygulamadır. Haremde nerede ise hiç bir surette elektriğin kablo içinde yerleştirilmemsi gereken ve bu de­ rece yüklü ve ısı tevlid eden sistemler kesinlikle red edil­ melidir. Haremin, ve o da sırf ufak grup halindeki ziya­ retçilerin gelişi esnasında yakılmak üzere, adeta portatif gibi ve herhalde meydanda olan ışık cihazlarıyla aydın­ latılmasını yeterli saymak, hatta fazla ışığa da heveslen­ memek gerekir. Mutfaklar : Sarayın en mühmel ve fonksiyonları sırf sergilenme­ ğe indirilmiş olan bu kısımları, dört duvar olarak kulla­ nılmaktadır. Bu arada helvahane dışında, hiç bir yer ilk fonksiyonunu aksettiren bir sergileme

kazanamamıştır.

Hatta sivil mimarimizin biricik ahşap ev örnekleri ha­

.)

A

ve boya tazelemeleri çok muvaffak olmuştur. Hatta ar­ yenilemesinde daha ileriye gidilmiş olsun.

,

s

lindeki aşçı, usta ve tayfası koğuşları bile açılış senele­ rinde ayakta ve daha doğrusu yarı yıkık halde iken, bun­ ların islah ve tamirleri ve ona göre tefriş ile sergilenme­ leri kabil iken, yıkılmaları tercih edilmiştir. Yerlerine ya­ pılan kagir binalar her hangi bir mana taşımamaktadır. Ortadaki kaldırımlı yol da saçağını ve o esrarengiz ka­ rakterini kaybetmiş, aksine bomboş bir hale getirilmiştir. Müze olarak Topkapı Sarayı : Topkapı Sarayı 1923-24 lerde müze olduğu zaman, hazinedeki bir kaç vitrinden başka hiç bir şey bir müze

için hazırlanmış değildi. Aynca yönetim ve kamu oyu da buna hazırlıklı değildi. Şöyle ki, 20. yüzyılın başında

dünyada nadir rastlanan bir fırsat ve imkan ile karşıla­ şılıyordu. Hiç bir surette bozulmamış bir saray komplek-

özel surette yeniden binalar inşa etmek. Bu iki (kompo­ nant) ı, Saray ve Müze olarak ayırarak mütalaa edeceğiz. Bunlara bir üçüncüsünü de katmağı unutmamalıyız. O da mektep yani ilmi vasfı ( seminer, arşivler, kitaplıklar v.s. ) . Saray : Topkapı · Sarayı, dünyada benzeri az olan bin şekilde, hemen hemen hala içinde oturulmuş şekilde yüzyılımız:ı kadar saray olarak intikal etmiştir. Mesela Versailles Sa· rayı (Louis-Philippe zamanı ) , hatta büyük ihtilfüden beri,

saraylık fizik bünyesini kaybetmiş mobilyası yağma edil­ miş ve sonradan Fransız mi lletinin şanım. olmak üzerc­

müze şeklinde açılırken, içindeki oturma ve yatma dai­ relerinin (en müstesnaları hariç) hemen tümü yıktırıla­ rak dört duvar haline getirilmiş, hatta bununla da ye­ tinilmiyerek dört duvarlar birleştirilerek cesim galeriler

meydana getirilmiştir. Topkapı Sarayının özelliği hemen hemen hiç bir surette dokunulmamış olarak elimize geç­

miş olması idi. Hatta Saray terkedilirken birçok eşyaları, sandıkları oldukları gibi bırakılıvermiş, Sarayın ev halkı sanki henüz çıkmış gibi idi. Hal böyle iken . bu anı kay­ betmemek ve dondurmak icab ederdi. Bunun aksine bü­ yük temizleme işine girişildi ve neticede bu hava ortadan kaldırılmağa başladı. Ancak Saray o kadar büyük, daire­

ler (1bilhassa Haremde) o kadar fazla idi ki bu "tanzim" işi yer yer hala bitirilememiştir. Sarayın ne şekilde v� kimler tarafından hangi dairelerde kullanıldığı, az çok

büyük bir kesinlikle bilinmektedir. Bu itibarla çeşitli dai­ reler ve odaları kullanma şekiilerine göre döşemek, ve eski hallerini canlandırmak icab ederdi. Bu arada daha evvelden de belirtildiği gibi, fotoğrafik basma usullerle­ eski kumaş ve perdelerin benzerlerini yaratmak kabildir. Hatta yer yer aynı şekilde yaratılmış kumaştan elbise-

·

98

T

o

p

K

A

p

lerle mankenler dağıtmak suretiyle hayal ve sürpriz, hat­ ta dehşet ( ?) elemanını da sergilemeye katmak kabil olur­ du. Eskiden Askeri Müzede (Sent tren ) , daha doğrusu Sultanahmetteki kıyafet müzesinde, mankenlerle Osmanlı mülki ve askeri teşkilatına ait çeşitli şahsiyetlerden (man­ ken) oluşan gruplar hazırlanmış ve bunlar renkli kart­ postallar halinde halka mal olmuştu (Çocuk iken bunla­ rın bize yaptığı etkiyi hala unutmamaktayız) . Saray ve Haremde böyle figürlerin yakışıksız olacaklarına da inan­ miyoruz, aksine Sarayın gerçek niteliğini canlandırabile­ ceğine inanıyoruz. Mesela Kubbe Altında bir meclis, arz odasında bir elçilik kabulü sahneleri çok çekici olabilir. Bu sahneler zaman zaman değiştirilebilmelidir. Bahçeler­ de ehli alaca ve karacalar yetiştirilebilir. Herhalde bahçe ile meydan arasındaki farkı unutmamak lazımdır. Çiçek­ ler bahçelerde olur ve zaman zaman dekor değiştirirler ve mesela lale mevsimi özel sergileme ve çirağan gösterileri yapılır (bunlar ayrı ücretlidir) . Müze : Sarayın yüzyıllar boyun·ca toplamış olduğu kullanma, giyim ve ziynet eşyaları vardır. Bunlar bugün belirli yer­ lerde sergilenmiştir. Hazine ve silah depoları bugün işgal ettikleri yerlerde fonksiyonlarını belki bulmuş sayılabi­ lirler. öyle de olsa Fatih Köşkünün başka şekilde canlan­ dırılması, meseıa hamam kısmının düzme bir meşher de­ ğil de soğukluk olarak sergilenmesi akla gelebilir. Bugün mutfaklarda iyi kötü ( kötüsü fazla) yer almış olan fa­ yans ve seramik kolleksiyonları kesinlikle ayrı yerlerde sergilenmelidir. Bu mecburiyet kumaşlar için fazlasıyla vardır. Bunlar gereken yere tahsis edildiği takdirde 10002000 m 2 yer alabilecek niteliktedir. Sarayın öz kullanma malı olan bu eşyalardan başka, Saray ile ilgili sergileme salonları yaşatılabilir. Bunların bir kısmında Saraya ait röliyefler, haritalar, manzaralar da vardır. Bir kısmında padişah, vezirlerin portreleri olarak büyük bir yer kıya­ fet müzesi olarak düşünülebilir. Burada Sarayın içindeki bir kaç mankenlerden başka devir kıyafetlerine göre özel bir saray halkı müzesi kurulabilir. Müze olarak ayırdığı­ mız bu ikinci kısmın kesinlikle 1ç Sarayın dışında olması lazımdır. Bu iş için önerilecek bazı binalardan başka ve tercihen özel surette inşa edilmiş binaları kullanmak la­ zımdır. Bilhassa tekstil ve kağıt esasına dayanan eşyalar­ da yeni inşaat şarttır. Çünkü an'Cak bunlarda gereken ko­ ruyucu klima tesisatını kurmak kabildir. Yeni binalar için eski has fırın, bugünkü kimyahane yeri uygun sayılabilir. Bu yeni binalar mesela tek katlı sıralanmış elemanlardan (mutfaklar gibi ) oluşabilirler. Böylece birinci avlu hayat kazanmış olur. Eski Deavi Kasrı ve Evkaf Nezareti yer· leri de yeni binalar için uygun olabilir. Mektep : Topkapı Sarayı Türk Osmanlı İmparatorluğunun, de­ nebilir ki, tek kalmış asırlık meskenidir . Bu bakımdan yüzyıllar boyunca Türk yaşamı kültür ve sanatına me­ kan durumundadır. Bu alanda yapılacak etüdler için Sa­ ray i deal bir hazinedir, bu itibarla etüdlerin merkezi de

I

s

A

R

A

y

I

burada olmalıdır. Etüd ve araştırmalar mimariden başka, dekorasyon, tekstil ve çeşitli kullanma eşyaları alanlarını i çine alır. Bunlardan başka mevcut arşiv ve kitaplıklar da ayrı araştırma ve etüd sahaları teşkil ederler. Top­ kapı Sarayında ilk ilmi araştırmalar herhalde Güzel Sa­ natlar Akademisi Milli Mimari Semineri tarafından 1932 senesinden itibaren yapılmıştır. Bu çalışma bina mevcu­ duna inhisar etmiş olmakla beraber, yüzlerce rölöveler­ den oluşmuştur. Bunların bir kısmı renkli, bir kısmı mo­ del şeklinde yapılmıştır. Bir mimari neslin iştirak ettiği bu çalışmalar 1948 Akademi yangınında kül olmuştur. öncelikle Hareme ait olan rölövelerden büyük sayıda oza­ l1tlerin, uzun mürdet yıprana yıprana, şurada burada bu­ lunduğuna şahit olabildik. Haluk Şehsuvaroğlu'nun mü­ dürlüğü zamanında ilk olarak Sarayın bir rölövesine lü­ zum olduğu düşüncesi uyanmıştı. Kendisi ilk parti olarak Orta Kapı, Fatih Köşkü, Arz Odası, Hırka-i Saadet v.b. dairelerin rölövelerinin yapılmasını, özel sipariş olarak ' benden (S.H. Eldem) istemiştir. Bu rölöveler, eğer bir yer· de mevcut iseler, böylece Saray kolleksiyonu nüvesin! teşkil etmişlerdir. Şimdi bu çalışmalar bilhassa sayın 11ban öz ( Tahsin beyin oğlu) ün ilgisi sayesinde günden güne artmaktadır. Restorasyonlar için yapılan çalışmalar da korunmaktadır, Selma Emler hanımın çalışmaları da bu meyandadır. Güzel Sanatlar Akademisi Semineri ve Kü rsüsü yangından sonra yeniden işe başlamış, eski in­ vanterden çok geride olmakla beraber, önemlıce katkı­ larda bulunabilmiştir. Sarayın mektep vasfının bununla kalamıya·cağı mey­ dandadır. tık olarak özel bir bina tahsisi gerekmektedir, bu binanın eski Darphane olabileceği akla gelmektedir. Burada, gereken seminer, çalışma odaları, konferans ve sergileme salonlarından başka Sarayın mevcut arşivini de en iyi şartlarla yerleştirmek kabildir. Buna ilave ola­ rak yeni arşiv, rölöveler kolleksiyonu ve özel kitaplıklar düşünülebilir. Topkapı Sarayı mektebi belki tamir ve restorasyon alanında da ihtisas yaptırabilir. ·

Sur-u Sultani içinin tahsis şekli : Topkapı Sarayı, daha geniş anlamında, Sur-u Sul­ tani içini kapsar. Bu alanların Sarayın bir parçası sayıl­ ması ve aynı idareye bağlanması gerekir. Burada eski köşklerden kalanların İncili = Sinan Paşa Köşkü, Se­ petçiler Köşkü, Bab-ı Hümayun Köşkü, Kule Köşkü ve Alay Köşkünün ihyaları ve hallrn açılmaları gerekir. Bun­ lara belirli fonksiyonlar da verilebilir. Bunun dışında Marmara tarafındaki geniş alanın park haline getirilerek eski cirit ve tomak meydanlarının ihyası lazımdır. Sa­ raya tahsis edilecek alan bir taraftan Gülhane Hastaha­ nesi, Otluk Kapı ve Milli Eğitim Basımevinin bir mıntı­ kasına kadar. diğer taraftan eski Tıbbiye, Telgrafhane binalarına kadar uzanır. Marmara cihetindeki askeri bi­ nalara da yeni fonksiyonlar verilmesi yerinde olur. Ulaşım : Sarayın turistlere deniz yolundan açılması şarttır. Otokarların Karaköy, Sirkeci · trafiğine sokulmaları önlen­ melidir. Bu nedenle sarayburnunda bir iskele kurulması ve

•I

T

o

p

K

A

p

I

buradan Topkapı Sarayı ve Sultanahmet çevrelerine turist ulaşımı temin edilmelidir. Gülhane ana caddesinin bu tür trafiğe açılabileceği öngörülebildiği gibi, sahil yolunun da kullanılması düşünülebilir. Bab-ı Hümayun içinden ara­ ba geçidini kapatmak, eski Maliye Nezareti tarafından bir geçid öngörmek lazımdır. I. Avlunun içindeki park yerlerinin kabil olduğu kadar yer altına alınmaları ge­ rekir. Zaten Sarayburnunun kullanılmasıyla büyük yolun otobüslerinin azaltılmaları da söz konusu olabilmektedir. Kalıyor ki trafik her iki kapı üzerinden de yapılabilir, ya­ ni, çıkış IV. Avlu ve Gotik Sütun tarafına alınabilir. Ziyaretçilere her türlü istirahat temin edilmesi ge­ rektiği doğaldır. Büyük alan üzerinde bir kaç büfe ve büvetin serpiştirilmesi doğru olur. Ancak uzun oturma ve ziyafete imkan veren lokanta şekillerinden kaçınmak gerekir. Orta Kapıda geniş ölçüde kitap ve li teratür sa­ tışına yer verilmelidir. Dış Köşkler : Çinili Köşk : (Bk. Köşkler ve Kasırlar C.

ı <

I,

S.H.E.,

s : 61 - 79) . Sarayın tarih ve mimari bakımından en eski köşkü­ dür. Bu köşk henüz Bursa ekolünden ayrılmamış ve bazı yukardaki Fatih Köşkleri gibi fstanbullu değildir. Çatı şekli, önündeki revak ön Asya, hatta Orta Asya ile kuv­ vetli ilişkilerini korumakta olduğunu göstermektedir. Te­ ras uzun süre açık kalamamış ve fenerle birlikte bir ça­ dır çatı içine alınmıştır ( herhalde III. Murad zamanın­ da) . Ahşap revak yanmış ve mermer olarak yeniden ya­ pılmıştır. Bu arada direklerin yeri değişmiş, hizaları da­ ha ileriye alınmıştır. Eskiden ahşap direklerin üzerinde yine ahşap hatıl, bunun üzerinde tuğla ve taş koltuk sil­ mesi bulunduğu kabul edilebilir. Restitüsyon denemesi ona göre yapılmıştır. Çinili Köşkün iç dekorasyonu bir türlü gerekli şekil­ de ele alınamıyor. Artık duvar ve kubbelerin beyaz ba­ dana olmadıklarını kabul etmek lazımdır. Bu yüzeylerin eskiden nasıl oldukları minyatürlerde ve Bursa'daki ör­ neklerde görülmektedir. Restorasyon işinin biraz da bir mimari, bir zevk ve sanat meselesi olduğunu gözden ka­ çırmamak lazımdır.

Sinan Paşa (İncili) Köşkü : (Bk. Köşkler ve Kasırlar C. I, S.H.E., S: �43 - 172 ) .

Sarayın Marmaraya bakan penceresidir. Mimar Da­ vudun ilk ve en güzel eserlerindendir. Ancak köşkün üst kısmı hakkında kesin bilgi yoktur. 1964 tarihinde çıkan çiniler bulunamamış ve üzerlerinde çalışma yapılamamış­ tır. Harap olan köşkün 187-0 de demiryolunun yapılışı sı­ rasında yıktırılmış olduğu kabul edilebilir. Köşkün kub­ beli olmadığı duvar kalınlıklarının yeterli olmamasından başka, bu kadar önemsiz bir sebeple yıktırılmış olmasın­ dan da anlaşılabilir. Çoğu zaman kendiliğinden harab ol­ mayan kargir kubbelerin kolay kolay yıktırılmadığı şaş­ mıyan bir gerçektir. Som taş kaide üzerinde kırmızı be­ yaz inşa edilen köşkün mimari restitüsyonu eski çalışma­ ları ilave edilmiştir. Burada hafriyata ve araştırmalara devam edilmesi arzu edilir.

s

R

A

A

y

I

99

Yalı Köşkü: (Bk. Köşkler ve Kasırlar C.I, S.H.E., S : 173 - 207) Sarayın donanma ile ilişkileri burada cereyan eder­ di. Karadaki Alay Köşkünün deniz üzerindeki mukabili­ dir. Evvelce Sultan �yazıt'ın yaptırdığı denize taşkın ve yine revaklı olan köşkün yerinde 1559 tarihinde inşa edi­ len bu köşk, Sarayın en zengin yapılarındandı ve öteden­ beri yabancı ziyaretçilerin dikkatini çekmekte idi. Bağ­ dat Köşkünün bir öncüsü sayılabilecek planda olan bu köŞk, Şark demiryolu ile ilgili olarak yıktırılmıştır. An­ tak binanın yapımına ait yeterli dökümanların bulunması, eski şekli hakkında kesin bilgi sahibi olmamıza imkan vermektedir. Restitüsyonu da bu esaslara göre yapılmış­ tır. Sepetçiler Köşkü : (Bk. Köşkler ve Kasırlar C . I, S.H.E., S: 335-357) . Halen tamir edilmekte olan köşk, 1643 tarihinde asıl şeklini almış, fakat 18. ve 19. yüzyıllarda esaslı değişik­ likler geçirmiştir. Bu arada reva'k lı kısım kaldırılarak ye­ rine bir kısım ilave edilmiştir. Bu kısım, rölövesine göre } hyası kabil iken, yakıştırma bir mimari düzene göre res­ tore edilmiştir. Asıl köşk kısmının gerçeğe daha yakın bir şekilde inşa edilmesi arzu edilir. Şevkiye KöŞkü : (Bk. Köşkler ve Kasırlar C. II, S.H.E., S: 329 - 336 ) . III. Selim yapısıdır, tarihi kesin değildir. 18. yüzyıl

sonları olarak kabul edilebilir. Osmanlı mimarisinde bili­ nen birinci oval sofalı köşktür. Mimarisi o zaman moda olan "directoire" ve klasik üslupta tutulmuştur. Yabancı ziyaretçilerin tarifine göre iç mekan kubbeli tavanıyla bir çadır enteriyörü karakterinde imiş. Duvarlardaki pilastrlar da çadırın direklerini andırır, araları da bez bölme şek­ linde imiş. Bu nedenle bina "Malmaison" da yapılan am­ pir ilavelere benzetilmiştir. Bu takdirde yukarda belirti­ len tarihi daha geriye almak gerekmektedir. Köşk, de­ miryolu yüzünden yıkılmış, fakat kargir alt katına ait ka­ lıntılar, ikinci tren hattı ve son olarak yapılan sahil yolu inşaatlarına kadar ayakta kalmıştı. Gülhane Köşkü : ( Bk. S.H.E., S: 399 402 )

Köşkler ve

kasırlar C. II.

-

Şevkiye Köşkünden daha yeni, fakat benzer planda olan bu binanın yeri bile kesinlikle belli değildir. O ci­ varda araştırmalar yapılması ve buradan Sinan Paşa Köşküne kadar uzanan eski cirit meydanının bir çimen­ lik halinde islahı temenni edilir. Bu arada nöbetçi kulü­ beleri taş sofa ve lahanacı ve bamyacı dikili taşları da emniyete alınmalıdır . Darphane Köşkü : (Bk. S.H.E., S: 423 - 428) .

Köşkle ve

kasırlar C. II,

Esk i fotoğraf ve yerindeki kalıntılardan kesin bir şe­ kilde restitüe edilebilecek durumda olan bu köşkün, Darp­ hane manzumesine yeni bir kullanma şekli verildiği tak­ dirde yeniden inşa edilmesi yerinde olur. Bu bina birinci avluda önemli bir noktayı kıymetln edirmiş olur. . Fotoğ-

100

T

o

p

K

A

p

raflardan (merasimden) köşkün birinci cihan harbi se­ nelerinde lüzumsuz yere yıkılmış olduğu anlaşılır. üçüncü Yeri Köşkü, Çadır Köşkü: (Bk. Köşkler ve Kasırlar C. I, S.H.E., S: 87 - 92) . Bu köşk, dış köşklerin arasında yer almamakla be­ raber, dışarıya en yakın yerdedir. 1852 tarihli bir fotoğ.. rafda, köşkün 19. yüzyıldaki durumu görülmektedir. Bu­ nun yerinde ve hala altında Fatih devrinin Bursa tarzın­ dan kalma köşkün alt katı bulunmaktadır. Burasının pla­ nı, iki eyvanlı, orta salımlı plan tipinin en eski örnekle­ rinden biridir. Son tamirlerde bu enteriyöriln daha canlı bir şekilde (mesela renkli zırh ve kalem işleriyle) resti­ tüsyonu fırsatı kullanılmadı. Hücrelerin malakari beze­ melri de bu arada yok oldu. Orta fıskıyenin de islahı dü­ şünülebilirdi.

I

s

A

R

A

y

I

gereken teşebbüslerde bulunduğu gibi, Kurulun görevleri ara­ sında bulunan ve eski Osmanlı eserlerinin bir güzellik örneği olan To_P,kapı Sarayı hakkında da aşağıdaki görüşlerini sunar: Osmanlrlığın varlığını kurduğu alanda meydana getirilmiş

olan sayısız eserlerden günümüze ulaşan bölüm en fazla bina· lar olduğu halde, sivil binalardan hemen hiçbir şeyi elde tuta­ madığımız üzülerek görülmektedir. Dini ve genel binalar imkan dahilinde bugüne geldiği hal­

de, özel binaların azlığı, mimari eserlerimizin bu önemli bölümü

hakkında nasıl bir boşluk meydana getirdiği düşünülmeğe de­ ğer. Topkapı Sarayı ise bu ikinci bölüm mimari eserlerimize ait en güzel bir örnekler serisini teşkil etmelde beraber, dini ve

idari binaları da ihtiva etmesi bakımından ve özellikle türü ara­ sında" tek örnek" kalması sebebiyle tarih değeri ölçüsüz ve eş. sizdir..... .

Saray-ı Hümayun, durumu, mimari biçimi ve müstesna yeri itibariyle her tür örnekleri içine aldığından, diğer binalar gibi

yok etme sebepleri burada tesirini gösterememiş ve biraz harap olmakla beraber · yine günümüze yetişmiştir. Bu önemli bina ÇP.· şitli devirlerin düşünce ürünü olarak birbirine eklenerek

�ey'

dana getirilmiş ve uygulanmış olan teferruattan oluşmakda ol· duğundan, tümünde dörtyüzelli yı:ldan evvel yapılmış parçalar "MUHAFAZA! ASARI ATtKA ENCüMENt DAtMtSt" NtN

10 EKtM 1915 TARtHLl RAPORU :

ıcümenin Hükümeti Seniyyenin dikkat nazarlarına sunduğu ra­ por suretidir, 10 Ekim 1915

o devrin ruh ve hayatına ait belirli bir örnek ortaya koymakta­ nemlerine ait Osmanlı tarihi bakımından ne kadar kıymetli 01:

Her millet, güzel sanatlar eserlerinin ve anıtlarının harap sağlamak için elden

geldiği kısıtlayı­

cı önlemler almayı ve bu vesile ile ecdadından kalan sonsuz fa­ ziletlerini tarihin sahifelerine emanet etmek suretiyle evlatları­ na bir medeniyet dersi olarak göstermiştir. Gerçekten o anıtla­ rın korunmasını üstüne alan milletlerin isimleri ebediyete mal edilmiş olur ve tarihin canlı sahifelerinde yaşar ..... . Bizde maalesef bu milli terbiye ve medeiıi terbiyenin eks!k·

1iği sebebiyle bu değerli meselede gaflet gösteriliyor. Bilerek bil· meyerek geçen bir takım teşebbüslerden ileri gelen şu hale son

verilmek ve bundan sonra tecavüzler ve tahriplerin önüne geç­ mek amacıyle eski Saray-ı hümayunlar da dahU olmak üzere 21 Mayıs 1915 tarih ve 19 sayılı yazı ile tebliğ buyurulan Bakanlar

Kurulu kararı ile ve Danıştayca incelenen nizamnameye göre

kurulan "muhafazai asarı atika encümeni daimisi" ilk kurulu· şundan beri görev yapmağa çalışmakda olup, bu cümleden ola· ra kmilli tarihimizin en yüksek noktasına yükseltilmeğe hakkı <>lan Topkapı Sarayı Hümayunun tamiri münasebetiyle bazı mü· talaları içermek üzere düzenlediği bir raporu hükümetin dikka. tine sunmuş idi ki, halen Bakanlar Kurulunun dosyaları arasın·

da saklı bulunan ve çok önemli maddeleri ve görüşleri havi olan

bu rapor asarı atika encümeni daimisi çalışmaları ile ilgili ya­ yınlanmakda olan dergilerin ikincisi olmak üzere basılmıştır.

duğunu söylemek binanın önemini belirtmeye yeterlidir.

Bundan başka çeşitl.i devirlere ait çinicilik, süsleme, mimari detayların uygulama alanı olması bakımından da milli sanat ta· rihimiz bakımından ayrıca bir değer taşır. Bu büyük bina, büyük sultanların meskenleri olduğu halde,

Osmanlı Saltanatının yaşadığı yüzyıl11arın ihtiyaçlarına göre ge­

reken ayrıntıların çeşitleri de meydana getirilerek, ilgi çekici bir

sentez ile bir önemli inceleme alanı haline gelmiştir. Şu özel du·

rum ile, binanın şimdiye kadar özel bir mesken olarak kabulü ortadan kalkmıştır. Sosyal değişim ve günlük hayatın giderek

modernleşmesi sebeplerine ıbağlı olarak, Büyük Saray sonradan

mesken olmakdan uzaklaşarak, yüzyılların tarih yadigarı olarak kalmış ve özel törenlere ayrılmış bir halde bırakılmıştır. Bina, geneliyle bir mikdar terk olunmakdan ve bir mikdar da ihmalden ötürü tesirlerle harap olmaya yüz tutmuş ve her· halde tamire muhtaç bulunmuştur. Şu ihtiyaç dikkate alınarak

hükümetçe ödenek verilmesi suretiyle fedakarlık yapılarak g0 rekli tamirlerin yapılmasına ciddi bir özen gösterildiği her t:ı· rafdaki inşaattan anlaşılmaktadır. Encümenimizin yaptığı çeşit· li ziyaretlerinde şu tamirlerin meydana getirdiği sonuçlar görül· müş ve ne gibi noktıtlara göre uygulandığı incelenmiştir. özel konutlar, hücreler, tören salonları ve blnları süsleyen çeşmeler, selsebiller, havuzlar, köşkler, bahçeler, hamamlar, ca·

'f '

miler ,türbeler, Kutsal Emanetler Kubbeleri, hazineler, esraren­ giz dehlizler, izbeler, hapishaneler, anbarlar, mutfaklar, fırınlar,

Rapor örneği . . . . . . . . . Daha evvelki devirlerin eski eserlerinden ele ge· çenlerini kıymetlerine layık bir önemle saklamak . . . . . . . . . bir olduğu . . . . . . . . . .

Mevcut olan herşey, her eser, her manzara, ait olduğu dev­ rin sosyal hayatına, usul ve adefilerine, sanatına, zevkine, özetle dir.... Bu bina, saltanat tarihinin dört buçuk yüzyıllık tüm dö­

Başlangıç,

borç

parçalar ve son zamanlarda meydana getirilmiş bölümler de bu· lunmaktadır.

Topkapı Sarayı Hümayununun tamirleri münasebetiyle En·

olmakdan korumasını

bulunduğu gibi, zamanla ilave edilen her yüzyıla, her devire ait

kendi çalışmamız ve · marifetimiz

olan

eserlerdir ki özellikle tarih sahifelerine geçmiş ve mazinin anıl·

ması sırasındaki kanaatlara esas teşkil edecektir.

Halbuki ecdadımızın meydana getirdiği bunca

ese11ler,

za·

değirmenler, kışlalar, savunma kuleleri, siperler, surlar velhasıl orta çağın sosyal yaşamında gereken her ihtiyaca fazlasıyla kafi teferruatı içine afan muazzam ve korunmuş bir şato nalinde bulunan bu ulu sarayın yapılış nedeni bir mesken olmak iken, zamanın yenilenmesi bu yeri o durumdan uzaklaştırarak bugün dahi Osmanlılığın geçmiş yüzyıllardaki kaderinin nadir bir tim·

man ile mahv ve harap olarak ortadan kalkmıştır. Bugün ancak

sali olmak durumunda bırakılmış ve özellikle özel mimariye ait

mağa mecbur kalmaktayız. Halbuki elimizde bulunan eserlerin

örnek olarak kalmış olduğu halde, buraya bakacak gözler, bu

önemli önlem ve teşebbüslerin uygulanmasını gerekdiriyor. tşte . bu amaçla kurulmuş olan encümenimizin ( Kurulumuz) , kurulu·

ken, adı geçen tamirler sırasında bu cihetler asla dikkate 3.lm­

bize erişenlerini varlığımızın tanıkları olmak üzere ortaya koy­ dahi gün geçdikçe kayba uğramaları, buılların korunmaları için

şundanberi yaptığı incelemeler sonucunda, eski eserlerimizin ko­ runması konusunda acele almayı zorunlu bulduğu önlemler için

diğer eserler yok olma durumuna geldiğinde bu büyük bina tek eserin hatta bir çivisine varıncaya kadar korunması gerekir. mayıp, eskiden olduğu gibi, mesken olacak imiş gibi her yerde günümüzün ihtiyacına göre bir düzenleme göstermek suretiyle hareket edildiği görülmüştür.

·

p

o

T

K

A

I

p

Bunun neticesi olarak; tamir diye yapılan her şey, değiştiril· miş ve tahrip edilmiştir. Dikkat çekicidir ki, yapılan işlerde suikasde bağlı hiçbir te·

şebbüs olmadığı halde, ·her yapılan iş bir yok etme oluyor. Me· sela Kızlar Ağası dairesinde ağalara mahsus hamam tüm çini

ile kaplı iken, bu çiniler sökülmüş ve gerek olup olmadığı be· lirsiz başka yerlerde kullanılmıştır. Bunun niçin yapıldığı ince· lenince, bu hamamın artık kullanılmayacağı için korunmadığı

anlaşılmıştır. Halbuki, bundan böyle hamamın kullanılmayaca· ğını, ancak oranın eski düzende ağa hamamının inşa edilmesin· de olan önem ve ağa dairesinin önemi ve hamamın yapıldığı ta·

,-

rihe ait süsleme sanatının değeri hep oradan bilinecek bir tari· hi değer olduğunun tamiri yapanlarca bilinmiyen bir mütalaa olduğu meydana çıkıyor ki, yapılan tahribatın temelini hep bil·

gisizlik teşkil eylemektedir. . Bundan başka, birçok yerler de "muhdes" olduğu ileri sürülerek ta'dil veya kaldırılmış veya yok edilmiştir. Halbuki "ihdas = gereksiz ila'Ve" "nisbidir = yoruma

göredir". Her yapılan şey, kendinden evvelkine göre ilave ol· makdan kurtulamaz. · Fakat ilAve olunan şeyde bir önem ve de· ğer aranıp bulunursa, onun ilave oluşu kaldırılmasını değil, Ak·

sine yeni bilgilere temel olacağına göre, korunmasını gerektir· üzel görünmiyen mesela., bir kafes veya bir diği halde, göze merdiven veya devrine göre yapılmış çil renkli bir boya hemen ilavedir diye değiştirilmiş veya yok edilmiştir. örneğin, Harem

g

dairesinde ocaklı sofa denilen yerdeki merdivenin ve bazı yer· kafeslerin kaldırılmış olması gibi. Bu değişikliklerin tarafımızdan görülenleri aşağıda kayde·

lerdeki

·

dilmiştir:

kemerlerin tavanı tamir olun· 1. Kubbealtı meydanındaki mak maksadiyle kemer kilitlerinin üstüne 40 santim kadar bir duvar ilavesiyle yükseltilmiştir ki, bununla mimarinin verdiği asıl eski şekil yok edilmiştir.

2. Alay Köşkü kulahında tüm orijinal resimlere geçmiş bu· lunan "mehçe = alem" kaldırılıp, yerine bir sancak direği dikil· miştir ki, mimarilerdeki alem yerine, sancak direği dikmek de· mek olan bu usul, hiçbir tarafda me'Vcut ve görülmüş değildir.

3. Kubbealtı dairelerinin tamirine . hazırlanmak için dairele­

rin içi boşaldığı sırada orada süsleme anlamında duran eski yal· dızlı küreler kaldırılmıştır ki, bunlardan bir tanesi parçalanmış olduğu halde bu yerde bulunmuştur.

101

şey yapılmayıp, bilhassa üzerinden kaldırılan kurşunlar da ye· rine konmayıp, hava tesirlerine karşı bırakılarak adeta yıkılma· sı çabuklaştırılmaktadır.

8. Bu bina civarında, ek bina halinde bulunan başka bir ca· mi yerinin de tüm levha halindeki çinileri sökülmüş ve diğer yerlerde bulunan ve esasen eksik olan çini · süslemelerinin ta· mamlanmasında

kullanılmıştır ve böylece oradaki tamam olan

kitabeler bozulmuş ve tamir edilmek istenilenler de tamamlana­ mamıştır.

9. Adı geçen meydanda, gerek Hırka·i Şerif dairesinin, ge· rek koğuş ve daireler kısımlarının duvarlarının eski süslemele· ri değiştirilerek üzerine taş kesmesi çimento sıva vurulmuştur. 10. Hırka·i Şerif dairesi kapısına asılan gümüş fenerler kub· beden asılmak suretiyle, eski kandil süslemesinin korunması ge· rekli iken, duvardaki kıymetli çiniler kırılarak fenerler alçı ile tespit edilmiştir.

11. Hırka·i Şerif dairesi içinde eskiden kubbe kemerleri özengl hizalarına kadar kaplı olup kubbe içleri düz beyaz bırakılmış iken, buraları çinilere benzetilmek üzere boya ile ıstampa nakşı yapılarak, hem güzellik, hem mimari

sanatı yok edilmiştir. Şu

biçim tüm Hırka·i Şerif dairesine uygulanarak pek fena bir iş görülmüştür.

Revan

Köşkü

duvarlarının

Hırka-i

Şerif

dairesi

çevresi olan kısmında mevcut çini kısımlarından yukarı taraf· larda, eskiden tertip edilen silahlıklara Sultan Selim Hanı evvel hazretleri tarafından bir çok silahlar asılmış ve şu

biçim süs·

leme sarayın tarihine geçmiş olduğu ve birçok eserlerde bundan bahsedildiği halde, adı geçen silahlar oradan kaldırılarak yerleri düz badana edilmiş ve puşide ( örtü) parçalan dörtken şeklirıd� kesilerek yer yer asılmış ve kısmen açık kalan yerlere de KU· tahya'da yeniden yaptırılan adi ve kaba çiniler, hiç bir esasa uy. mayan süslemeler yapılmıştır. Şu suretle hem sanat, hem tarih kaldırılmıştır.

12. Adı geçen sofada, tarihin söz ettiği yerlerden olan kapı· lar yenilemek amacıyla eski döğme demir ( dervazeler)

pervaz.

lar çıkarılmış ve yerlerine adi doğramacı işi kapı kanatları ko· nulmuştur.

13. Sarık odasının kubbesi de istampa ile örtülmüş ve du· varlarında bulunan bazı kapılar kapatılıp Üzerleri ttalyan çini­ leri ile örtülmüştür. Bu arada, bir pencereyi geçici olarak örten 14. Revan Köşkü önündeki havuzun dört kenarınraki fıskı·

bina tamir olunarak fazla pencere açılması ile eski şekli değiş· tirilmiş ve eski parmaklıkları sökülerek atılmıştır. içinde bulu·

tılarından getirilen mermer bir parmaklık konulmuştur.

saçak Kaldırılmış ve yeniden yapılan doğramalar genel mimari

varlarındaki çubuk ve silahlık gibi teferruat kaldırılarak başka

nan şirvan yok edilmiş ve buraya yeraltından ulaşmak için leh· liz kemeri örtülmüştür. Bu daire çatısında bulunması gereken ahengi bozacak şekilde yapılmışhr. Şu tamirler sırasında ( res· torll!syon = eski şeklini koruyarak yenileme) denilen usule kati· yen uyulmayıp, adeta kireç sıva ve taş kesmesi gibi adi yeni usul uygulanarak oranın esas şekli değiştirildiği gibi, eski gö· rünüşü de bozulmuştur.

yelerden dördü yok edilmiş ve kenarına Çırağan Sarayı kalın·

15. Bağdat Kasrı teferruatından

olan

hademe

odasının

du·

yerlerden getirilen çiniler konulmuştur.

16. Hazine·i Hümayun daieleri tamirlerinde dikkati çeken çok konular olup özetle, hazine sofası denilen fıskiyeli revak daire· sinin yeniden ihya edilen kemerleri arasına gayet fena bir par· maklık konulmuştur.

5. Babüssaade bitişiğinde, cami biçiminde yapılmış ve eaı
17. Kızlarağası daireleri tamirleri sırasında Darüssaadenin iç

den acemi ağaların musiki gibi bazı gösterilerin meşldlanesi ola·

koridorundaki direklerin arasına ye yer konulmuş olan kafesler

rak kullanılmakda olan Sultan III. Selim devrine ait bir bina,

kaldınlmıştı�-.

göze hoş gelmediğinden yıktırılmıştır ve bu suretle bu binanın

hazinesini sakladıkları musandıralı odadaki şirvan ve dolaplar

inşası sebebinin incelenmesine yol olacak eser ortadan kaldırıl·

kaldırılmıştır.

mıştır.

Bu

daire

18. Harem ağalarına

6. Babüssaade içindeki arz odası meydanına bakan ve Kuş· hane denilen yerin harap olması, bunun eski durumuna göre tamiri gerekli iken, bu hususa hiçbir itina olunmayarak çimen· to sıva ile balkonlu bir cepiı.e yapılıp ·oranın mimari ahengi bo­

zulmuştur.

7. Sarayın ilk binalarından olduğu şüphe götürmeyen ve Fa· tih Sultan Mehmed Han'ın binr. eylemiş olduğu söylenen Camii "Şerif tamir olunacağı bahanesiyle, içinde bulunan bütün çiniler sökülmüş ve tahta kısımlar kaldırılmış, duvarlar çıplak b.ırakıl· mıştır. Bundan sonra, birkaç senedenberi tamir namına hiçbir

1

I

y

A

R

eski EdirnekArt nakışlı bir levha da oradan kaldırılmıştır.

4. Kubbealtı bitişiğinde bulunan ve hazine mahalli denilen

�·

A

s

-n -... . ............................

teferruatından

mahsus

olup

Haremeyn

Vakfı

koğuşların tekmil çinileri sö·

külmüştür.

19. Kızlar ağası hamamının tertibi kaldırılmıştır.

20. Kızlar ağası dairesinin

alt

( tesisat)

ve süslemeleri

pencerelerinden

bazılarının

yüksekliği azaltılmıştır.

21. Sultan III. Sellm'in şehid edilmesi olayına katıldığından dolayı işkence ile idam · edilen vezir ağanın yüzünün derrsi o za. man yüzülüp, Baltacılar Koğuşu merdiveni üstüne asılmış ve ibret olması her tarihde yazılı iken, adı geçen deri parçası ora· dan kaldınlıp bir dolap içine atılmıştır.

...... ........................�

102

tır.

T

o

p

K

A

p

22. Harem avlusuna bakan pencerelerin kafesleri kaldırılm ış-

23. Harem dairesindeki ocaklı sofanın, ötedenberi farkedilir kişiliği olan merdiveni kaldırılarak yerine başka yerlerden geti: rilen çiniler konmuştur. 24. Harem avlusundaki

aşhanede

tüm çiniler sökülmüştür.

25. Sarayın alt kısmı alan ve kırk merdivenler adıyla anılan daireler zeminine döşenmiş olan eski altı köşe tuğlaların tümü başka yere konulmak üzere sökülmüş ve çoğu kınlmıştır.

I

s

lar

öyle yerler vardır ki, sökülen çiniler moloz halinde yığın· oluşturuyor. Halbuki, sarayda bulunan çiniler değişik za.

manlara ait bulunduğu ve bu eserlerin her biri ait oldukları zamanın sanayiine, uygarlık ve yetenek derecesine birer örnek teşkil ettiği halde, yok edilmeleri veya yerlerini değiştirmeleri tari.h sıralamasını anlaşılmaz bir hale koymuştur. Şu sebepten ötürü çiniler üzerinde yapılmış olan tahribat pek hazin gözük· mektedir. Çinilerin bu yoldaki yok olmaları ile, manevi yarar· lar feda edilmiş olduğu gibi, kırılmasından ötürü gayet büyük mikdara varan maddi değer de ziyan edilmiştir. tşte şu sayılan maddeler ancak tanık

olduğumuz kısımlar

olup, bunlardan başka ne yapıldığı henüz sayılamaz ise de, her yapılan

değişikliklerin geri getirilmesine imkan olmayıp, belki

bunların küçük bir kısmı düzeltilebiliyorsa da, diğerlerine, bil· gisizlik ile

yapılmıştır

diye tarihe geçirmt:kden

ve

teessüf

et­

mekden başka çare görülmemektedir. Tamirler sırasında hakim olan görüşün neticesi olan şu

değişiklerin

devamı, kurtulmuş.

olan geri kalanın da yok edilmesi ile sonuçlanacaktır. Y üzyılla· rın yadigarı olan böyle eşsiz bir milli anıtın hiçbir denetim al· tında olmaksızın alelade tamir veya tahribine müsade olunmak doğru

olmayacağına göre, önlemler alınması zorunlu

bulundu­

ğundan aşağıdaki düşünceler acele önerilir : tık olarak, adı geçen Sarayın devlet emlakı olarak Padişah hazretlerine ve saltanat tarihine ait eserleri içine almak üzere Avrupa'daki tarihi

saraylar gibi, özel izin ile gezilebilecek tari·

hi bir saray haline getirilmesi gerekip, esasına bu suretle karar verildikten

sonra öteki konulara göre

hareket

olunmak

üzere

gereği sağlanmalıdır :

1 inci - Olan tahriplerin devam etmemesini sağlamak üze· re her türlü inş·aat hemen durdurulmalı ve ertelenmelidir. 2 inci - Tamirler uygulaması için sorumluluğu yüklenmiş bir baş mimarın başkanlığı altında gereği kadar tanınmış mi· marlardan vesaireden

oluşmuş

bir mimarlar kurulu

oluşturul·

malıdır.

3 üncü - tnşaat, tadilat ve tamirat, tarih, eski eserler ve mimari bakımdan bilimsel olarak incelenmek üzere bir komis­ yon tarafından izlenmelidir.

4 üncü - Uygulanacak

müdahalelerden

herbiri,

tarih

ve

�ski eserler ve güzel sanatlar ve mimari bakımlarından incele· nip bir karara bağlandıktan sonra uygulanmalıdır.

5 inci - Tamir masrafları, her

türlü

inşaat

masrafların·

dan ayrilarak, ayrı bir fasıl olmak üzere bütçeye konulmalıdır ve devamlı koruma için de hazine-i hassa-i Şahaneçe mütahassis bir koruyucu ile fenni müşavirler atanmalıdır. şu suretle hazırlanacak esaslar ile yurdun tek kalmış bir gü­ 'Zel eseri ve inceleme yapacak uzman kişilerin takdir ve kutla­ bu hayret veren binanın uygarlığın geliş· .malarını çekecek olan mesine layık bir şekilde korunması ve taıniri mümkün düşünü­

Jerek işbu aciz zabtımız sunuldu .

10 Ekim 1333 1915. ·

Not: Encümen raporundaki açıklamalara belki bugünkü du· rum kıyaslanarak izahat ilave edilebilir. Aynı zamanda eski şe-

R

A

y

I

kil hakkında edinilebilen bilgi de belirtilebilir ve bugünkü araş­

tırmaya arzedilir.

Madde 5 de sözü edilen bina eski divan yeridir. Demek ki 1915 de yıkılmıştır. Binanın o devirde III. Selim dekoras yonu

taşımakta olduğu anlaşılıyor.

Bu konuda "Gayrımenkul Eski Eserler ve Yüksek Anıtlar Ku­ rulu" nun 1967 tarihli karan ile, Kurulca görevlendirilen üç ki· şilik komisyonun hazırladığı 1968 tarihli rapor sureti:

26. Gerek çini ve gerek tuğlaların sökülmesi özellikle dikka· te değer. Çini olsun, tuğla olsun, bunlardan birkaç yüz metre kare sökülmüş olduğu halde, ancak onda biri derecesinde mik·

darı kullanılabilmiş olmasından ötürü yeniden yapılan kısım· ları yüz ölçüleri, sökülen kısımların yüz ölçüsüne nazaran pek az tutmaktadır.

A

GAYRtMENKUL ESKt ESERLER VE ANITLAR YÜKSEK KURULU SAYIN BAŞKANLI(;INA Topkapı Sarayı tamir ve restorasyon işlerini yerinde tetkik ederek bu konuda görüşlerini bildirmekle görevli heyetimiz muh· telif tarihlerde gerekli incelemelerini yapmış bulunduğundan aşağıdaki m üşterek raporunu takdim eder.

1

-:-

Bugünkü

Durum :

Topkapı tamir ve restorasyonlarını teşkil eden işlerin birço. ğu, belli bir proğram ıve ön hazırlıklara göre yürütülmemektedir. Tamir faaliyetleri her ne kadar görevli mimarın raporunda : "Ya­

rıda kalmış işler, acil takviye ve tamir işleri, müstakbel resto­ rasyonlar için hazırlıklar" şeklinde bir nizama sokulmuş ise de,

tatbikatın böyle olmadığı ve henüz proje hazırlıkları bulunma·

yan ve Kurulca karar verilmemiş işler üzerinde de tatbikata ge· çilmiş ve bazı kere de acil ve yalnış neticelere yol açılmış bulun· duğu görülmektedir. Buna mukabil, karara varılmış bazı işler için, Kurul kararına aykırı tatbikat yapılmıştır. Birinciye misfil olarak, Sünnet Köşkünün yan cephe mermer kaplamaları, . Hır­ ka-i Saadet ile Arz Odası arasındaki mermer yol, ikinciye ise, Hünkar Sofası döşemesi . gösterilebilir. Bunun yanında, son on yıl içinde yapılmış olan tamir ve res­ torasyonların kalitesiz durumları, daha şimdiden bu mahallerin tamirden evvelki durumlarından daha harap bir halde bulunduk· !arı üzerinde durulacak önemli bir meseledir. Misal: Valde Taş·

lığı da yosunlanmış duvarlar, rengi atmış, sahte horasan harç­ ları, ikballer Taşlığında henüz yapılmış olan doğrama ve sıvala· rın harap hale gelmiş olması, Selim ili Valde Dairelerinin cep­ hesinin bütün ahşap işleri ve ıboya işlerinin şimdiden har.ııp ha· le geldiği, Osman III Kpşkünün tamir edilmiş bir eski eser duru­ mu

taşımadığı

gibi.

Bundan başk'!ı., tamirat sırasında, ehliytsiz usta ve amelele­ rin istihdamı, ayrıca, binada tahribata yol açtığı da esefle mü· şahade edilmiştir. II - Durumun Sebepleri : a) Topkapı Sarayı tamir ve restorasyonlarının bu. karışık ve Kurulumuzca tasvip edilmeyen durumunun birinci ve baş se­ bebi, işlerin Kurulumuza tam bir araıştırma hazırlığı ve •bunu müteakip tam dokümantasyonu ihtiva eden bir şekilde getirilip açık kararlara varılmaması ve tatbikata başlandıktan sonra da irtibatın kopmasındandır. Bu hazırlıksızlığın sebebi ise, Topkapı Sarayı tamirlerini yü­ rüten bir ihtisas bürosunun bulunmayışıdır. Bir an için, Topka­ pı Sarayına

fazlaca

tahsisat

ayrıldığını

düşünsek,

arzettiğirniz

eksik ve hazırlıksız davranış bugün olduğundan daha fazla ve daha süratle hatalı işlerin yapılmasına yol açacaktır. Halen Topkapı Sarayında, tekmil tamir ve resrotasyon işleri bir tek mimarın uhdesine tevdi edilmiş durumdadır. Yapılmak­ ta olan işlerin Kurul kararına uygunluk derecesi, heyetimiz ta­ rafından tavsiyelerin binada görevli mimarın telakki veya ka­ bulüne ve bu işlere yetişebilmesine bağlıdır. Her suretle, işlerin tek bir şahsın uhdesinde kalması ne ka· dar çalışkan ve bilgili ·olsa bile mahzurludur. Topkapı Sarayının tamir ve restorasyonlarının yetkili bir heyetin murakabesi al­ tında bi ihtisas fen grubu taraıfından yürütülmesi zaruridir.

K

p

A

I

p

Ayrıca, Topkapı Sarayı manzumesinde bulunan her binanın, en az bir Mihterhane Kasrı bir Sepetçiler Kasrı kadar ve hatta onlardan da daha önemli binalar olduğu unutulmamalıdır. b) Topkapı Sarayı tamir ve restorasyonlarında ortaya çıkan

103

'İstanbul Topkapı Sarayı Müzesinde yapılacak onarımlara dair Milli Eğitim Bakanlığının 19.VI.1967 tarih ve 732.35. Ona. 3924 sayıli yazısı okundu, konuyu yerinde tedkik eden üyelerin izahları dinlendi müzakeresi yapıldı: a) Topkapı Sarayı binaları, avluları, bahçeleri, ağaçlan ve

bir prensip kararıyle sıkıca ilgilidir. Ancak, bu prensip kararını

toprağı ile tüm olarak bir eski eserdir. Kurulumuzun karan ol­

idari organların da pek titizlikle benimsemesi gereklidir. Şöyle

madan hiç bir tarafına el sürülemiyeceğine,

ki: Topkapı Sarayı, her şeyden evvel : pek önemli tarihi yaşan­ tıyı ifade eden ve saray hayatının geçtiği binalar manzumesi

b) Burada yapılacak onarım ve restorasyonlara dair karar verilebilmesi için evvelemirde rölöve ve restorasyon projelerinin:

yon vermek

rar alınamıyacağının bildirilmesine,

gönderilebilmesi gerekli olup bunlar gönderilmediği takdirde ka­

"teşhir edilecek müzelik eşyanın şartlarına" mı öncelik tanınacaktır ? Bu pek önemli kararda, yanlış davranışlar Topkapı Sa­

nusunda hazırlamış olduğu ve Milli Eğitim �kanlığı yazısı ile

rayının · belgelik vasfını her an zedelemektedir.

Kurulumuza gönderilen raporu,

Bu durum filhakika, yeni fonksiyon verilecek her gayrimen­

c) Müze Y. Mimarı Mualla Anhegger'in Müze onarımları ko-·

cak onarımlar,

(B)

(A) Harem Dairesinde yapıla­

Gelecek seneler için ön çalışmalar ve (C)

kul tarihi eser için varittir. Kanaatımıza göre, bu önemli kara­

Müze dahilinde acil müze tamirleri, olmak üzere, üç bölümden

rı verecek yetkili organ ise ancak Kurulumuzdur.

ibarettir. Birinci ve ikinci bölümler bu kararımızın B. maddesin­

c) Bir diğer önemli mesele de, Topkapı Sarayı Müdürlüğü­

de lüzum gösterilen dökümanlar geldikten sonra müzakere edi­

nün durumudur. !leri nesillere mümkün olduğu kadar bozulma­

lecektir. .Acil müze tamirlerini ihtiva eden üçüncü bölüm ise bu

dan intikal

defa müzakere edilmiş olup rapordaki sıra numarasına göre aşa­

ettirilmesi gereken Topkapı Sarayı Sarayı manzu­

mesi hakkında kararlar almakla Kurulumuz görevlidir ve tarih karşısında bu görevinden ötürü sorumludur. Bu sebeple, Top­ kapı Sarayı tamir ve restorasyonlarında müdürlere

düşen

en

önemli görev tarihi belgeyi bozulmadan tamir ve devam ettir­ mektir. Kanatlarımız, bu hususa hassasiyetle riayet edilmediği yolundadır. Ezcümle, Ku,.ulumuza hiç sorulmadan yapılan işler olduğu gibi, Kurulumuz kararına uymayan işler de yapılmış bu­ lunmaktadır. Misal: Eskiden Mecidiye Kasrının yerinde bulunan

"üçüncü Yeri Kasrı" nın serdap kı·s mının döşemeleri ve mala­ kari işleri kaldırılmıştır, Hünkar Sofasının çürümüş olan ah· şap döşemelerinin yeniden yapılması Kurulumuzca kararlaştı­

rılmış olduğu halde bu döşemeler ortaya çıktığı söylenen teknik sebepler ile altı :köşeli keramik taklidi çimento döşeme .Yani kar­ gir olarak yapılmış bulunmaktadır.

a) !lk olarak herhangi bir yanlış uygulamaya yol açmamak

det durdurulması gereklidir. Ancak, acil durumlar ile, evvelce müsteniden yapılmakta

olan

işler, bu kararın şümutüne dahil edilmemelidir. b) thale edilmiş olup da hakkında Kurul kararı bulunmayan veya proje hazırlıkları ıbulunup da Kurulumuzun kararından geç­ memiş bulunan işlerin ne suretle yürütüleceği hakkında müze mimarı ile Kurul

üyelerinin varacakları Çözüm, Kurulumuzun

tasvibinden geçirilerek tatbik edilmelidir. c) Yukarıda önemle teklif olunan, Teknik Büro'nun Müze­ ler Genel Müdürlüğünce çok kısa zamanda tahakkuk ettirilerek işe başlaması gereklidir. Bu büro kurulduktan sonra d� Kurulu­ muza peyderpey .gelecek her işe ait (Rölöve, fotoğraf ve resto. rasyon projelerinden

müteşekkil)

dosyalar,

ancak

Kurulumu­

zun incelemesinden geçtikten ve karara bağlandıktan sonra uy­ gulanmaya hazır konular şekline girmiş olacaktır. d) Bu arada başlamış bulunan ve ıKurulumuzca tasvip edil­ meyen işlerin durumunun da aynca Kurulumuzun tasvip ede­ bileceği bir şekle sokulması gereklidir. Saygılarımızla, Feridun Akozan

Sedad H. Eldem

trnza

İmza

ASLI GtmD!R K A R A R Toplantı

No. 169

Toplantı tarihi : 15.7.1967 Toplantı yeri : İstanbul �arar No. : 3821 Karar tarihi : 17.7.1967

1

-

Orta kapı iç duvar ve döşemeleri tamirlerinin ne şekil­

de yapılacağının açıklanmasının istenmesine,

2

-

Orta kapı ile Babüssade arasındaki yolun taş döşeme­

lerinin ne şekilde yapılacağına

dair proje istenmesine, Hırka-i

Saadete kadar mermer mozaik

kaplaması yapılmasının

uygun

görülmediğine, ayrıca Enderun avlusundaki tarhlı bahçelere de Kurulumuzun muarız olduğunun bildirilmesine,

3 - Arz Odası'nda çökmüş döşemeler ve dökülmekte olan muhdes tavan tezyinatının

tamirlerinin

mevcut

nümunelerine

göre yapılabileceğine,

4

-

üçüncü Ahmet Kitaplığında dökülmüş müzeyyen alçı

tezyinatının, malakdri üzerine yapılan ·badanalar itinalı bir şekil­

5

gayesiyle, Topkapı Sarayında yapılmakta olan işlerin bir müd·

Yerilmiş bulunan Kurul kararına

ğıda belirtilmiştir:

de çıkarılarak asli şekline ·göre tamirinin yapılmasına,

III - Acele olarak alınması gerekli tedbirler :

ı

y

A

R

A

ikinci müşkül de, belki Kurulumuz tarafınran alınması gerekli

olarak ,bir belgedir. Bu binalara m üze olarak yeniden fonksi· bahis konusu olurken "tarihi belgeye" mi, yoksa

,-

s

H. Kemali Söylemezoğlu İmza

-

Seferli Koğuşu ve Kilerli Koğuşundaki çatlakların di·

kişi içine nüfuz eden yağmur sularına karşı dış kaplamalarda tecritli dere ve sıvaların yapılmasına,

6 Kara Mustafa Paşa Köşkü'nün şimdiki dış kaplamaları 1900 yılında yapılmış olup yenidir. Eski fotoğraf ve gravürlerine -

göre asli şeklinin bulunarak bir proje hazırlanmasına,

7

-

Bağdat Köşkü ve Revan Köşkü kırik mermer şebeke­

lerinin mevcut nümunelerine göre yapılmasına,

8

-

Sünnet Odası dış mermer kaplama

ve

söve tamiri ko­

nusunun açıklanmasının istenmesine, bu köşkün sofa cephesinde evvelce çini kaplama vardı. Bu bina müteaddit tamirler görmüş­ tür, cephe çinileri açıktadır, cemakanları sökmek mühim ve bi­ nanın muhafazası ile ilgili bir meseledir. Bu konulardak,i teklif· lerin bildirilmesinin istenmesine,

9

-

Selim Kulesi önünde olduğu bildirilen taşlığın yerinin

açıklanmasından sonra korkuluk ve silmelerinin tamiri konusu­ nun müzakere edilebileceğine,

10 - Has Oda ve Hareme iki katlı merdivende giriş yolu­ nun döşeme, korkuluk tamiri ve

derzlerinin tecridi işinin mev­

cut nümunelerine göre yapılmaınna,

11 - Zülüflü Baltacılarda kırık kiriş, çökmekte olan döşeme ve doğrama tamirlerinin mevcut numunelerine göre yapılabile­ ceğine, 12

-

Rumelihisan Müzesinde kubbe ve tavan izolasyonları­

nın da yapılabileceğine, karar verildi.

Başkan Tahsin öz, Başkan Vekili Orhan Alsaç bulunmadı, üye Akok ( Mahmut ) , üye Aktepe (Münir), üye Akozan ( Feri­ dun ) , üye Akuııgal ( Ekrem ) , üye Alsaç (Orhan) Bulunmadı, üye Eldem

( Sedad H. ) , üye Eyice (Semavi ) , üye Gökıbilgin (Tayyip), üye Kuran ( Aptullah) Bulunamadı, üye öz (Tahsin ), üye Söylemezoğlu (H. Kemali ) , üye Tunalı (tsmail ) , üye Ye­ nen (IMithat), üye Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürü Hik· met Gürçay, üye Vakıflar Genel Müdürü Feramuz Berkol,

� T O P

K

A

P

1

S

A . R

A

�-

BÖLÜM il RÖLÖVE VE RESTİTÜSYONLAR

1

1 -

Y

1

L: 2

;

Sağda, Abdurrahman Şeref Bey'in 1908-1911 tarihlerinde yayınla dığı ''Topkapı Saray-ı HOmay(lnu" adlı 4 makalede Sur-u Sultani iç bölüm ve mahallerini gösterir harita. Plan üzerine eski harflerle yazılmış izahat, · ı.urun yani dış mekanlar için, soldan itibaren saat hareketini takiben: Enderun, yani Sa­ -ray içi ise, daha kolayl?kla takib edilebilmesi için, Bab-ı HOmayun' dan itibaren avlulara göre yapılmıştır.

Planın altına ilave edilmiş liste şeklindeki izahlar aynı sıra ve sayılar muhafaza edilerek yeni yazıya çevirisi yapılmıştır: Ayasofya Camii Şerifi, Soğuk Çeşme Caddesi, Soğuk Çeşme Kapı sı, Eski Telgrafhane, Alay Köşkü, Telegraf Fabrikası, Timur Kapı

Caddesi, Ağaçlık, Bostan, Çemen Sofa, Timur Kapı, Eski Yalı Köşkü Fabrikası, Yalı Köşkü İskelesi, Sepetçiler Köşkü, Kemerli Kapı, Kayıkhane, Nebatat Bahçesi, Hamlacılar Ocağı, Kayıkhane, Eski Mekteb-i Tıbbiye Binası, Hatab Ambarı, Eski Sevkiyat, Yalı Köşkü Kapısı, Eski Yalı Köşkü Mevkii, Karakol, Saltanat Kayıkçılar ko ğuşu, Erzak ambarı, eski Topkapı Sarayı mevkii, demiryolu, Şö­

mendüer köprüsü, Namazgah, Serdep Köşkü mevkii, has ahır, Aya Simeon sütunu, has bahçe, Değirmen kapısı, Karakol, Tabhane Mescidi, Değirmen ve Fırın, İshakiye Köşkü Mevkii, Gülhane Meydanı, Tanzimat Hattı hOmayOnu Kıraat mevkii, Arslanhane, Sultan Mahmud ve Murad Köşkleri Mevkileri, Karakol, Cebehane Meydanı, Sultan Ahmed Nişantaşı, eski Cebehanelik, Sinan Paşa Kasrı, Ha­ -rap Çeşme, Ahırkapu, Feneri, Balıkhane Kapısı, Askeri Terzihane, Gülhane Seririyat Hastanesi, Teşvikiye Hastanesi, Havuz, Takviın­ hane, Eski Maliye Dairesi mevkii, Otluk Kapısı, tslıak Paşa yokuşµ, Sultan

Ahmed Çeşmesi.

kalar ve Hasırcılar Ocakları mevkileri, Askeri Müze, Darphane-i Amire,

Hünkar

Bab-ı HOmay(ln'dan itibaren avlulara göre Sarayıburnu'na doğr:.ı, ''Birun" 1. Avlu : Bab-ı Hümayun, Askeri Karakol, eski Sim Sa­ Dairesi,

Darphane

Kapısı,

Kozbekçiler

Ocağı

mevkii, Sanayii Nefise Mektebi, Çinili Köşk, Ağa Vekili Bahçesi, Müze-İ Hümay(ln, Eski Evkaf Nezareti mevkii, Eski Deavt Kasrı

mevkii, siyaset çeşmesi, Senk-i ibretler, Su terazisi, Has Fırın, Çizme Kapı. "Birun" II. Avlu: Orta Kapı, Kapı, Meyt Kapısı, Beşirağa Mescidi ve Hamamı, Eski İstabl-ı Amire, Yakalı Baltacılar Ocağı, Harem-i Hümayun Kapısı, Kubbe Altı, İç Hazine, Ak Ağalar Ka· -pısı, Sohumdan gelen Kitabe, Alay Meydanı, Selam taşları, Matbahlar, Dolap Ocağı. "Enderun" 111. Avlu : Akağalar Kapısı, Akağalar Ocağı, Kuşhane Kapısı, Has Oda, Mescid, Hırka-ı Saadet, Silahdar Hazinesi, En­ derun-u Hümay(ın Koğuşu, Hazine Kathüda Dairesi (eski Ağa Yeri l , Hazine-i HümayOn, Seferli Koğuşu, Eski hekimıbaşı dairesi,

Babüs Saatle Dairesi, Arzodası, III. Ahmet Kütüphanesi. IV. Avlu : Sarık Odası ( Revan Odası ) , Havuz, Sünnet Odası, Bağ dad Köşkü, Sultan İbrahim Kameriyesi, Mustafa Paşa Köşkü ve yatak odası, Lale Bahçesi, Karakol, Fil Kapısı, üçüncü Bahçesi, üçüncü Kapısı, Yeni Köşk, Mescid, Daire-i Harem-i HOmayOn, İn­ cirlik, Şimşirlik.

döneminde, demiryolunun geçirilmesi­ Sayfa 4 deki plan Sur-u Sultani içinin Fatih devrindeki, sayfa 5 deki plan ise 1871-1883 aktadır. açıklam rı durumla i ne kadarki süredek

- - -

- �

� � - - - - -

(

L: 6 M

A

R

M

A

R

A

S A RAYBURNU

ESKi TOPKAPU SARAY!

SEPETÇİLER KÖ

100

Arkadaki sahifede: Sftr-u Sultani içinde, Topkapı sahil sarayı dışında çeşitli devirlerde birbirini takip etmiş yapıları gösteren vaziyet :planı.

L: 7 Çinili Köşkün alt ve üst kat plan. lan.

öndeki revak yangından

ey.

velkl şeklinde gösterilmiştir.

. ..,

r

L: 8

«

..

,;

1.

.

· .. �. �1� .:·

..

'

.....

5 1..

9

" ,

.

.

.

7

6 Köşkün kesit ve cepheleri. Döşeme ve tonozlar arasındaki boşluk, içi. ne girilemediğinden, miştir.

gösterileme·

.

Köşkler ve Kasırlar, S. H.E.,

... tl

C: I, S: 61·79)

' .

..

..

\

1

L: 9

1\

iDi Ol

�-------····-···-···-------�-------·-··

(

Sinan

Paşa

Köşkü.

restitüsyonu

(1591).

üstte, Sivri

cephe topuzlu.­

çatı şeklinin kuleyi andırmak üze·

ô

m SONRADAN iLfVE EDİLEN ! J :·: CUMBA ODA. . H

t

{

���:-r;:t:1�:.r;.r:r=�·: .rit".:l :::'.::."!'::::r."'.r;:';.·:t: :.:

re yapılmış (Bk:

olması

Köşkler

ve

gerekir. Kasırlar,

E., C: I, S: 143·171)

S. H.

L: J

(

1

r ' b 1' '

Yalı

Köşkü

restitüsyonu

.

(1592).

ve ,-

likleri,

olmasına kü'nün

' 1 "

kapalı duran perde·

köşkün

çadıra

nedendir.

benzetilmiş

Bağdad

Köş.

ve Kasırlar,

S. H.

1

1

1 1 1

öncüsüdür. Köşkler

,

" r::·------------

Etrafındaki revak ve geniş saçağı genellikle

'

1

E., C: I, S: 172-207). 1

>"1 .i :;l. .J ,J,, 5 6 18 94g

1..------- ------· -

1

.

.

!

- ·-----·-- --·- - - - - - ·------- - - . - .. - - • - - --- - ·--- - - -- .. -- .. - - - J

---

L: 11

.f,•

/

,,'::::::.��

.

.

...

\:�.: :.:' �

//

- ---� -

---- ---- --��

---

---

---- ----

·---

··-

- - - - · --------····

L: 12

Sepetçiler Köşkü

(1645); Sarayın Haliç sahiline açılan ve çoğu zaman Yalı Köşkü ile birlikte kullanılan yerlerinden biridir. Plan

kuruluşu çifte köşk esası Uzerindendir. Eski Bizans surları Uzerine, ıç ve dışta masü ayaklar ilavesi ile meydana gelen "fevkani" olan köşkün zeminini oluşturur. Hanedan ve Sarayın Harem halkı Donanma ile ilgili merasimi buradan taklb ederlerdi, (Bk: Köşkler ve Kasırlar, S. H. E., C: I, S: 172-207)

-

'

L: 14

Solda,

Şevkiye Köşkü ve çevresin·

deki Hasbahçe ve Hasanpaşa Köş­ kü

(1790

civan). Sağda, Gülhane

Köşkü

(1890 civan). Altta her iki

köşkün

oval sofalı planları görül·

mektedir. (Bk: E., C:

'

Köşkler

ve

Kasırlar,

S. H.

ll; S: 329-336)

...

J'

(

1

ı ; ı 1 :1

1

i

1

1

L.----------------

1 1 1 ' ' 1

1

:

1 1 •

r---------·----...; .\\·� i

ı

·i1

ı JL---- --------------

! 1

,,.-------------------1

t ·M t=

-

.., ..

Darphane Köşkü, Darphane-i Ami· re

'

:

kompozisyonunun

yüzü

' ..

' ' 1 1 . ' . '

I.

Avlu'ya

olan köşesinde bir Hünkar >

Köşkü olarak bulunmakta idi Bu köşkün

yerinde 1726 yılında inşa

edilmiş bir evvelki Darphane Köş·

r·-·'

--·

kü vardı. Bu bina 1832 yılına ait·

. '

tir.

: . '

(Bk: Köşkler ve Kasırlar, S. H. E.,

:

C: II, S: 423-428)

1 1 1 1

! ı

1 . ', 1 --

�· ....iiiiiiii iii iiipi����"'"""F.����ııııti 1

---

-

•1

----------

�./

........ ... ........ .

1

1 1

h

lL.:.-.:� /�

/

<

1

L: 16

18

l .

-

19

-

20 - 21 - 22 - 23

-

24

-

Sayılı levhaların açıklamaları :

Meydanlar

37 - Veliahd dairesi. 38 - Çeşmeli sofa.

I. Avlu veya Alay Meydanı

39 - Ocaklı sofa.

II. Avlu, Kese, Divan Meydanı, 1. yeri

40 - Başkadın dairesi.

III. Avl:ı, Enderun Meydanı, 2. yeri

40. a - Başhaseki odası.

IV. Avlu, Sofa·i Hümayun, 3. yeri

40. b - Hasekiler. 40. c - Başkadın dairesi hazinesi.

Avl:ılar, Taşlıklar ve Bahçeler

41 - Altın yol.

42

A - Has ahır ve Raht hazinesi meydanı.

B - Zülüflü

baltacılar

ocağı

avlusu.

- Mabeyn dairesi. 42. a - Aynalı oda. 42. b - I. Hamid odası.

C - Meyit yokuşu. D - Karaağalar taşlığı.

42. c - Eski kule köşkü.

E - Cariyeler taşlığı.

42. f - Hamam.

42. i - İkballer odaları.

F - Valde taşlığı.

43 - Şimşirlik, sıra odalar.

G - Hastahane avlusu. H - Harem bahçesi.

44 - Havuz.

t - Asma bahçe

45 - Hırkai saadet revakı.

·

III. Osman taşlığı.

J - Şimşirlik.

46 - Sünnet odası.

K - Fil bahçesi.

47 - İftariye kameriyesi.

L - Havuz yeri.

48 - Bağdat Köşkü.

M - Kafes-İkballer taşlığı.

49 - Revan Köşkü (sarık odası).

N - İncirlik.

50 - Sofa K-üşkü.

O - Sultan İbrahim taşlığı.

51 - Başlala kulesi (hekimbaşı odası). 52 - Mecidiye köşkü.

P - Kuşhane taşlığı.

53 - Esvap odası. 54 - Sofa camii-:-

Kapılar

55 - Ağalar camii.

a - Orta Kapı-Bab-üs Selam.

56 - Harem camii.

b - Bab-üs saade-Akağalar Kapısı.

57 - Has odalılar koğuşu. 58 - Hırka-i saadet dairesi.

c - Araba kapısı. d - Baltacılar kapısı.

58. a - Hırkai Saadet.

e - Mutfaklara giden kapılar.

58. b - Arzhane. 58. c.d · - Mukaddes emanetler hazinesi (silahdar hazinesi)

f - Meyit kapısı. g - Şal kapısı.

58. e.f - Şadırvan kubbesi.

h - Yalı Köşkü kapısı.

58. g - Dest-i mal odası.

i - Sarayburnu kapısı

j

·

Has bahçe kapısı

59 - Hazine-i hümayun hademeleri koğ:ışu.

- Fil bahçesi kapısı.

60 - Kilerli koğuşu.

k - Fil kapısı.

61 - Fatih Köşkü (iç hazine).

1 - 3. yeri kapısı-Serdap kapısı.

62 - Hamam kısmı.

m n

- Mabeyn kapısı.

63 - Seferli koğuşu, eski hamam yeri.

- Cinlerin meşveret yeri

Harem kapısı

64 - II. Selim hamamı külhanönü yeri, yen! enderiın mektebL

o - Büyük harem kapısı.

65 - Kapıağası dairesi, eski ıbüyük oda.

p - Kuşhane kapısı.

66 - Akağalar koğuşu.

s - Sofa veya Kule kapısı.

67 - Kapıağası hamam ve kuJesi, eski küçük oda.

t - Mutfaklara erzak kapısı.

68 - Arz odası. 69 - III. Ahmed kitaplığı (enderun kitaplığı) 70 - Şekerciler mescidi.

Yerler

71 - Şekerciler

1 - Orta kapı gırışı.

2 - Kubbe Altı: Divan odası, divan-ı hümay.ın kalemi vat odası), vezir·i azam dairesi. 3 - Dış hazine. 5 - Beşir ağa camii ve hamamı.

6 - Raht hazinesi. 7 - Zülüflü baltacılar koğuşu. 8 - Baltacılar camii. 9 - Şal kapısı. 10 - Araba kapısı. 11 - Meşkhane hamamı. 12 - Meşkhane. Kulesi

{kas · r-ı adl)

14 - Kara ağalar camii. 15 - 16 - Cariyeler hastahanesi. 17 - Kara ağalar dairesi. 19 - Şehzadeler mektebi, 19. a - Kızlarağası dairesi 20 - Cariyeler dairesi

{ustalar).

21 - Cariyeler koğuşu. 22 - 23 - Cariyeler dairesi. 24 - Cariyeler mutfağı. 25 - Harem girişi, nobet yeri. 26 - Altın

yol.

27 - Valde Sultan Dairesi. 28 - Valde

hamamı.

29 - Hünkar hamamı. 30 - I. Abdülhamid odası. 31 - III. Selim odası. 32 - III. Osman Köşkü. 33 - Hünkar sofası. 34 - III. Murad odası. 35 - I. Ahmet okuma odası.

36 - Yemiş odası.

(dev·

73 - Aşçılar personel dairesi. 74 - Aşçılar mes�idi. 75 - Tablakarlar koğuşu.

4 - Bab-üs Saade girişi.

13 - Adalet

(Helvahane)

72 - Mutfaklar.

LHof

.ilHor

- � --�-·---

-

-

•·

des

-

--.

:

.1!(10 ; -'

___

_w____

j

--------------··

"' il'�ıtııııı

ULHof

· � ·�· , 1

Serai

Unzuganglicher Teil

rr�-::: . :::----

� -

1

,fQ

O art en

Carten

I

100,., �-.--L--�-

3

> ıuı �

ı�ili

1e im

Çatı katı.

h

� tJ > z -

tr1

E.

� < :=

z >.

t} t=-40

!!mrma __

.___ ____

{------------,ı

, '---ı !

l

ta

ı>< o > z -

z

� .::: ��� tfl

� c:

z

llEEl&1§

'D t"" o< > �

��

------

ô �-

---

�: Comellus Gurlitt, 1909 sıralarında Topkapı Sarayının modern metodlarla yapılmış ilk plan rölövesidir. üstte XVI. Yüzyıl sonlanna kadar ola durum. üstte: Kaide Katı, altta:

__..,._ -

F e

1-

32.55

Il.95

��

.

�Jı

AVllU

ı.oı.s

K

� ���ı

4190

I

1 --L __

_ __ ___

l

r-71 ,1

__,__

,,

1/ (ı \ı

/ 'I

L

,

ft

J .!i.30

1

JS.Js

H

----

35.20

r---� ' 1 1 1 1 1 1 ' 1 ' 1 1

: G: 1 : 1 1

'----J

1 1

,r .

AVLU 4&65 ALAY MEYDANI I.

5 10 15

25

100

(J 48.10 2

mt

32.55

n95

5 ...

fil

'3

-

�·

:S 1-4

Cd ... K

co �

44.50

ıv.

AVLU

3463

§OfA

� aS

41.90

""

§

C/l

s:: Cd

'g s bO

...:-·'-'"

s:: Cd » C"I co co �

46.75 47.60

MlEYDANI

..; Cd �

J

Cd C/l cıı Cd 't:l C/l

� Li.P

't:l s:: aS o "" aS 't:l aS ..!<: aS

.GB

r-�·--- - -�- --- - - ·ı

!

: 1i

:

H

=

l

i

l

ı:: aS » ..!<: :::ı

.

68

. •

1 'İ48.ll

j

!

'

1 !

C/l

-9

:»� 't:l§

� ....

..... ..!<:

o CIS uı ... ... s:: - cıı

CIS ı:"'� cıı aS �

't:l

s

1 -

00

�� � :j 't:l ....

ı:: "" CIS .91 cıı o :> 1-4 Cd CIS :;:ı 't:l CIS..., cıı '..!<:

48.95

=� 1-4 CIS '2 o s cıı

e

A

-;::: :> � ı:: =� aS �-;:::: Q, ı-< CIS > » � ... "'

s

t: -fü

4&40

ç.. _

/ -·-...., /

! /

cıı

9� cıı

33.70

cıı

.85

! ı_

:::-::ı

48.20

I

�1

1 1

u20

I.

ALAY

AVLU

'665

MlEYDANX

48.1l 200 mi

48.]1

JJ.95

35.'° '!!O

J

43.20

25

L

AVLU

4U5

48.D

ALAY MEYDANI 15

150

2

,ııı

ili

ô

C>

e

=

�§

�.ı.c �

!=(

'

\;

\ '

.,

lt:::J

ııı_ fi

J; 8

11.-1�1111ınııııı�

-...,,

t

-

o > z

ı-<

tr.l

., �

;

�­ � c

z >.

tı -·

.

'fl'ill'il

vı 1 ! 1 1 il 1 1 1 ı il ! 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1

ıı- =ı

�ı�,,;-:-:-!l 1 -�

.

�fj

�,L__

>

!il

-=!J//--1

�o.,m

..... z

-

z� ��o

� c:

g

tı1 z

m

�/ff��l'l'l'l'l'l'l'ı'l'l'l'l'I™- )}�.- dJ�llls.il��I

�l:=i�LJı�-

c...,

� c

1 ;

/"'!';

- � li

1 il

' t}stt : XVIII ve XIX. Yüzyıllanndaki de i iklik ve ilaveler I. Mahmud, III. Osman, I. Abdülhamid ve III. Selim dC!virlerindeki y lllemeleri ile 1856 yangınından sonra Ende­ durumu. Aynı devrenin üst ve çatı katlan planı. . :run Avlusundaki yeni revak ve koğuşlar ve Mecidiye Köş künün ilavesinden sonraki, yani bugünkü

\'

� ıe

> r-ı e >

;- ....-

L: 25

TI. AVLU

r

TI.

5

10

15

20

25

50

ORTA

KAPI

H. AVJLlU

K UBBEALTI

HAS AHIRLARI o

AVllU

100

( b)

MUTFAKLAR

A KAGALAR K APISI 150

200

m

Yüzyıl !ardaki şekliyle gözüktüğü gibi, cümle kapısı bidayette ince ve üstte ve ortada Saray'ın esas giriş cephesi XV. ve XIX. kuleler, sonradan (1524) ilave edilmiştir. Altta, ikinci avludan ke· çifte misilli Şatoları Avrupa belirtilmiştir. dik bir saçak ile· devam etmekte, Babüssade hizasındaki aks daha genişlemekte· revak kesintisiz etrafındaki Avlu durumu. Yüzyıldaki sit. XVIII. gerisindedir. Sağdaki sayfada üstte ve ortada Dördüncü Avlunun XVI. ve XIX. Yüzyıllara ait dir. Eski Divan Yeri yenisinin sağ önünde rampa vardır. Altta, Enderun Avlusu ve Arz Odasından kesit. XIX. Yüz· Köşkü) (Serdap üçüncü Kapı görünüşleri. Eski yıl.

L: 26

j

HEKİMBAŞI KULESİ

MECİDİYE KÖSKÜ

DAİRESİ

50 1

r '

...­

V.\LİDE TA�:..;�I

·

SOFA . KÖŞK Ü

·HK. 11fl

AVl1U

BAGOA T KÖŞKÜ

ARZ ODASI

ısp

.FATİH KÖŞ,KÜ

2�0m

L: 27

IL AVLU

KULE

-

KUBBEALTI

(b) AKAGALAR

KAPISI

Yüzyıllardaki halleriyle Marmara cephesi. Bu cephenin 300 metreye ü bakımından dikkat çekicidir. Hemen hat, düz bir duvar olarak katetmesi, sadelik içindeki büyüklüğ yakın bir uzunluğu tek bir canlandırmaktadır. silueti bacalar ve silmesi üzerinde yer yer kubbeler, dik çatılar hep aynı terazide olan baş 1)stte :

Uzunluğuna

kesit.

Ortada:

Saray'ın

XVI.

ve

XIX.

ARZ OOA

1

IIL AVLU

' 1

(

(r)

L: 28 ı'

SEPETÇİLER KÖŞKÜ 5

10

15

20

25

YALI

DEMİR.

KÖŞKÜ 50

100

150

200

'\

I�

�lfi!ı....,;mwı,,..,+,��· lliiı

n

o

4"\ ..

o

M

'l

����-.-:-����!.l--_u..--'-.L..!.-��___.�-"-'--�--'-'"----' )

KÖŞE KULESİ

KAP/

40

300

' ı.=

l üstte Haliç cephesinin XVII. Yüzyılın ikinci yarısındaki durumu. Ortada Marmara cephesinin 1500 seneleri civa­ kubbeier in­

rındaki durumu. Fatih Köşkünün hamamı, bilinen yerinde, şematik olarak gösterilmiştir. Henüz çüte şa edilmemiştir. Orta kapının kuleleri de daha yoktur. Solda,

XVIII.

Yüzyılda

Galata cephesi.

Bu

tarafta yeni

Sahil Sarayı ve dış bahçeye açılan Serdap veya III. Yeri Kapısı eski şeklinde, çüt rampa üstünde ve Serdap III.

Yeri Köşkü'nün hizasında XVIII. yüzyılın ikinci yarısına ait yeni Çadır Köşkü görülmektedir. 1lerdeki ikiye katlan­ mış sayfa: Haliç cephesinin XVII. Yüzyıl başında ve or tasındaki durumu.

rw

��

��

------------------...

------------------------

L: 29

tki !arklı devirde Halle ve Hare� cephelerinin görünüşü. 16. Yüzyıl ile 18. YUzyıI'ın sonları arası. Bu cephe, Marmara cephesinden !arklı olarak daha açık ve zengindir. Soldan itibaren, Sofayı HQmayun sofa ve havuzlar kü,

Hırka·ı

bulunmaktadır.

Saadet dairesi,

yani

yani,

Hünkarın

eski

Kasr-ı

HQmayun

Dairesi, Sünnet

Köşkü,

Kule

Bundan sonra Kafes denilen Şehzade ve Veliahd Daireleri, üçüncü Murad, I. Ahmed

gelmektedir.

18. Yüzyılda

Harem,

öz şahsına ait daireler,

taş, sofa,

çimen

Bunlar, Sultan Beyazıd köşkü yerinde Bağdad Köşkü, Mehtabiye Sofası, Kameriyesi, Revan Köş­

dış

bahçeye

(şimdiki

Köşkü ve Mabeyn-i HQmayun

Köşkleri,

daireleridir.

Hünkar Sofası ve Harem Daireleri

Gülhane Parkı) kadar açılmış, ve ilavelerle genişletilmişti. Eiı taşkın kat­

kı, cesim cumbasıyla III. Osman Dairesi olmuştur. Yeni Kadınefendller

Daireleri ile Cariyeler Dairelerinden sonra Harem binalan

son bulmaktadır, Adalet Kasrı veya Sarayı bu noktadadır. Bundan sonra dış hizmetlilere ait koğuşlar, Zülüflü Baltacılar, Raht Da­ iresi ile Has Ahır ve Arabacılar Koğuşlarına ait sade ve yeknesak ·binalar yer almaktadır. Bunlar geride görülen Orta Kapının çift kuleleri hizasında son bulmaktadır. Ancak Has Ahırın devamı boyunca mimari ve uzunlukça benzeri bir sıra koğuşlar daha var­

dır ki bunlar Kozbekclleri Kapısına kadar uzanır. Haliç cephesi bu şekilde 350 metre uzunluğunca, müşterek bir kaide üzerine oturan genellikle yatay hatların hakim olduğu, büyük bir mimari manzume meydana getiren bir daireler k<>mpleksinden oluşturulmuş bu­ lunuyordu. Bu binalar silsilesi zengin ve hareketli motifleri olan dairelerle başlayıp, yeknesak ve oldukça sade ifadeli, tek katlı� kubbeli ve fenerli mücessem uzun koğuş karakterinde binalarla son buluyordu. Siluet de aynı sıra ile izlendiğinde, sivri külahlı, cephesi gibi kesif bir ağaçlık ve Marmara de cephe Bu gelmekteydi. mahyalar hareketsiz ve uzun sonra, şekillerinden çatı ve örtü servilik arkasında yükseliyordu.

L: 31 7ı;

ŞQ6

B

- -------- --

,,,......--�---..................

ı n ıı..�ooc__�ı�t ı; ıı__..ı!!l+---1Z �ı__�2ll5 250

27)

--'!'l'--

400 "" ""---��

ı� ıoo ��--r --ı-������'f!'-�-"'��.,.-��

-;;�

� �� "---��--ı----"

,,..

���

370

'll,

4.70 ��-� 4-0J �

.��

ı.eo

-4=1nt=+-1�:us��-+

- - - - ----- - - --

-- - /.,......:---- --..... 5.90 '......

li�

ARALIK (ÜSTÜ MUSANDIRA) 1

ARAi.ARi KAFESJ V A

N

H

A N E

!

����;@� 'f:=:�:l:::::i�=::i:=::i:====='===:::!h==�==��==�İ::= ·

L: 32

o

i

.

i

i

ion

ı-'

-· -�� ��··� .i=ı ı=--

-ri-= ·'

1

-

,..--

-1- · ::.:.::.::. :: i_

'--1--' - -� _, -=ı==

� --1-� - -1- -

� �:t:: f--1-r-- --- . 1-- 1' r--�+- ı--r1 ' ı1-- 1

: 1

1--,-1-

i-

� .

-'-1--· �1--. ....__.

�i-..--

!...

'";z_E· ,

·

1 i 1

j �

1::=':/:'1'

, � il� f/ �f/ 1

1 1 1 1 1 1 1 1

.

.

,

'

'>�- ""- }'"'� .

1 4

5

1 1

-�

1-

-hıp,

-

,

r- n -ı 1-

10

-

1--

h'

.... _ JQ ·-

t::::: -M

1-

-

15

...

t:::D

rt�f+r-_

:=-F

--L--�-.__ .ı-� ıJ--. ,__ -L__ -L--.. r- -1-- � � -� ......_ - .!-.-. J--. 1-- -,__ ,_1---:- · . ı1-- 1---L-__ L__ -.--L_ L__ ...._ "'-- • ı--i-- 1� +-1" .L- . ' ' --ı-}-- ; ' �

--· l-. .

i

ı-+-

1

·1-1--1t--1--

1

.

1

+-H

[_�_ ŞJ<J.��CAL -/

r1

��

ş-�

'-ı..rı "'-· L

=:� �

§

-

-----

i ii � a,,;ry� -

� o;�

..--

-

SONRADAN YIKILMIŞ OLAN KAT

il i i i "'

.--

-,

1---' � ' �1-.- -:--. -ı -,, -,, t-�

..

....

-

'

il

,

-

--------------------

--

-

-

o

"'"" ""

''

__________""P'-� =ı

.

"' rı.. fa-- ,.,.L-

a IC'b

, !C:.:-:=�

� _,.

._______ı_

.,.

..::53 1

-.. _, 1""""r':::t-r

------

_____ _,

-

t--

ı---

=--ı

� =::·=j

20

_,,,

/

�lFlf � 1 ' ,(� ��·� ' r7�� ._�� ��, r;::::···

-

..

""

"'

ı

.

-=-

U

-

-

rı-ı::- . -=

3'

,.

-

-

-

.................__________________

� � ��-

L: 33

o

.

·fi

f��-"'{�-1

f:���-i F

---

r·-----

r.:::::.-_-_

_rp-:::.:::.. _

c

AA KESiTi

1

Bab-ı Humayun Sarayın dış kapısı, Suru ı:;ultani den �i

evvel,

Sarayın

dışarıya,

kara

tarafm.ı.

üzerinde

açılan

25

Kale ve

penceresi

Köşk· Kule

88 KESiTi

·o

ve

köşk

Kapıların

en

önemlisidir.

Alay

Köşkün­

du rumunda idi. Zemin katta iki kapı arasının üzerine açılan nöbet­

odaları ve üst katlara sevk eden çifte merdivenlerin ağızları vardır .. üst

katın

planı

restitüsyondur.

üst kat planı, -altta zemin ve asma kat. Solda, dış ve iç cephelerin restitüsyonları. üstte, enine kesitler.

Evvelki

sayfada, ·üstte,

L: 34

il il il '/ il 11 / I 7,

A

//il il 1/ il/I il/ /Ilı ,,.,,,, / // ,.,,

\\\

\\

///

\ \\

\ \\ \ \\ ı\\\

///

.IDJ

r9J

,Ji �'" ı 1

il"

� L

� ., ,,

� -

i(

;I

c

ı:ı ..

.

'

s:

Sur-u Sultani üzerinde hisar peçe arasındaki kare kuleler den başka dört köşklü kule bulunuyordu. Bunlar dört kat­ lı ve sivri külahlı idi. üzerlerinde sekiz pencereli nöbet odaları va:rdı. Çeşme tarafındaki 12 köşeli ve diğerlerin­

den daha büyüktü. Burası zaınanında "Alay Köşkü" şeklinde kullanılırdı ve bazı ayak divanlarına sahne oldu. ll. Mahmud zamanında üzeri yıkılarak şimdiki şeklini aldı.

.. ..............____________ _...

�� . � �

L: 35

@j©@

A_A KESiTİ

8_8

KESİTİ

L: 36

_Jf_

_____ _

iLAVE

____

t

DfE<

_ç-KıHDES PENCERE

('ı ' '

' '

'---�

i

t

t

i 1

t

o a ��o ı illlnıl �� D��G� i' 1! ı IJI ı ı

j ARKA GÖRÜNÜŞ

[

C;;;;;;==Jffe i '

6.00 1. L-------- ...S7

ÖN GÖRÜNÜŞ

/

/'

----·-----·--·---

-----··-··-

A

······--··--·--·--..-·-·-··---·--··-···---------

!

...·---------·---·--------·-------·---·-·--·------..-------,

39.90

.oaı

() •

PLA N

� 1 1

1 1 1

IA

---=

İLAVE

KUE KISMI

L: 37

L

ENİNE KESİT

-

-- -

.,-:::: :: :

-, L

- --MUH O E S SAÇAKALTI - - - -- --- -----------------------------------·

�;:��:����:-��---� ,.!.._ ou !] lJ __ _____ __

H il

1 1

·ı !

J

__________t

Q..Q!>______ j_ _ _ _ _ _ _ _ ____________

SAG YAN GÖRÜNÜŞ

ILAVE

KULE KISMI

--.J

i' _p ÖRÜLMÜŞ PENCERE

-·o.oo

- - ------ ----� -�--� �:�:�::� ���-���-----�������:���-- �:��:� - ---

rı--------........ 1 ı -- ----------------,J ____

ESKİ iHATA OUVARI SEVİYESİ

1

·

·

- --

ıı0

--

! i i 1

;....ı

1

u 1'

ii

i!

SOL YAN GÖRÜNÜŞ ____,, - � n _....ı

,U

j

__________________ _ ____ _________ ____

_I_,

Orta Kapı, ilk yapılışında (1468) uzun dikdörtgen şeklinde idi ve kapı arasından başka, kapı ve "bewaban" (nöbetçilere) :ayrılmış odaları ve bir de tutuklama yeri vardı. Dış ve

ağaları

iç kapıların üzerinde büyük ve dik saçaklar vardı.

Bukadarı,

ergeç

kafi

bulunmayarak

(1482· 1500) lerde Avrupa Şatolarını takliden çüte kuleler, iÇeride de iç revak ilave edildi. Solda: Plan ve cepheler, üstte: Kesitler.

L: 38

---- - - :-,

\

l!iı

'\ı / \!

2�

.

il

SADRAZAM 1 \\DAİRE

1 1

1

IHf A ın. IE. M

• , •

........

................__

1

_,, ,'

Si

_... ____

_ _____ _ ___ _

....'/

•,

AVlU§U 2a: DİVAN 1 HÜMA'{ı�-.A.N'YVYY.-'tı. ,.._�---.-'��� KALEMİ

1

i

ı !

!

i

1

(//_/__.----------.. /

!

!

i

le

49.95

-

s

KUBBEALTI

ı

! ı

!

i

:i ı i !

!

p

1

i

?

4

.6

1

Jl

1 1 Al

2@

z.ş

Yeni Divan Yeri, veya Kubbealtı binası, eski Divan yerinin yeterli gelmemesi üzerine 1500 lerde inşa edilmiştir. Ahşap direkli olan eski Divan binası sonunda (XIX. Yüzyıl artaları) yıktırıl­ mıştır. Divan yeri aslında üç kubbe ve bitişik teki Kule Köşkünden (Adalet Kasrı) oluşuyor· du. Aslında büyük kemerlerle meydana aÇılan kubbe altlarının önü sadece geniş saçaklarla korunmuş idi. XVIII. Yüzyılda bunların yeri.ne :ıengin tavanlı geniş bir direklik altı il!ve edil· di. üstte: Zemin kat, sağda: Kurşunluk pİan ları.

L: 39 ------------- -------

r-- - ------- ---- - ------- - - ------------ ----- - ------ -------

----------------------

L: 40

1

'�IH H

H H H � � H H ıY

1

u.__t_

1

�--); m �5-...... .

�/// 1 .\�

�ı

\

-

\\\�

--

17

"JV/ ')1 ��� !/ � ��7

� [!); ==

aa OD == ==

8_8

===

5�lii

I�

--

·� I!/ ftt1 �-v �·

= °""\

'

49.65

K E SiTi

Illl. A WlLllJ

2b

?KUBBEALTI

Kubbe Altının özelliklerinden biri de, Edirne Sarayındaki gibi kafesli bir HünkAr şirvanına sahip oluşudur. Buraya Kuleden girilirdi. Çifte kubbe mekAnlan XVIII. Yüzyılda en zengin mermer, stükko lüstro ve ahşap oymalı bölmeler, kafes ve panolarla süslenmişti. Bunlar 1942 tarihli tamirde kaldırılmış, yerlerine yakıştırma çinilerle yeni bir düzen (aslında orijinal gö­ rünüm) verilmeğe çalışılmıştır. üstte: Görünüşler; Altta: Kesitler.

--��

�------

L: 41

r

�il.I 1-1 1-1 1-1 1-1 ı:ı H 1-1 1-1 1-1 11:..-

ı

"cŞ> -y

'����i�i���!�a?�-a�b��::�ı:;;;;;;::�����

=Y �

<

�//!!

?7/ı 7

GÖRÜNÜŞ

Il. AVLU'DAN

1

1 1

�� \""'� \ \''<"

1

�//! \\'-� \, \ "' mm R/777

'tiiiii1

�"/// /f/I/ I .

.

ı ı

ı ı

\\'\� ı

\ \\\�

ı \ \ \\"-

'

A_A

o

o

o

2� SADRAZAM DAİRESİ

2� KUBBEALTI 1

2

3

4

5

10

15

KESİTİ

20

25

30

35

40

L: 42

L�

ı

' /

/

/

\

\ t\. \

/

\ H-+--+--+-- -[\-

-

ti

t i_ Ji

1\

i .J

. D : D ''D · o ··o . _

l

_

__

RESTİTÜSYON GÖRÜNÜŞ

..

o

1

2

3

4

5

ıo

1n

25

30

35m

L: 43

-----,

RESTİTÜSYON KESİT

1 1

_J

____

.r---,.

·---..ı

t:::� : . r.-�: ::j !

t----+-, ,.---�

1

�;;;_{_: --�

o 1

3

4

15

ı

25

30

Kubbe altı ve Kulenin restitüsyon görünüşü ve Kesiti, Divan yeri, Ruznameci, Tezkereci, Di· vittar, mühürdar ağaları, Reisefendi, ve diğer erkan yerlerini içeren iki kagir mekanın tamamında veya bir eksiği üzerinde geniş bir saçak vardı. Bu saçağın Dış Hazineye kadar devam edip etmediği kesin değildir. Saçak ye yerine 18 inci yüzyılda revak yapılmış, bunun tavanları da yüzyılın sonlarında zengin oyma ve bezemelerle süslenmiştir.

L: 44

Kule veya Kasr-ı Adl, dalına Kubbe Altı binasının ittisalinde ve ona bitişik olmuştur. Giriş kapıları avludan ve Harem tara­ fındadır. Alttaki planlarda dört ayrı nivo, eski ve şlındiki halle riyle gösterilmtştir. tlk yapılışta hep üstüste ve aynı duvar ka· lınlığı içinde yer alan merdiven sonra bu haliyle kısmen terkedU miş ve aÇıkta yenisi inşa edilmiştir. Dördüncü nivo köşk oda şek­ lindedir. Burada pencere özel bir nizama girmekte, güneye baka nı da ayrıca bir genişlik kazanmaktadır. Taş tuğla örgü bu oda­ nın tavan hizasında bitmektedir. Ondan sonrası çatı altındaki ahşap tarassut köşküdür ki buraya normal basamaklarla çıkıla­ mamaktadır. Tarihi belli olmayan, belki XVIII. Yüzyıl sonlarına rastlayan bir devrede kulenbı kargir kısmı yalnız küfeki olarak yükseltilmiş ve bir konsol sırasıyla kapatılmıştır. Bu mahallin içindeki merdiven açıktır. Elde edilen platform üzerine birinci olarak 1853 panoramalarında görülen yüksek ahşap köşk otur tulmuş, sonradan bu da yıkılarak yerine şimdiki zarif, kargir paviyon inşa edilmiştir.

__ııı. -ı r

_.Dl

D

_..ı

CEPHESi

ii

--

ı-·

-

KUZEY BATL CEPHESi

. .ı;··-··-···················-·······

-----·······

i

1.NİVO

:

ıf"-': r!:: ! !•

[�j[:J '"

ESKi DEViR

.:

KUZEY DO� CEPHESi

. � !:

h-1' :!ı: 1 1, i ii ' 1;: !

!

YENİ DE\(İR

le

LJl

GÜNEY oot�ı CEPHEsl

L: 45

9_9 KESİTi

.L---·-·-··/

L-----··-·-

__

ı--------------------------,,_. -i

!

i l !

1 j i

i

i

ii

'·E.a:··-----------ii."Nivö__________ ________

B

L: 46 Kule Köşkleri ilk zamanlar ahşaptı. Bunların aldıklan şekilleri (uzaktan da olsa) eski gra­ vürlerden takip edebiliriz. 1860 lardan sonra köşk kargirleştirilmiştir. Elimizde buna ait yal. nız mimar Balyan tarafından yapılmış bir proje vardır. Bugün mevcut olan şekil bun� ben· zemektedir. tık köşkler ahşap direkli ve üzerlerindeRi çatıya karkaslanyla bağlı idi. Dışları ahşap kaplıydı. Çatı külahı ehram şeklinde ike n XIX. Yüzyılda huni şeklini almıştır. Altta, XVII. ve XVIII. Yüzyıllar süresindeki Kule Köşkü restitüsy:onu , sağ sayfada, il. Sultan Mah· mud Köşkü ve Sultan Aziz'e ait kağir kule projesi (Balyan).

-��

L_

) -� >-

1

/

\

/

\

I

/

-ı 1

\

o=

\1

1

D 1 D. D 0110 l ı

lıo.nıut

-'�-j L_

,_�� 1------·

__ ,

-

.,

1

[

DDDDD

• 1

lh

' 1

j

>'\\_u

JI�

OD .ı = =

r

!

!

�"' 13

1

!

5.NİYO

8

j

_______

E.D

--

NIVD

---- �

-

Y. D

--------...................

------

L: 47

000 DDD

tı.-ı_, i

i

!

! 1

'ı..,

. h i .,_l"1..L -ı. 1

j

;

1

'L_j . ı

j

1

1

i j

1 ! i

:

!

1

l.LJ:.

1

i i

i1

1

i. !. i 1 11

1

1 1

1

,, 11 .__��-vı. Nivo----..., Y. O 4 3 2 1 o

10m

ı·

L: 48

'' '

'

\:ı, "

ı,

/1"

1\

,

1

/ i l �/ 1 •

il 1 \

/

����-����-����= ����� : \: \:,, \'

I!

,�

/ı w ı· / t � '7' ''

ı

1� //

/

.........

',

3:ı/

\ \1

ı•

:\

/'

I

1\

'\'

1 1 '

'

-- - �-:_3��-- --- ��:=:�--- --� --/ - ""' 'ı .ı - ,,,...-

I

('

\

'

'

(/) ,' ıt . \: o \: 1/'ı ;: ,. t

� '

'-.._

___../

"' \ '\ I

:ı. // : ,I :. •/ ı::ı ı\ :' \

.......

'

/ /

/

�����::�:������-����� -=�-=���--� ///

I

\1'1; .

-....,.,_

:

'

' /'---

l/ :

:t

;

\ \

--..,_

PLA N

Dış Hazine sekiz gözden oluşmaktadır. Yapısı tiplk bir kargir hol niteli· ğinde, yani bir çarşı veya halk camii strüktüründedir. Hazine olması ne­ deniyle alt pencere sırıı.lan yoktur. Solda, 7.emin ve kubbellk planı. Sağ· da, kesit ve görünüşler görünmektedir.

L: 49

AA

KESiTi

' ÖN GÖRÜNÜŞ

o

o o 01

2

3

4

5

00

3

B.B

KESİTi

-------C.C

10

KEsltl

·ı

�D

·ıeı ı ıeı

100

E

V

/

U

-���..-:�-

. I

ile

kArgir

binalar

(74, 75) ki bunların kullanılma

koğuşlar

150m

yapılışlarında

üzerleri

her

halde

dolma

veya

masif tuğla idi. Zamanla yıkılan veya yılm:ırılanların yerine yapılan, öncelikle Dolaıbocağı Kapısı tarafındaki binalar zemin·

�..ı

,A.;ı'I>:

1er ve ustaları barınırdı. bir tanesi özel karakterde ve çıkmalı idi. Aşı Tespit edebildiğimiz kadar koğuşlann yanı sıra bir hama m, helalar, 11 kadar musandıra ve şirvanh oda da vardı. Bunlardan l vardı. riyle pitoresk, ufak bir mahalle sO»<\ğinı andıran bir JıörilnUmi .ne:rıcereıe pancurıu ve parmaklık boyall ı��•ap direk, furuş, kemer ve sacakl. olan mimari, ahşap

ilk

dar, ahşap olan binalar, aslında gözlerin en azından alt katta kArglrdller. Kapıların arasında belirli mesafelerle yedişer açıklıklı taş ayaklan ve kemerli revakları vardı. Bunların

şekilleri kesinlikle tespit edilememiştir. Kiler ile birlikde, tab ı lakAr ve aşçı koğuşları olarak kullanılmıştır. Gözlerin kubbelere bitişiği bina aşçılar mescididir. Son zamanlara ka·

arasında Mutfak dehliZi veya yolu vardır. Asıl aş gözlerinden evvel kArgir duvarlarına rağmen kubbeli ve ahşap ör tülü bir sıra bina vardır.

dayanan ahşap

\

,,.::;;--.:'::::.:

r'-J(""'"')

ı

--------------:------------------�--------------------.!

ş K

l\N'-.. ._j '

I

A

-�-

11>- G

----------:--------------

�!<

r------...-------------------------------------

1\

·.-...---ı-ıar:::r�:r::ıtr::Li::J! iLl.::ıtL_L !Cr:c-CliCJ::::t9L-:rL :::ıtr:: -:ıtr.���JtCJ:::�L.:ItC.-cıc:r:M:".:r:;:ıııı:-.:C:1CI.I�rıterıtı::::r::l!!

Mutfakların II. Avluya açılan 3 kapısı vardır (e). Bunlar, Helvahane, Has Mutfak ve Aşağı Mutfak kapılarıdır. Mey dan duvarına

1l

=ItL-::I:I:. :ı:: .-m::.�_r.:ıııı::::c

)tt

.. ,/

V'l o

L: 52

r---..

/ / /

""' \

\

/

\ \ \

--:·-'

\

•,

L_

==

-

""'

,__

/1

I

/

1

1 o

>--

>--

-

>--

1

1 1 1 1

GÖRÜNÜŞ 1

>--

-

75

1

>--

,__

'

L_

__J

A.şçılar Mescidi iki kat ve bir şirvand an -oluşan bir binadır. Mescit, üst katta (ff'I kani) idi. (74c). Asma katı (74d). bo' _pencereleriyle ve ezan şerefesiyle mut­ fak yoluna bakar. Bu kmmlar ahşaptır. _ cephesini Denız n sonradan bina ile bir­ likte yükseltilmiş ve böylece üstlük pe n. cerelerinin büyütülmüş olduğu kabul edilebilir (XVIII. Yüzyıl).

,___ ..__ ..__ 1--

KESİT

1 11\�'I 1 �

1

1

1

1

1

1 2

1

1

1

1 1 !111�11 � .3

-

'

! i 1

4

"PLAN '

Kemer Yapı tekniği ilginçtir. .AŞçıla-r-keğuşu-linünde eskiden direkli. bir ahşap· revak vardı. ıştır. Şirvan ayrı yapılm den kütükler yığma masif atkılar, üst olan iş şeklinde gösterilm ayak üzerine oturtulmuştur. Direklerin kaidele ri som taştandır.

L: 53

83

EB A_A

KESiTi

MESCiT

KAT

-H---- -J!!O' ---

1 B..B

ZEMiN

• KESiTi

MESCiT BiRiNCi KAT PLAN!

!--- --'

......

1��

MESCİT ÖN CEPHESi

ASMA

1

1t �I l-

. �� �

KAT

I

MESCiT ASMA KAT

MESCiT

DENiZ

CEPHESi

C-C

PLAN!

KESİTi

L: 54

'---,-.��� ESKİ

f1�t=t=tı---ı-ı-

fiı�:mf+..,.-l!...��=ı�--ı.--1.j

(JÖRÜ\JÜŞ

GöRÜNÜ$ 2

.ı...ı-r ı... ..,.....,

SAÇAK _j.

"',,-/

/�·�,�

ı-µ.,4====1-...l.,

f.-.-.l--.--'-

1

I

'1

1 ! ·ı'

. KESİ T

PLAN

Mutfakların göz veya haneleri ikişer kubbeli idi. Bunların önde kileri huni, arkadakileri yarım kubbe şeklinde idi. Her biri birer tüfeklikle örtülürdü. (Restitüsyon). Çeşitli mutfakların dışarıya açılan kapıları önünde sonrada nmutfak dehlizi yolu boyunca dik bir saçak yapılmıştır. Yapı tarzı alt kısımlarda kesme taş, tonozlarda tuğla ve kırma taştır.

... �

� o

w o

o

o

.....

CX)

"'

o

z

�� -

-00

z

-o

.+/

:Mutfaklar on gözden oluşuyordu. Bunlar baştan (Orta Ka pıdan itibaren) ikisinin yapı ve örtü tarzı diğerlerininkinden biraz farklı idi. Fatih zamanında yapılıp, lll, Murad şu düzende idi: devrinde ikmal ve ihya edilen mutfaklarda yer yer bulun an bölme duvarların mahiyeti de kesin olarak belli değil dir. Genelde, gözlerin kullanım şekilleri 1'2a - Hassa Mutfak (Padişaha mahsustu), 72h - Valide Sultan Mutfağı, 72c - Kızlar Ağası, Haseki ve diğer Ka dınlar Mutfağı Haznedarbaşı Mutfağı, 72f - Kilercfbaşı veya Zülüflü Enderun Ağalan Mutfağı, 72g - Saray-ı Has Ağaları ve alt tabaka mensuplan mutfağı, 72h - Cariye ler Mutfağı, 72i - Divan-ı HQmayQn küçük memurlan mutfağı, 72k - Şekerciler Mutfağı. Bundan sonra, 72 - Helvahane, 70 - Şekerciler Mescidi gelmektedir.

Vl Vl

L: 56

il� n _

___

___

_ __

� ll � a

____________

;

__ ______

� D) @ _

_____________

__________

__

� � �� ;'� _m � �-.---------•-----•---------·

r_______ ,___

___

-r __

*

��

• ._ 1

-�: - :--

o 1 1 2

3 4

5

u

u

i

i 1

2 3 4 5

a

10

.

'

50

40

30

20

10

s .

1

i

20

.

/

r

üstte, Mutfaklar iç cephesi restitüsyo· nu. Ortada bugünkü durum. Altta dış cephe. tık iki kubbe diğerlerinden da· ha basık, pencereleri daha boldar. Bi· nam yapımına Fatih devrinde başlan­ mış, 1574 teki yangından sonra şimdiki şeklinde yeniden inşa edilmiştir. Başta· ki iki kubbe bu iki devirden birine ait olarak ayırdedilebilir mi? Kesinlikle belli değildir. Binanın fonksiyonel ve id· dasız mimarisi, yüksek duvarlar üzeri· ne oturmuş olması ve bu duvarların yer yer payelerle takviyeleri ihtişamlıdır.

• [I 60

1 '

'

.:r

\

10·

�) .

'

80

1 .

.90

\. ======��====�m�==�==::::!::==�BO�==='===�==j

8

BALTACILAR CAMİİ

7

KO$UŞ BOŞLUGU

A

. AHilIRILAIR AVILU§lU

L: 58

''il:'

BALTACILAR KoGUSU

�KESİTİ

BALTACILAR CAMİİ

TASLIK

-

;

-

1

- · -

c..c KESiTi

•�ı��mı �m

==

� /"'-..,l a

-

f==:::::=-

:::!::1:::,,

......

jOOll1

t=

-

' '

-

====

i---

L: 59

------ --

. Baltacılar dairesinin iç dehllzlne açılan Cami, koğuş ve odalara alt cepheler, sivil mimarimiz bakımından .çok önemlidir. Çünkü bunlar saraydan ziyade ev mimarisi ölçülerinde ve ahşaptır. Her ne kadar bu binalar, yanlış olarak, mimar Davud'a CXVI. Yüzyıl

başı) atfediliyorsa da yalnız ahşap kısımların bu tarihde yenilenmiş olmalan ihtimali üzerinde durulabilir. tik rölöveleri yapıldığı ta·

rihte (1926) iç ve dış cephe sistemleri bozulmamış halde idi. Devrine göre orta kalitede inşaatta geçerli olan bu tarzda, kat silmesi, döşeme kiriş başlannı konsol çıkma sırasıyla elde edilir. Sıva yüzeyleri kırmızı beyaz taklidi boyalıdır. Pencere takımlan ve saçak.

ıar san ve mavi renklerde idi. Dikme ve kirişler siyah, beyaz ve kırmızı bir dekor oluştururlar.

__________ ____,,,,_,,

L: 60

L: 61

·

Raht-ı hümayun hazinesi : Has ahırda en loymetli ve süs· lü rahtlan (eğer takımlarını) nın muhfaza edildiği yerdir, buraya has ahır mürassaat hazinesi de denir. Padişahlara hediye edilen fevkalade müzeyyen at ve eğer talomlan ile padişahın kendisine yapılan eğer talomlan burada mu· hafaza olunurdu. Raht hazinesinin, padişahın sadrazamda bulunan mühürü ile (mühr-i hümayun) mühürlenmesi ka· nundu.

(yani sıva ile sahte taş tuğla motifi) sistemindedir. Ahşap tavanı yeni­ Beşir Ağa Camii, XVII. ve XVIII. Yüzyıl duvar örgüsü dir. Burası seyis ve arabacıların camii idi.

.

-

BEŞİR AGA CAMİİ

L: 63 ı

�o

4o

--

ı:,,

l.J

��

3i

8 8

33

34 --

.B

8

l1

3•

l'

1tJ ::=ıı

�s

fi

6

1ı ı '

"4-4

....

E.

� �

12.

u

ıo =

l. ....

ıu

"

4i

-

z. s

3 '

L'

11 4

.. s

1

22

..__._._

� om'l u

L.

ıo -

c.

ıa '

19 1� -

fw

4

.-

z. •

47

45

-

4-b

61

.

A - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - . - - -- -

6�

( ı 6)

4�

4&

..jsı

s.�

"�·· � 1

7

S

Albert Bobovi'nin Saray planı (1665'den evvelki durum) Aslen Polonaylı olan Bobowski 19 yıl Enderun'lu olarak Sarayın hizmetinde kaldıktan sonra içkiye iptilası yüzünden azledilmiştir. Ali bey ismini bırakarak Saray hakkında yayında 'bulunmuştur. Bu. münasebetle ilk defa Saraya ait bir plan neşredilmiştir. Bu plan dört kez kopye edilmiştir. Bazı ufak farklarla Sarayın yangından evvelki halini göst�rmektedir. Birinci ve İkinci avlular arasında bü­ yük nispet farkı olmasına ve yerleşme hatalanna rağmen Enderun Avlusu ve çevresinde bugün olmayan binaları gerçeğe oldukça ya­ kın bir biçimde belgelemesi nedeniyle önemli· ve ilginçtir. Takdim ettiğimiz planın izahatını orıjinallerindeki sıralamaya göre yayınlıyor ve gereken yerlerde açıklamalar veriyoruz: 1. Bab-ı Hümay(ln (Yalnış yazılmıştır, Bab-üs Saade olacak) 2. Kızlarağası Kapısı (Harem Araba Kapısı) 3. Baş Kapı Ağası dairesi 4. Büyük Oda hademelerinin yatakhanesi 5. Kum Kapısı (Büyük Oda arka kapısı) 6. Küçük Oda 7. Küçük Odanın arka kapısı 8. Cariyeler Dairesinin tkıballer taşlığına açılan kapısı 9. Kızlarağası Odası 10. Hizmetkarların ve Haremağalannın abdest aldıklan yer 11. Küçük Odanın 3. Avlu'ya açılan kapısı 12. Bab-ı HümayQn karşısındaki Büyük Kapı (Bab-ı Hümayun Bab-üs Saade olacak) 13. Büyük Oda'nın 3. Avluya açılan kapısı 14. Saray Kethüdası Dairesi 15. Karaağaların kaşık ve bakraçları yıkadıklan ve askeri talim yaptıkları yer. 16. Neye tahsis edildiği belirtilmemiş 17. Neye tahsis edildiği belirtilmemiş. 18. Akağalann ve 9 Zülüflü Enderun Ağasının ortak odası 19. Sultan Selim Hamam külhanı ve ocakçı odası 20. Seferli Koğuşu 21. Sultan Selim il Hamamı 22. Musiki Darüttalimi (Bugün yoktur) 23. Hazine-t Hümayôn önündeki direJdik 24. Hazine·i HümayQn

54

25. Hazine·i Hümayun sofası n yoktur) 26. Esvab ve gümüş işleri ustalarının daireleri (Bugü ZT. Hazine-! HümayQn Kethüdası dairesi i (Kilerli koğuşu, 28. Hazine·i HümayCı:n Kethüdası kulları daires 29. Hazine·i HümayCı:n Kethüdası odası Kule Köşkü 31. Has odalılar koğuşu 32. Has oda önündeki revak (direklik) 33. Mabeyn Odası · Selamlık 34. Haseki Dairesi 35. Kılıç Taşıyıcının dairesi 36. Hünkar Camii 37. Esvalb Ağası dairesi 38. Harem ile harem ağalan ve hizmetkarlar dairesi arasındaki Kuşhane avlusu. 39. Harem·i HümayCı:n iç kapısı 40. Büyük fıskiyeli havuz 41. Şahinciler odası 41h. Şahincibaşının küçük odası 42. Arzodası 43. �odası revakı (direkliği) 44. A. İkinci Avlu B. Valide Sultan taşlığı C. Küçük Mescid D. Dilsizler Koğuşu 44. Zülüflü Baltacılar Koğuşu 45. Divan · Kubbealtı 46. Kubbealtı revakı 47. Şekerciler mutfağı 48. Genel mutfaklar 49. Saray .bahçelerinin bir kısmı 50. Saray Mektebinin hastahanesi 51. Hastahane amirinin odası 52. Hastahaneye bitişik eski çamaşırcılar yatakhanesi 53. Hünkar Odası (Has Oda) Hademeleri hastahanesi 54. Hazine dairesi hademeleri hastahanesi 55. Büyük oda hademeleri hastahanesi 56. Seferliler hastahanesi 57 Küçük oda hademeleri hastahanesi 58. Hastahane hamamı 59. Karaağalar hastahanesi 60. Hastane girişi 61. Eski sipahilere tahsis edilen hastane odası 62. Haberci veya kapıcı dairesi 63. Sarayın ilk, büyük girişi: Baıb-ı HümayCı:n (bu kapının Babüs­ selam yani orta kapı olması gereklidir) 30.

z.ı z.

J

15

1-4

'

. .

. .

..

1-'

c.

5

iZ. . ...

il

o

7

10

..

..

q

.

. ..

17 . .. .

Albert Bobovi tarafından .yapılan büyük odanın planı (1667) Baıbüssaadenin, giriliş yönüne göre sağ tarafında büyük oda (hane-i kebir) , sol tarafında da küçük oda (hane-i saogir) bulu­ nuyordu. Bu iki odanın efradı dolama denilen sako ve cübbe giydkileri için bunlara dolamalı denirdi. Bunların yaşlan 15 el· varında idi. Büyük odanın zabiti seferliye de bakan saray ket­ hüdası idi. B:.mdan başka oda ıbaşı, imam, külhancıbaşı gibl başda gelen iç oğlanlan vardı. Büyük odanın mevcudu 16. yy. da 100, 17. yy. da 258 olarak gösterilmiştir. Her iki oda 1675 senesinde kaldınlmıştır. Planın Bolbovi'ye göre açıklanması: 1 - Kum kapısı, 2 Yeni gelenlerin koğuşu, 3 - Evvelden cezayirli iç oğlan koğu­ şu, 4 - Kapıya bitişik koğuş, 5 ve 6 Pireli koğuş, 7 - Bitli koğuş, 8 - Baş zabitin koğuşu, 9 - Külhancılar koğuşu, 10 ve . 11 - Hamamcılar Roğuşu, 12 - İki katlı koğuş, evvelden bu­ rada şehzadeler bölge valilerini kabul ederlerdi. Halen sankla­ nn ve saatların saklandığı yerdir, 13 - İmam odası, 14 ve 15 Odanın büyük zabitinin koğ:ışu.

(

,.i( ,.' ' 1

i '

' r

• • • r:::ı: c::ı .o, ı::;ı...ı:::ı...g .q._

'

\' �·. �?�? v j � CJ J

\\

�-

-

Enderun Meydanı Saray'ın en önemli yerlerinden biri idi. Padişahın resmi hayatı, etrafındaki hizmetlilerin oturma ve yetişmeleri burada olurdu. Meydan ve içindeki teşkilatın kendine göre bir si metrisi vardı. Dış giriş Bab-üs Saade veya Akağalar Kapısından idi. Meydanın çevresi Saray Gulamı ve Kahyalarına ait koğuşlar ve daireler ile çevrili idi. Bunlar, Küçük ve Büyük Odalardan baş­ layarak, Seferliler K·oğuşu, Hazine, Kiler dairelerine ve Has Odalılara aitti. Devre göre tahsisleri değişir, köşesinde Fatih'ten kal­ ma ağır kargir iki esaslı daire vardı. Bunlar I. Sultan Selim'in Mısır Seferinden dönüşünde (1517 serıeleri) Hazine Dairesine ve Mukaddes Emanetlere ayrıldılar. Böylece padişahın günlük hayatı IV. Avlu veya Sofa-yı HümayQn etrafındaki binalarda geçmeğe başladı. Ancak, Hazine Dairesine II. Sultan Selim tarafından bir Hünkar Hamamı yaptırılmış olması, Mukaddes Emanetler Daire­

sinin bazen Sultanın yatmasına da tahsis edilmiş olması, avlunun iki köşesini .tutan- bu önemli mahallerin 16. Yüzyılın ikinci yansı­ na kadar Sultanlar tarafından tamamiyle terkedilmemiş old:ıklarını gösterir. Sarayda mevcut bir sulu boya

resimde

meydanın

19.

Yüzyıl

başlarındaki

çeşitli

binalarla

dolu

hali

görülmektedir.

Bu

resimde

Hazine

revakı­

nın önündeki geniş saçakda belirlenmektedir. Suretini takdim ettiğimiz planın yapılış tarihi ve nedeni kesin olarak bilinmemektedir_ Dr, Miller, planın yangından sonra m:ıhtemelen Saray mimarı tarafından yapılmış olabileceğini ileri sürmektedir. Herhalde planın yapıldığı tarihte Avluyu çevreleyen yeni kargir binalar yapılmış, eski ahşap direklik ve koğuşlar yok olmuştur. Bu binaların Hl-­

zumsuz yere yıkılışlarını büyük üzüntü ile yad etmektedir. Şu halde 1856-57 yangını yıkılan koğuşlardan bir tanesini (Büyük Oda} Bobovi'nin

1687 tarihli ilişik planınd<ın tanıyaıbiliriz. Binanın iki tarafında uzunlamasına birer revak bulunmaktaydı. İkinci avlu ta­

rafındaki revak, kargir direkli, kemerli ve ahşap çatılı Enderun avlusu tarafındaki ise ahşap dikmeli ve atkılı idl. tki kargir duvar arasında olan iç yapı ahşap direkli

ve asma katlı idi. tç görüntüsü herhalde Baltacılar Koğ:ışununkine benziyordu. üst kat sandık

ve eşyaların muhafa;ı:a edilmesine bazen de yatmağa yarardı. Alt katta orta meydana bakan hücreler ahşap direklerle çevrili idi. Kıdemlilerin hücreleri ise· camekanlı idi. Bu odalara verilen çeşitli isimleri Bobovi kulaktan işitmiş ve fazla incelemeden nakletmiş olabilir. Yoksa olsa olsa bir kışlaya yakışacak bu kaba ifadelerin Saray lisanı ve görüşmelerinde kullanılmaları pek uygun gözük­ .mez. Hele Tavernier'in tarifindeki koğuşların zengin dekorları göz önünde tutulursa Enderun inşaasından sonra Topkapı Sarayı ken­ di· i('inde epeyce değişiklikler geçirmiştir. Bunlara "Mimari tarif" yazı kısmında temas edildi. 1015-1606 tarihinde Sultan f. Ahmet Küçük Oda'nın yerinde (Meşkhane) işgahında bina ettiği Koğuşun ismine "Seferli" diyerek Küçük Odayı Se!erliye çevirdi. Bu şekilde avlunun b:ı tarafındaki bina sıralaması Hazine, Kiler ve üçüncü, yani Seferli Koğuşu olarak gelişti.

(

Enderun Meydanı'nın (3. Avlu) 19. Yüzyıl ortalarına ait planı. Ba plan birkaç nüsha şeklinde Saray'da bulunmaktadır. Ancak bunun orjinali Saray arşivinde bulunamamıştır. Planın 1856 daki yangından sonra yapılmış olması gerekmektedir. Belki de o zaman yapı· lan yeni inşaata ait mimari proje olabilir. Avlu etrafındaki revak eski ahşap direkliği değil, şimdiki mermer sütunlusunu göstermek­ tedir. Hırka-ı Şerif hademelerine ayrılan koğuşlar da yangından sonraki duruma aittir. ) Planın üzerinde eski harflerle yazılı notlar, ayrı plan nüshaların daki farklı şekillere göre sol üst köşeden başlayıp, saat göstergesinin tersi istikamette devam etmektedir. Bunlar, gereken açıklamalarla aşağıda sıralanmıştır. 1. Meydan Camii Şerifi ( aslında 2. Avlu üzerindedir, ve eski Divan mahalli yerindedir) 2. Bab-üs Saadet-ül Aliyye hademesi koğuşu, Babüs Saadet-fil Aliyye agavıı.tı kullarına mahsus koğuş. 3. Akağalar Koğuşu 4. Bab-üs Saadet-fil Aliyye 5.

6. 7.

Babüs Saadet-ül Aliyye Ağası dairesi, Bab < üs Saadet-ül Aliyye ağası kulları dairesi. Mektep, Enderun-u Hümaynn Mekteb-i münüi (aradaki mekanlar aıbdest, yıkanma gibi servis yerleridir) Seferli koğuşu. üçüncü koğuş Hazine-i Hümaynn hademeleri kulları üçüncü koğuşu

8. �azine-i Hümaynn 9. Sofa Camii Şerifi 10. Hazine-i Hümaynn Kethüdası Dairesi, Hazine-i Hümaynn Kethüdalığı Kulları dairesi. ıı.

12.

13. 15.

16. 17. 18.

Hazine Koğuşu . birinci koğuş, Hazine-i Hümaynn Hademeleri Kullan birinci koğuşu. Silılhdar Hazinesi Emılnılt-ı Mübareke Hazinesi - Silahtar hazinesi, Emanat-ı Mübareke-i celile hazinesi. Hırka-ı Saadet Daire-i Aliyes-i, Hırka-i Saadet Daire-i Fılhiresi. Hırka-ı Şerif hademesine mahsus koğuş· Hane-i Hassa, Hırka-i Saadet hademesi kullarına mahsus koğuş. Camii Şerif agavat kullarına mahsus Camii Şerif (meydanın ortasındadır). Kütüphane, Kütüphane-i Hümaynn. Arz oda-yi Hümaynnu.

L: 67

;---_- -

---- - - - ---

1 1 t

-

- - --------- --- - ---� ------- - -------· ----- -...... - -----·------- - --- -- ..... --- - - - - ................. -- - ----

ı: • •

:

1 .

1 1 . . 1 .

:

l ....

b

,- - -- ----- ,' 1 1 ., 1 ' L--------.J ' :

!

l1 '

1

' ,

.

1 1

�\

1

1 .

' '

1 1 1

e

' ' : '

1

l

. ' 1

: ' 1

1 1

ı

1

1 1 1 1

o

'" "

1 ı

2

1

1

1

) ) ) ' .. )

»ı '·

1

J

'ı ı

ı/

'\,_

l ı

1

-

--------

/

/

-

! .

!

-

- --

-- - -

ı

/

ı

i - l_J /L i. '"

/

1

DM

/:/1

ı -. ·--+·-+--+-------+-+-·-· r

F!.

4

.

1

·j 1 ' '

'"

'

-----------

,/

-�-....

II. Sultan Selim Yapısı Havuzlu Köşkü, 130 sene Enderun Avlusunu süsledikten sanra 1718 de III. Ahmet Kitaplığına yer vermek üzere yıktırılmıştır. Mermer ve kolonları o zaman yine II. Selim' in olan büyük Saray Hamamının kısmen önüne ve yerinde inşa Koğuşunun revakında kullanılmıştır. Köşkler ve Kasırlar, S. H. E . , C: I; S: 99 - 108).

edilen Seferli ( Bk:

............------------------------���

A""f

-

..L -_.,A"-,,d.

-�-

.

,

-�

�"""'

=�

-

-'r':'

-

-

,__

o

�J1 il

-

L: 68

� r-.....__

i -

ı;-�.�-� .. I

·

"

:

1

..

1 1

1 . .

1

1 ı� 1 �

�'

...

h--J

.....

ı-

1

��=i�

� ,,..r" r.:-ı ' . _r.: �· .. t.� ·�

r

.t,

..

.

: -Pı--.,

1

o

-

·-

1

-"'.�Fi ,

·

. · ,

-

_r-:ı J..c:='

..·"'--

1

'

L

.

·

·

r-

,-

' ;;ı;;;

t

.Arzodası Saray'ın ilk binalarındandır . Revakın, başlangıçta ahşap olan direkleri 1596 tarihin­ de mermer ve somakiye çevrilmiştir. tç meka nı 1856 yangınından sonraki tamirde büyük de­ başka her taraf Louis Philippe tarzında

ğişiklikler geçirmiş, taht sayvanı ile tunç ocak tan

.stucco lustro ve sert ağaç kaplanmıştır. Tavan daha XVI. ve XVII. Yüzyıllardan kArgir tekne­ nin altında ahşap olarak ilAve edilmişti. Eski duvar mıştır. {Bk: Köşkler ve Kasırlar, S. H.E.; C: I, S: 81. 86)

çinilerinin

tümü

son

tamirde

kaldırtıl­

.-

L: 69

/�

ı

.A

T1

1

1

1

� l \'t/1 1

il

11111 ; iti//� 1 !

1

1 ili! 1

L

ım

1

��

1 L..ı \..

t::--1 IA "" ,'3 1

1 -

L

1

:ııııı .

1

""" 1 1\...

1

� iRI

l

LL 1.

,__ -

E

1

1

1

1 il 1

L: 70 ı.-

t

ı..,., '

Sultan ill. Ahmet Kitaplığı 1718 tarihinde Havuzlu Köşkün ye rinde, içerisi İstavroz Bahçesi ve Emirgune Yusuf Paşa Saray· ]arından toplama, çoğu XVII. Yüzyıl çinileriyle kaplanarak in şa edilmiştir. Çini pano ve desenleri iç mimari nisbetlerine etki· li olmuş, pencere boylarını ve şekillerini tespit etmiştir. Kubbe ve aynalı teknelerdeki tezyinat ve orta mekanda kubbeye ge· çişin köşe üzerine atılmış demir kirişlerle halledilmiş olması, iç mekana XVIII. Yüzyıl katkısında bulunmaktadır. Duvarlar ise, tamamiyle XVI. ve XVII. Yüzyıl nisbetlerindedir.

L: 71

ZEMiN KAT A..AN1 r·---------

1

_______________ ____________

CATI KATI R.ANI

1

J

1

l

__ _

1

1

1

1

1l

c�=::::::�.::::

___ _ ____________

_________________________________

OOOOLM KATI R.ANI

ÜST l'J\,{) PlANI.

L: 72 Fatih Köşkü (İç Hazinel :

Solda Köşkün planları ve üstten gö­ rünüşü. Çatı planı son tamirden ev­ velki durumuna göre çizilmiştir. Kub­ belerin 6le ve 6lf mekanları üzerin­ de olup, mesela 6ld olan padişah oda­ .sında bulunmamaları dikkat çekici-7' dir ve usulünde olduklarını göster· .mektedir. 6le ve Sultan II. Selim Hamamının soğukluğu denilen 6lf işaretli mekanların örtüleri ihtimal büyük zelzeleden sonra (XVI. Yüz­ yıl) kubbeli olarak yeniden yapılmış­ tır. Ancak bu kubbelerin son esaslı tamir esnasında ahşap oldukları ka­ tiyet kazanmıştır. Bu tarihte dış cep­ henin bir kısmı da yıkılmış ve yerine çerçeve içinde olmayan son üç pen· cerenin yapılmış olduğu kabul edile· bilir. Zaten o tarihlerde yapılmış bir projede binaların bu kısımlarında aşağıdan itibaren zemin katına ka­ dar büyük istinad duvarlarıyla takvi­ ye edilmiş oldukları görülebilmekte­ dir. Dört gözlü olarak yapılan bina­ nın ilk iki hanesinin kubbeli olması, eşit olan bu iki mekanın birincisinin < "amam soğukluğu olarak bilinmesi, çözümlenmesi gereken meseleler or­ taya çıkarmaktadır. Hamamın soğuk­ luktan sonra ne şekilde devam et· mekte olduğu bilinmemektedir. Bura­ da da birkaç kubbeli bir kısmın bu­ lunduğu düşünül.ebilir. Buralar yakın bir tarihte, (1915'ten evvel teşhir yeri olarak değiştirildiğinden, hamamın sıcaklık, soğukluk ve külhan yerleri­ ne ait bir emare kalmamıştır. Seferli odası Enderun'a yeni bir ilave oldu­ ğundan, koğuş binası, Hk defa kargir olarak 1718 lerde inşa edilmiştir. Ha­ mam sıcaklığına ilk müdahalenin o tarihlerde yapılmış olduğu kabul edi­ lebilir. ·

'1==::±:=1==:f==İ:::::!l=::====::1i�===::!i�==��===35�

L: 73

13.65 =--

' ' ' '

l

·�=:��-====�==---::::==�==================-=== ==�

!

'

L--__

_,..... ___ ------- - ------------ - -- - -- - --- - - - -

- ----- - --- - ---- ---- - ----- --- - --- - - - - -- ------------------ - - -

_L ___________

_____ _

A-A KESiTi

"üstte: Kesitler, sağda: üç uzun cephe. Kubbeli iki mekan 61e ve 61f, hariç bina çatı ile örtülüdür. Zaten tertip ,.e yerleş­ mesinde bir köşkten ziyade bir ev karekterindedir. Avlunun en mutena bir köşesini tutmak üzere L şeklinde planlanmıştır ve 1ki ucunda diğer �evre binalarıyla bağlamak üzere planlanmıştır.

� ��

���

--------...............

----------

·�-----���

-��

01$ GC'.RüNÜS

AVLUDAN CJö:iJNÜ$

RESTiTÜSYON GÖRÜNÜŞÜ

L: 74

L: 75

D

ID

DDD

DDD

üstte

ve sağda 61 b ve d odalarının iç görüntüleri. Burada Fa tih dairesindeki mimari düalite vazih bir şekilde görülebilmek­ tedir. Bina iki mimari ekole göre inşa ve tezyin edilmiştir. Plan avlunun bir köşesini tutmaktadır. Mukabil köşe, yani Halice bakan taraf, Hünkarın yatak odasına ve oturmasına mahsustur, O kısım daha itibarda ve Has Odalıların hizmetindedir. üzeri

dört kubbelidir. Hazne Dairesinde ise kubbeler iki tane ve ikin ci derecede itiban olan mekanlar üıerindedir.

ğukluğudur 61 f;

halbuki evvelki

oda

61 e de

aynı yükseklikte kubbelidir

ise kubbesizdir. Bu odaların planlan dikdörtgen lik vardır.

Altlık

ve

üstlük

arasında

olup,

herhangi bir

fakat

hamam

değildir).

Köşedeki

(Biri hamamın so­ en önemli odalar

kabbe . ta şımağa elverişli değildir. Pencerelerde de dikkati çeken bir özel• veya bağlantı yoktur. Aralarındaki ince kat silmesi sanki binanın ya­

ilişki

pılışında bir dönem noktasıdır ve oradan itibaren pencerelerle mimari uslup değişmiş, Osmanlı, yani İstanbul usulü olmuştu. Alt kısım ve yan musandıra hücreler Bursa tarzındadır: Fakat bu tarif bir genelleştirmedir. Aslında bu kaideye uymayan ve alt. tan gelen niş elemanları pek ala üst pencere sırası hizasında olabilmişlerdir. Ama bu düzensiz bir şekilde olmuştur. Yoksa biz XX.

Yüzyıl

gözüyle ba düzenin güzelliğini görememekte miyiz? Soldaki görünüşlerde D·D ve F-F kesitlerinde üst pencere sıra­

sının aşağısı ile anlaşılır bir bağlantısı yoktur. Aynı şey üstteki H-H kesiti için de söylenebilir, Hünkar Odasına ait olan bu gö­ rünüşteki karışıklık aynca çözmeğe değer bir olaydır. üstelik aynı cephenin sağ köşesinde, balkona açılan kapının üstünden

kemeri, bölme duvarının saplandığı yerin içine kadar devam etmektedir. Sanki sonradan ve kendilerine mahsus bir ni­ zama göre taksim edildikleri hissini vermektedirler. Soğukluğun alt pencereİerinin de diğer altlıkların ailelerinden olmayışları bunların tamirde değişik şekilde yapıldıkları intibamı uyandırmaktadır. Dış cephedeki ince kat silmenin durumu, balkon motifinin büyük etrafında yükselen en alt duvar kısmının hafif şevinin bu silmeöe son bulması, böyle masü bir cepheye hafülik kazandıran Eksiklikleri büyük du­ mimari incelikler dir. Odaların koltuk silmeleri tuğla örgü, mukarnas ve hücre nişler gibi, Bursa tarzındadır. tahfif

şeklindedir. var boşlukları içinde fazlasıyla hissedilen kalem işleri her halde Bursa'daki benzerleri

--------------------------------�-

-

DO D

D 1 1

ı' �I

ij

'-

:lml�ı�rlıı ı

-

-ı-

L: 76

L: 77 Altta,

Hırka-ı Saadet Dairesinin XVIL Yüzyıl ortasındaki ilave lerden evvelki durumu. Sağda, Sünnet Odası büyütüldükten, Re­ van Köşkü ilave edildikten, Enderun Meydanı tarafındak i Has Oda eklendikten sonra bu günkü durumu.

\

H

A

v

JLAILA

z

u

IIBAHCÇJE§TI

+

- ---

iB

1

:

1 1

1 1 1 1 1 ----ı

--

c

c

-�

--

�-Li

H;;J;::fJ!o"r...---��----"'1"------"!�� .. l i

r-

--------------------·- --------

��..-s A o ı R vAN

!c

!

KAPISI ]

--

--­

.}

...--..-

+47.50

i

!

) ,.... - --- - - - -- -- -

' '

\ i : i

l

J

MI IlI!\\lIBAILIL!EI fAŞILil�Il

�� ��

_j

-��

� �

- - - - ---

--

---- -

---

-

,........../

ITlili. AVl1U JENIDJEJR\UN MIJEYDANli

--------------............

--

--------��

L: 78

lAILA TIV AV1LU

\.···--····-·-·-) \ \' ....... -----·-----------1

------

MI o

ITfrı\lRAlLlL!E�

1ASlLHtil

-:-------------------- -

KITITo AVILJLJ

\

1

: -i

_____

i i

i

ı 1

: 1

il

i

IENınJIEın. UN MIEYDANIT

!

! 1: H i 1 � i 1 1l

--.:,.____ı__

1

1

_M

. ____ _

L: 79

,.�: ./

c

A

IB

-

Alt kat planı :

Binanın tık ya:pılışında kuzeydoğu ve batı taraf ları açıldı. Sonradan farklı tarihlerde bu cepheler kemerli duvar­

larla kapatıldı. Tarama şekilleriyle de belirtildiği gibi, ilk yapılı şında bu daire keskin bir blok halinde idi. Galata ve Haliç cep­ heleri ilavelerle kapatılmış değildi. Bu katta Has Odalıların ba rınmış oldukları izah edilebilmektedir. Zaten içerden üst kata. şimdiki Arzhane ile Hırka-ı Saadet odası arasına merdiven bağlantısı vardı. Her iki katın da dört gözden oluşan bu masif daire, ilk yapılışından ·beri kubbe ile örtülü idi. üst katta, yani avlu hizasın da revaklara doğru uzanan birer oda daha mevcuttu. Bu kısımların yalnız avlu taraflarında revak vardı. Has Oda, yani Hün karın özel hayatı için inşa edilen bu iki daire, Sultan I. Selim zamanında Mısır Seferinin ardından Mukaddes Emanetlere ve Hazineye tahsis edildi. Ancak, bu tarihten sonra da bu binada yaşanmağa devam edildiği kabul edilebilir. O zaman helanın ne rede olduğu sorunu ortaya çıkmaktadır. Helanın 58c işaretli yerde bulunduğu düşünülebilir.

-----�----�

.

Kurşunluk planı: Çeşitli ilaveler yüzünden eski saçaklar ortadan kalkmıştır . )

L: 80

L: 81

J

o

o

LALA BAHÇESi

J.TJD___

o

--

---

-

A..A

KESİTİ

l__ __________ _____________

�..........._____________________

___

L: 82

- - -- ------------YENi HA1UZ sEVIYEsl ---------------

Esı
SEViYESi

.

ı -�1----', ��{��=�1J. 1

:

ı

___ _

D ����

1 L47.2o YEN; HA�-;�-T-----L ESKİ HAVUZ ZE.vN ! '

45.80

-.

�---""

B...B KESiTi

' ' ' 1 1

1

ESKİ OJVl>R HiZASl_.j 1

'

Hırka-ı Saadet Dairesinin kesit ve görünüşleri: Sol sayfa da üstte, Revan Köşkünün ilavesinden sonra, aynı sayfa; da ortada, Has Oda ilavesinden evvelki, altta ise, te

L: 83

c_c KESiTi

o 20

üstte,

Hırka-ı

Saadet

binasının

Enderun

Avlusundan

o

o

m

40

görünüşü. Altta, uzunluğuna

kesit. Soldan: Emanetler

Hazinesi, Arzhane

ve asıl Hırka-ı Saadet Odası, eski revak ve yeni revak görünüyor. Sağdaki sayfadaki üstteki iki resimde dairenin en eski hali görül­ mektedir. önüne henüz devamlı hisarpece konulmamıştır. Altta, ikinci revak ve eski havuz ilave edildikten sonraki durum.

-- ·�

-A

\o'-�

ı;; )!,

// / ///I 1 Ti\\" """"-

//////ll ı m

·

\ I\\� ; ı \\'\ �

,$//// \\'\�

////// I

\\�" .

/::ı/

A �'

--

:

������

� V/�tu � , ıtl:tj jj:::J1jj[tijjj:::tlittjjjjj:::aktlj}--s:J�--1� A# _.,,,,,..,..,... , �

1

"

\

{

-

! ) 1

� ;� .f-;-';;;;4 .-]7�t;;;; - -.� �tfb-' � J ·'-=&-7:' �' A ı n F1 [j llJ J LJ L

A n r:-ır--=ıı

J [LJ llJ

.

! ----"--------------...---t.tEVCUT TOP K HİZASI İ

.r'foSKİ 0 1

2 3 4 5

i

r

. -

��=�

.,,.

o

'',,,,

.......-�=�

,; � n;;;;� I� � l, I ==;ıj ırr= J[ ! � � � � � � � � . J .--! uf! �u·' n n p=j Fı e;:L-��-��;I U U lJ LJ ! l���S! u RESTiTÜSYONU !L HİESKİZASIKULE KÖŞKÜ ..ır'�

.

T. 1 Fı·

ı

.

ESKİ DUV AR

1

i

TOPRAK1 HİZASI ın

o

"·,

ın

o

rf:.

ı-----....ı;,�-WJ�-'-----'---"'�''...ı..:.:\•�"�H���-�·-__J

u

1 ��T �Ü= .

OUll'.R

L : 85

III .

U

L

V

A

Y

E

HEKİMBASI KU.ESI

HÜMAY U N

SUFFA-İ

ESKİ t:ı::NDANLI CXNAR

u

L A

v F

A o

IV. s

l

iiA!NELf

--------------

B

İ K BALLER TAŞLIGI

N

D

E

III . R

-

l

u

A N

v

L

u M

B

y

D

A

N

üstte, III. Avlu, eski Il. Yerinden III. Yerine g�iş. Eski durum: Burada Enderun Meydanını çevreleyen binalar son buluyordu.. Bunlar sağda Fatih Köşkü ( Kabul Köşkü) , solda Fatih istiraha t daireleridirler ki sonuncusu Sultan ı. S Ilın zamanında m ukaddes emanetlere makam olmuştur. Sol taraftaki 4 kUbbeli bina, bir kubbesiyle avlunun içine doğru bir çıkma yapıyordu. Sağdaki bi­ na avlu ile bir yüz ve kubbesizdi. Her ikisinin de dış köşeden iti haren açılan farklı şekilde revakları vardı. H r yöne açılan revak direklerinin önünde gayet dik ve furuşlara dayanan saçakları vardı. Bunlann dış yüzleri Enderun dış cephesi hizasında olmak­ la beraber, abdesthane ve hamamlar öı.el yapı şekille ri ve kubbeleriyle önde, eklem e durum unda idiler. Sağda, a ynı mahalll n şimdiki durumu görülmektedir.

::.: <( > w er

':::> ::.: \il< ·o ::.: :r

..... <( u.

.............mııl!l-l �-------------��

L: 86

UCUNCU v rn r I

-6�

ıv

MUl<:AT TA�TI c.

YIKU..AN [SKi SUll YEfil 9

-2�

SOFA - \ HOMAYÜN ESKİ ÇICEK YA5TI KLAR.I YEl?,.L

� � ,. ,,;. /

( LALA BAt:ıÇ.ESI) ;,J .

f

][

1

.

. ,.IWllEIZ KAl.Dil!IM

·

,.,...-r-ı. ""\

1,

.-

İKBALLER. . TAsuı:: ı

�=8='.IYR

!:: ii ,.. � "' � f

1 ao

:>O

. \ .� - . -. . -()- -- - ...... _.).J O E.NDE:l2 UN M E.YDANI fil.

tc.v'rı.>

bO

1

IO

00

L: 87

y

Revan ve Bağdad Köşkleri

birbirine

yakın

tarihlerde

inşa

i

"

J

edil miş ( Revar 1629 . Bağdad 1640)' ve o esnada eski Sur içine Sofa-ı

Hlımaylın ismiyle yeni bir şekil verilmiştir. Buraya Sünnet, tfta riye, Revan, Bağdad ve Sofa köşkleri inşa edilmiş, mermer sofalar ve tarhlı çimen ve çiçeklikler ilave edilmiştir.

----�

·-

1

1

$

--

i 1

-

L: 88

,.

i

i i

1' 1 ı·-··:--+-------------�--- ---------------J i

i

!

!

!1

l!

[i]I

!

!

! i ! ! i

!

Havuz

küçültülerek üzerine Revan Köşkü ve onu çevreleyen revak inşa edilmiştir. Havuz etrafı ayaklar üzeri­ ne alınmış ve çepeçevre lülecikli ka­ selerle bezenmiştir.

Ayrıca, havuza, içine taşan bir mermer kameriye de ilave edilmiştir. Sağdaki sayfa: Sofa veya Mustafa Paşa Köşkü. Şimdiki haliyle XVIII. Yüzyılın ikinci yarısı­

na ait bir mimariyi canlandırır ( 1704). Ancak, ilk yapılışı daha eskidir. Köşk, eski Kapu

Köşkünün iki tarafında,

biri büyük, diğeri daha küçük iki pav­ yon halindedir.

t

D

5liaı

AflLllJ

t

TAHMİNi

ESKi KAPI

_________________ _________

ı

ESKİ DUVAR HİZASI

�r

_________________ _

PLAN ÜST KAT

_ _____ ____

AWlLllJ

5bt

HEKİM BASI

ODASI

l!YAVUJ SOFA-1

HÜMAYUN _________ __ ____

___________

L

L

PLAN ALT KAT

____________

L: 92

[

e � �

"'1>

. . '

Pwi

e

'

---- -----

ı6

Baş Lala Kulesi Fatih yapısıdır. üst kısmı yenilenmiş ve eskiden sivri külahlı olan Ku­

tarzındaki en eski

alt plan, bugün mevcut olan ça­

köşklerindendir. üstte olan asıl

dır köşkünün eskisine göre plan

almıştır.

köşk yıktırılmış, yerine, Yeni ve

durumunu göstermektedir.

Solda,

le

Köşkünün

yerini

üstte: üçüncü Yeri Köşkü, Fa­ tih,

Bursa

ya Çadır Köşkü yapılmıştır. En

L: 93

r YllOt\ � � t1;ABUL EOlEH CIZIM1

......._ �

.

....

r>

1 1

E .:..E

K E

K E

S

S

j

i

T 1

413 SIRA �LAR

T

+

/

CJo

�70

� <

� �

< �

Q..____ -

E

IF Il

IL

o n N c

n

18 A H

25.�

26.20

ıp

ıp

ıp

N

RAMPA

so

o

oc

·ın. l li

lE

§

Il

.1\,1. -'{ •

/o

>

A.

f\

,

'

'.Jj_ ı .

" 'ıı) '

x.,r,��J"L·.:;

;:;::.,. ·-:··

,; · .> ':'_;

... _

fil. MURAT

�·::;,,

KÖŞKÜ

•H0.35 +36.70

HAVUZ

+35.30

$-3t55

•32.70

RAMPA

er <( _J <( o o <( er iii

§ITMI §ITIRILITJK o

o

i

1

M� ! 1

1 !Dl

i

L: 94

rYUQK DAiRENiN --.....-.1:._KA8..L EOİ..fN c:tzM

--......_ ...____

?:::, i

i

o_o

KESİTİ

I'-· 1

1�t-· �""-""

r1ıl ıı �r ı

�---ı=="'l"""'?

.

���

C-<:

KESiTi

H

N ıı:

ı ı

lK

A____

_/,.

__

_

ÇEŞME R A M P A +-HO

IF

L

IS

A HII

� IE §

ş

MI Ş H R L

=� 1 KM!UL EOU!<

____

Evvelki sayfa ve

üstteki

resimler:

İç Sarayın çevre

duvarı

ile Sofa-ı Humayunu, Hırka-ı Saadet, Kule Köşkü, Altın Yol ve Ha­

rem binaları arasında kalan araziye iki set şeklinde Has Bahçe yapılmıştı. bahçesi idi. Herhalde içinde havuzlar, kameriyeler, çardaklar vardı.

Burası,

dışarıdaki

Servilikten

Bu bahçelerin Fil Bahçesi,

İncirlik,

farklı

çıkmak ve içerdeki çifte rampalara ulaşmak· kabildi. rak

kapıdan

yukarıya

Şimşirliğe

ulaşmaktadır.

ve

Harem Dairesine

Biri

olarak bir çiçek

Şimşirlik,

gibi yakıştırma isimleri vardır. Fil Bahçesi denen en aşağı setin dış bahçeye çıkar rampalı bir kapısı vardı. de açılmış

!

Kafes Bahçesi

Buradan at üstünde

diğerinin üstünde olan bu rampalardan İncirlik ve aradaki duvarın için­

geçilebiliyordu. Rampa aşağıda bir çeşme önünden başlayıp bir dirsek yapa·

__...... .. ................_....__________���L: 95

Bahçenin dış duvarında, son zamanlara kadar, sıva üzerinde kalem idiler.

Sonradan

ihdas

edilen,

rampanın

devamınca

iki tarafından açılmış kapılarla bağlantılı

idiler.

uzanan

Şimşirlik

işleri

vardı.

Bunlar

barok

tarzında

kitaıbe

dizileri

halinde

ga yetle yüksek duvarın iki tarafında binalar vardı. Bunlar duvarın tara fındaki kısım Kafes denilen Veliahd Dairesinin ıbir eklentisi idi.

Fil Bahçesine bakan kısım Selamlık ve Mabeyn Daireleri arasında bulunuyordu. Burada muhkem kısmı taştan bir kaide üzerine· kemerli bir

alt

yapı

anun

üstünde

de

daha

hafif

yapıda

bir köşk

cağımız bu köşkün önünde dört konsol üzerinde bir sahanlık vardı.

Ancak zamanla burası fazla küçük gelmiş ve etrafına XVIII. ve, XIX. rı halindedir.

"Fevkani"

olan bu köşk önündeki bahçeye

vardı.

tsmini bilmediğimiz

Burasının eskiöen bir

için zülvecheyn

havuz ile çevrili

şeıklinde

olduğu

tanıta·

düşünülebilir.

Yüzyıl binaları sarılmıştır. Bunlar bugün temel kalıntıla­

hakim durumda idi.

''Zülvecheyn" köşkü arkada

Şimşirliğe

yani

kafe·

�e bağlı büyük bir binaya geçitliydi. Bu bina mevcut olan kargir bir alt kat ve onun üstünde bir dolma yapıdan oluşmaktaydı ki

"hu kat şimdi

yıkılmıştır. Aradaki geçit

üzerinde sıra odaları (34)

büyük bölme duvarına yaslanmış olan sahanlıklı

bulunuyordu. Geçidin sonunda Mabeyn Dairesine çıkan

ve

dik merdiven bulunuyordu. Sahanlıkların birinden, barok bir mermer kapı

sil·

vesinden geçilerek Mabeyn önündeki düzlüğe çıkılabiliyordu. Merdivenin ayrı bir bina veya kendi sundurması içinde yer aldığı dil· şülülebilir.

L: 96

-/=:i����- _--��

�:·-:_:.;�_:��;__ �

A·A

�:,_�� _.:;.-_ � . ::-__"'°

KESİTİ

�-:: - r

�=::...,- -�....,_·{

-··-

.

·���-·ii,.r·r

-��mm�' ;�_·

l 4 5

10

20

30

;�;���--�� �l�l]� EHl�K�SE TI�I

40

50

N

İNCİRLİK

üstte, çift binek rampası ve Mabeyn Dairesi, Aynalı Köşkün esk\den yüksek ahşap furuşlar, şimdi betonarme di­ rekler üzerinde oturan cephesi. Alt kat kargirdir. Sağda, bu devre ait

olması gereken çeşmeler. Altta :

sıra odaların

mıntıkada

bulunan ve

şimşirliğe bakan

F.a.tilün

su

y.oluna

cephesinin kagir alt katı.

ait aynı

L: 98 :---------

! --i

-------------------------

!

i !

\o--

'-----1.-1

_

QI

__

1

_____!!!,____�_?_'.'.:'...�-�-_!_�� i G !

ı

i_ A. v E: s i

1i

! \ l

1

i

1 !,_�_L.Lt-:"_� i��:?!.1

-

__

__ _

1

_____

l

lliI ..........,

L, i 1

!

rj

� As C-AR-TY- E L E R--H-

-TA NESl ------v"E R,

r·-----------------

İ

KADIN

ı

!'

J

_ __ _ _______ _

MEYİT YOLU

�������

�ıd.E DAiRESiNi l\YIRAN OWIR

MEYİT

KAPISINA İNEN RAMPA QÖNa.'ECİl'll:Kİ MAHAL

10

Harem Dairesinin

bilinen

en eski şekli,

y

.....

N.!

E\J

"1

t

� i'l

t

12 metre daha ilerleyecektir. Soldaki kırk merdi ven Cariyeler Yüzyıllara ait bir binanın batı alçı panoları mevcuttur.

bitişik XVII. veya XVIII.

:mı =tfuL _:m:::-.=��-=::::.::ı.L 1111 _:_:::___

Ç)

Hastane koğuşuna

Hünkar Sofası ve devamına ilave edilen yapılar ile Harem Cephesi

mektedir. Dış duvara ve

Hastanesi ve buradaki alt

bahçeye

sevkct·

1588-90 se nelerinde, yani Hünkar Sofası inşa edilmesinden evvelki durum. Cariyeler t aşlığına açılan yoklama hendeği bu eski lstinad (alttaki alt yapılar planı) v

duvarını meydana çıkartmıştır. III. Murad Odası henüz inşa edilmiştir, ve havuzlu Serdap kısmının üç tarafı açıktır. Bu durum uzun sürmeyecek,

üstte :

'(

fi

\ i

A).tın

L_

!

ı

i

\

\'

1

\

r------'

Dairesi

ve

kat

Camii

ve

Burada

zemin

üzerindendir.

Dairesinin

Yol

da Karaağalar

geçidi

üstte: Harem

CX>

- ----i

ı� \�

r-----

XVII.

sonuç

IV. ·

Taşlığı,

Sultan

Valide

Yüzyıl sonlarında

itibaren sağda

sağda

Dairesinin

yapımında

evvelki

durum

Haremin

ana

��·· >� oC?'l > � rr ·� =r 0ra ·� ?9.

yan geçit ile cariyeler kısmına, solda Enderun Meydanına, sağ­

Ve liaht

tr.l

g

Sofa ve Araba Kapusu, yani Haremin dış kapısına ulaşılırdı.

sonraki, Dolablı

yine yoldan da

Cami,

yapılarından Orta doğru

solda

Mehmed'in

olarak Meşkhane, Şal Kapusuna sapılır,

Mabeyn'den

planı.

ö =

=

��

�r r ı:=ıo

1 j 1

ı

1

i

-,

/

� o o

!/ "1

1

1 )>

1 1 1 1

.,.

r--.-;i

:1

r-----------

Alttaki resim:

'Ti

..

F=l<>

r

=

=g ÔM

F

�� o(:'.?.)

:t'] 'J"rI'K'c=

i�

�I i i

:�ı: ���-ıı

.r ­ ; � ı�-�

o

(1754-5), III. Ahmed Yemiş Odası, I. Abdülhamid ve III, Selim daireleri yapılmış, diğer

,,,,.,�

Takriben 100 sene sonraki durum. III. Osma n ve İkballer Taşlığı yapılmış kısımlarda ise yer yer yeni bir dekordan başka bir değişiklik olmamıştır.

' "(

=

_./ ··,/

'--.._

!:

--ı -·

,--------­

_:;;

9� >� �� 8r > � F � =ıc==ı A, = -b1- "l.-... �-·------:ır::

L: 102 r---------1. ----

J 1

-ı l

A

!//��:,\! ı(\" ,;��" '

: --- ------- �

�:::: �:-. :..

---· --

IF VA IL fi lD lE 'f AŞlLilGil

1 1

Fi

.... "' ::::ı

.s s

"°"'

"'

katmıştır.

,.

�.d&.

AR

TAŞLICI

/Jı:ı>

,$�

KARAACA L

g

il "

iı l'T1

1 1 1

1 )>

Selim Dua Odası bütün zerafetleriyle Hareme yeni can ve güzellik

�� =

=g ö tT.l

o{jl r r �

----�-��:-:-

@'"' -

·ıgııs �

��

/,,./_.- -// ! ,, /\ 1 \ i ""..

-�

Altta, yine üst kat: XVIII. Yüzyıl sonlarına doğru. Bu büyük faaliyet, arkasında ve üstünde III. Osman Taşlığı olan cephe boyunca olmuştur. Valide Mihrişah Sultan Odası ve III.

"'-

l!S

Harem Dairesinin. Kurşunluğu. Burası çok değişiklikler geçirmiş ve yer yer akıntının kolaylaşması veya yön değiştirmesi için ilaveler yapılmıştır.

..

/�

,_....

L: 105 l

f: ::;

:

! \

KADIN EFEllliLER

rrar:

i i i i MİHRİŞAH :: !,;__,

---�--.J.W'

SLUAN

_

__

�OD

il 5\.!LTAl'I AHMET KOŞKU

KADJN EFEflllİL ER

0-0 KESİTİ

MiHRiŞAH SUJAN ODASI

VALİDE SOFASI

E-E KESİTİ

VALİDE TAŞLIGI GUNEY OOALARI

G-G KESiTİ

5

10

20

30

50

60

- -------------------..

-

CARİYELER TAŞU(;I

m OSMAN KÖŞKÜ

m SELİM ODASI

MiHRiŞAH SULTAN

VALiDE SOFASI

VALİDE KORiDORU

VALİDE GİRiŞİ

35.30 m.

ÇEŞMELi SOFA

Dl MUSTAFA 00.

p

!{lm

Dairesinin içinden alınmış çeşitli ke· Evvelki ve soldaki sayfalarda : Harem sitler.

o KARAAGALAR TAŞLIGI

KARAAGALAR KDalŞU

ALTIN YOL

T

SELiM OOASI

A

Ş

L

I

G

I

8-8 KESİTİ

m. OSMAN KÖŞKÜ

J

C-C KESİTi

=

-------

·L: 107

c I

01

23

4

5

10

20

Harem Dairesinin III. Murad Odasından yeni Kadınefendiler Dai resine

40

30

kadar

olan

cephesinin

1585

ile

1660 seneleri

arasındaki

cephe durumu. Sağ taraftaki, Kadınefendiler veya, Kahya Kadınlar dairesinin üst katı 1662 ve 1665 tarihli Harem yangınlarından son­ ra bu şekli almıştır. Hünkar Sofasından Valide Odalarına kadar bu gün bir kısmı III. Osman Taşlığı içinde kalan bir konsol di­ zisi vardı. Açık olan revaklar zamanla pencerelerle kapatılmıştır. Hazine

Odasından sonra Valide

Odalarının

önündeki

ahşap di­

reklik gelmektedir.

(

'"""

L: 1 08 )

t-t-r-tttt-111C-I

-. -

-=-

t LL-L�---

c:_

-

-

-

-

\,._

-=:- -

.._

_

'---

__

--- - -

- i

-

.

-

--·

-�

-

.

-

- ::_

...

-

-

·

:.--

-=��-

-

-:__ı

-'

-

,

.

--

...

i

-

�- = -

--J

--

.

-L-...·"----- - �--

�-·-

_-

-

.

:......_

1

-

-

-

_�

.

. _-::__::=

1

--

-

- -- -

--��--�.f, -� -==....: -- ---r .

..._:::> l._ -ı .... --· --.... -

"'--

-

=-=-

-

-----

.

--

!..;;:__ � = ._"'-=---5� =-

c:::...

-

"-

.

_:,_..

-

-....:-:..

.

-----

-

_-.

. ----

� -

.

�ı

+-=

----1

f

t

t

.

J

Harem Dairesinin XVIII. Yüzyıl ikinci yansında yapılan ilaveler den sonraki durumu. XVI. ve XVII. Yüzyıl binalarının önlerine yenileri eklendi ve böylece cephe dış cevre duvan hizasına kadar ilerlemiş oldu. Hatta bu kadarı ile de yetinilmedi, III. Osman Köşküne dış bahçeye doğru uzanan büyük bir cumba eklendi. Zaten mimari karakter, gittikçe, kargir saray tarzından ahşap konak ve ev mimarisine dönüştürülmektedir. Görülen bütün du var kafes, kapak ve sacak yüzeyleri en parlak renklerle donatıl­ mış ve şenlendirilmiştir.

--�-

--

.

/\

-

. - =-

·

-

-

.

�;::--=-

- :t: --

--

-.ı

- �'.· -;...._

--

--

-·-

_J1 1.,_

_

-

_===-:: -

_-

-

-�

-

-- - -- ·ı

- �

.-

.____._ . -- - '--

- L: - -- L__ � -....- c-

'---- - - . t=.

---=-=

·

- l.-_L

-

--c

--

L.._

-

'--- -

--

--

__ _

-­ . .

_,_.

--·----------------....... ....................... __ . .

L : 1 09 "5'------------------

1-1

ESKi . SAÇAK HIZASI

1

1

i�2

(--------------------------------\ :

i

1

:

1

l

!

_____ _____ ____________________

J-

KONSOL

1

S AÇAK_J

YENi SÜTUN

3 l

DÖNEM HIZASl

---

u· UJ

DÖNEM_ 3 HİZASI

1

Jt::[�-:,�L:

1-1

K ESİ Tİ

----------

---- �------------------------

ıl

�------'

----- ---

-

l

: VENi ! i 1

-----

i !j

1

UJ

ı -ı-

---------

___

o z a:

ıı'-"-"-"�-��''._

UJ

N

17. Y.Y'CW<İ ZEMiN --- JiZ____________ _

----------------

__

_____ _

ESKi KULE KÖŞKÜ

15

20

25mt

L: 1 10

o o

"

1

"

1

! 7

1

23

1

™1 fiIKJEAILI!.JE� 1fAŞILilcGil

o o

+46.00 • A.

50

"

50

"

ALT KAT

PLANI

İkballer Taşlığı üzerinde Mabeyn Dairesi ve tkballer odal arı: I. Eultan Hamid zamanında eski Kale Köşkü ve Altın Yol kısmen kullanılarak inşa edilmiştir. Altın Yol eski direkleri kaldırılmak suretiyle genişletilmiştir ve pencere ile kapatılmıştır.. Yeni re­ vak daha ileriye alınmıştır.

--·--------------.........................................

::s ı:»

:ı;'

ı::: rn .....

.

ı:»

.

ıtı "1

ı:::

o ı:ı. ı:»

ı:»

� t'D

t'D

�-

"1

o .....

:::! s

Q.. ı::

Q.. S» Q.. .....

e: !:!

OQ<� ı:ı. � ı:» ""

:; 3S» �3

ı:ı. S»

Q..

"' :::ı::

::s '."'

ı:: (') s::

......

:>;" ı:: ...... ::s

::s

;::!

o

o: ı:»

o "1

::s ::ı. :>;" rn

ı:» ..... 11Q< ı:» t'D

S2

:>;" .

""' ..... ..... "1

..... ö.

..... n ..... ı:» t'D :>;" ::s .....

ffi'

::s ::s ;' C".. "1 ....

a P>
t'D

.....

e :ı;­ !'1 �·

o n

ı:» ...... ::s : rel="nofollow">;" ..... Q..

......

ı;;·

C" t'D ...... '< :ı;' ::s

.!"'

2.

ı:»

t'D 't:l 't:l rn ..... ...... ı:»

�· ""e

::r

s

"1

ı:»

e

t'D O rn Q.. ......

rn t:J ::; ı:» ı:» "1 ......

� �

Q.. Q.. .....

::s

::s Q.. C" :>;' ... ı:» ı:»

'E.�� ı:»

� '@ :=*;il

s s::

C" t'D

ı:»

C" ıs: s::

�- ::s

"1 t'D

:ıı ·•ıa

le;;

...

...,

�ı"'ı:, 4,

]IU:\ll� ijllll�� ,

1

l> 1

ö

1

��

öi�

lı ıni ı-; �1 ı IL-rl:� 1

--------=--

/�;�

r

=�

[i=j

FF =F

l==l<>

�� > nı otVl >

---+---===

m ıu�1 �!ııt ı�1 ıııı uill'

1

1

1 -Jll ti

/

bu

rağ'betten

düşmüşlerdi.

Valide

avlusunun

etrafı

kapanınca

Bu

binanın

ocaklı musandralı odaya geçilir.

yapıldığı

tarihte

Valide

Taşlığındaki

karanlık

ve

odalar açılır

(42f).

Buradan dairenin en mümtaz

"'

odası olan

üs tündeki odalar da havasız kalmıştır. Bunların üst kattakileri belki eski şe·

killerini muhafaza etmiş olabilirler. 42g işaretli yer cumbalı sofadır. Hamam binasının üzerine

herhalde

çıkardı. Bu takdirde kendisine özel bir daire ayrılırdı. Bu daire nerede olur du?

-Ost kat odalarının sa _ yısı 5 tir. Bunlar iki ocaklıdır. Koğuşlar asma kattadır. Burası yer yetmediğinden sonradan yapılmıştır. Ancak üst katta koğuşa benzer oda olmadığından, koğuşların sonradan ihdas edildikleri anlaşılır. Beş odanın hepsi şirvanlıdır. Burada: kızlar yatarmış. Bu binanın kalaba­ lık nüfusu kimlerden oluşurdu? İkballer, Baş 1kbal'den Dördüncü İkbale ka dar farklı rütbelerde olurlardı. Baş tkibal'den Haseki kadın veya kadınefendi

-u r l> �

.....

;ıç l>

c, \il .....

...... ...... ......

r4

L: 1 12

1

1

'N

-,

� /

-�

1 1 1 J_ 1 1 1 1 -

,·ı-ı

_x '

W--l-++-+-t-tın��

W-+-++-t-t-tır,...,... W--l-++-+- ın....... L+-+-++--+-t-t t-t:n........

Lı--+-+- +-t-r--t-r-r ,...-

MI IllKIIBAllLIE� 1rAŞILilGil ---

L+-+--+-t-t-r---t-rr,...W-+-H-+---t-tı 11 LJ-+-+-+-+-H--tsS[,g�in ,_,..."· . ·. L.ı.-+-+-H-i

---ıHFJU0� -

� L.ı.-+-++-+-+-+H-i-r.ı -l-rı Hın Mn -ı _,/,'] ++ ++ L--ı.-+L+-f---+-+-+-t-tı11,.... W--l-++-+-t-tın........ W-+-++--+- ır ,...... W-+-++-+-t-t t-tın........ ı-- �/ıDM KAL.DiRiLi i- MAl'MJZ -

L+-+-+- +-t-t--ı-11�W-l--+-H-t-ın---HLı--J-+-�t-t-ITl�,.... L+--l-+-+-t-t--ı-11 � . Lı---1-+-+-t-t--ı--r ,... """" r-- ... Lı--J-+-�t-t-I Tl,...�

··-

______ _

o

Wı 1

1

---------- --

2

3

4

5

10

15

-------------

?5 mi

L: 113

/ 00

\\

00

=

111

YENi AHŞAP Fll'O$

ı---·· ' '

\ i

i

i

l:

'

ı

\

D

·­ ........

�­ !

\

i

\

A-A

B-8

KESİTİ

Mabeyn ve tkballer dairesinin kesit ve görü­

nüşleri: m. Ahmed veya L Mahmud zamanla· nndan kalına

(1730-40)

olması gereken revak

yükseltilmiş ve üzerine furuşlu bir kat oturtul­ muştur.

Bunun

mimarisi,

odalann

genişliğini

aksettiren üstlü altlı pencere gruplarıyla tama­ men ev karakterindedir. Eskiden sıva kısımları ve kepenkler üzerinde ince kalem işleri vardı. Bunların hepsi tamir esnasında yok edilmiş, pen­

tır. Aslına uymayan ve yapı teknoloj isi bakı­ mından da yanlış olıı.n bu uygulama şimdiden

cere takımları ve kapaklar boyasız bırakılmış­

ta farklı büyüklükte 15-20 oda ve dehliz vardır. Kadın efendilerin daireleri burada mıydı? öyle harap bir hale girmiş buiu.nmaktadır. üst kat·

ise

hangi

tarihe

lçadıı.r

böyle

olmuştu.

Bunu

lW

iKBALLER TAŞLiGI

KESiTi

bilemiyoruz.

Son

durumda,

hemen

oda·

•bütUn

ların üzerine şirvan ve asma katlar ilave edil· miş, kullanma alanı iki misli büyütülmüş tür. Demek ki yardımcı kızlar ve çıraklar için ayrı yerler temin

edilmişti. Padişaha

göre

efendiler kıdem sıralarına göre 5. hatta,

kaclın

6.

rüt·

beye kadar isimler alırlardı. Bunlar nerede ba· nnırlardı? Dairenin

İkballer

I

taşlığına

bakan

tarafının zamanla "kafes" denilen Şehzade Dai­ resine katıldığı da bilinmektedir. Burada (40 d, e, f, vb.) işaretli odalar özel bir sesleme zen·

ginliğine örnekti. (40 . . ) işaretli odada Sultan tbrahim'in son günlerini geçirdiğine dair riva· yet vardır. Sultan Birinci M ustafa'nın da bu· rada hapsedildiği söylenir. Bu daireye Ocaklı Sofadan geçilen özel bir merdivenle çıkılır.

1111...............____________

� �

. -----------� --:___ _____ __

=- - --= - - -=--- = -- = --= - ---= - --= ---=-- -=- - = -- - = -�====--=- ---=

-

�:::::.-.,,

---

.

-

.,

___ __ __

___

ı

:

:"

1

-

:-<'

1

ı

1 1

i 1 ,

l

1

�ESKi KULE KÖŞKÜ HIZASI

4

1

L : 1 14

-� - ===-- = __

;;::;t��:� ;:;J R�N - �HR=�U�:RI

r

,1

•. �

1

-

��'

l/J

... -..

"""

I

R

cg

1 EH rn , 1

c:::::> c::::::>

r 1

ı

bo

<::=:> <:::::::)

[[]

c::=>

1

!lC:

u.; ,�_,___( '} ,___ ____) .

"

c::=-

,,

....

__

.....

L

'

-

-

...

rE] ��

-��

..., c::::::>

_,

, ,-

-o

c:=:::> <===>

...

1

·�

..

,,

('=--<;,

'

ıı:ı

c::::::>

Dl � ·o 1 1 D ™ lı�

.J

C. <==:>

c=:::;>

tın. [IIJ -

i

1

-

İÇ GÖRÜNÜŞ

iç GÖRÜNÜ$

42a

m

L: 116 42a SİSTEM DETAY!

:

ıl il

-� 1

b.. '

'

O<

)ıÔ c -

)

)

<

<.

)

-

M

l

:

H

-

1

NAW �Y µıYOTIN KANAT

: 1

İÇ 154

1 50 1

J

b

GÖRüNü$1'

ı -29 t

132

60

2

:

1 1 1 1 1 1

:

1

''

'

i -PL:A-N-t '

__..._... _...

_

L.-J 1 1

1 1

J

i

'

1

• ':ı-_..,._....ı,ıllı( 1

-

DIŞ KANAT

1

- �.Gİ OTi � ın

Ol

-�: o-TAŞ mvı ' 1 1 1 1 1

:

'lo

PENCEf

1

le

.

/

R

1 1 1 1

}t

..__

4

..__

" "'

Mabeyn Dairesi veya Aynalı köşk: I. Sultan Selim'in Kule Köşkü nün yerinde, kısmen duvarlarından istifade edilmek ve bazı kısım­ ları ibka edilmek şartıyla, I. Abdülhamid tarafından inşa ettiril miştir. Divanhanenin planı iki eyvan veya "taht" iç orta sahan­ ka­ ların bir kısmı ayna olduğundan ismini almıştır. Ancak aynaların ilk planda öngörülmüş olup olmadıkları belli değildir. Giriş ir. düşünülebil pısının karşısınd a kafes bahçesine inen merdiven ile bağlantı ku rulmuş olduğu

-

L: 117

/

� -------------------- -----,.///--�f-

-- --

--

--

-

--

--, · ·---· ·- ····-·---··-·· ----·----·-· ···---------------------...--

37 a

BOŞLUK

ÜST KAT PLANI

20

.

L:

118

1666 tarihinde III. Murad Odasından Veliahd Dairesi şekliyle meydana getirilmiştir. Bu ne· mak kısmen çalın oluşan dairenin odalan farklı açılarda odadan iki � denle bağlı olduğu bina kısmına yön ba· biri her ve ş almı yer yerde inşa edilmiştir. Ocaklı Oda kımından uygun bir tavanıyla dikkat çekmektedir. Soldaki ari malak zengin planl ar, sağdaki kesit, iç cephelerde binanın çeşitli zaman­ larda yapılan değişiklikler ve kat ilaveleri gösterilmiştir.

37

/

-

-

IH IE fB 37a

(

1

o

A.A

37a

KESİTi

\

�,-----,

"

El3 El3 [ El3 �

C.C

37

KESİTİ

'\

� �

r------- ----- ------

!

4110

37 E.E KEslTI

-�·----

p

DIŞ

GÖRÜNÜŞ

37

G..G KESİTİ

37

VELiAHT DAİRESİ

L: 119

41

İKBALLER

i 1 ı 11 1

ı 1 1

1

!

i-­ J.C

1 _J

'"· '°"··..'ı-·-·---·

38 44745

CEŞMELİ 5a'A

39

OCAKLI SOFA

1

ı

···--

(/ 1 1

!

j - -- i 40y-)--·---- · ·""'. / 1

IF

il

VAILITDIE 1rAŞlilCGil

�750

i

'l=:±::=::::l:=='i::=:::i::i':=====ı===�==�==t' �

Taşlık

..._

etrafındaki binalar Harem dairesinin en eski yapıları arasındadır. Tarihleri belli olmamakla beraber Fatih devrinden kal·

'\

i

=

=

ö

� r

9 >

fr:l

Q t==lo

r

� C=x]

�::::::::::.·:.·.::::::::� ::::::.·:::::: :::: =:.=·====·:.:.-:=-"O"-=:.-= :.:-. -.::::::::.:= =-=..: =:::==-====::::::::::::: ...

ı

İjl ı! H'i

li

i! il

i! ı:

il:ı

ı:

il

" ı:

li ı: ,,

l

il

li

i!

il

:ı !ı

li

ii if

!,

'!l

kat bazı tahminler ileri sürmek kabildir.

/ /

/

/

'

�1 .J

, '� '

.... /

/

1

JJ

8

=il>

<J!

-

-

·;:--

\!,, �

''� \

'

,,

'J .i / : -� i

....... ��------lfı_,.,..,../ ı

'

'\,

\'

- --

ı·

1

!i !ı

li

i

ı

ıı

ii!

i ı!

1r ı! Hi

"

W.I!

il

i ·· iiiiiiiimi:ı '.'.:ı1 .±:-.=::::• z:ıı:::-i,I 1

binanın zamanında

/

mali vardır. Sonradan üstüne Sultan Ahmed Köşkü yapılan kısımda, yani planın sol tarafında, Halice doğru ilerleyen kanadın bir silme ile bitirilmiş olması,

orada son bulduğunu gösterir. Sağ tarafta Ocaklı ve Çeşmeli Sofaların ilave edilmiş olmaları (1666) o tarafta kapının nasıl hitam bulduğunu anlaşılmaz hale getirilmişlerdir. Fa­

ma oldukları kabul edilebilir. Bir hamlede yapılmış olması gereken bir bina için çapraşık bir plana sahiptir. Taşlığın Haliç Cephesinin ilk programda açık bırakılmış olduğa ihti­

Valde Taşlığı üstte alt, altta üst kat planları:

___ __,. __

� o

ı--ı.

L : 121 o

00 (X) 00

VAlHDJE 1rAŞILJGil

a;'·,

. .

-

:

1

'

1

!

� \

ı

o

o

L: 122

,,-

Valide Taşlığı: Ocaklı Sofa Cephesi ile Altın Yolun önündeki revak arasındaki hafif strüktürlü direklik muhdes etkisini vermektedir.

III. Murat Odası tarafında üst katta kubbeli bir oda vardır (40h). Burası lkballer Taşlığına bakan cephedir. Ancak klasik profilli kat silinesi bilinmeyen bir nedenle kubbenin kasnağı hizasından 40 sm. kadar aşağıya düşmektedir. Gayet itinalı bir yapısı olan cephede

Böylece Baş Kadın (planda 40c)

ile Haseki (40a) daireleri, bir koridor arkasında da olsa, avlu üzerinde cephe kazanmış olurlar.

eskiden zengin bir kalem dekoru vardır. Bunlar kısmen altın tez hib niteliğinde idi. Şimdi de bazı kalıntılar mevcuttlr. Silmenin dü­ rülmüş olması orada binanın son bulduğu hissini veriyor ise de soldaki kurşunluk planı bu durumu acıklamaR:tadır. Valide bina­ larının planları ayrıdır ve çözümü imkansız bir problem halindedir. öncelikle üst katta odaların karmaşık tertip ve düzeninin fonk siyon olarak niteliği anlaşılmamaktadır. üstelik alt kat ile üst kat arasında taşıyıcı duvarlar bakımından hiç bir bağlayıcı düzen yoktur, sanki duvarlar kasten birbirinin üzerine getirilmemiş, üst katınkiler kemer ve özel dikmeler üzerine bindirilerek aşağıya alınmıştır (Bk: sayfa 125, alt kesitler). Binanın alt katında cinle rin ic;tima' ettiği gecit üzerinde ortalarında birer sütün olan ve hazi· --' n� olarak bilinen iki mahal vardır (40 c ve 40 b). Sütunlar üst katta odaların tam ortasından gecen duvarları taşıyan kemerlerin mih­ rak noktalarında yani kilit taşlarının altındadır. Bunlar acaba son radan takviye icin mi konmuştur? Pek öyle görünmemektedir. Baş kadın odasının (40 c) yüksekliği iki katı aşar ölcüdedir. örtü, tekne tavan şeklinde ve fanuslu aynalıdır. Oda ışığı buradan almaktadır.

'----===:ı

26

!§ !§ fil 6 6 6 o ö

. 111 11111 1 /

.

..---- �

.

�w----w-���-4---U 26a

ALTIN

1

YOL

REVAK ·

1

1j

i ! 1

VALİ DE TAŞL 1 G1 NDAN

V A LİDE

T A�LIGIN D A N

KARAAGALAR YÖNONE BAKI

A LTINYOL'A

B AKI$

o 0001 111

11111 1 11 R

E

S

T

İ

T

Ü

S

Y

O

N

L : 1 24 Valide taşlığını çevreleyen odalann cephe ve kesitleri soldaki sayfada görülmek· tedir. Altta, ikballer taşlığı tarafındaki odalara ait cephe ve kesitler yer almak- . tadır. Cephelerin tümü ince kalemlerle süslü idi. Bunların izleri İkballer taşlığı tarafında kalmıştır.

llJ

il

! '

'

' '' ' '

L

'' ' ' '

'1 '

i

l

'

i

J

r---------------:-----------------1

______ ______________ _ _ _ _

,.------------1

:' '' ' :

j L

_______________

: '• ' ' ı

.

!

:

·

İKBALLER TAŞLl�INDAN HASEKİ

000

ODALARlNA BAKlŞ

111

111 111 1 R

40c . 8·8

m.

K E 5 i Tİ

IF

REVAK

E

5

m �

T

T

Ü

A ·A

5

Y

O

N

K E 5 İ Tİ

L: 125

L : 126

HI. Murad Odası, etrafındaki

1578

odaların

senelerinde Valide Taşlığı

önüne,

bütün

uzunluğuyla

bahçe boşluğuna doğru ilerlemek üzere yapılmış­ tır. Bu nedenle Valide Binasının Haliç cephelerin­ de bazı binalar yıkılmış, oraya sonradan başkala· rı ilave edilmiştir. Havuzlu ve Ocaklı Sofalar

39) 100

Murad Odasının kendisini de inşasından

50

(38,

ile

sene arasında yer yer kırpılmalara ve önünün

kapanmasına uğramıştır.

L : 1 27 BODRUM

üstte, ill.

KAT PLANI

i

/-----

-1·,

i j........._______

·,______________________

/

-------\,:

-4

------

.:-ıH

- '/::- --- ��-::�: "1

'

:

! l

i

\ "-..

.

---·-

ı i

:

l

\.,

4790

/! /i

·------

/

�-=--...::::_

Murad

Odası

nın zemin katı planı. kaide

-1 :

---

.1

katlan

planlan.

ve Hünkar Sofas� Hünkar S o fası­

Altta,

Hünk ar S'.>fası üst kısmı Sağda, üstte, i ve kurş unlu k planı. kesit Altta, Kubbe

planı.

1

ocıu!ı1E

IBO§ lL1 UG.U o

4

1 1

1

20

25mt

Odasından az sonra ı belli değildir. m. Murad ne zaman yapıldığ taşıyıcı direklik sis­ aki Hünkar Sofasının ınd kat halde kaide gerekir ( 1580-8.5). Her sından 3-4 metre Oda inşa edilmiş olması ad Mur m. ası Sof göstermektedir. Hünkar ça açık u bun Sefanın kubbesi lar, i tem beler aynı hizada da olsa alınmıştır. Büyük kub sına kadar de­ Oda kadar daha ileri ak Yat ide dır. Bu hiza Val taşkın bir revak var Murad Odası m. önünde, bahçeye ş ve alınmı iye ger e reler gen Devamına gelen dai ı:. işti rilm e, Valide etti üzer k ama vam kar Sofasının önünde başl lmuştur. Böylece Hün yalnız bir s tera Bu ile bir yüzde tutu . iştir a gelm teras meydan am eden örtülü bir ahşap olarak de­ Odalanna kadar dev klik dire a, sonr n ada Bur ine Odasıyla kesilmiştir. yerde, ortasında, Haz cidir. Kaide katı kemer ve n yapı şekli dikkat çeki sını Sofa kar Hün kat duvar­ vam etmiştir. i hiç bir ilişki yoktur. üst duvarlan arasında sank nUkta değildir. kalı ayakları ile üst kat k ilece yab i taşı bey ük kub a incedir ve o büy lan ise kesinlikle fazl . olduğu söy lenmektedir ap ahş in ben kub Bun a karşılık

L: 129 yans'�

eski şeklini, sağ yansı ise Baroklaşrnış (1755) şekli gösterilmektedir. Alt­

HünkAr Sofasının Haliç Cephesi üstteki resimde görülmektedir. Sol şirvan ilave edildikten sonra, m. Osman zamanşndakl hali

ta, Sofanın kesidi; sol yarısı, bozulmadan evvelkl şeklini, sağ yansı da

A-A K ESİTİ

,.

10

l mı

�-

L: 13 Sofanın

uzunluğuna

kesiti, III. Murad

Odası tarafı. Altta, hamamlar tarafı. Sağda, ilave edilen cumba ve �eni saçak gösterilmiş· tir.

c_c K Esir

ı

(EsKı DEVİR)

o

as

K Es ı T ı

as

KESiTİ

ı YE.Mı DEViR ı

A_A

L: 13 1

B_ B

K E SİTİ K E SiTi

3� m AlH!MllE'll'

ı�-

11Emnş

mM.sn

] 1

0000000 o o o o o o o0 ı== ııı-;...�-1--+-+-++-t=-tı o

/ �/�����ı �=

Sm.

KESİT i

KES 1T 1

Dl

ID

Dl

10

DDD

OD OD

.. ı

ı,01· / KA

1

A

)/

/'

:F

; zfJ � 4' A

O

C

A

K

KAP 1

//;;/' �

A/ y

/

N

,f_

DDDDDDDDDD

kar Sofası arasındaki ileri hizada kalan boşluğun bir kemer ile örtülmesi

III. Sultan Ahmet'in yemek veya yemiş odasının yeri, I. Ahmet odası ile Hün­ ·

e

bir çıkma ilave edilmesi neticesinde kazanılmıştır. Oda ahşap karkastır.

Ancak baca tarafının hımış olduğu zannedilebilir. Bu çok süslü ve küçük öl­ çüdeki oda, zamanında çok rağbette olan lak (rugais) tarzından ahşap üze­ rine altın tezhipli olarak yapılmıştır. Duvar yüzeyleri farklı şekil ve boylar­ da panolara ayrılmış, bunların içine de saksı ve kase içinde çiçek ve yemiş görüntüleri boyanmıştır. Yer yer görülen aynalar Venedikten gelme ve son­ radan takılmadır.

L : 132

L: 133

CD 1 CD

" rıı

V'l -ı

Sultan iV. Mehmed'in, Haremin Haliç cephesinde ilk önce ahşap, sonra kargir olarak inşa ettirdiği revak ve Valide Sultan Daire­ si, ili. Osman' dan itibaren, önce 1. Abdülhamid ve sonunda Sultan 111. Selim tarafından büyütülerek, bugünkü şekline getirilmiştir.

Bu arada 111. Osman Taşlığı ve III. Selim Odası direk ve kemer ler üzerine oturtulmuş, asma platformlar icab ettirnıiştir. Diğer ilaveler ahşaptan büyük furuşlar eliyle bu maksatla kısmen yık tırılmış olan kargir binalara kenetlenmiştir.

<( 1 <(

! !

/

i/

1

/

� // !i 1

4/ �� · ii '1

\'-i!:;ı

[ir'l - 1'

:ı:'\'' ' ,;} \ o: :ı:

� >-

ı:

\

' '

\\ '1 ��\J .

o o:

·� "'

üstte: Valide Dairesinin inşa edildiği 1666 · 67 · 68 senelerindeki duruma ait plan ve kesitler. Sağdaki sayfada: Ahşap ilavelerle (XVlll. Yüz·

-·-·

yıl) meydana gelen yeni duruma ait planlar. Odaların ayrıntıları iler·

= = =

deki sayfalarda yer almaktadır.

:»ıı,

11!53 )f

��-------�

L: 134

SAÇAK

HIZA51

2

. 3

ÜST

KAT

PLANI IS

.l�mMSil 3@

- ---------------L--

Jsr

__

l--KAT HI-Z•---J. AŞI --()ŞT

ırAŞJLQ

i1

1 i

.

l

l"-, .,...

--ı-SACAK HIZASI :

i=��-� i

,�

.

�.

@.

1

'-

-

. ...

KAT HIZA�

...._FURUŞ

1

1 1 ı

!

: li 1

. . ..

··· ··-- -----·---

·-·---

�------·

ZEMiN KAT

PLANI

31

fil. SELİM

ODASI

31

A-A KESİTİ

31

8-8

KESİTİ

'OD OD DDDD KESİT 27 a

ııı

SELİM VALİDESİ MİHRİŞAH SULTAN OOASI 27 a

1.789) odanın k e­ taşlığı üzerine inşa ettirdiği (1204Selim'in III. Osman Solda: III. Sultan hareketli değil­ fazla in bezemelerine rağmen Ocaklı olan bu od:ı zeng sitleri ve planı. lıdır; ancak ()('ak da oda ı. Bu odas oturma Valide Sultan'ın (1790) dir. üstte: Mih-.:işah ki kitabe oyma­ fında v etı-a ri e erele penc ük üstl sı daha samimidir. eranın derinliği daha az, hava en güzel örneklerindendir ve Bavy ketlidir. Türk barokunun hare cede dere ları son lir. labi sayı likte le cek nite eserleriyle: boy ölçüşebi en kıymetli rokoko

1

------ı-

1

1

1

11 �'

;f� T1� ·r�

'

"':�il

�ı ı. ıı::ı

lr

j}

" -.ııfjp

i

11

1

� n 1

·�

""�

(\j

l!ii M

�-

(�:

�� r<ı:d 1 �

1

1 -----,___

1

'

-A.,.,.

ıı )�

r

�D D� D D D D D D D D D D v� 30 a

01$ GÖRÜNÜŞ

30a

İÇ GÖRÜNÜŞ

'\

D

/ /

1 1

1

rn rn rn rn rn rn 1 o 1

1 D 1

30a IIl SELİM DUA ODASI

1.

� -:-- fC

L: .l

<-----

I=

f---4 .

'

�-

n

-- ı

Fıl I 1

ır ��

Cf(] tli

' Wı1 8 �c�� 1 A � \) )' 1 � L

1

1

·\. '

,\

1

!!\:--==-

_ .-...c:

-

'ı rı ·, _ �

ıl);�jıI ' \'

---

-

ı/ 1

•,

.\

\

ı ·�

� --......

--

·-

ıı

...ı

�=ı

iı l )\:· : n ,,

I i ı 11111 � ;,]�\� '

-

,

ı

-

·

'

-

1

ıı

(

'

:

'

"

1

1

'

:.,

l�iI

.�

I'

ıJ

'�

'

' '"'

J

="

;.�l1/

"-===='

rPı 1

,, � �

-

m· ·ı'

!I

.

t

�'_}� •

1

1

1

-1 ,· ' 'I. 1ı1:,'/" ı ' 'f ' ı:ı 1

,

•t

1

' �-

-

1

'-

� �

I�

'i

I� I� �

�·

-.

:: Uff,ıJ�ft.f�·.·�--

DIŞ GÖRUNÜŞ '

'

<

III. Selim Dua Odası Valide Odası gibi en güzel Türk rokokosu örneklerindendir

i

� �

I=

"'

i

·�

./\�U! I[

J D 1

i

'

1;11'

,.'

-�

'

KES�

'

f

�.,...·b

:� ��� 1f � �����r?� �� ��ı.f ��(ı JIJ ��.� .�İl� _,.;; � t

1

in

.

1J ı i Bı l OD İf1 ı�IH l OD

-

-

D

1

1

138

30 o

SİSTEM .

NUS

� PLA

DETAY!

(1205-1790). Alçı ile taht<

Odanın uygun uslub ve renklerde, kop. oymalı desenleri çok canlıdır ve büyük :ıstalıkla kumpoza ediimiştir. (bk. 140) ahşap kaplıdır. A5ıl renk· cephe Dış edilir. arzu ye de olrn, kumaş, perde ve nihalilerle döşenmesi lazımdır. rarlanm:•sı tek aynen le kalemlerıy ve zırh ve !erin araştırılması

-�

J

1 /

D �

�;i' . I.;;

�.

ı:t

10 ı'

��

1, l'<

� J

,ıı'

--

ıo

'---

r===ı ..___

1 . 1

2

3

f

"'ti

" 4

L-

---

~ ıidd_ lJb: 1

Ln

DD DD

L

\ 1

1

ı:

\. h j

n �

1 1 1 1 1 1 1 1

1

��

µ

r.

c.ıı .

-1

1 1 1 1 1

1

-t-1

"'

D DO

D D 1 OD r-

30 a -

5

üstte: III. Sultan Selim Dua Odası, I. Abdülhamid yatak oda sının üstündedir.

10

rn

DIŞ GÖRÜNÜŞ

·-

Başka hiç bir yerde benzPri bulunmayan

""ugin furuşlar üzerine oturtulmuştur, ancak, III. Selim oturma odasının ilavesi neticesinde yalnız biri kalmıştır. Sonra­ dan direk şeklinde destek ilave edilmiştir. Sağda: Mihrişah Valide Sultah dairesinin mimari sistemi. Dış cephe, Sultan Selim Odası gibi ahşap ve sıva kaplıdır. Sarayın bu kısmı tamamen şehir evleri ve konakları şeklinde yapılmıştır. Ka­ rakterlerini

ve

renklerini

kötü tamirler bozmamış

olsaydı Türk Evi için kıymetli örnekler sayılabilirlerdi. Ancak cep·

helerin yeniden ele alınarak mimari karakterlerine iadeleri kabildir.

L : 140 � ) )

r-----,-----� "'

--

-

Ô�5 H --ı g-R.c:

� ==-

l ...

1

7

-

' '

u

KES İ T

ı--ı

1 L:__J --

� L... L. +-­

27 a

ı

: 4

1

l 6

1

1 8

27a

1

1

1

1

GÖRÜNÜ$

10ıT

L: 141

r .

.

:o Wll

·· )

111 1 1il 1 .

"

� =

( ) 1 il 1

=

111 1

--

D Dl f01 D D

�'2JIL.

!!!!

-l!!'

lfaliç

tarafına doğru büyümesi

miştir, bu kanadın çatı seviyesinde, yani fevkani olarak , ah­ şap bir köşk inşa edilmiştir

=

=

�·�� -

�-

-

i

. . . . .. . .. .

r-·:..: :· .

' ,"

.....

-

,,

Ahmet III Iföşkü : Haremin

-

-..

\

sırasında Valde taşlığının HaliQ tarafına bir kanat ilave edil­

1

'

I

,

'

\

'

\

1

L: 142

'

.,

e

Cariyeler Dairesi :

Bu daire1663 yangınından somaki 1668 deki

inşaatın önemli bir kısmıdır. Valde dairesine bitişik olmakla

yeni beraber iç deko­

rundaki zenginlikden bu odaların Haremin önemli kişilerine tahsis edil­ direkt bağlantısı yoktur. üç ayn daireden oluşur. Yerleşme ve

dikleri anlaşılmaktadır. Bu kadınlar gedikli kadın, usta veya

ka1fal.ar

olmaktaydı. Bunların isimleri haznedar, çeşnigir kalfa, çamaşır usta·

sı, kadın kalfa olurdu. Plana göre bu binada,

üç

yüksek rütbeli kalfa

revak

ile özel cariyeler banndırılmıştır. Burada bir aralık üç kadın efendinin oturmuş olabileceği de düşününülınüştür. Her dairenin

çıkan

müşterek

zı var.dır. Yalnız en büyük ve ktıbbeli odanın merdiveni &el girişi üze.

üstünde giriş kapısından başka üst katlarına ayn

merdivenin ağ.

rfuden başlar. Her dairenin büyüğ{i- bahceye, küçüğü taşlığa bakan iki odası vardır. Kubbeliden başka diğer odaların ii7.eri aynalı teknelerle

ôrtülüdür. Her dairenin kendi hela ve güsülhanesi vardır. Odalar boy· dan boya çini kaplıdrr. Her odada yerli ocak ve şirvan bulunmak·

dedir. Avlu seviyesine, altındaki ayaklı kaide (No. 20, 27) sonradan kat· tadır. Alt bölmeye ve hastaneye inen büyük merdiven bu binanın için·

lara bölünerek, taşan saray halkını barındırmayla a�tır.

IE

1

A

C A R i Y E L E R T A Ş L J G I N D A'N GÖR Ü N Ü Ş

1-

f�

A�

fi il -�

��

JID D D O D

ı '1

ı-

n

2

;;;::::;;;; 3

5

ır 1

1 ı ı

!

i

!

i

!

___

j

t.0.90

T 1

�' ·kr {:__ -2@��

D D DDDID

l±H:

'

S İ

00

� �

-

K E

�m

o�

-�

8_ 8

l .p lYI

DDD000

h "'

:

-ın

T•

:t:m

==1::::-- : = =

_

_

:·:

:__.::32� ===-==

'

ÜST KAT PLANI

uj

�:::::_

,,,: _____ _ _ _ _ _ _ _ __ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _______

__ _ _

o

1

Cariyeler Daires i :

l

L

'

- - - - - - - - - - - -. -

___

üstte, planlar ;

_ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ __ _ _ _ _ _ _ _

·

·

,;. _

·

sağda, kesitler. Kadın Efendiler veya Kalfalar Dairesini takiben ve aynı taşlık üzerinde cari­

yelere mahsus çeşitli mahaller ve koğuşlar vardır. Bunların devamında kırk basamak veya kırklar merdiveniyle bağlı olan has­ tane

de bulunmaktadır. Zemin katta, bQyük koğuştan başka çamaşırlık, hamam, depo gibi mahaller vardır. üst katta koğuşun

üstü ve kullanım şekli bilinmeyen üç oda daha bulunmaktaaır. Koğuşların acemi cariyelere, üst katın da gözdelere ayrıldığı dü­ dir. Yüksek ocak burada da vardır.

şünülebilir. üst katta ayrıca belki kalfalara mahsus odalar var dı. Cariyeler ko,ğuşu, karaağalar'ınkine benzemektedir. Şu farkla ki, uzunluaıt

6

yerine 4 kemerdir. Kat sayısı da 4 yerine

2

�� · '--ı.___�

A-A

KESIDI .

c-c

,,.,...----- · �, '

1

KESİDİ

·�

--;::-: ,ı : ·., ' , .

B- 3 ı·

l>·D

.

ESİDİ

KESİDİ

L : 147 l

A L T KAT PLANI /

görülmektedir. Bu bina geniş merdiven (kırk · Cariyeler Hastanesi: üstte, alt kat planı ve cephe. Sağda, üst kat planı ve kesiti merdiven) ile üst katta Cariyeler Avlusuna bağlıdır. Bir köşesinden Harem bağlantılı, diğer köşesinden meyli Şal Kapısına irti­ batlıdır. M untaza m bir avlu etrafında gayri munta;rnm bir plana sahiptir. Alt katta merdivenin karşısında koğuş, avlu etrafında hamam, mutfak, ahçılar koğuşu, ayakyolları, bula şıkhane gibi yerler vardır. üst katta tek katlı koğuş il<:! büyük koğuşun üst ga­ lerisi, çamaşırlık, ayak yolu ve muhtemelen ecza deposu ve ilaç hazırlamak için kullanılan yerler vardır

....................--------------

----=� -

L: 148

000 000 000 000 000 000

/

00 00 00 00 oo 00

ÜST KAT PLANI

0 0

o

L : 149

B D

111 111

D

mı ım

D

il 111 111

CJ

1

11 :.

'

O D

l

I

L : 1 50

D

D B.B

KESİTİ

1 Solda Şehzadeler Mektebinin Divanhanesi: Burası orta sahın ve iki

"cenahlı" tipik bir me�an kompozisyonuna göre düzenlen­

miştir. örtü kargir orta kubbe ve aynalı yan tekne tavanlardan oluşmaktadır. Aralarında Bursa kemerleri vardır. Altın tezhip, geometrik dekor ve duvarların orta kuşak ve altlı üstlü panoları devrinin ( XVII. Yüzyıl ortaları) tipik bir iç mekan uygula­ ma örneğidir. XVIII. Yüzyılın ikinci yansında uslup değiştirilmiş, duvarların alt kısmı ahşap kaplanmış, ocak alçı.dan olarak ye­ nilenmiştir ( 1749) . Resimler restitüsy-0n · sonucunu göstermektedir.

T

L: 151

1

1�a Kızlar Ağasının üst kattaki odası XVII. Yüzyıl ortaları· nın

en

tipik ve zengin

dekoruna

sahiptir.

Duvarlar·

dan ba�ka tavanlar da çini kap lıdır. Ayrıca alt ve üst pencerelerin

arasında geniş bir yazı kuşağı

dekora

zenginlik katmaktadır. Pencereler XX. Yüzyıl b3.şında uygun bir örneğe göre yeni yapılmıştır.

� � � -��----

L : 1 52

L: 15 3

Z EM İ N

KAT

ÜST

PLAN !

KAT

PLAN I

D R E V A K

B İ Rİ NCİ

KAT

PLAN I

L : 1 54

'1> :::ı

z :::ı D: :o 1:) z

ı-

.iii w :.:

Karaağalar Koğuşu, Haremdeki benzeri kargir ko ğuşların en büyüğüdür. üç katlıdır. Alt katı Baş Kapı gulamı yatak, misafir ve oturma odaları ile çeşitli kiler ve levazım

odalarına

ayrılmıştır.

Orta dehlizin ucunda iki kat yüksekliğindeki ocak vardır. Birinci kat acemi ağalara ayrılmıştır. Bu kattaki bazı odalar bir ilave sıra halindedir kısım mahaller üstten zılarında ilave

olan

ışık

tahta

ve bu yüzden bir orta koridor üzerine açılırlar. Bir

alır. Ayak yolu ve hamam genel planda ,gösterilmiştir. Odaların ba­ tavanlar,

şirvan

ve yüklükler hala yerlerinde durmaktadırlar. Bir kı­

sım ilave bezemeler de henüz kaldınlmamıştır. Bu "muhdes" inşaatın kesinlikle ve aynen korun­ maları gereklidir. Cephenin de beyaza boyanması lazımdır.

L 00

00

o 8_8

Harem duğu

A.A

KES i T i

ÇAT /

Dairesinin planda oluştur­

dikdörtgenin

da cariyeler

kaide

çamaşırlığı

kısmın­ ve ka­

ki ortada kalan dar bir arsa par·

ı-------

raağalar camiine b!l.işik olan san­ çası

üstüne

meşkhane

binası

ya­

pılmıştır. Köşeyi teşkil eden meşk­

ı � �------�---

hane odası, görünümünde bir köş­ ke na,

benzemektedir.

Böyle olması,

meyit yokuşu tarafında bulu­

nan çarpık revak yardım etmekte­ dir. Oda,

kubbeli orta

iki çıkmadan

ibarettir

l

sahın ve (No.

12 ) .

Alt kısımlar masif mermer duvar ve korkuluktur. Devamında bir oda ve

ona

biti,şik

geniş

PLAN/

hela

ve

hamam vardır tNo. 11 ) . tç duvar yüzeyleri serapa kalem ve nakış­ larla. süslü iken bunla r kaldır ıl­ mış şirvanın ahşap kısım ları da tahri p edilmiştir.

'

_ ___ __

'

��-

\ \

__ _______ _-----

-:..--

__ ___

KES i T i

T O

P

K

A

P

1

S

A

R

BÖLÜM 1. 1 F O T O Ô R A F L A R

A

Y

1

L : 1 56

Saraya ait eski haritalar ve keşif defterleri kalmamış gibidir. Hünername'de yayınlanan bu resimler bir bakıma plan niteliğini ta­ şıdıklarından burada yer almaJ.ıarında yarar görülmüştür. Minyatürler dört levhadan oluşmakta ve Saray'ın Bab-ü Hümayün'dan Haliç'e ve Sarayburnu'na kadar uzanan yani tümüne yakın men, Saray'ın 16. Yüzyıldaki durumu ve bina mevcudu hakkında fikir verirler.

kısmını içermektedir. Resimler, teknik itibariyle pitoresk ve canlı olmakla beraber mimari çizim esaslarıyla ilgili değildir. Buna rağ­

Bab-ü Hümayün'u geçtikten sonra girilen Alay Meydanında solda odun deposuna ait miri odun terazisi görülmektedir. Biraz ileri­ deki eski Saint !ren Kilisesi "Cephane-i Amire", yani. Saray'ın silah deposu olmuştur. Daha ileride tarihi yeniçeri çinarı ve yanındaki çeşme vardır. Buradan itibaren bir dirsek teşkil eden bir revakın arkasında sıra ile binaların mevcudiyeti tahmin edilebilir. Bunlar son yüzyılın ortaiarına kadar farklı şekillerde ayakta kalmış olan dairelerdir. Meydanın köşesinde "Kı.ıle-i Kağıt Emini" ibareli köşk yer almıştır. önünde müracat sahiplerinden oluşan bir kalabalık vardır. Daha ileride "Bab-üs Saadet" ismini almış olan çift k�lell orta kapı gelmektedir. İki kapı arasında kaldırım yol bulunmakta, yolun sağında bir hasta arabası, ortada çeşitli kıyafetlerde süva­ riler görülmek.tedir. Bunlardan biri sol köşeden geldiğine göre ortadaki binaların has ahırların devamı olabilecP.klerini akla getir­ mektedir. Sonraki iki minyatürde İkinci veya Divan Avlusu gösterilmiştir. Sağ tarafta Orta Kapı ile Akağaiar Kapısı ar�sında rastgele ye­ tişmiş servi ve çınar ağaçlan arasında dolaşan çeşitli görevlilerden başka, serbestçe dolaşıp otlayan birkaç karaca görülmektedir. Sağdaki

resimde meydanın ikinci yansı

görülmektedir.

Burada Bab-üs Saade'nin

devamınca revak, köşede de eski Divan Odası

vardır. Yirminci yüııyılın başlarında gereksiz yere yıkılan bu binanın cephesi, ahşap sütunlu, ortada taç kapılı,

ahşap parmaklıklı

birkaç basamakla çıkılır durumdadır. önündeki revak direklerinin arasında askı veya kandiller vardır. Resmin ortaları yeni Kubbe altındadır. En sol üstte Harem Araba Kapısı ve revakın devamı görülmektedir.

Altını kesit, plan ve içindeki faaliyeti ayrıntılarıyla gösterecek şekilde çizilmiştir. Sultan Kafes Arkasında, Adalet Kasrı Kulesi'nin Diğer bir resimde "Bab-Ali" ismiyle belirtilmiş olan Bab-üs Saade'nin ötesi çizilmiştir. Karşıya Arz-Divanhanesi gelmektedir. Bu bi­ nanın planı, taht yeri ve etrafındaki revak gerçeğe uygundur. En derun Meydanı karşısında revak, sağ tarafında bir hizada binalar­ la gösterilmiştir. Bunlar Enderun Mektebi, üçüncü Yeri, yani Seferli Koğuşu ve Hazine-i Hümayun binalarıdır. Meydanın oııtasında havuz ve taş kaldırım ile çevrili bina Havuzlu Köşkü'dür. Resmin üst kısmı ve sağ tarafı Marmara'ya kadar uzanan bahçelere ay­ rılmıştır. Solda Bostancılar Ocağı, sağ üstte Top Kapısının yanında Abdillseıam Efendi'nin

Mermer Köşkü

ve daha

ileride

surların

önünde sundurmaların altındaki selam ve donanma topları yer al mıştır. Arazinin büyük kısmının servilik oluşu .dikkat çekicidir. ·son minyatürde Harem ve Dış Bahçe görülmektedir. Sağ ortada Enderun Meydanı'nın bir kısmı ile kaldırımlı yolları ve yüksek ·duvar arkasında Hırka-ı Şerif dairesi görülebilir. Meydanın solundaki büyük binanın Enderun Camii olduğu kabul edilebilir. Sofa-ı RumayQn'da da iki taş köşk ayırdedilebilmektedir. Daha ileride e,şit pencereleriyle yeknesak bir mimari uygulanmış olaiı Harem daireleri görünürde rastgele bir şekilde sıralanmışlardır. Setli bah çeler önünde bir havuzun yer aldığı bir çift köşke doğru uzanır. Bunlardan birinin Çinili Köşk olduğu düşünülebilir. Haliç sırtlarına kadar �zanan alan kesif bir ağaçlık ve servilik halindedir. Sa­

hile kadar uzanan şeritte ise Enderun gençlerinin nezaret altındaki çeşitli faaliyetlerine yer ayrılmıştır. Sahildeki, etrafı revaklı köşk, Yalı Köşküdür.

d .&U.4 1 J, 1 0 "

Dilich, ( 1600 ) çizdiği Istanbul görüntülerine da Bab·ı HCımayun'dan (sağ üst köşe) orta

yukarıdaki iki planı da ilave etmiştir. Soldaki plan­ kapıya gidiş, ikinci meydan ve etrafındaki revak

daha dar olan Enderun Meydanı ve devamındaki setli bahçeler gerçeğe yakın bir şekilde gösteril· miştir.

L: 1 58

L : 1 59

if

cesco Scorella'nın (1665 · 1685) iki panoraması pek dakik olmamakla beraber, sarayın genel havasını iyi yansıtmaktadır. özellikle servilik dikkat çekicidir. Çizdiği ayrıntılardan sahil kısmını daha iyi bildiği anlaşılmaktadır. Buradaki köşklerle beraber yar­

cı hizmet binalarını da tespit etmiş, Topkapusu önündeki durumu da gerçeğe uygun bir şekilde aksettirmiş. Bir önemli katkısı, şüp-

� Sinan Paşa (tncili) Köşke ait ayrıntılı görünüşdür.

L : 1 60

L: 161

L:

� � � � _::_-:.:.. - . "':".:€: � � __

.: ; ::;:-;_;_- -

-j ·

�ar tem.en.r bfmU?uJ da§ra,,;J �J� l

-=-=.-:

.. !._

; �::..::.. .......... .

. .:.::-::·-·.:::-···

��;· -r- t.• =-:.::.�,-·--

�:· .·--.=:-..;;..�.�.;.;._..,. - - -=. ·:-�..-- ·-- - � ·- :,:

··--h.. •• . _ _._ ...

-· . -.

·

Grelot'nun 1680 senelerinde tamamlanmış olan Sarayın Haliç cephesi gravürü. Solda, Bağdad Köşkü ve kafesle çevrili revakı görül­ mektedir. Hırka-ı Saadet dairesinin kubbeleri sayı ve boy bakımından şematik bir şekilde çizilmiştir. Sünnet Odası eski şeklindedir. Daha sağda Kule Köşkü ve camekanla kapanmış halde altın yol revakl yer almaktadır. Sağa doğru III. Murat odası, önünde I. Ah· met Köşkü, yanında Hünkar Sofası ve üçlü revakın ortasında cum balı taht sıralanmışlardır. Bütün Harem cephesi Valide Dairesine

kadar taş konsollu revak arkasındadır. III. Osman taşlığı yerinde Harem bahçesi vardır. Kadın efendiler cephesi ve Meşkhan.e Köş­ kü .bugünkü halindedir. Kubbeli Raht dairesi bunu takib etmek tedir. Adalet kasrı < Kule) bilinen en eski şeklindedir. Çinili Köşkün üzerine bir çadır çatı yapılmış, fener kapatılmıştır.

L : 1 62

. -·· .

- ··-··

· · ···• 11: ·....

.'A·cı JtLnt

, � {<.. l'

, l!cnJl�11ıv

.,.

Loos'un 1712 senelerine ait Haliç cephesi. Solda Bağdad Köşkü devamınca Lala bahçesinin dendanlı duvarları (çatı külahları yok olmuştur) uzanmaktadır. Bağdad Kiöşkünün etrafı dolama perde ile çevrilidir. Hırka-ı Saadet revakı da bu nedenle kapalıdır. Sünnet odası eski halindedir. Revakın sıra kubbeleri ayn ayrı gösterilmiştir. Kule Köşküne ait ayrıntılar yoktur. Altın Yol revakının önünde

konsol üzerinde bir geçit vardır. ili. Murad <>dasından itibaren burada da geniş taş konsollar üzerinde bir balkon sundurma yer al­ maktadır. Hünkar Sofası cephesinde orta kısım ayrı çatılı bir köşk halide çıkmadır. Sonradan 1. Mahmud'un değiştireceği kubbeli sa­

lon üç kısımlı olarak revak içinde görülebilmektedir. Valide Dairesi odalarının önünde ahşap bir direkljk yapılmış, bütün cephe tek parça geniş bir saçak ile örtülmüştür. üstte Karaağalar, sağda Cariyeler ve Meşkhane daireleri, altta duvar arkasında cariyeler hasta koğuşlarının kubbe ve tonozları görülmektedir.

L:

1 63

' "' " J

J( rcu llt... ı '"

Aynı .cephelerin . 1850 ve 1980 senelerinde 130 sene ara i�e çekilmiş resimleri. Eski cephenin önüne tkballer, III. Osman, I. H III. Selim daireleri gelmiştir. Bunlar yumuşak ve barok hatlarıyla uzun cepheye daha sevimli ve ev mimarisine yakın bir kar vermişlerdir. Kule Köşkü üstte son ahşap halinde altta bugünkü şeklinde, yani Balyan yapısıdır.

L : 165

Haliç cephesinin 1850 senelerindeki görünümü ( Robertson fotoğrafı) , Bağdad Köşkü camekan ile çevrilmiştir. Sünnet Köşküne son ıı veler yapılmıştır. Emanat-ı mubareke kubbesi şekil değiştirmiş, daha zarifleşmiş ve hafiflemiştir. Hamid-i Evvel Mabeyni ağaçlar ark: sında kalmıştır. Zaten bu devirde dış bahçe en kesif ağaçlı şeklini bulmuştur. Servilerden başka çınarlar da yeşilliğe katılmaktadır. it

reme sevkeden Altın Yol iki katlı İkballer Dairesi altında kalmış, önüne tonozlar üzerindeki büyük taşlık ilave edilmiştir. III. Cı man taşlığı da Haliç Köşkü arkasında · kalmış, gözükmemektedir. Hamid-i Evvel ve III. Selim odaları geniş ve kıvrak saçaklany� ön plana geçmişlerdir. Kule yükselmiş ve ahşap bir köşk ile taçlandırılmıştır. Külahı da azami sivrilik ve yüksekliktedir. Sepetç ler Köşkü mimari karakterini kaybetmiş, çıkmaları kaldınlmış, revakı kapatılmıştır. Yalı köşkü, perde ile çevrili, daha ayaktadıı Solda Hamlacılar Koğuşu, Saltanat Kayıkhanesi gözleri, sağda yeni yapılmış olan Yalı Köşkü vapurhanesi (fabrikası) görülmei

tedir.

L : 1 66

T-0pkapı Sarayının bozmaktadır.

L : 1 67

1930 senesinde çekilmiş kuşbakışı resmi.

XIX. Yüzyılın ilaveleri bütün kompozisyonL

L

:Sarayın Marmara cephesi. Burası düz bir hat şeklinde yüksek istinat duvarları üzerine oturtulmuştur. Genellikle duvarlar yakın yük_ .sekliklerde fakat farklı işçilik ve kalitededir. Kilerden başlayıp Cihannüma sayvanına kadar uzanan bu cephenin uzunluğu ısı metre kadardır. Genel bakışta aynı silme hizasını tutan binaların mimari ifadeleri birbirinden az farklıdır. Esas ayrılıklar fon\ill' yanlarının icab ettirdiği örtü şekillerindedir.

L : 1 68

ar 10 göz üzerindeki kubbe, tüfeklik ve bacalarıyla cephenin üçte birini alırlar. Hünkarın Köşkü sağ tarafta, cephenin Boğaz·

- bakan köşesindedir Burasının mimari ve lnşai yüzeyleri itinalı yapılmıştır. Ancak bugünkü iki kubbe yerinde eskiden nasıl bir olduğu bilinmemekt�ir. Herhalde bu binanın büyük kısmı dik bir çatı ile örtülüydü, Cihannüma'nın ve çıkmanın üzerinde de dik Va . lliıı . rdı. Köşkün solunda eskiden hünkar hamamının kuıb beleri vardı. Bunlar genel görünümü tamamlıyorlardı. Herhalde ve S eferli Koğuşu'nun da eski görünümleri farklıydı. ,

L: 1

L

Solda, iç sarayın Kuşbakışı, üstte haremin karşıdan görünüşü. K u ş bakışında saray plamnın �na hatlannı oluşturan divar şebekesi ve böylece meydana gelen bölüntü ve avlular görülmektedir. �odern yol, düzensizliğinin · münasebetsiz . . . . . . . desenleriyle

Ya.tattığı çirkinlik

L : 170

acayiplik açıkça belli olmaktadır.

·

L: li

Sarayın Marmara cephesi. Yüz seneden eski olan sol alttaki resimde sahilde Mezbeleciler Ocağı ve Cami görünmektedir. Fatih Dai· resinin köşe sayvanı da duvar ile çevrili durumdadır. Sağ üstteki resimde sözü geçen dairenin kitabe

içinde olan pencereli görül·

mektedir. Bunların solunda, kitabe içinde olmayan üç pencere daha yenidir.

L: 1 72

L: 1 73

L

. . Hare� Daires ının Kubbeli Kurşunluklarına ait çeşitli görünümler.

L : 1 74

L : 1 75

l

L : 1 76

:Birinci ve ikinci avlulara ait çeşitli görünümler.

L : 1 77

"-------���

l

Xubbealtı revak iç'ine ait görüntüler. üstte ki resim Kafesarkasının .muna aittir.

L : 1 78

son

.

tamirden

(1943)

evvelki

duru-

Kubbealtı revakına ait görüntüler. Bu direklik sonradan eklenmiş ve eski saçağın yerini almıştır. Direk· Jer arasındaki demir parmakl�lar son tamirde kaldırılmıştır.

L : 1 79

Mutfak Kurşunlukları ve ahçılar koğuşları. Soldaki resim bugünkü, sağdakiler 1926 senesinde ahşap kısımların yıkılmadan evrelt durumlarını göstermektedir. Bu binalar muntazam bir ssiteme göre kısmen yığma, kısmen dolma yapılmıştır. Dış mimari tam ame' -ev görünümündeydi. Sağ alt köşedeki Has Mutbak üstadlarına aitti.

L : 1 80

L: 181

üstte, Hazne luya ait eski

(1840) bir sulubo­ ya. Revakın önündeki geniş sa­ çak çift furuşlarla tutturulmuş­ iç cephesi · ve av­

Altta sağda, yeni ( 1858 ci­ van) revak kargir olarak yapıl­ madan önce. Enderun meydanı· nı saran eski ahşap revakın Haz.

tur.

Fatih

Dairesi,

veya

tının mertek ve mektedir.

Binasının

kirişlemesine

Mukarnaslr

L : 1 82

Hazne

çatı

ait cesim

silmelerinde

onarımı esnasında

çekilmiş resimleri

( 1943 ) .

boydaki serenler, ve bunların duvar içindeki inşa edildikleri anlaşılabilmektedir.

tuğladan

Eski

ahşap

yuvaları

ça·

görül·

binası üzerindek i izleri gö· riilınektedir. Çatının eskiden 40• kadar bir meyli olmuş ol­ duğu anlaşılabilmektedir.

ne

L : 1 83

Hırka·ı Saadet çevresindeki direklik ve havuz etrafı. Sol sayfada ortadaki resim 1' Hamam Haznesine aittir. üstte üçüncü direk sırası görünmektedir. Bu direklik hı oturtulmuştur.

L : 1 84

]

��-------!1!11--�� .-

Hırka-ı Saadet dairesi revaklarına ait dış ve iç görünüşler. Sol üstteki resimde eski revaka XIX. �pılan ilavenin eklentisi görülebilmektedir.

L :- 1 86

YÜ.ZyıI

L : 1 87

Hırkai saadet dairesi revaklarında çeşitli sütun kaideleri. Enderun meydanına bakani arda revak ninin indirildiğine ait izler vardır. Havuz tarafında kaide ve sütun gövdeleri üzerinde mermer k luk, taçkapı ve s açak füruşlarının saplanma veya zemindeki izleri görül mektedir. Restitüsyon, bu lıntılardan· faydalanılarak yapılmıştır.

L : 1 88

L : 1 89

]

Eski deyimiyle üçüncü Yeri Kapusu. Solda Kapu Köşkü ve önündeki ÇI· Kış yokuşu ile Gotlar Sütunu, üstte 1836, altta 1852 yıllarındaki durum·

L : 1 90

larıyla görülmektedir. Fotoğrafta ayrıca üçüncü Yeri Köşkü ve Has Bah· çe, veya Yeni �ahçenin ( Il!. Selim) ahırları yer almıştır. üstteki resim· ler aynı kapunun Abdülmecit zamanında aldığı şekli göstermektedir. Re­ :simler kapt.İnun içinden çekilmiştir.

1. Ahmet KöşkQ, Kitaplık

üstte ve sağda: Sünnet odasının muş bir kompozisyon.

L : 1 92

(1640)

Hırka-i şerif sofasına bakan cephesinde 15., 16., 17. yüzyıl toplama çinilerinden oluşturul·

L:

1 93

III. Ahmet Kitaplığı

(1718)

1

üstte ve Sağda

L : 1 95

:

III. M:ırad OdasJ

ııS'

L : 1 96

L : 1 97

III. Ahmet Kitaplığı (17f

Lala bahçesi, Sofai H ümayun bahçesi, bazan · IV. avlu denilen yer, Fatih devrinde dendanlı bir sur ile çevrili idi. Bu surun Boğaziçine

lıakan cephesinin iki köşesinde birer burç, ortasında da kule kapısı vardı. Aradaki peçe yer yer pencerelerle kesilmişti. üstlerinde den· �arın arkasında boydan boya bir geçit vardı. Sonrası bir ucunda Lala Kulesinin içinden geçerdi. Şimdi Bağdat Köşkünün bu· duğu yerde çok köşeli bir kule varmış. Bunun yerinde Sultan II. Bayazit meşhur ·billur kaseli köşkünü inş a ettirmiştir ki, bu da yüz seneden fazla bir ya şantıdan sonra yerini Bağdat Köşküne terketmiştir.

Eski "kafes" yeri, bahçesi ve havuzu. Sağ üstte Zülvecheyn Köşkünün izleri.

L : 199

L : 200

Veliahd Dairesi. Sağ üstte Köşkün son tamirden sonraki du­ rumu. Saçak dekorun aslına uydurulamamış olduğu meydan­ dadır. Altta, eski şekli görülmektedir.. Sağda, dairenin önün­ de bir grup. Tanınabilen şahıslar: eski müze müdürü Halil Eldem, son halife Mecid Efendi, Şehzade Faruk Efendi (1910-

15 arası) .

L : 20 1

L : 202

]

üstte Veliaht Dairesinin bozulmadan evvelkı' durumu gösterir resimler. Musandıra ve şirvanları gizli merdiven ve ocakları ile b u d aıre . ?:aman ile iç yaşantıyı aıksettiren bir havaya bürünmüş tü.

Sultan Osman Taşlığından Hünkar Sofa'sının dış görüntüleri. Sol üstte, Batok hatlar arkasından eski haliyle görülebil�n _e�­ ki, klasik, 16. Yüzyıl revakı. Orta cumba eskiden açık bir balkon halinde idi. Eski saçak şimdikinden çok daha dik · ve genış ıdı. Sağ alt köşede, sonradan III. Osman ve Hamitli Evvel odalarıyla kapanan eski mermer revakın ilk sütunu solda görülmektedir.

'

ı:ı.

Osman taşlığının yapı ma l kar sofası ve etrafı, balk on � �ah ç€lere hakim durum unu ka tır. Buna mu kabil taşlık ile bir muş ve mim:ırisini de bar ok . gençleğtirı;ıistir. Bu arad a Han: odası zengın barok mim arisi \"e . yonu ı·1 e gözleri üzerine ç e kmiş bu eserlerin parlak ve can lı re yanmış olduklarını unutma m ak . Taşlık, eski çiçek yastıklar ını ve par.maklıklarını kaybetmiştir . ·

� •

Hün ktır sofası kubbesine ait görüntüler. Büyük kubbe yıkılmış ve ahşaptan yeniden yapılmıştır. Kurşunlar za· ınan ile yapılan ilave ve yükseltmeler yüzünden ilk yerleşme esaslarını kaybetmişlerdir.

L : 205

L : 206

Hünkar Sofasının eski minder ve yastıkla�. Bunlar II. Mahmut zamanından kalma takımlardır. Yastık ve örtüleri en zarif çiçek işlemeleriyle süslüdür.

L : 207

ın. Selim odasının en eski minder takım ve perdeleri.

L:

yemi ş odas ı olarak tanınmakt Sultan III . Ahm et yapısı oda tarafına kapı perdeliği vardır. ası Sof ve edilmiştir. Hünkar

ila· adır. Tavanına sonra dan bir ayna

L : 209

L: 2ll

' Mabeyn Dairesi yahut Aynalı Kasır, ikballer Taşlığı, Kafes Bah çesi, havuzu, alt daireleri ve Zulvecheyn Köşküne ait görün tüler.

L : 21 1

er. Birinci Abdülhamit yapısı Mabeyn ve tkballer dairesinden görünüşl

L:

L: 213

Sofa köşkü (18.

L: 2 1 7

YYJ

üstte1 sağda

ve

arkada:

III,

Sultan Selim ve Mihrişah Valde Sultan Odaları (1789).

üstte, solda ve arkada: m. Sultan Se­ lim re Mihrişah Valde Sultan Ôda·

lan U789).

tkballer Dairesine ait çeşitli tavan örnekleri. Sol taraftaki tonoz dek-01 ve kalemle yapılmıştıi:.

����

ve İkballer Dairelerine ait çeşitli g orunuşler.

-L : 222

L: 2

Sağda tk!baller dairesinde çeşitli merdivenler, koridorlar-ve koğuşlar. Gittikçe kalabalık olan Harem halkının barınması için ihdas edilmiş ve binaya saraydan fazla bir konak görüntüsünü vermiş tir. üstteki iki resimde bu daireyi taşıyan eski altın yol revakının valde taşlığı etrafındaki binaların (eski kadın efendiler dairesi) köşe direği ile bağlantısını göstermektedir. Her iki direkliğin yaşıt olduğu, kemerlerin aynı sütuna bağlanmış olmalarından anlaşıl maktadır.

L : 224

L : 22

ğu kabu ve XVI . Yüzyıldan kalma oldu e Taşlığının şimdikihaliyle XV. tedir. Bun­ mek bilin ğu Haremin en eski avlusu olan Vald oldu lü örtü la klar muhdes saça l edi·

çevresinin lebilir. Son yapı lan tamirlerden evvel ;büyük veriyorlardı. i mevcut olmayan canlılığını şimd ğa taşlı i, işler lar ve siyah, ibeyaz kalem

L : 22 L : 226

IlI. Sultan Selim zamanında yapılan ilavelerle Harem dairesi saraydan daha fazla bir konak görüntüsünü almağa başlamıştır. Ahşap cumbalar, furuşlar ve geniş saçaklar hep bu ka· rakteri yansıtmaktadır. Sıra taş konsollar üzerine oturan bu binalar sanki havada askıda dırlar. Dışarıları en zengin ve canlı renklerle boyanmış, içerileri de bol altın bezemelidir ler.

L : 228

L : 22!

I. Abdülhamid ve III. Selim yapıları olan Dua ve Mihrişah Valide

Sultan daireleri Türk Rokokosu tarzının, ahşap ve alçı dekorun ôzel renkleri ve nakışları henüz eski ha linde meydana çıkarılmamış olduğu halde, en zengin ve güzel örneklerindendir.

L : 230

L: 2

Şehzadeler mektebi ve önündeki sofaya ait çeşitli görüntüler. Duvar ve tavanlardaki çiniler 17. Yüzyi l eseridir. tki kanatlı ve orta sa­ l}ınlı mektep kısmının duvarlarının alt kısımları 18. Yüzyılda lam brilerle kaplanmıştır. Tavan da büyük ölçüde devrinden kalma, bü­ yük ölçüde barok desende altın bezemelerle süslenmiştir.

L : 232

Şehzadeler mektebinden ayrıntılar. Sol üstte ay �k yolu v . � aıbdest musluğu. Sağ altta eski sivri. külahlı çını ocagl yerini almış olan ka'bartma alçı davlumbaz. Solda Baro kolluk.

L : 23

anesinden görüntüler. Cariyeler dairnl ve Harem hastah

Sarayın en ve kaldırım olması gerekir. Zeminin çimenlik yerine toprak ktir. eksi biri an rınd kolla nu çeviren bina yenilenmiştir . Arabacıl ar avlusu yerde Cam i XVI II. Yüzyılda olan (XV. - XVI. Yüzyıllar ) , bu dan arın l u l v a Eski

1

L : 23 4

L: 2

AcE Ad Ağ At

A

j

Baltacılar meydanı ve koğuşu. Esas direkleri XVI. Yüzyıldan kalma olan bu dairen in ahşap kısımları sivil mimarimiz bakımından ilginçtir. Devrinin ev görüntülerini canlandırmaktadır.

L : 23 6

KÜÇÜK

SÖZLÜK

- A Abak : Sütun başlığı ile Kemer arasında yasdık görevini ya­ pan tabla ( plak ) . Acemi Ocağı : Devşirildikden sonra türk ailelerine verilen acemi oğ­ lanların istanbul'da toplandıkları ocak (birlik) Acemi Oğlanı : Devşirme yoluyla toplanan hristiyan çocuklarının acemi ocaklarına alınanlarına verilen ad. Adi (adil) Köşkü : Padişahın makamr (tahtı) , yönü. Ağa : Osmanlı Sarayında rütbe ve mevki sahibi kişilere verilen sıfat (Çağırma adı) . Akağalar : Sarayın inabeyn daireleri ile haremi koruyan ak ha­ dımlar. Babüssaadenin sol tarafındaki odalarda ya­ tıp kalkarlar. Amirleri Babüssaade ağası veya Kapı­ ağası idi. Akçe : Osmanlı İmparatorluğunda para birimi, her çeşit ma­ deni para. Alamet-i Şerif : Hükümdarın imzası demek olan tuğra veya nişan. Alay Meydanı : Tören meydanı, 2. 'ci yer (meydan, avlu) , Babüssaa­ denin önüne rastlayan meydan. Alem-i Şerif : ( Sancak-ı Şerif, Liva-i Saadet) : Hz. Muhammedin Kutsal bayrağı. Hz. Peygambere ait olduğu söylenen siyah renkli bayrak. ( Hırka-i Şe­ rif dairesinde Kutsal emanetlerle beraber saklanmak­ tadır.) Ali : Yüksek, manevi değeri yüksek olan. Alkış : Belli bir duayı, senayı, dileği her bir ağızdan söyle­ mek. (örneğin: Padişahım çok yaşa) . Anahtar Gulamı (Miftah gulamı veya anahtar ağası) : Has odalıların düzeninden sorumlu olan bir küçük zabit ile peşkir veya havlulara bakan miftah ağası yardımcısı gibi olan peşkir ağası, ibrik ve leğen ha­ zırlayan ibrikdar gibi has oda eskileri. Arpa Emini : Saray ahırları için ot ve arpa ile hayvan gerekierini sağlayan kişi. Bazı belgelerde "Emin-i cev" olarak

(LÜGATÇE)

geçer. Rütbesi "hacegan-ı divan-ı hümayun" dur. 16. yy. da emri altında 200 arpacı vardı. Arz : Padişaha bir konuyu sunmak, (Sahib-i arz: Padişaha arz etmeğe yetkili kimseler) . Arz Odası : Topkapı Sarayında, Padişahların sadrazam, di·van üyeleri ve yabancı ülkeler temsilcilerini kabul ettiği ve sarayın avlusunda bulunan bina. Aşere-i Mübeşşire : Peygamberin yakın dostlarından ve cennetle müjde­ lenen on kişi : Ebubekir-i Sıddık, Ömer bin-il-Hattap, Osman bin-i Affan, Ali bin-i Ebutalip, Talha bin-i Ab­ dullah, Zübeyr bin-i Avam, Abdürrahman bin-i Avf, Saad ibn-i Vakkas, Said bin-i Zeyd, Ebul Ubeyde bin-il cerrah hazretleri. Ayak Divanı : Olağanüstü durumlarda, acele hallerde, bizzat padi­ şahın huzuru ile kurulan divan. Ayet-i Celile (ayet) : Kur'an-ı Kerimin bağlı cümleleri. Azatlık : Azledilen darüssaade ağasına bağlanan maaş (aylık) . - B Bab (Bap) : Kapı, giriş ve çıkış yeri. Bab-ı ali : Ulu Kapı, Sadrazamın makamının bulunduğu yerin adı (Bugün İstanbul Valiliğinin bulunduğu bina) . Bab-ı Hümayun : Topkapı Sarayının ana giriş kapısı, Topkapı Sarayı­ nın Ayasofya Camii yanındaki kapısı. ( Padişaha ait kapı anlamına) . Babüssaade : Mutluluk Kapısı, Topkapı Sarayının üçüncü esas ka­ pısı (2. ci avluyu, 3. cü avludan ayıran kapı ) . Babüsselam (orta Kapı) : Selam Kapısı, Topkapı Sarayının ı. ci avluyu 2. av­ ludan ayıran ikinci esas kapısı. Bağa : . Balık pulu ve benzeri kaplama ve süsleme matldesi. Baltacılar : Padişah sefere giderken çadır kurmak, yol açmak, yük kaldırıp indirmek gibi hizmetleri yapan ocak. Eski saray baltacıları ve zülüflü baltacılar diye iki

106

T

o

p

K

A

p

kısımdır. Birinciler (teberdaran-ı saray-ı atik) eski saray baltacıları, saray-ı hümayunda harem ile şeh­ zadelerin ve sultanların koruma hizmetlerini görür­ lerdi. Amirİeri darüssaade ağası ondan sonra asıl ocak ağaları, baltacılar kethüdası, bölükbaşı ve odabaşılar gelirdi. Baş çuhadar : Padişahın bir yere gidişinde "rikab-ı hümayun"un sağ tarafın.da yaya yürür ve elini padişahın atının sağrısına koyar. İkinci çuhadar padişahın ayakkabı­ sını taşır solunda yürür. 3. cü çuhadar çizmesini ta­ şır. 4. cü çuhadar ve ötekileri alayda peykler ve so­ laklar arasında yürürler. Baş Çuhadarın maiyetinde 40 kadar çuhadar vardır. Baş çuhadar birinci oda hizmetlisidir. Baş Lala : Lalaların en yaşlısı. Baştarde-i hümayun (Kaptanpaşa baştardası) : Bir cins gemi, kadırga. Padişahın açıklara gideceği deniz gezileri bu gemilerle yapılırdı. Bed'i besmele : Şehzadenin derse başlaması ( besmele ile başlamak) . Berat : Herhangi bir görev veya hizmete izin Ve müsaadeyi belirten belge. Beşik Alayı : Sarayda kadın efendi, haseki veya odalıklardan bi­ rinin doğurduğu zaman (Velayet-i hümayun) yapılan tören. Beşiktaş Sarayı : Dolmabahçe Sarayı, Abdülmeclt tarafından 1845 de inşa edilmiş ve bu tarihde Osmanlı Padişahlarının sarayı Dolmabahçe Sarayına taşınmıştır. Topkapı Sarayı ise Eski Saray ismini almıştır. Beylerbeyi : Osmanlı İmparatorluğunda eyaletlere tayin edilen as­ keri ve mülki yetkilere sahip valiler (Valii umumi : Rumeli ve anadolu beylerbeyi) . Eyaletin en büyük mülki amiri (Anadolu Beylerbeyi, Rumeli Beylerbe­ yi) Biat : Yeni padişahın hükümdarlığını kabul ettiğini bik\ir­ me, tebrik töreni. Bilad-ı Selase : Galata, Eyüp, Üsküdar (üç belde) . Birfın (Biyrfın) : Sarayın dış bölümü (Harem _ve üçüncü avlunun dı­ şında kalan yerler) . Burada hizmet eden "ilmiyye" sınıfı ile "agayan-ı Birfın" yani dış ağaları, harem ve enderun dışındaki yerlerde işlerini görürler, ak­ şamları evlerine giderler. ·Atamaları sadrazam tara­ fından yapılırdı. Dış ağalar şunlardır: Yeniçeri ağası, mir-i alem kapıcıbaşılar, mirahur, ça:vuşbaşı, çakır­ başı, çaşnigirbaşı ve kapı kulu süvarilerinin 6 bölü­ ğünün ağaları (özengi ağaları) . tlmiyye (ülema sı­ nıfı saray memurları şunlardır : Padişah hocaları, he­ kimler, cerrahlar, göz hekimleri (Kehhaller) , münec­ cimler, hünkar imamları .

1

s

A

R

A

Biti : 16. y. yıla kadar kullanılan deyim: Mektup,

ferman. Bostancı : Osmanlı Sarayının. dahil ve haricinde padişahlara bahçe ve bostanlara bakan, padişah hizmetinde nan kayıklar ve daha başka hizmetlerde bulunan niş kuruluşlu ve önemli bir ocağın personeli. cıbaşı ocağı, Marmara ve Boğaziçi sahillerinin ko ması ile de görevli idi. Üsküdar, :aoğaziçi, Haliç, Eyt:; Kağıthane, Kadıköy, Adalar, �ya Stefanos (Yeş'. köy) , taraflarının korunması ile yükümlü idiler. Ilı.! bahçe bostancılarına, gılman-ı bahçe-i hassa ve nıfına da cemaatı bahçe-i hassa denirdi. Bostancı oca. ğının bir bölümü yeşillikçi, yalıköşkü, sepetçiler keş. kü, Kayıkhane, Balıkhane, Otluk .kapı'da, bazıları it soğuk çeşme, heybeci, bamyacı, kuşhane, � incili köşk, dolap, değirmen, mezbelekeşan (çöpçü tulumbacı ve sair ocaklarda ve köşklerde hiımet gö�· müşlerdir. Bostancıların asıl kışlaları has bahçe ta. rafında olup burada bir de camileri var imiş. Bos­ tancıbaşı dairesi yalı köşkü tarafında olup, ayrıca hasekiler koğuşu ile meşhur bostancı fırını ve ha· mamı da burada idi. İstanbul Bostancı ocağının 16. y. yıl sonlarında dörtbin kişiyi aştığını Halkondil ,,,,.....� .. Zeyli teşkilat kısmında görürüz. Bostancı Hasekileri : Sayısı 300 kadar olan küçük zabit rütbeli bir sınıf ifü. Bunlardan 60 kadarı padişahın bir yere gidişin­ de muhafızlık yaparlardı. Hasekiler, bir hizmet çık· tığı zaman bostancıbaşı tarafından vilayetlere gönde­ rilirierdi. Bostancı Başı : Bostancı ocağının en büyük amiri. Binişlerde bostan· cıbaşı, hükümdarın kayığının dümenini �tutar. İs­ tanbul civarında suların ve ormanların denetimi, ka· ra ve deniz avlarının kahyalığı da ona aitti. tstanbul etrafındaki kıyıların korunması ve düzeni de buna ait idi. Bostancıbaşının müsaadesi olmadan sahiller· de yalı ve sair inşaat yaptırılamazdı. Bu amaçla sa­ hildeki binalarda kimlerin olduğunu belirten bir def­ ter tutardı (Bostancıbaşı defterleri) . Buhur : Tütsü (ağaç ve reçine yakılarak) , osmanlı sarayında kullanılan güzel kokulu bir su. - C Cariye : Saraya hediye edilen veya satın alınan seçme kadın­ lar (acemi, cariye, şakird, usta ve gedikli olarak 5 de­ receye çıkarlardı) . Cebehane : Cephanelik, silahların patlayıcı edildiği yer.

malzemesinin depo

Cemaat-ı celladan (veya üstadan-ı divan-ı hümayun veya meydan-ı siyaset ustası) : Cellatlara verilen isimler idi. 17. yy. da sayılan 5, 18. yy. başlarında 70 idi.

o

p

A

K

p

I

Cerrahbaş ı : Şehzadelerin sünnetleri, saraya alınacak hadım ağa­ larının muayeneleri cerrahbaşının görevlerindendi. Ayrıca saray hizmetinde cerrahlar da vardı. Devşir­ me zamanında saraya alınacak oğlanların muayenele­ ri ve d ivan-ı hümayunda müslüman olanların sün­ netlerini bunlar yaparlardı. Her gün ikisi nöbetle da­ rüssaade odasının yanındaki odada otururlardı. Cer­ rahbaşıların ve cerrahların tayin ve azilleri hekim başının yazarak önermesi ile olurdu. Cülus : Osmanlı şehzadesinin hükümdarlık makamına otur­ ması (Tahta oturmak, taht-ı saltanata cülus etmek) . Karşıtı : hal, tahttan indirilmek. Cülus Bahşişi : Şehzadenin tahta oturması yani padişah olmasına cü­ lfıs denirdi. Cülus olunca padişah, sadrazamdan baş­ layarak devlet ricaline (ileri gelenlerine) , ulemaya ve kapı kulu ocaklarına bahşiş (para) dağıtırdı. Ç Çamaşır Ustası : Padişahın çamaşır hizmetine bakan gedikliler. Çaşnigirler ve Çaşnigirbaşı : Sofracı demektir. Bunlardan bir kısım padişaha mah­ sus pişen yemeklere nezaret ederler. Bunlara (Zeva­ kin-i hassa) da denilirdi. Çaşnigir Usta : Paidşahın sofra.sına bakan gedikliler. Çavuşbaşı : Divan-ı h ümayun mübaşiri ve icra kuvvetine hizmet etmekle görevli atlı bir sınıfdan olan divan-ı hüma­ yun çavuşlarının başı idi. Divan çavuşları 15 bölük idi. Fatih devrinde sayıları 100 idi. Sonraları 300, 500, 600 ü bulmuştur. Törenlerde alkış denilen gös­ teriyi bunlar yaparlardı. Ayrıca duacı çavuşları da vardı. Divan çavuşlarına sonradan ( deavi çavuşları) denilmiştir. Çavuşbaşımn görevleri : Protokol şefliği, fıapis veya tevkif edilecek kimseleri hapsetmek evini mühürle­ mek, sadrazamın icrai işlerini yapmak gibi.. Maiye­ tinde kendisinden sonra ; çavuşlar katibi ile çavuşlar emini, çavuşb;_ı.şı kisedarı, çavuşlar bölükbaşıları, ce­ beci çavuşu, kılavuz çavuş, duacı çavuşu gelirdi. Ça­ vuşbaşı deyimi 1836 (1252) de kaldırılarak (divan-ı deavi nezareti) olmuştur. Çelebi Sultan : önemli sancak ve vilayetlerde valilik eden şehzade­ lere verilen sıfat (vali veya sancak beyi ) . Çıkma : Yenisaray, Edirne, Galatasaray, tbrahimpaşa saray­ larında hizmet eden ve iç oğlanı ve acemilerin saray ve saray dışındaki hizmetlere tayinleri demektir. 1ki tür çıkma vardır : Büyük çıkma : Padişahların cülfıslarını müteakip ya­ pılan çıkmalar. Küçük çıkma : tık büyük çıkmadan sonra, çıkını müddetleri gelmiş olanların beş ve çok defa yedi se­ nede bir çıkarılmalarıdır. -

-

s

A

R

y

A

I

Çuhadar Ağa : "Erkan-ı havas-ı cüvani" nin üçüncüsü olup alaylar­ da atlı olarak hünkarın gerisinde gider ve padişahın yağmurluğunu taşır. Hükümdarın kaftan ve kürkle­ rine bakmak da bunun görevi idi. Maiyyeti : hane-i hasden ikişer lalası, bir kullukçu, birer zülüflü baltacıları ile ikişer sofalı ve birer hey­ beci ve ikişer yedekçileri vardı. Çuhadar-ı hassa de­ nilen çuhadar ağa ile baş çuhadar adlı memur ayrı kişilerdir. - D -

.

Daire : Sarayda belli hizmetin görüldüğü yer, haremde ya­ şayanların apartmanları. Daire-i harim ( harem dai­ resi) : iç kısım, harem kısmı. Darphane (Darphane-i amire) : Osmanlı devletinin tstanbulda para bastırdığı daire ve imalathane. (Birinci avluda St. tren Kilisesinin yanındaki binalar) . Sultan Mahmut I den itibaren tstanbul darphanesinden başka yerlerde para bas­ mak usulü kaldırılmıştır. Darphane Emini : Darphanenin amiri idi. Yıllık bir memuriyetti, her yıl yenilenir veya değiştirilirdi. Darphane sahib-i Ayarlığı : Darphanede basılan çeşitli cins paraların ağırlık ve ayarını tesbit eden kişi. Darphane Defterdarı : Darphane baş muhasebecisi. Darüssaade Ağası (Kızlar Ağası) : Osmanlı sarayının ve bütün enderunun ve harem-i hümayun harem ağalarının en büyüğü. Derecesi, sad­ razam ve şeyhülislamdan sonra gelir. Esas görevi sa­ rayın kadınlara ait harem-i hümayun kısmına neza­ ret etmektir. (Harem ağase en aşağı, acemi ağa, nö­ bet kalfası, ortanca, hasıllı veya hasırlı, yaylabaşı gulamı, başkapı gulamı ve içlerinden şansı ve yete­ neği olanlar kızlar ağası olurdu� ) Danişmend : Mektepli, öğrenci, eğitim gören kişi. Defterdar : Baş muhasebeciler, maliye bakanı, maliye ve hazine işlerini yürüten kimse. Defter Emini : Defterhanenin başı, tapu ve kadastro dairesinin ami­ ri. 1850 den sonra "defter-i hakani nezareti" olmuş­ tur. Devşirme : Osmanlı İmparatorluğunda yeniçeri ocağı ve saray hizmetleri ile ..bostancılıkta yetiştirilmek üzere top­ lanan hristiyan çocukları. Divan-ı hümayun veya sim sakalar ocağı : Divan-ı hümayun toplantısı sırasında orada hizmet ederlerdi, sonraları bu sınıf saray adetlerine göre gü­ müş kaplarla taşıdıkları sularla hırka-i şerif dairesi taşlığı yıkanırmış. Başlarına "Ser saka-i sim-Ü has­ sa" denilir.

T

o

p

K

p

A

Bu bölük babüssaade ağasının nezareti altında bulu­ nurdu.

I

s

A

Karmaşık, birbiri içine girmiş.

Yazı takımı.

- H -

Doğancı Koğuşu ( Hane-i bazyan) : Kaftanlı denilen enderunluların beşinci kısmı sayıl­ (öteki dört koğuş : Has oda, Hazine Ko­

ğuşu, Kiler Koğuşu, Seferli Koğuşu) .

Habbazi-i Hassa : Ekmekçiler, fodlacılar. Hal':

Padişahın tahttan indirilmesi. ( tersi cülfıs: Osmm şehzadesinin hükümdarlık makamına oturması) . Halvet :

- E -

Padişahın kızlarından bazıları ile bahçede

Enderun veya Enderfın-u Hümayun : !çerisi, Topkapı Sarayının üçüncü avlusunu çeviren binalarla haremin bulunduğu kısım

(Mabeyri daire­

istediği zaman.

eğlenme::

Hanım Sultan : Sultanların

leri ve harem) .

kız çocukları, hanım sultanların erkek

çocuklarına bey denir.

Efendi : Osmanlı İmparatorluğunda belli sınıflara mensup ki­ şileri çağırma ünvanı (Bey, efendi, paşa, ağa gibi ) . Efendi, bütün ilmiye sınıfı ve din adamları için kullanılırdı

y

A

Girift :

Divit ( devat) :

mışlardır.

R

(Şeyh-ül İslamdan en aşağı kademeye kadar) .

1839 dan sonra, yani tanzimattan sonra, şehzadelere ve bazı mülki rütbe sahiplerine de efendi denirdi. Elvan :

Tabl-ü alem denilen ve saltanat sancakları ile meh­ terhane takımını ihtiva eden bölüklerin başı. Padişah sefere gittiği zaman yedi alemden oluşan sal­ Emir-i alem önde yürür ve

altında giderdi.

( ak alem)

beyaz san­

cağı taşırdı. Ayrıca vezir, beylerbeyi ve sancak beyi olanlara hükümdar tarafından verilen sancak ve tuğ­ lar mir-i alem eliyle verilirdi. rinci

1832 de bu görev bi­

mirahur'a verilmiş ve mir-i

tesinin Beyazıttaki merkez binası. Harem : Girilmesi yasak olan yer, kadınların ikamet ettikleri daire. ( Harem, selamlık) . Topkapı Sarayının kadınlar kısmı ve Enderun kısmı.

Emir-i alem ( mir-i alem) :

bunun nezareti

Milli Savunma Bakanlığı. Bugün İstanbul üniversi­

Harem-i Hümayun :

Renkler, çok renkli, karışık renkli.

tanat sancakları

Harbiye N"ezareti :

alemlik

kaldırıl­

mıştır.

Harem Ağaları : Hareme nezaret eden siyah hadım ağaları. Hasbahçe : Padişahın Sarayına ait bahçe, saray bahçesi. Haseneyn hazeratı : İmam Hasan ve Hüseyin ( iki güzel yüzlüler) . Hasahır ve mir-i ahırlar (imrahur-mirahur) : Emir-i ahur'un nezareti

altında bulunan has ahır

veya ıstabl-ı amire, saray hayvanlarına ve bunların takımları ile sair hususlarına bakar ve bur.dan baş­

Eski :

ka hayvan yetiştirmek konusunda çeşitli kuruluşlar­

Kıdemli.

la ilgilenirdi. Buranın en büyük amiri mirahur-u ev­

Esma-i Hüsna :

vel denilen birinci mir-i ahur idi.

Tanrıya verilen en güzel adlar

(Allah, Er-rahman,

Er-rahim, El-melik, Es-selam, El-latif, Er-rezzak ... ) .

Has Oda (Hane-i hassa) : Kutsal emanetlerin muhafaza olunduğu odanın ko­ runması bu koğuş ağalarının görevi idi. Has oda _en­

- F -

derun'un dört odası olan "Seferli, kiler, hazine ve

Ferace : Ulema sınıfından olanların törenlerde giydikleri, çu­ hadan ve sofdan yapılmış bir nevi cübbe.

has" odalarının en önemtisidir. Diğer taraftan peş­ kir ağası veya

olup

Ferman :

rikdar)

Bir iş ve bir gerek için padişahın emri ( Emr-i şerif) .

peşkir gulamı,

peşkirlerin muhafızı

miftah ağası yardımcısıdır. !brik

gu18.inı (ib­

padişaha su verir ve eline su döker. Sonra

odanın inzibatına memur köşebaşılar gelirdi. 16. cı

y. y. da has odabaşı, silahdar, çuhadar, rikabdar, tül­

Fetih Suresi : Fatiha suresi, Kur'an-ı Kerim'in Lirinci

( başlama)

suresi. Fodla :

bent gulfünı ve miftah gulamı ve iç oğlanları ile mev­

cudu 40 idi.

Has oda ağaları arasında hünkar müezzini,

sır ka­ kahve­

tmaret ekmeği, saray personeline verilen ekmek, kış­

tibi

la ekmeği.

cibaşı, tüfenkçibaşı, berberbaşı gibi hizmet sahipler� - G -

Galebe divanı : Yabancı devletler temsilcilerinin, sefirlerinin

başçuhadşr, sarıkçıbaşı,

de vardı. Has Odabaşı : (Elçi) ,

padişahın buzunda durmaları için tertiplenen güç ve kuvvet gösteren divan.

(özel yazıcısı, )

Has odanın baş amirine verilen isim. Törenlerde pa­ dişahın elbisesini giydirmek ve çıkarmakla

idi. Has oda gılmanı ismi altında içoğlanları

görevli va rdı _

T

o

p

K

A

p

I

Silfıhd a rağa bunun maiyeti idi. Has odabaşılığa ta­ vaşi ( hadı m ) denilen akağalardan tayin olunurken hazan enderundan yetişmiş içoğlanları da tayin olun­ muştur. Has odabaşı padişahın yakınıdır ve sahib-i arzdır, y a ni bir konuyu padişaha söyleyebilir. Padi­ şahın

dört m ühüründen biri bunda durur. Derecesi

kapıağası payesidir. Has Odalık

( veya İkbal) :

Pad i şahın gönlünü çeken cariye. En ilerisi Hünkar haseki s i veya baş ikbal. İkbal padişahdan gebe. kalır­ sa k a dınlığa geçer, ( başkadın, ikinci kadın... yediye k a d a r ) , kadınlar içinden en sevgili olanı ve erkek ço­ cuk doğuranlara haseki denilirdi. Has.sa Çamaşırcıları (Cameşuyan-ı hassa) : Saraya ait çamaşırları yıkayan çamaşırcıların baş- . larında bir çamaşırcıbaşı ve bir de müteferrika deni­ len hademeler vardı. Hatt-ı Hümayun : Padişah yazıları, telhis ve takrirlerin sonucu. Bun.. !arın ü s t kenarlarına padişahın yazdığı mütalaa. Hazinedar Ağa : Harem-i hümayun masraflarına bakan hadım ağası. Hazine Koğuşu : Kiler koğuşundan yüksek, has odadan bir derece aşa­

Hazreti Halid Türbesi :

- ! Sofrada padişaha su veren !kişi. !ç Oğlanı : Osmanlı Sarayında devlet makamları ıçın yetiştiril­ mek üzere alınan gençler. Bunlar evvela Edirne Sa-· rayı, Galatasarayı, tbrahimpaşa sarayına danı)

(at mey­

getirilir, çıkmalarda yeni saraya alınırlar ve­

odalara verilirlerdi. İç oğlanları (iç ağaları veya gılman-ı hassa) : Hazine, kiler, seferli odaları ağalarına verilen isim .. İç

ailanları

hükümdarın özel köleleri idiler. ·

İmrahur ( mir-i ahurlar, mirahur) : Mirahurun nezaret ve idaresi

altında bulunan has:

ahır veya istabl-ı amire, saray hayvanlarına ve bun­ ların takımları ile sair hususlara bakar ve bundan başka hayvan yetiştirmek konusunda çeşitli kuruluş­ larla ilgilenirdi. Buranın en büyük amiri mirahur-u evvel denilen birinci emir-i ahur idi. İstanbul Bostancı Ocağı : Bak. Bostancı. İstanbul Kadısı : (Galata Kadısı, Eyüp ve Üsküdar Kadıları ) . !stanbul kadısı ötekilerinin üstünde idi. - K Kadın (Kadın efendi ) : Saray kadınlarının en yüksek dereceli.si. · Ondan bir

Eyüp Sultan'da Eba Eyyubülensari'nin mezarının bu­

aşağı derecedekine "gedikli" denirdi. Padişahın zev­

lunduğu türbe.

cesi.

Hekimbaşılar ( Ser etibbii.- i hassa) : 1lmiye sınıfından ve tıb ilmi bilen kişilerden tayin edilirlerdi. Saray doktorları, cerrah ve göz hekimle­ rinin amiri idi. Helvaciyan-ı hassa : Şurup ve tatlıları hazırlıyanlar. Hilan : Kürdan, diş karıştırıcı. Hil'at : Bir adama giydirilen kisveye denir. Padişah ve sad­ razam tarafından bir göreve getirilen kişiye verilen giysi. Hilye-i Hakani : Hazreti Muhammedi anlatan eser, türk edebiyatında

1606 da Hakani tarafından yazılmış olan manzum hilye.

Hırka-i Saadet Dairesi : Kutsal emanetlerin bulunduğu daire. Hz. Peyagmbe­ re ait olduğu söylenen giysiler v.s. Hüküm : Padişah tarafından verilen yazılı emir (Hükm-i hü­ mayun) .

':;ti"

I

!brikdar :

ğıdadır. Amirleri ser hazin-i enderun (hazinedar ba­ şı ) ve hazine kethüdası idi.

y

A

R

A

s

Hünkar İmamları :

Padişahın namaz kılarken kendisine uydukları kişi­ ye denirdi.· Sayısı zamanla üçe çıkmış olan bu kişi­

lere müderislik Unvanı verilirdi. Okumuş, güzel sesl!

ve m1 ısikiden anlarlardı.

Kafes : Babaları ölen şehzadelerin sarcıyda kapatıldıkları yer (Şimşirlik denilen yerdeki daireler) . Kahya Kadın : Bütün cariyelerin amiri. Kızların terbiyesinden so­ rumludur. Kalfa :

'

Saraydaki cariyelerin amiri. Padişah tarafından atanırlar, hünkar nöbeti tutarlar, sarayda ayrılan yer­ lerde kalırlar. Kancabaş : Padişahın bindiği kayık. Kapı Ağası (Ağay-i Babüssaade) : Hadım ağalarından olup sarayın baş. nazırı ve zabıt­ çısı ve babüssaadenin amiri olup "erkan-ı meşahir-i

cüvan-i" den ve akağaların birincisidir. Darüssaade ağalığı da ilave olarak kapi ağasının üzerind

idi.

1587 ( 995) den sonra bu siyah ağalar müstakil ol­ muşlar, sonra birleşmişler ve sonra kesin olarak ay­ rılmışlardır. Çıkışda vezir veya mısır valisi olurlardı. Kapı ağası, babüssaade'de kapının yanındaki bir oda­ da oturur ve yalnız yatardı. Ak hadım ağaları arasında dışarı çıkarak vezirlik ve sadrazamlık yapan pek çokları vardır. Dereceleri, vezirlerin aynı idi. Kapıcılar ve Kapıcıbaşılar : Kapıcılar Kethüdasının emri . altında ve iki sınıf dır: Bevabin-ı dergah-ı ali ( orta kapı kapıcıları) ve be-

1 10

T

o

p

vabin-i hümayun (Bab-ı hümayun kapıcıları) . Sara• yın orta kapısı ve bab-ı hümayunu beklerler. Orta kapı kapıcılarınnı amiri pişgeşci idi, bölüklerin amirlerine bölükbaşı (pişgeşci-i şehriyari) denirdi. Orta kapı personeli arasında · bu isimlerle görevliler de vardı : Matracı ( matra-i şehriyari) , iskemle ağası ( iskemle-i Sim-i şehriyari) , ser otağı şehriyari, meşaleciler. Kapıcılar Kethüdası ( Kethüda-yı bevabin) : Sarayın bab-ı hümayun ve orta kapısını bekleyen bU­ tün kapıcıların amiri idi. Ecnebi seyehatnamelerde saray müşiri veya saray nazırı olarak söz edilir. Pa­ dişahlar cuma ve bayram namazlarına çıktıkları za­ man halk tarafından sunulan dilekçeleri Kapıcılar Kethüdası alırmış. Divan-ı hümayunda bulunur ve ayakda hizmet edermiş. Kapının Çevrilmesi : Kapının kapanması. Kapı Kulu Ocakları : Kapı Kulu, padişahın kumandası altındaki piyade ve sipahilere verilen ad. Kapı Kulu teşkilatının birimine ocak denir (Topçu, humbaracı, lağımcı, saka bölük­ leri v�ya ocakları) . Kaptan-ı derya (Kaptan Paşa) : Osmanlı İmparatorluğunda deniz kuvvetlerinin en b�­ yük amiri. Deniz kuvvetleri komutanı. Kaside-i bürde : El Busiri ( arap şairi) nin Hz. Muhammed ıçın yazdığı kaside. ( Bürde, arapça örtü anlamına gelir) . Kaşi : Çini, sırça eşya. Kavuk : Osmanlı İmparatorluğunda erkeklerin giydiği başlıklar. Çeşitleri : Kallavi, horasani, mücevveze, selimi, örf. Kazasker : En yüksek ilmi ve kazai rütbe, Osmanlı İmparator­ luğunun avrupa ve Asya topraklarındaki kadıların başında bulunan iki görevli : Rumeli kazaskeri ve Aandolu kazaskeri. Bu iki kazaskere "sadreyn" de denilirdi, manası iki kazasker. Kelime-i tevhi t : Allahın birliğini belirten "la ilahe ila Allah" sözü. Kehhal başı : Saray göz hekimlerinin başına ser kehhal denirdi. Göz hastalıklarına bakarla r ve sürme hazırlarlardı. Amirleri hekimbaşılar idi. Kemankeş : Ok atan, okçu. Kılınç alayı (Taklid-i seyf, Kılıç alayı) : Tahta çıkan padişahın kılıç kuşanma töreni (Kral­ ların taç giyme töreni gi•bi) . Bu törenin Fatih Sul­ tan Mehmet'den itibaren Eyüp Sultan türbesinde ya­ pılması kanun ve adettir. Kırlanğıç : Bir nevi saray (saltanat) kayığı, (padişah buna binmez) .

Kızlar ağası : Bk. Darüssaade ağası Kiler Koğuşu : Enderfm'un dört odası olan "seferli, kiler, hazine v� has" odalarından, en aşağıdan ikincisi. Yani dereces: seferlini n üstünde ve hazine odasının altındadır. Pa­ dişah has odada yemek yediği zaman ona yemek ve­ ren "ser kilar-ı hassa" yani kilerci başıdır. Akağa veya iç oğlanlarındandır. Saray kilerindeki bütün ace­ miler bunun emrindedir. Bu koğuş hükümdar ve ha­ rem-i hümayunun bütün yemeklerini hazırlar. 16. ve 1 '.7. y. y. da sayıları otuz kadardı. (Kilercibaşı, Kiler Kethüdası, eskiler: peşkirbaşı, mumbaşı, peşkir şa­ kirdi, tütüncübaşı, bülbülbaşı, tepsibaşı, yemişçi, tur­ şucu ve sonra: mum şakirdi, anahtar gulamı, bıçaklı ağalar, soyunuk ağalar, göç eskisi gelirdi) . Bu ko· ğuş personeli Kaftanlı sınıfındandır. Koğuşun bir de reviri vardır. Yeri iç hazine ile hazine koğyşu ara­ sında imiş. Çıkmada sıraları gelince, kapı kulu sü­ vari bölüklerine verilirlerdi. Kilerciler (Cemaat-ı hademe-i Kilar-ı hassa) : Saray kilercileri yedi bölük idi. Bunların bir ağası. ·bir kethüda ve bir katibi vardı. ötekilerine Kilar-ı amire hademeleri denirdi. Konstantiniyye (Kostantiniyye) : İstanbul, bi�anslılar zamanında Kral Konstantin'e izafeten kente verilen isim. Kubbe Altı (Kubbe-i hümayun) : Divan yeri, divan-ı hümayunun yapıldığı ve ikin6 avluda bulunan bina. Kubbe nişin : Kubbe altında yapılan divan toplantılarına katılma hakkına sahip vezirlere denir. Kullukçu : Silahdar ağa ve sarayda ileri gelen agaların hızmetlerine bakan oğlanlara verilen isim. .

_

- L Lala : - bakan kişi , padişahların sadrazam1 ara h ı' t ap Çocuga ten ve egıederken kullandığı Unvan, şehzadelerı buyu n, ten hoca, sarayda harem ağalarına verilen Unva sa rayda acem ilerin eğiticisi. .

..

..

• .

Lihye-i saadet : . ozel mah Sakal-ı şerif, Peygamberin oldugu soylenen, nan sakal faza (cam şişe) ve bohçalar içinde sakla kılı. _

..

.

- M -

Mabeyn dairesi : . r (Abdülham it I) . Sarayda selamlık dairesi demektı Mabeyinciler : .. .. ' ·1 er ( sı ruten k ışı Padişahın dışarı ile ilişkilerini � agası, baş çuhadar • lahdar ağa, çuhadar ağa, perde ) · ciler sır katibi ve diğer mabeyin �utfağı : Matbah-ı amire emini ve saray .. derun ve birun böBütün saray erkanının yanı en ·

T

o

p

K

A

p

I

lümlerinin, divan-ı hümayun erkarunın ve divan gün­ lerind� gelen .Kapı Kulu efradının, din ve mezhep far­ kı gözetmeksizin divana gelen davacı ve şahitlerin, özetle , 4000-5000 kişinin yemekleri hergün saray mutfağında pişerdi. Saray mutfağının tüm gerekleri müdürüne "matbah emini" denirdi. Ayrıca mutfak kahyası, mutfak emini muavini ile büyük masraf katibi, küçük masraf katibi, kilerci ve maiyeti, us­ talar ve kalfalar vardı. Matbah emini hacegan rüt­ besinde idi. 16. yy. son yarısında mutfaklarda 60 aşçı ve 200 yamak vardı-. Mehteran-ı hayme (çadır mehterleri) : Sefer veya göçlerde ve gereğinde çadırlan kurarlar­ dı. Oda denilen 4 bölüğe ayrılmışlardı. Sultan Ah­ met'de İbrahim Paşa Sarayı yanında bulunan Meh­ terhane-i hümayun çadır mehterlerinin kışlası idi. Menasıb-ı sitte: 6 büyük memuriyet (defterdar, reisülküttab, tevkii, defter emini, şık-kı s8.ni defterdarı ve şık-kı salis def­ terdarı) . Menkuş: Nakşedilmiş, grafik olarak süslenmiş. Münakkaş : Na'kışlı. Nakış: Bir şekil ve resimler, satıhlar üzerine yapılan süslemeye denir (süs, desen, şekil) . Nakkaş : Nakışları yapan sanatçı. Menşur : Padişah tarafından vezirlik, beylerbeylik veya bir mansıp ihsanını veya bir serdarlığa tayini taşıyan beratın adı (açılmış demektir) . Jdevacip ihracı : Askerlere ödeneklerin dağıtılması anlamına gelir. Miftah gulamı (anahtar ağası) : Has 6dalıların inzibatından sorumlu olan bir küçük zabit ile peşkir veya havlulara bakan miftah ağası muavini gibi olan peşkir ağası, ibrik ve leğen ha­ zırlayan ibrikdar gibi has oda eskileri (kıdemlileri) vardı. ldikreme : Peşkir, havlu. Mir'at : Ayna. Mir-i liva : Osmanlı ordusunda iki alaydan meydana gelen askeri birliğe liva ve bunun komutanına mir-i liva denirdi. Miralay terfi edince liva o da terfi edince ferik olurdu. Misfil : Bir emir veya bir isteği, vezir-i azam veya vezir veya devlet ricalinden biri veriyorsa, onun yazısına misal ismi verilir.

'

.

ı-

Muayede : Ramazan ve Kurban bayramlarında yapılan tebrik töreni, bayramlaşma. Mvayede-i havas : Has odalılarla bayramlaşma. Padişahın kendi mai­ yeti ile bayramlaşması.

s

A

R

A

y

Muayede-i umum : Babüssaade önünde, tahtta yapılan töreni.

I

bayram tebriki

Muhtesip (ihtisap ağası) : Kadının yardımcısJ ve dini görevlerin yerine getiril­ mesini, çarşı, pazarı ve malları denetleyen soylu kişi (hesap soran) . Muhzır ağa : Divan-ı hümayunda,. yeniçeri ocağı ile ilgili karar­ ları ocağa (ağa kapısına) götüren, yeniçeri ocağı ile ilgili işleri takip eden ve sadrazamın muhafızlığını · yapan kapıcı başı payesinde ve emrinde 60 kişilik "kapı kahyaları" olan görevli. Müezzin-i hassa : Sarayda 30 kadar müezzin vardı, bunlar güzel sesli musikişinas kimselerdi. Tayinleri babüssaade ağasının inhası ile olurdu. Mühr-i hümayun (mühr-i şerif) : Padişahın tu'ğrasını taşıyan mühürü, iki tanedir, biri sadrazama verilir. Müfettih : Fethedici, zapt ve teshir edici (Yaa müfettih... ) Müneccim başılar : Padişah cülusu, veladet (doğum ) , harp ilanı, ordunun sefere çıkışı, sadrazamlara mühür verilmesi, sultan düğünü gibi olaylar birinci veya ikinci müneccimin düzenlediği zayiçe (yaldızlar cetveli ) üzerinden bir eşref (uygun) saat seçimine göre yapılırdı. !lmiye sınıfından olan müneccim başı, hekim bıi"şı tarafından jnha olunurdu. Görevlerinden önemli biri de takvim tertibi idi. Müsahip : Saraydaki ağa, vezir veya beylerden bilgili, sohbeti güzel, zarif, nüktedan, hazırcevap kişilerden seçilen padişah maiyeti. Müteferrikalar : Hizmet efradı, hademeler demektir. Hünkar müte­ ferrikalarına (vacib-ür riaya ağalar) denilirdi. Başla­ rına "müteferrika başı" denirdi. Müzehhep : Tezhipli, altın boya veya . varakla süslü (grafik ola­ rak) . Zehep : Altın. Tezhip : altınla dekorasyon yapmak. - N Nakib-ül eşraf : Hz. Muhammed soyundan sayılan kimselerin işlerine bakmakla g_örevli ilmiye sınıfından kişi. Mekke'deki nakib-ül eşrafın tstanbul'daki temsilcisi. Nefer : Asker, kişi, adam. Nefs-i hümayun : Padişahın kendisi (nefs-l hümayuna mahsus: padi­ şahın yalnız kendisine ayrılmış) . Nişan (nişan-ı şerif, nişan-ı hümayun) : Hükümdarın "tuğrasını taşıyan (havi) belge.

Nişancı

( tuğrai, tevkii) :

Hükümdarın imzası olan tuğrayı çeken (yazan) hattat.

Başvekil, başbakan.

- 0 Hadım ağalarının rütbelisi ( oda lalası, hazine vekili, başkapı oğlanı ) . Orta Kapı :

ve · ·

verile

Sarayın sanat işlerini yapan sanat erbabına isimdir. Bunların isimleri şöyle idi : Katiban-ı Kütüp, müstensih ve · hattatlar, mücellitler, mürekkepçiler,

külah düzan ( külah dikicileri) , keçeciler, zer düzan, nakkaşan, gazzazan ( ipekçiler) , zergeran (kuyumt:u­

Bak. Babüsselam.

Ö

Sadrazam (vezir-i azam) : Kaymakam : sadrazam kaymakamı, başbak an Sanatkarlar ( Ehl-i hiref-i hassa) :

Oda Lalası :

-

- S -

-

özengi veya rikab ağaları : Yeniçeri ağası ile emir-i alem, kapıcılar kethüdası, Kapıcıbaşılar, çavuşbaşı, şikar ağalan

(çakırcı, şa­

hinci ve atmacacı başılar) , imrahurlar, çaşnigirbaşı, altı bölük ağaları, cebeci, topçu ve arabacıbaşılardan ibarettir. - P Padişah Hocaları :

lar) , saatçiyan, sarracin-ı raht-ı enderun, sorguççu. lar, hakkaklar, sikke zenan (sikke kazıcılari ) , zerni­

ve

şiniyan (altın işlemeciler ) , kendekfıran, oymacı kalemkarlar, postin dfızan ( kürkçüler) , şimşir gerfuı ( kılıççılar) , niyam geran ( kıncılar) , zırhçılar ve kun­

dakçılar, kardgeran (bıçakçılar) , kemangeran (yay­ cılar) , tirgeran ( okçular) , kazancılar, kalcılar, çilin­ girler, setir dfızan (örtü yapanlar) , nalçacılar, zanık­ çılar,

saztıraşan

( saz yapanlar) ' neccaran (dülger­ ( camcılar) , hırratin (çıkrıkçılar) ,

Şehzadeliklerinde kendilerinden ders gören hocalar,

ler) , camgerfm

padişah olduktan sonra hünkar hocası olur ve yük­

mfıze dfızan ( çizmeciler) , debbağan (dericiler) , kem­ habruan ( kadife dokuyucuları, simkeşfın (sırma işle­

sek ilmiye rütbesi alırdı. Paşa Sarayı :

yenler) , zerguban ( altın tozcuları) , aba bruan (aba­

Sultan Ahmet'de ( at meydanı) bulunan tbrahim Pa·

cılar) , samur'Cular, cerrahan,

şa Sarayı.

leri ) , çirağçılar ( kandilciler) , küştigerfm (marangoz­ - R -

kehkalan

(göz tabip­

lar) , telatınciyan.

Raht :

Sancak (saltanat sancakları) :

Atların eğer takımları.

Her padişahın cülusundan sonra kendi ismi

Raht-ı hümayun hazinesi :

olarak yaptırdığı yedi sancak.

Has ahırda en kıymetli tezyinatıı rahtları içinde bu­ lunduran "has ahır mürassaat hazinesi" denilen ha­ zine.

yazılı

Sancağ-ı şerif ( Liva-i saadet) : Hz. Peygambere ait olduğu söylenen siyah renkdeki sancak. (Hırka-i saadet dairesinde kutsal emanetler­

Ravza-i mutahhara : Hazret-i Muhammedin Kabri

(Temizlenmiş, cennet

gibi yer, kutsal türbe anlamınadır) . Redifli : Divan şiirinde her beyitin sonunda aynı kelimenin tekrar edildiği manzume biçimi. Tekrar edilen keli­ meye "redif" denir.

le birlikde saklanmaktadır) . Saray Hastahanesi : Sarayın enderun kısmı hastaları için bir hastahanesi vardı. Burası, 'bab-ı hümayundan içeri girilince sağ tarafda ilk gelen bina idi. O tarihde bu bina çizme kapısının yanında ve has fırın bitişiğinde idi. Her "oda" için ayrı bir koğuş vardı. Enderun hastaları

Reis-ül Küttab : Divan başı, hariciye nazırı, dışişleri bakanı. Rikabdar :

Has oda erkanının dördüncüsüdür. Padiş ahın çizme-

lerine bakar ve ayakkabılarını giydirir. Terfi ederse "çuhadar-ı has" olur. Taşra hizmetine çıktıkları za­ man "beylerbeyi" bazan "vezir" olurlardı. Törenler­ de, alaylarda,. saltanat binişlerinde padişahın yanın­ dan ayrılmazlardı. Rikfıb-ı hümayun solakları :

Yeniçeri ocağına mensup ( solak ortaları) , hükümdar­ ların sefere gidişlerinde onu koruyarak götürürlerdi.

babüssaadeden itibaren iki tekerlekli özel bir araba ile buraya taşınırlardı. Saray-ı C_edid-i Amire : Yeni saray, Topkapı Sarayı. Saray Peykleri : Osmanlılarda peykler yaya bir postacı sınıfı olup bir zamanlar padişahların iradelerini tebliğ için istihdam edilmişlerdir. Bunlara (peykan-ı hassa) denilirdi. Kış­ laları Sultan Ahmet Camii civarında idi. (Bugün de semte Peykhane denir) . Saray Terzileri :

er neferden oluşan dört cemaat

Saraya ve padişaha ait kürklerle hil ' at ve elbiseleri

ortası olup, her biri cemaat veya ortanın bir solak başısı ve birer kethüdası vardı sayıları 12 ile 8 ara-

dikenlere verilen isimdir. tki sınıf terzi vardı: Hay­

Bunlar her biri

100

sında idi. Rikap-özen gi :

Sadrazamı n padişahla resmi olmayan görüşmesi.

yatin-i hil'at ve hayyatin-i hassa. Her iki sınıf da h a ­ zine kethüdasına bağlı idi. Çalıştıkları koğuş,

alay

köşkü karşısında şimdiki tıbbı adli dairesinin bulun­ duğu yerde idi.

(

T

o

p

s

I

p

A

K

I

İsmin başında kullanıldığı zaman padişahların Unvanı

ve solakların önlerinde yürürlerdi. Enderunda 20 iç­ oğlanı şatırlığa ayrılmış ve içlerinden biri şatırbaşı,

anlamına gelir ( Sultan Selim) . İsimden sonra kullanıldığı zaman, padişahların kız ev­ latları için Unvan olarak kullanılır.

ötekisi kethüdalığa tayin edilmişti. Bunlara "hassa

Surre Alayı :

şatırları" da denirdi.

Haremeyne (mekke'ye)

Sarık Alayı : Cuma namazı.na çıkışlarda önceden padişahın sarığı­ nı m ü navebe ile taşıyan hı:ı.s odalılardan başçavuş ve

surre gönderilirken yapılan

tören.

- Ş -

m a iyetinde bir kısım has odalı, bu destan (sarığı ) , hafifçe iki tarafa eğerek halka selam verirlerdi. Bu

Şahzade (şehzade) : Osmanlı padişahlarının erkek çocukları. Çelebi Sultan Mehmet zamanına kadar "Çelebi" de­

törene verilen isimdir.

nirdi.

Sayvan : üstü örtülü yer, saçaklı yer.

Şatırlar (Şatıran) :

Sedef :

Tören ve alaylarda padişahın yanında ve solakların

İstiridye veya deniz hayvanı kabuğundan çıkarılan levha'Cıklar. Mobilya ve sanat

önünde yürüyen görevliler. Amirleri şatırbaşı idi.

eşyası süslemesinde

Şehremini :

kaplama parçalan olarak kullanılır.

Saray ve devlete ait ta'mirler ve bina işleri ile meş­

Sefer bahşişi : Padişahın ilk defa

sefere gidişinde

gul olan, Galatasaray ve İbrahim Paşa Sarayının yi­

askere verdiği

yecek ve giyeceklerini ve eski ve yeni sarayların, ha­

para.

rem-i hümayunun maaş ve masraflarına bakan ve

Seferli Koğuşu (Hane-i seferli ) : E nderun'un dört odasından sonuncusu

başka vazifeleri olan önemli bir memuriyet idi. Bu

(has, hazine,

kişiler sarayların vekilharçlığını da yaparlardı. 16.

kiler, seferli) . Musikişinaslar, hanendeler, kemankeş­ pehlivanlar, berberler,

yy.

hamamcılar, tellakların

yetiştiği koğuş. Soytarılar (dilsiz ve cüceler)

dan içeri giren elçilerin devlet merkezine kadar yol

da bu

masraflarını da sağlarlardı.

koğuşta idi. Bu koğuştan alim, şair, müzisyen ve bir­ çok sanatçı yetişmiştir. Seferli koğuşu içoğlanları eski ve yeniliklerine göre sipahi bölüklerine verilirler­ di. En büyük zabitleri saray kethüdası idi. Çamaşır­ cıbaşı, hamamcıbaşı, sazendebaşı eskilerden olup za­ bitlerden sayılırdı. Burada iki bıçaklı eski, yani kı­ demli iç oglanı vardı. Padişahların bizzat sefere gitmedikleri zamanlarda ' orduya komuta eden sadrazam, başkomutan. Silahdar ağa ( silahdar-ı şehriyari) : "Erkan-ı havass-ı cüvani" denilen has oda ağalarının ikincisi idi. Törenlerde padişahın kılıcını taşır ve sa­ rayda padişahın kılıç, tüfek, ok, yay, zırh gibi silah­ larını muhafaza ederdi. Maiyetinde beş nefer (lala) , bir kaftancı, bir kilerci, bir tütüncü, yedi nefer ça­ kırsalan ve kilerci başısıyla beraber üç zülüflü' bal­ tacı, yedekçi, heybeci sak ve saire vardı. Silahdar Hazinesi : Hırka-i şerif dairesine bitişik olan arzhane dairesi içinde ve silahdarların

Şehremini d a iresi sarayın birin'ci avlusunda idi. Em­ ·

rinde, sarayda bir şehremini anbarı, ustalar, kalfalar ve bir katip, şehremini halifesi, şehremini ruznam­ çesi gibi maiyeti vardı. Şehreminine bağlı olan baş mimar , mimarlar kendisinin maiyeti gibi idiler. Res­ mi binaların tamirinde, şehremini ile mimar başıla­ rın beraber çalışmaları

Serdar-ı ekrem :

muhafazası altında bulunan

kıymetli eşyalar, silah ve paraların bulunduğu hazine.

Sim sakalar : Sof :

y

Sultan :

Yaya sınıfında olup görevleri peykler gibi, yaya pos­ tacı gibi idi. Tören ve alaylarda padişahın rikabında

(

A

R

görüşme sırasında hizmet yaparlardı.

Saray Şatırlan :

ler,

A

"Ebniye-i hassa müdürlüğü" kuruldu. Şeriat : Kur'andaki hükümlerden çıkarılmış, dini esaslara da­ yanan müslümanlık hukuk yasaları, islam hukuku. Şikar ağaları : Padişahın maiyetinde rikab ağalarından olan ve onun­ la av yapan bir grubun amirlerine denilirdi. Bunlar, detece sırasıyla: Çakırcıbaşı, şahinci başı ve atmaca­ cıbaşı idiler. Bunlar birQn hizmetinde avcıbaşılardır. Ayrıca enderun erkanından ve "erkan-ı havassı cü­ vani" den olan doğancıbaşı ile maiyeti vardı. Şirvan : Bir odanın hacmi içine yapılan ve adaya bakan geri

çekilmiş yarım kat, galeri.

- T -

Gümüş kaplarla su taşıyanlar.

Bir çeşit kumaş.

Tablakar : Sarayda tepsi ile yemek getirenler.

Sokak (çadır eteği) :

Tahrir :

Padişah gezerken görünmemesi için çekilen perde. Soytarılık :

Tahrirat (Kaime) :

Maskaralık yaparak saray halkını ve padişahı da eğ­ lendiren cüceler, hükümdar ile kadınlar arasındaki

anlaşmazlığa yol açıyordu.

1831 de şehreminliği ile mimar başılık birleştirilerek

Yazılı sayım ve tespit, ( Bina tahriri ) gibi. Merkez muamelelerinden, hariçden veya vilayetlerden gelen raporlar.

y

Taife :

= tuğra, mühür-alamet = damga) . ( Ferman, berat, menşUrlardaki alamet-i şerifeden maksat tuğradır) .

(Tevki

Grup, sınıf, tayfa. Tak : Bir açıklığın üst kısmı (genellikle kapılarda) , kemer. Tarih düşürmek : Bir anıtın, binanın tarihini belirtmek amacıyla yazı­ lan aruz manzumenin son satırı ebcet hesabı ile o bi­ nanın inşa tarihini tutması (açıklaması) .

Tavaşi : Hadım ağaları, kısırlaştırılmış kişiler. Tebdilgezmek : Padişahın, bulunduğu yerin durumunu tahkik ve tef­ tiş etmek amacıyla tanınmamak için bir kılıkda gi­

Tülbend ağası : Padişahın sarığını yapan, onunla meşgul olan kişi. -

Telhis, takrir :

Divan müzakerelerinin bir özetinin padişaha sunul­ ması. (Kavanin, nizamat, tevcih, usul, adet : bunların hepsi

padişahın tasdikine muhtaçtır, bunları sadrazam pa­ dişaha arzeder) .

-

Ulema :

Alimler, bilginler, teolojik bilimlerle uğraşan ve bu konuda büyük bilgisi olanlar.

Ult1fe : Maaş, askerin veya diğerlerinin aylık veya senelik aldığı para. -

yinerek halkın içine girmesi.

U

-

Umum hil'atı : Cülus olmasıyla azledilmiş sayılan devlet ricaline, pa­ şa kapısında yeniden hil'at giydirilmesi ve vazifele­ rinin devam etmesi. Sadrazam için bir hatt-ı hüma­ yun yazılır. - V Veladet-i hümayun :

Telhisçi ( telhisi) : Sadrazamların takdim ettikleri yazıları ·saraya götü­ rüp, kapı ağası vasıtasıyla veren kişi. Tesrih-i lihye : Cülusdan sonfa padişahın sakal bırakması. Teşrifat :

Padişahların doğum yılları. Vak'anüvis : Osmanlı imparatorluğunda, divan-ı hümayuna bağlı ve reisülküttab'ın emrinde

devrinin olaylarım yaz­

makla görevli tarihçi. Valde alayı :

Saray adetleri, protokol.

Padişahın annesinin eski saraydan alın.arak yeni sa­

Teşriffıti hil'atı :

raydaki dairesine getirilmesi töreni.

Tören giysisi.

Valde Kethüdası :

Tevki ( nişan) : üzerinde hükümdarın tuğrası bulunan ferman. Tezhip : Altın boya veya varak (ince plak) ile süsleme yap­

Valde Sultanın bütün işlerine bakan devlet ricalinden biri. Valde Sultan ( Mehd-i ulya) : Padişahın anneleri.

ma sanatı. Tezkereciler ( büyük ve küçük) : Katipler.

· Vüzera (Vezirler, vezir) : Osmanlı imparatorluğunda en ileri rütbedeki devlet

Tırnakçı : Has odalılardan, perşembe günleri padişahın tırnak­

memurları (nazır-vekil-bakan) .

larını kesen mabeynci. - Y -

Tuğ : Osmanlılarda hükümdarlık, vezirlik, beylerbeylik ve sancak beyliği alameti olarak, at kuyruğundan yapı­ larak bir sırığın tepesine konur.

(16. yy. da sayısı

7 dir) .

Yeniçeri ocağının en yüksek rüJ:beli subayı.

- Z -

Tuğciyan-ı hassa : Tuğların nakline "ser-tuğciyan

Yeniçeri ağası :

=

tuğcubaşı" memur

Zülüflü baltacılar ( Teberdaran-ı zülüfliyan) :

bölüklerine mensubdurlar. Bunlara "tuğkeş§.n" deni­

Eski saray baltacılarından ayrı olup, sarayda yatıp kalkarlardı. Muhtelif senelerde sayılan 120 ile 200

lirdi.

civarında idi. Enderunun seyyar hizmetleri ile görev­

idiler. Bu tuğcular kapı kulu süvarilerinin silahdar

Osmanlı padişahlarının ve şehzadelerinin imzası, ala­

li idiler. Büyük zabitleri baltacılar kethüdası ( Ka h­ yası ) idi, . ondan sonra ikinci baş baltacı, sonra di­

meti.

vanhaneci ve kilerci baltacısı gelirdi.

Tuğra :

,

T O P K A.P I

Abdurrahman Şeref,

S A RA Y I

B İ B L İ O G RAFYA S I

Topkapı Saray-ı Hümayunu, Tarihi Osma.ni Encümeni Mecmuası, sayılar: 5, 6, 7, 8. 9, 10, 11, 12 (1910-1911) , Ahmet thsan ve Şürekası matbaası, İstanbul, ( sayı 6 da Topkapı Sarayına ait harita) .

Adil, Fikret, Adil, Fikret,

Sanat dostları Harem'de, T.T.0.K. belleteni, sa yı : 105.

40 basamaklı merdivenle inilen hav.uz,. haremin eğlencelerinin

tertip edildiği

Ağın, Ahmet,

Saraylarımız, 3 fasikül, Tan gazetesi matbaası, İstanbul 1965.

Ahmet Rasim,

Resimli ve haritalı

Ahmet Refik,

Lale Devri, İstanbul 1331 (1915) .

Aktepe,

Mür'it-tevarih

Münir,

yerdir (Üstad

öz tarafından muharrire verilen beyanat) , Yeni İstanbul gazetesi, no: 298, 1950.

osmanlı tarihi,

(Şem'danizade

İstanbul

fmdıklılı

1328 (1910) .

Süley man efendi tarihi ) , el yazmalarından neşreden

Münir Aktepe, I. II. A. ( 1730-1777) , İstanbul üniversitesi

Edebiyat

Fakültesi

matbaası,

1976, 1978. Alberti , Eugenio,

Relazione degli ambasciadori Veneti al Senato, 3 seri, 15 cnt, Floransa 1839-63, 3. serinin 3. cildi Türkiye'den raporları kapsar,

(1840-55) .

Ali efendi ,

Künhü! Ahbar, 5 cilt, İstanbul 1006 (1597-98) ,

Ali Nihat,

Topkapı 'Sarayı, Edebiyatı Osmaniye mecmua sı, İstanbul 1918.

Ali Rıza bey,

Saray adetleri, Sabah gazetesi, İstanbul 1927-28.

And,

M.,

'

16. yüzyıl Topkapı Sarayı, Hayat Tarih mec muası, sayı : 1/5.

And, M.,

16. yüzyıl saray ve çevresi, Hayat Tarih mec muası, sayı : 1/5-6.

Andreasyan, Hrand D.,

Eremya Çelebi Kömürcüyan'ın XVII. asırda ıs tanbul adlı eserini ermeniceden türkçeye çevi­

Andreo.ssy,

Antoine-François Comte d', Constantinople et le Bosphore de Thrace, Voyage en 1812-1814

ren notlarla açıklayan, İstanbul 1952.

dans l'Empire Ottoman, Paris 1828. Anhegger,

Mualla Eyüboğlu, Fatih devrinde Yeni Sarayda da harem dairesi var mı iöi �, İstanbul üniver­ sitesi Edebiyat Fakültesi sanat tarihi yıllığı VIII-23, İstanbul 1979.

Angiolello , Giovanni

Maria, Historia Turchesca di Gio Maria Angio lella schiavo et altri schiavi dall'anno 1429 Sui al 1513, Bibi. Nati. fonds 1tal. 1238.

Annales Sultanorum

a Turcis Sua lingua scriputi : ... Yoannes Leunc lavius ... Latine redditos illustravit et auxit, us-

Othmanid a rum,

que adannum, Frankfort 1588.

Arık, Rüçhan,

Topkapı Saraylarında tarih, ülkü dergisi, sayı : 8-86, 1945.

Arnold, Sir Thomas W,

The Ciıliphate, Oxford, 1924.

Arseven, Celal Esad,

Constantinople de Byzance a İstanbul, Paris 1909.

Arseven, Celal Esad,

Eski ilstanbul, 1stan.bul 1935.

Arseven, Celal Esad,

L'art Tur'c, İstanbul 1935.

Arseven, Celal Esad,

·

Türk Sanatı Tarihi, VIII fasikül, Maarif basım evi, İstanbul- 1942, "Saray-ı Cedid veya Topkapı Sarayı".

Arseven, Celal Esad,

La Deıneure turque: Maisons et palais turcs, T.T.O.K. belleteni·, sayı : 128, İstanbu l 1952.

Asım tarihi,

Ceri�e-i Havadis matbaası, İstanbul 1789-1808.

Aslanapa, Oktay,

Archivalien zur Geschichte der Osmanischen Baukunst im 16. und 17. Jahrhunde rt im ToP. kapı Seran Archiv zu İstanbul.

Aslanapa, Oktay,

Yeni araştırmalarda Türk saray ve köşklerinin yeri, Türk Kültürü, sayı : 3, 1963.

Aşıkpaşa zade,

Tarih-i Al-i· Osman, Ali bey yayım.

.Ata, Tayyarzade Ahmet, Tarih�i Ata, 5 cilt (4 cilt) , İstanbul 1291-93 (1874-76) . Atasoy, Nurhan,

Topkapı Sarayı Ziı1üflü Baltacılar Koğuşu, Mil letlerarası Türkoloji Kongresi 15-20/X/1973, yayın: İstanbul 1979, İstanbul üniversitesi Ede biyat Fakültesi Türkiyat Enstitüsü mecmuası.

Ayvansarayi, Hüseyin,

Hadikatıülcevami, Cilt 1, İstanbul 1281.

Ayverdi, E. Hakkı,

Fatih devri mimarisi, İstanbul 1933.

Ayverdi, E. Hakkı,

Osmanlı mimarisinde Fatih devri, 1451-1485, IV cilt, İstanbul 1974.

Baudier, Michel,

Histoire Generale du Seran et de la cours du grand seigneur empereur des Turcs, Paris 1624.

Beaumont, Adelbert de,

"L'Illustration" ( seri makale) , Paris 1847.

Beauvoisins Joseph­ Eugene,

Notice Sur la cour du grand-seigneur, son se rail, son harem, la famille du sang imperial, la maison -militaire et ses ministres, Paris 1809.

Berk, N.,

Le Palais de Topkapı, T.T.O.K belleteni, sayı : 250, 1962.

Bobovi, Alberto,

Bobovi, Alberto,

Serai Enderun, Cive, Penetrale dell' seraglio detta nuovo dei G. Sti. et Re Ottomani, la dec­ rittone del loro vivere e costumi et altri effer citii, da me Alberto Bobovio, Sequolitano Po­ laccho, Fatta a Gual tempo di Sultan strango lato et mel tempo del presente G.S. Sultan Me­ metto, Figliola del predetta Sultan tbrahim, ha qui 'con ufficio di Paggi di musica parecchi anni habitato, Dated Pera May 1665, Brit. Mus. Harı. 3409.

Serai Enderun, ( Anonim) Fransızca tercümesi : "Memoires sur les Turcs", Constantinople 1666, Count Paul Riant Collec tion, Harvard üniv. Ott. 3030. 4.

Bobovi, Alberto,

Nicholas Brenner tarafından ''Serai Enderun" ismiyle almancaya tercüme edilmişti r, Vienna 1667.

Eobovi, Alberto,

Quanto di piu curioso e vago hiı potuto raccorre, C. Magui, Parma 1679.

Bon, Ottoviano,

Il seraglio del gransignore (1608) , ed. Gugliel mo Berchet, Venice 1865.

Boylu, Metin,

Topkapı Sarayında XV. yy. mimarisi, İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk ve tslam sanati kürsü�ü tez çalışmaları, 1975.

Busbecq, de,

Ogier Ghiselin de, Mektuplar, İngilizce tercü mesi: C.T. Forster ve F.H.B. Daniell, 2 cilt, Londra 1881.

:Büker, Oya N.,

Fakül­ Topkapı Sarayı klasik devir tavanlarındaki ka lem işleri, İstanbul üniversitesi Edebiyat tesi Türk ve İslam sanatı kürsüsü, 1971.

. Caedicus, Carbognano, Chalcocondyles,

Chesneau, Jean,

İstanbul'un eski planı, İstanbul 1889, 1794. Comidas de, Descrizione torografica öello stato presen1:e di Constantinopoli, Bessano iniun Cou­ Laonicus, De origine et rebus gestis Tureorum librl decem nuper e Graeco im Lat versi,, C. Clausero ıinterprete ( 1208-1462) , Ba sel 1556. Ed. Charles Le Voyage de Monsieur d'Aramon, Ambassade ur pour le Roy en Levant (1547) , Schefer, Rec.ueil de Voyages, Vol. VIII. Paris 1887.

Chishull, Edmund,

Travels in Turkey and back to England, Lon don 1747.

Choiseul Gouftier,

Comte de, Le Voyage pittoresque de la Grece, 3 vols, Paris 1782-1822.

Çığ, Kemal,

Topkapı Sarayı Müzesi binaları ile iç süsleme leri ve gösterdiği.

,.

T

o

p

K

A

1

p

s

A

R

A

y

I

Çığ,

Kemal,

The Decoration on the Ceiling of the Throne Which Belongs to Mehmet III. in the Reception Room of the Topkapı Palace.

Çığ,

Kemal,

Topkapı Sarayı Müzesi, Türkiyemiz dergisi, 50. yıl özel sayısı, Ak yayınları, İstanbul 1973.

Dallam, Thomas,

Diary of Master Dallam ( 1599-1600) , Early Voyages and Travels in the Levant, Y. Theodo. ren Beut, Printed for the Hakluyt Society (LXXXVII) , London 1893.

Dallaway, James,

Constantinople, ancient and modern, Witth Ex cursions to the Shores and İslands of the arc­ hipelago an to troad, London 1797.

Dayımoğlu, T.,

Fatih devri mimari eserleri, Çinili Köşk, An kara sanat, sayı : 4, 1966 .

Davis, F.,

The Palace of Topkapı in İstanbul, C. Scrfüner's, N� York 1970.

Denizöz, Cansen,

Topkapı Sarayı Harem dairesinde asma bahçe, Sultan m. Osman köşkü, Sultan I. Abdülha­

mid yatak odası, Sultan

III.

Selim alt kat odası, İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk

ve İslam sanatı kürsüsü tez çalışmaları, 1973. Description de la ville de

Constantinople et autres lieux sujets au Grant Turc, commençant par une singuliere descrip­ tion des officiers de son serail (1541) , Bibl. Nat. Anciens fonds fr.

Dethier, P-A., .

Le Bosphore et Constantinople, Vienna 1873.

Dikmen, Emel,

Topkapı Sarayı ahşap kapı ve pencere kanat ları, tstanbul üniversitesi

Edebiyat Fakültesi

Türk ve İslam Sanatı kürsüsü tez çalışmaları, 1974.

Dilich, Wilhelm

Eigendliche Kurtze beschreibung und Abriss dero.. Stadt Constantinopel, . Cassel 1601.

Du Loir,

Les Voyages du sieur Du Loir, Paris 1654.

Ebersolt, Jean,

Le grand Palais de Constantinople et livres des ceremonies, Paris 1910.

Ebersolt, Jean,

Sanctuaires de Byzance, Paris 1921.

Ebersolt, Jean,

Constantinople et les voyageurs du Levant, Pa ris 1919.

Edwards, A.M.,

The Turkish Palaces of the Bosphorus, The Architectural Review , Vol. XC, October 1941.

Eldem, Halil Edhem,

Sinan Paşa köşkü, Şehbal mecmuası, no : 60, İstanbul 1328-1911 .

Eldem, Halil Edhem,

Topkapı sarayı rehberi, Türkçe ve Fransızca, İs tanbul 1925.

Eldem, Halil Edhem,

Le Palais de Topkapou ( Vieux Serail) , Librai rie Kanaat, İstanbul 1931.

Eldem, Halil Edhem,

Topkapı Sarayı, T:O.E. mecmuası, 1326-1327

Eldem, Halil Edhem,

Kayıkhane Ocağı, Şehbal mecmuası, no : 75, İs tanbul 1911.

Eldem, Sedad H.,

Köşk ve Kasırlar I-II, DGSA yayınları, İstan bul 1969-1973.

Eldem, Sedad H.,

Topkapı Sarayı, Sebat yayınevi, Kanaat kitab evi, İstanbul 1931.

Eldem, Sedad H.,

Türk m'imari eserleri., Yapı ve Kredi Bankası yayınları, İstanbul 1976.

Eldem, Sedad H.,

Türk Bahçeleri, Apa basımevi, İstanbul 1976.

Eldem, Sedad " H.,

Elif,

Naci,

Emler, Selma, Encyloperue de L'tslam

(I-IV) ,

Erdoğan,

Enderunoğlu, N., ,,,.

..

Erel,

Muzaffer, ·

Gülter '

Ereınya, Çelebi

Kömürcüy an,

( 1911 ) , Fransızca kitabın türkçesi.

İstanbul Anıları, 1. Cilt, İstanbul 1980.

Çinili Köşk, Türk düşüncesi, sayı : 5/30, 1956. Topkapı Sarayı restorasyon çalışmaları, Türk sanatı tarihi araştırma ve incelemeleri 1, DGSA Türk sanatı tarihi enstitüsü yayını, İstanbul 1964. tslam ansiklopedisi türkçesi (ge nişletilm'iş) 1943. Topkapı Sarayı sahasındaki meşhur köşklerden birkaçı, T.T.O.K. belleteni, sayı : 98, 1950 . Osmanlı devrinde İstanbul bahçeleri, Vakıflar dergisi, sayı : 4, Ankara 1958. Topkapı Sarayı cariyeler bölümü, İstanbul Oni versitesi Edebiyat Fakültesi Türk ve tslam sa­ kü�üsü, 1971.

natı

tstanbul tarihi,, tercüme :ve notlar H.D. And reasyan, İstanbul 1952.

Ergin, Osman,

Türkiye Maarif Tarihi, Cilt: 1. Osman bey matbaası, İstanbul 1939.

Erkins, Ziya,

Topkapı Sarayı, Motif basımevi, İstanbul 1959.

Es'ad efendi, Evliya Çelebi

Teşrifat-ı Kadime.

1

Seyehatnamesi, 5 cilt, Necib Asım, İkdam mat baası 1314 ( 1896) tstanbul, tngilizce tercfune. si : Ritter ve Hammer, 2 vols, London 1834, La tin harfleri ile basımı (1970) İstanbul,

Eyice, Semavi,

İstanbul, Petit guide a travers les monuments bysantins et turcs, İstanbul 1955.

Eyice, Semavi,

Mahmut H. Şakiroğlu, Tahsin öz ve Bihliograf y.a:sı, Tarih Kurumu belleteni sayı 152, Ankara

]

] ]

1974.

J

Le voyage d'İtalie du Messieurs Fermanel, Bau. doin de Launey et de Stochove .(1630 ) , Rouen 1664.

Fermanel

Fauvel,

Flachat, Jean Claude,

Observations sur le commerce et les arts d'une partie d'Europe de l'Asie de l'Afrique et me­ me des Indes orientales, 2 cilt, Lyon 1766.

Batidoin de

Launey et Stochove,

Türkçeye

_

Fontmagne, Baronne Durand de,

Un sejour iı. l'ambassade de France a Constantinople (1856-1858) , Paris 1902, viren : Gülçiçek Soytürk, İstanbul 1977.

çe­

Gaspard,

Aya Sofia Constantinople from the Original Drawings by Chevalier Gaspard Fossati, Lon­ don 1852.

Galland, Antoine,

Journal pendant son .sejour iı. Constantinople (1672-1673) , ed. Charles Schefer, Paris 1881.

Gedöyn, le Turc,

(consul de France a Alep 1623-1625) , Journal et correspondance, Paris 1909.

Fossati, Chevalier

Gerlach,. Stephan,

Stephan Gerlachs dess aeltern tage-buch der von zween glorwurdigsten romischen Maximiliano und Rudolpho beyderseits den an dern dieses nahmens

Kaysern

höchstseeligste gedach­

tniiss an die ottomanische Pforte zu Constanti nopel abgefertigen gesandtschaft ete, Frankfort

1674.

Geuffroy, F. Antoine,

Etat de la Court du grand Turc, Paris 1662.

Geuffroy, F. Antoine,

Briefve description de la Court du grand Tur'C, Paris 1542-1546.

Gilles, Pierre,

Antiquities of Constantinople, translated from the Latin by John Ball,, Landon 1729.

Grelot, Guillaume­ J oseph,

A late voyage to Constantinople... as also of the City of Constantinople, Wherein is particularly

describ'd the grand seraglio and chief mosques ete.. . (1680) , Fransızcadan tercümesi : J. Phi­

lips, London 1683. Gurlitt, Corneli.us,

Die Baukunst Konstantinopels, 2 vols, Berlin 1907-1912.

Gurlitt, Cornelius,

"Der Serai in Konstantinopel", Beitrage zur Kenntnis des orients, XIII (1915)

Gurlitt, Cornelius,

Zur Topographie

Konstantinopels

gang Heft I.,_ Leipzig 1911. Gurlitt, Cornelius, Gülersoy,

Çelik,

Güreli, N., Gürger, Emine,

·

a

im XVI. Jahrhundert, Orientalisches Archiv, II. J hr

­

Konstantinopel, "Die Kultur" Yayın serisi, 31-32 cilt, Berlin 1908. Geçmiş zaman köşkleri, T.T.O.K. belleteni, ·sayı : 172, 1956. Topkapı Sarayında deneme, tlgi dergisi, sayı : 11, 1970.

Topkapı Sarayı tavan süslemeleri, İstanbul üni versitesi Edebiyat Fakültesi Türk ve İslam Sa­ natı kürsüsü tez çalışmaları, 1971.

Habesci, Elias,

Etat actuel de l'Empire Ottoman... avec une description particuliere de la cour et du serail du grand seigneur (1784) , İngilizce tercümesi : M. Fontanelle, Paris 1792.

Hacı Kalfa

rli, ( Hacı Halife Mustafa) Katip Çelebi, Cronologia Historica, Türkçeden tercümesi: Rinaldo Ca Venedik 1697.

Hacı Kalfa,

Katip Çelebi, Cihannüma, İngilizceye tercümesi : M. Armain, Bibl. Nat. fond fr.

Hafız tıyas bey,

Letaifi Enderun, İstanbul 1859.

Halil Ganem,

Les Sultans Ottomans, 2 vols, Paris 1901-1902-

'T

o

p

1Iammer- (Purgstall) , 1Iamme r, J. von, 1Iammer., J. von,

K

A

p

1

s

A

R

A

y

Joseph Freiherr von, Des Osmanischen Reichs staatsverfassung und staatsveıwaltung, 2 vols, Vienna 1815.

Constantinople und der Bosphoroa, 2 vols, Vienna 1822.

Histo'ire de l'Empire ottoman, Almancadan tercümesi: J.J. Hellert, 18 vols� ve Atlas, Paris

1835-41.

Hayat tarih mecmuası, Heyd, U.,

Topkapı Sarayı Harem dairesi, Altın Yol, sayı : 1/4, 1965. Bab-ı Hümayun, Encyclopedia of İslam I, London and Leiden 1960.

1Iierosolimitano,

Domeniko, Relatione della gran citte di Constantinopoli 1580-90 (Murad m. Hekimbaşısı) , yazma olarak British Museum'da.

Hisar, A. Şinasi,

Geçmiş zaman köşkleri, Varlık yıllığı, 195 5.

!nciciyan, P.G.,

18. asırda İstanbul, tercümesi : Hrand D. Andreasyan, İstanbul Enstitüsü yayınları 43, ·İstan­

bul 1976. 1zzet,

.

Kahraman, Mehmet, . Kandemir, Karakaya, Aydın

The chamber of Hekim-Bashi, the first pharmacy, the tower of Bash-Lala, İstanbul 1933. Topkapı Sarayında hekimbaşi odası- Sepetçiler köşkü-Mecidiye köşkü, İstanbul Edebiyat Fakültesi Türk ve İslam sanatı kürsüsü tez çalışmaları, 1972 . Topkapı Sarayı hakkında, T.T:O.K. sayı: 92, İstanbul 1949. Topkapı Sarayı harem dairesi yemiş odası süslemeleri, İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk ve İslam sanatı kürsüsü tez çalışmaları, 1973.

Koçu, Reşad Ekrem,

Topkapı Sarayı, İstanbul 1960.

Koçu, Reşad Ekrem,

İstanbul ansiklopedisi.

Konyalı, t. Hakkı, Konyalı, t. Hakkı, Kritovulos, Mikhael,

La Barte, Jules,

üniversitesi

İstanbul Abideleri : İstanbul sarayları, At Meydanı sarayı, Pertev Paşa sarayı, Çinili Köşk, Cilt: 1, Burhanettin matbaası, İstanbul 1943. Çinili Köşk, Sırça Saray, T.T.O.K. sayı: 148, İstanbul 1954. Sultan Mehmet II tarihi: C. Müller, Fragmenta Historicorum Graecorum, Par1s 1870- Ph. A. Dethier, Monumenta Hungariae Historica, 1872 Budapest- Karolidi, Ta.rih-i Sultan Mehmet Han-ı sani, T.O.E. mecmuası e'k i, İstanbul 1912- Muzaffer Gökman, Karolidi sadeleştirilmişi, İstanbul 1967. Le Palais İmperial de Constantinople et ses abords, Paris 1861.

Lamartine, Alphonse de, Türkiye tarihi, 6 cilt, 1860, Türkçeye hazırlayan : M.R. Uzmen, Tercüman 1001 temel eser 40, İstanbul. La Motraye, Aubry 'de,

Travels through Europe Asia and Part of Af rica With Pro'per Cutts and Maps, 2 vols, Landon 1723, Fransızca basımı 1727, 3. cilti Fransızcadan İngilizceye 1732. ·

Lampe, Melek Celfil,

Le Vieux Seran des Sultans, Çituri biraderler basımeV'i, İstanbul 1959.

Lane Poole, Stanley,

The story of Turkey, London 1886.

Leila Hanoum,

Le Harem tmperial, Calman I.kvy, Paris 1925.

Levey, Michael,

Topkapı Palace: my wonder of the world, T.urkish Treasures (Cultur, Art, Tourism Magazi­ ne) , İstanbul 1978/I.

Lorichs, M.,

Konstantinopel Unter Sultan Süleyman dem grossen aufgenommen im Jahre 1559 durch Mel­ chior Lorichs aus Flensburg, Munich 1902. 121 platea... by M. Lorichs, 1570-1583 in the British Museam Li'brary.

Lütfi Paşa,

Tarihi Al-i Osman, İstanbul 1340-1921/22.

Mamboury, Ernest,

Constantinople Touristes Guide, Galata 1925.

Mamboury, Ernest,

İstanbul Rehberi Seyyahin, tercüme eden: Osman Ergin, İstan!Jul 1925.

Mamboury, Ernest,

Le Harem des sultans, "L'IDustration" sayı 4553, 1930 Paris.

Mauranct, Jerôme,

Me!J.met A rif, Mehmet Refik bey,

ttineraire de Jerôme Maurand (1550) .

osm

Kanunname-i fil-i Osman suret-i Kat-ı Hümayun-u Sultan Mehmed Han, Tarih-i Osmani En­ cümeni mecmuası . 13-14, İstanbul 1912.

örs,

Mehmet II zamanında saray mekteb; teşkilatı, Edebiyatı Osmaniye mecmuası 39, tstanooı

1331-1915.

Köprülüler zamanında saray mektebi, Edebiyatı Osmaniye mecmuası, İstanbul 1331-1915.

Mehmet Refik bey,

Saray mektebinin lalaları, Edebivatı Osmaniye mecmuası, İstanbul 1331-1915.

Mehmet Refik bey,

Topkapı Sarayında Kara Mustafa Paşa köşkü, Tarihi Osmani Encümeni mecmuası, Ekim ts. tanbul 1333-1917. Enderunu Hümayun devairi aliyesinden arz odası, Tarihi Osmani Encümeni mecmuası, 38., İstanbul 1916.

Mehmet Refik bey,

Enderunu Hümayun kütüphane.si, T.O.E. mecmuası, no: 40, İstanbul 1916.

Mehmet Refik bey,

Selim-'i salis devrinde nizam-ı devlet hakkında mütalaat: mecmuası, no : 38, İstanbul 1916.

Mehmet Süreyya,

Sicilli Osmani, 4 cilt, İstanbul 1308-1890.

Mehmet Ziya,

İstanbul ve Boğaziçi, 2 cilt, İstanbul 1336-1920.

Melling, Antoine-Ignace,

Voyage pittoresque de Constantinople et des rives de Bosphore, 2 vols, Paris 1807-24.

Millingen, A. Van,

Constantinople, London 1906.

Millingen, A. Van,

Byzantine Constantinople, London 1899.

Miller, Barnette,

Beyond the sublime porte "The grand seraglio of İstanbul" New Press, 1931.

Miller, Barnette,

The palace school of Muhammed the Conqueror, Mass. 1941

Tatarcık Abdullah

ÖZ,

no:

efendi, T.O.E.

öz , öz,

öz , öz

öz ö2 P; p; p

Haven, Yale

üniversity

'

Montague, Lady Mary

(Pierrepont) Wortley, The Letters and Works, ed. by her great Grandson Revised by W. Moy Thomas, 2 vols, London 1898.

Montague, Lady Mary

( Pierrepont) Wortley, Madame Montague'nün Mektupları, Türkçeye tercümesi : Ahmet Re­ fik, T.O.E. mecmuası, no: 19-20-21-22-23-24, 1329 (1912) .

Mordtmann,

Esquisse topographique de Constantinople, Lille 1892.

Murhard, Frederick,

Ansichten von Kons.tantinopel und den Kaiserlichen

Naili Abdullah Paşa,

Divanı Hümayuna ait teşrifat, T.O.E. mecmuası , no : 1 6 (93) , İstanbul 1926.

Naima tarihi,

6 cilt, matbaa-yı amire, İsta.nbul 1884-1886.

Nicolay, Nicolas de,

Government of the Ottoman Empire in the Time of Suleiman the Magnificent,

(1805) , II ( 1805) , IV (1806 ) .

ÖZ,

ÖZ,

Mehmet Refik bey,

Mehmet Refik bey,

öge1

Serail, 7 vols, St. Petersburg

ete.., I

Cambridge

1913.

Oberhummer, Eugen,

Constantinopolis 1899, ( Melchior Lorichs'in İstanbul panoraması gravürünü tanıtmıştır) .

Ogan, A.,

Topkapı Sarayının ihtiva ettiği Türk sivil mi marisine ait binalar ve müze Yeni Türk,, sayı: 9/88, İstanbul 1949.

Ogan, A.,

Le ·Palais de Topkapı, La Turquie Kemaliste, Ankara 1935.

Ohsson,

Ignce Mouradja d'Ohsson, Tableau General del'Empire Ottoman, 3 vols, Paris 1787-1790-1820.

Orgun, Zarif,

Çinili Köşk, Arkitekt, sayı: 11/11-12, İstanbul 1941.

Orgun, Zarif,

Alay Köşkü, Arkitekt, sayı: 31/309, İstanbul 1962.

Orgun, Zarif,

Kubbealtı ve yapılan merasim, "Güzel Sanatlar" mecmuası, İstanbul 1949.

Osman Hamdi bey,

Topkapı Sarayı rehberi.

kolleksiyonları,

p F E

o

p

osman, Rıfat, ögel, Semra,

örs, Hayrullah, ÖZ, Tahsin,

ÖZ, Tahsin,

ÖZ, Tahsin,

öz, Tahsin, öz, Tahsin, öz, Tahsin,

öz, Tahsin,

r

K

A

p

1

s

A

R

A

y

tncili Köşkü resmi hakkında, milli mecmua, 79. Bir Türk sarayının hi'kayesi, Türk kültürü, sayı: 8, Ankara 1963. Haremin muamması, Türkiyemiz,, sayı: 2, İstanbul 1970. Tavanlarımız, "Güzel Sanatlar" dergisi 5, Ankara ].944. Topkapı Sarayı müzesi, İstanbul Halkevleri dergisi, no: 9, İstanbul 1944. Topkapı Sarayı mutfakları ve yemekleri, İstanbul Halkevleri dergisi, no: 30, İstanbul 1946. Topkapı Sarayı müzesi onarımları, "Güzel Sanatlar" Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çıka­ rılan sanat dergisi, No: 6, Milli Eğitim basımevi, İstanbul 1949. The Topkapı Sarayı Museuni, 50 Masterpieces, İstanbul 1952. Hırka-i Saadet dairesi ve Emanat-ı Mukaddese, İstanbul 1953. Topkapı Sarayında Fatih Sultan Mehmet II. ye ait eserler, Türk Tarih Kurumu yayınların­ dan XI, seri no : 3, T:T.K. basımevi, Ankara 1953.

özkan, Erol,

Topkapı Sarayındaki ocaklar "şömineler" harem ve köşklerde, İstanbul üniversitesi Edebi­ yat Fakültesi Türk ve İslam sanatı kürsüsü tez çalışmaları, 1973.

özkan, Erol,

Topkapı Sarayının şömineleri, VI. uluslararası Türk sanatı kongresi, 3-7 September 1979 Mü­ nib.

Pakalın, Mehmet Zeki,

Osmanlı tarih terimleri (deyimleri) sözlüğü, 3 cilt, İstanbul 1946-54.

Pardoe,

Miss Julia and BarOett, N.H. Beauties of the Bosphorus, Landon 1840.

Paspates, A.,

The Great Palace of Constantinople, yunancadan tercümesi : Metcalf, London 1893.

Penzer, N.,

The Harem, Landon 1936.

Petis de la Croix, Petis de la Croix,

Pocqueville,

François, Memoires d.u Sieur de la Croix, ey devant secretaire de l'ambassade de Constanti­ nople, 2 vols, Paris 1684.

François, Etat General de l'Empire Ottoman depuis sa fondation jusqu' a present et l'abrege des vies des Empereurs par un Solitaire Turc (Hezar-ı fen Hüseyin) , traduit en françis, 3 vols, Paris 1695. F.C.H. Laurent, Voyage en Moree a Constantinople en Albanie ( 1798-1801 ) , 3 vols, Landon

1768.

Raşit tarihi,

Cilt I, İstanbul 1153 (1740 ) .

Rycaut, sir Paul,

The Present state of The Ottoman Empire containing the Maxims of the Turkish Politic. . and a particular Description of the· Seraglio, Landon 1668.

Rycaut, sir Paul,

History of the Tuı:'kish Empire from the Year 1623 to the Year 1677 Containing the Reigns of the three Emperors viz.. Sultan Murat, Sultan İbrahim an Sultan Mahomet iV his . son, The XID Emperour now Reigning, London 1680.

Saint Maurice, A. de,

La cour Ottomane ou l'Interprete de la Porte qui explique toutes les charges et les fonctions des officiers du Serail, Paris 1673.

Sakısian, A.,

Les faiances du hain de Selim au Harem du Vieux Sera'il, Milanges Syriens.

Saney,

Achille de Harlay (Baron de la Mole) , Description du Serail, Bibl. . Nat. fonds fr. 1929.

Sancy,

Achille de Harlay (Baron de la Mole) , Correspondance de Turquie, Bibl. Nat. fonds fr. 7095.

Sandwich, Earl of,

A voyage round the Mediterranean, London 1799.

Şehsuvaroğlu, H.Y.,

Topkapı Sarayı, T.T.O.K. belleteni, sayı : 130-131,, İstanbul 1952.

Şehsuvaroğlu, H.Y.,

Topkapı Sarayında altın yol, T.T.O.K. belleteni, sayı : 137, İstanbul 1953.

Şehsuvaroğlu, H.Y.,

Arz odası , T.T.O.K. beHeteni, sayı : 148, İstanbul 1954.

Şehsuvaroğlu, H.Y.,

İstanbul Sarayları, Doğan Kardeş basımevi, İstanbul 1954.

Şehsuvaroğlu, H.Y. , Sencer, M. Füsun,

İstanbul Sarayları , T.T.O.K. belleteni, sayı : 164,, İstanbul 1955.

Top�apı Sarayı hamamları, İstanbul üniversi tesi Edebiyat Fakült:esi Türk ve tslam sanatı

kürsij.sü tez çalışmaları, 1971. Sertoğlu, Mithat,

Kubbealtı ve Divan-ı Hümayun, resimli tarih mecmuası, 31 Temmuz 1952.

Sertoğlu, Mithat,

Topkapı Sarayı, Resiml'i Tarih mecmuası, No : 5/60, Aralık 1954, İstanbul.

Sev.engil Refik Ahmet,

Miıihim bir sanat varlığı : Topkapı Sarayı müzesi, üstad Tahsin öz'ün verdiği değerli maıu.

mat., Sanat yıllığı, İstanbul 1950. Silahdar Mehmet ağa,

Silahdar tarihi, C. 1-2, Devlet matbaası, İstanbul 1928.

Suphi,

Tarih-i Suphi, .... .

Taeschner, Franz,

Alt İstanbuler Hof und Volksleben, Hannover 1925.

Tansuğ, Sezer,

Topkapı bütününün niteliği

üzerine bir deneme, "Yapı" dergisi, sayı : 11, İstanbul 1975 .

Tavernier, Jean Baptiste, Nouvelle relation de l'interieur du Serail du Grand Seigneur, Paris 1675. İngilizceye tercü­ mesi : J. Phillips, London 1678. Terzioğlu, Aslan,

Eine Bisher unbekannte ltalienische Quelle Zur Baugeschicte des Topkapı-Palastes in tstanbul ( bugüne kadar bilinmeyen İtalyan kaynaklarına göre Topkapı Sarayı ) , VI. uluslararası Türk

Tezcan, Hülya,

Topkapı Sarayı müzesi harem dairesi hamamları, Kültür ve Sanat, sayı : 5, Kültür Bakanlığı İstanbul 1977.

Tezcan, Hülya,

Die Dampfbader des Topkapı Serails, T.T.O.K. belleteni, 37/316, İstanbul 19.'73.

Thevenot, Jean de,

Travels into, the Levant, London 1687.

Thubron, Colin,

Les Grands Cites; İstanbul, Time-Life yayı,nları, Amsterdam 1978,

Tournefort, Fit. de,

Relation d'un voyçıge du Levant, I-II, Paris 1717.

T.T.E.,

tstanbul'un sarayları, T.T.O.K. belleteni , sayı: 151, İstanbul 1954.

Tunay, Mehmet, İ.,

Marmara denizi surları ve İncili köşkü, Arkitekt 1970, cilt: 39, sayı : 338.

sanatı kongresi, 3-7 September 1979, Münih.

Türkay, C.,

Türker, Semiramis,

·

Topkapı Sarayı müzesi 'iç.indeki köşkler, T.T.O.K. belleteni, sayı : 190, İstanbul 1957. İstanbul surlarına Türklerin ilaveleri ve Sfır-u Sultani, İstanbul üniversitesi Edebiyat Fakül·

tesi Türk ve İslam sanatı kürsüsü tez çalışmaları. 1972.

Uzunçarşılı, 1. Hakkı,

Kapıkulu ocakları I, Ankara 1943.

Uzunçarşılı, 1. Hakki,

Osmanlı devletinin Saray teşkilatı, Ankara 1945.

Ünver, A.S. - Sözen, M.,

Çinili köşkün altın renkli nakışları, Arkitekt, 80-83, İstanbul 1943.

Ünver, A. Süheyl,

Fatih'in Çinili köşkü, T.T.O.K belleteni, sayı : 160, İstanbul 1955.

Valle, Pietro della,

Viaggi descritti da lui medesimo in lettre faıniliari all' erudito suo amicp Mario Schipano,

Venice 1661-63, Fransızca tercümesi : voyage en Turquie, Egypt, Palastine, Perse, Indes Orien· tales, Chypre et autres lieux, 8 vols, Paris 1745.

Vasıf tarihi, Vigenere, Balaise de,

Vasıf tarihi

(Tarih-i zeyl-i İzzi ) , 1166

(1752) 1183 (1769) .

tııustrations de Blaise de Vigenere Bourbonnois sur l'histoire de Chalcondile Athenien, Conti· nuation of Chal'cocondyles, Histoire de 'la deca dence de l'Empire Grec at etablissement de ce· luy des Turcs .. De la traduction de Blaise de Vigenere Bourbonnois, Rouen 1660. (Bak: Lao­ niçus Chalcocondyles) .

Yoannes Leunclavius,

Annales Sultanorum Othmanidarum a Turcis Sua lingua scriputi... Latine redditos illustra·

Yücel, Erdem,

Altın yol ve Takkeci Camii çinileri, Tür'kiyemiz, sayı : 18, Ak yayınları, İstanbul 1976.

Yüksel, O.,

İstanbul saraylarında ad!m adım Topkapı Sara yı, Hayat Tarih mecmuası, sayı: 1/2, İstanbul

vit et auxit usque adannum, Frankfort 1588.

1965.

Walsh, Robert,

Narrative of a Journey from Constantinople to England, London 1828.

Walsh, Robert,

Residence at Constantinople, London 1836.

Walsh, Robert,

Constantinople and the Scenery of the Seven Churches of Asia Minor, tllustrations by

Withers, Robert,

A Description of the grand Seigneur's Seraglio

Zeki, Mehmed,

Teşkilatı atikada defterdar, Tarihi Osmani Encümeni mecmuası, no : 16 (93 ) , İstanbul 1926.

T.

Al­

lom, London 1839. rims, vol. II-Lib. II, London 1625.

or Turkish Emperors court Purchas his Pilg�

i N D E K S C*>

A

Baş Kapı Gulamı Ağalan Dairesi ve Ocağı 33, 36, 37, 49,

Adil Köşkü (Adalet Kasrı=Kasr-ı adl=Kule) 66, 70 Adil Şaıh Sarayı 63 Ağalar Camii 32, 36 Ağa Bahçesi 65 Agra ( Laıhur - Hindistan) 62 Ahır Kapı 64, 65 A hırlar (İstaıbli amire) 64, 66 Ah.met III Kütüphanesi 25, 66/ 69, 70, 194, 197 Ahmet III Yemek Odası 40, 43, 45, 82, 97/ 131, 132, 209,

210, 214 ı::;--

Akağalar Koğuşu 23, 24, 25, 31

Alay Köşkü 11, 68, 69

Alay Meydanı (Kese Meydanı) 15, 16, 64; 70, 96 Altın Yol 38, 39 ,41, 43, 50, 67, 81, 82 Amasya Sarayı 63 Ara'ba Kapısı 31, 67

Arkeoloj_i Müzesi 65

ArZhane 26, 27 Arz Odası 22, 25, 64, 66, 74, 95/ 68 Askeri Dikimhaneısi 14

Askeri Müze Binası (Sent İren Kilisesi) 65/3 A.slanhane 65 Aşçılar Koğuşları 16 Aya İrini Kilisesi 14, 15 Aya Simeon Sütunu ( Got Sütunu) 13, 15, 30/3 Aya Sofya Camii (Kilisesi) 21/3 B

Bab-ı Ali (Paşa Kapısı) 11, 21, 65 Bab-ı Hümayun 15, 21, 23, 65, 66, 68, 69/31, 32, 33 Babüssaade 8, 15, 16, 21, 22, 23, 64, 65, 96 Babüssaadetfü Aliyye (Ağaları Koğuşu) 73 Babusselam (Orta Kapı) 15, 16, 23, 69/36, 37 Bağdat Köşkü 28, 31, 39, 42, 45, 46, 47, 48, 67, 78, 79/89, 215

Bahçe Kaıpı 8 Bahçe Saray 62, 64 Balıkhane Kapısı 8, 14 Baltacılar Koğuşu 17, 18, 31, 67, 73/57, 58, 59, 60 Başkadınefendi Dairesi 41 lı Yer ve bina isimlerinin geçtiği, metinlerdeki sahife numara·

lan ince, rölöve ve fotoğrafların levha numaraları kalın ra­ kamlarla belirtilm iştir.

83

Bevvaban (Kapıcılar D airesi) 68 Beşinci Yer (Beşinci Taıbaka) 13 Beşirağa Camisi ve Hamamı 17/62; 235 Birinci Avılu 99 Birinci Yer 15, 16, 65/176, 177

Birim 15 Boboli Enderun Krokisi 66

Bosna Sarayı 63 Bostancıbaşı Dairesi 13, 65 Bostancılar Ocağı 65 Buhara, Samani Sarayı 62 Buhara, Şemsabad Sarayı 62 Büyük Oda Gılmanı Koğuşu 66, 73, 95 c

Cariyeler Dairesi ve Taşlığı 3ı8, 39, 40, 49, 67, 81, 83/143, 144, 145, 146, 234 Cariyeler Hastaıhanesi 49, 67, 79, 81, 83/147, 148, 234: Ceıbehane 12, 65/3 Cebehane Meydanı 14,/3 Cenazelik 49 Cihannüma Kasrı (Hünkar Kasrı) 64, 70 Cinlerin Meşvere't Yeri 82 CirU Meydanı 14, 65/3

ç

Çadır Köşkü .79 Çeşme Avlusu 24 Çeşmeli Sofa 39, 43 Çinili Köşk 11, 12, 15, 65, 96, 99/ 7, 8 Çizme Kapısı 8, 65 D

Darphane 65/3 Darphane Kapısı 8,, 65 Darphane Köşkü 99 Darüssaade Ağası Dairesi 31, 36, 37, 38, 4 9 Deavi Kasrı 11/3 Değirmen KapJJsı 8, 65 Değirmen Ocağı 8, 65 Demir Kapı 8, 11, 12, 13, 65, 67/ 3 Demir Yolu 1 2 Dergah-ı Ali (Orta Kapı) 3 Dimet:oka Sarayı 63

Divan-ı Hümayun S alonu ( Divanhane, Divan Odası) 19, 20, 21, 64, 65/3 Diven Yeri l6, 22, 64, 65, 66, 67, 70, 71, 96 Divit Odası 20 Dış Hazine ( A. Şeref Bey : İç Hazine ) 71, 96/48, 49 Dolap Ocağı ( Kubbesi) 31 Dördüncü Avlu 2'8, 30, 66, 78, 79, 99/3

E Edirne Yeni Sarayı 62, 64 Enderunu Hümayfın 15, 67, 75, 81/65, 66 Erderfınu Hümayun Kütüphanesi 25, 66/69, 70 Enderun Av1usu (Enderun Meydanı) 66, 67, 73, 75, 76, 77, 95, 96/65, 66, 85, 86 Enderun Okulu (Mekteıbi) 25, 79 Enderun Mescidi 28, 66 Eski Saray 64 Esvap Köşkü 79 Evkaf Nezareti (Evkaf Bakanlığı) 11, 65/3 F Fatih Köşkü ( Köşkleri) 74 , 15, 77, 96/71, 72, 182, 183 Fil Bahçesi 67, 78, 80 Fil Kapısı 65, 80.· 3 Fetihpur Sikri Sarayı 63 Fodlahane 65 G

Gazne, Sultan Mesud III Sarayı 62 Gülhane Askeri Rüşdiyesi 14 Gülhane Hastahanesi 65 Gülhane Kasrı 65, 99/14 Gfüihane Kapısı 65 Gülhane Meydanı 12, 13, 65, 67/3 Gülhane Parkı 80 H Hacı Beşirağa Mescidi 3 Hadaik-i Hassa (Has Bahçe) 3_ Hamlacılar Kapısı 6·5 Hamlacılar Ocağı 65 Haremi Hümayun ( Harem Dairesi ) 115, 31, 38, 67, 80, 81, 96/98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108,

174, 175

Haremi Hümayun Arnba Kapısı 31 , 38 Haremi Hümayun Baıhçesi 49, 64, 80 Haremi Hümayun Camii 33 Haremi Hümayun Kapısı (Akağalar Kaıpısı) 33, 38 Haremağafarı Dairesi 35 Haremağaları Nöbetçi Odası 34, 35 Has Ahır 17, 32 Has Bahçe 12, 13, 65, 79/93, 94, 95, 96, 97 Has Fırın Kapısı 21, 65 Has Oda ( Hanei Hassa) 26, 27, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 80, 81

Has Odalılar Koğuşu 73, 7'7; 95

F

Hasanpaşa Köşk.Ü 65 Haseki_l er Koğuşu 13 Hastahane ( Saray Hastahanesi) 65 Havuz 29/89 Havuzlu Köşk 66, 73, 74, 95/67 Hazine Dairesi ( Hazine-i Hümayun) 25, 26, 73, 74, 75, i.

l ı ]

96 Hazinedar Dairesi 39, 40, 41, 48 Hazinei Hümayun Koğuşu (Haızinei Hümayun Hadeıne.cleri Üçüncü Koğuşu) 26, 66, 73, 77 Hazine Ketlıüdalığ ıDairesi 26, 73 Hekimbaşı Kulesi (Lala Kulesi) 66, 7'8, 79 Helvahane ( Reçe�hane ) 16, 71 Hemedan, Selçuklu Sarayı 62 Hırkai Saadet Dairesi ( Kutsal Emanetler) 15, 26, 27, 29. 38, 50, 67, 73, 74, 7'5, 77, 78, 81, 82, 96/77, 78, 79, 80,

81, 82, 83, 84, 184, 185, 186, 187, 188

Hindistan 66 Hünkar Hamamı 40, 4-6, 82, 89 Hünkar Kasrı 64 Hünkar Sofrası 39, 40, 41, 43, 44, 4'5, 46, 49, 75, 82, 89, 97 ' 127, 128, 129, 130, 204, 205, 206, 207, 208 ı İç Hazine 20 İç Saray 65, 75/16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27,

28, 29, 30, 63, 64, 170 ldil 62 İftariye Kameriyesi (Meh'taıplık) 29, 78, 79 İkballer Avlusu (Maıbeyn Taşlığı) 81 İkballer Dairesi ( Şefhzadelerin Cariyeleri Dairesi) 43, 82, 96/109, 110, 111, 112, 113, 114, 211, 212, 213, 221, 222,

223, 224, 225 İkinci Taşlık 42, 43· İkinci Yer (Aı'Vlu) 15, 65, 66/176, 177 İncili Köşk (Sinan PaŞa Kas:rı) 13, 79, 99/9 İncirlik 29, 67, 78, 79, 80, 81 İncirlik iKôşkü 80, 81, 82 İsfaıhan, Selçuklu Sarayı 62 İsib.akiye Kôşkü 13 İshaıkpaşa Köşkü 65 İstapıbul Yeni Sarayı 64 K Karakol 2'8 Kadınefendiler veya Kalfalar Dairesi 38, 39, 41, 43, 50, 83 Kafes (Şimşirlik) 81/199, 200 Kapı Ağası Dairesi (!Balbüssaade Ağası Dairesi) 2 4 , 25 Kapı Arası 15 Kapı Kulesi 79/188, 189, 190 Karaağaiar Dairesi 68, 83/153, 154 Kara Mustafa Paşa Köşkü (Sofa Köşkü) 28, 30, 41 Kasrı Adalet (Kasrı Adl) 31, 70/44, 45, 46,47 - Kayıkhane 12 Kes ( Sermerkant) 62 Kethüda Dairesi 73 Kilar-ı Amire ( Kilar-ı Hassa) 26, 71

--

o

p

K

A

p

s

I

Otluk Kapısı 12, 14, 64, 65, 68, 69

7 3 , 7 7' 7 9 , 95

Kırk Basamak Merdiveni 25, 49, 96 Kırklar Mevki i 36

p

Padişah Yeri 21

83/151, 152

Kızbekçiler Ocağı ( Ko2fuekçiler Ocağı) 11

Paşa Kapısı (Baıbı Ali) 11, 21 Perde Kapısı 32, 39

Ko21bekçile rKapısı, Koğuşu 80

Kubbe Altı ( Kuıl:fuei Hümayun Divan Yeri) 15, 19, 22, 23,

66, 70, 96/38, 39, 40, 41, 42, 43, 178, 179

R

Kule 31, 33, 64/44, 45, 46, 47

Kum Meydanı 64

Rahtı

Hümayun

Hazinesi,

Has

Ahırlar 32, 72/61

Kuşhane K apısı 28, 38, 67

Revan Köşkü ( Sarık Odası) 29, 30, 45, 78/87, 216

Küçük Oda ( Hanei Sağır) 25, 66, 73, 95

s

Kuşhane Meydanı 3-8 Kütüphane

( Kütüphanei Hümayun, Saray Kütüphanesi)

Saray Ahırları 32, 72

25, 66/69, 70, 194, 197

Sarayıburnu 12, 13, 80 Saray Kütüphanesi

L

(Kütüphanei Hümayun,

III. Ahmet

Kitaplığı) 25, 66

Lala Kul esi 30/91 Lale Bahçesi ( Lala Baıhçesi) 28, 30, 65, 66/91, 197, 198

Saray Matıbaıhları (Matıbahı Amire) 16

Seferliler Koğuşu 25, 26, 66, 73, 74

Semerkant, Tartıgaç İbrahim Han Sarayı 62

Leşkeri Bazar ( S emerkant) 62

Senki İlbret 11

M t.....-

y

Ortancı Haıpishanesi 36

Kilar Oğlanı Koğuşu, Kilarlılar Koğuşu (Kilar Odası) 66,

Kızlar Ağası Dairesi 68, 81,

A

R

A

Sepetçiler KöŞkü 12, 65, 99/11, 12

Mabeyn D airesi ( Malbeyni Hümayun, Ma:beyn Kulesi, Ku· le Köşkü) 31, 51, 67, 80, 81, 82/109, 110, 111, 112,

113, 114, 1 15, 116, 211, 212, 213, 222, 223

Maıbeyn Kapısı 67,

81

Maliye Nezareti Arsası 99 Ma·tbaa-i Amire ( Milli mğitim Basımevi) 11, 65

Matıbahı Amire ( Saray Mutfakları) 16, 64, 66, 70, 71, 97 Matbaıhı Amire Memurlari Mesddi (Aşçılar Mescidi) 16

Seroap Ka.�m 13

·

Sila:hdar Ağa Dairesi 27

Silahdar Hazinesi 77

Silahhane ( St. İren) 65

Silah Müzesi 67 Sinan Paşa Kasrı (İncili Köşk) 14. 65/9

Siyaset Çeşmesi ( Ce1'1at Çeşmesi, Siyaset Meydanı) 11 Sofa Köşkü ( Mustafa Paşa Köşkıü) 2.S, 30, 67, 74, 79/90,

217

Mecidiye Köşkü 28, 30, 79, 95

Sofa Mescidi 30

Mermer Köşk 65

Soğuk Çeşme Kapısı 11

Mehtaplık ( İftariye Köşkü) 78 Merv, Selçuklu S arayı 62 Meşkıhane 67, 68, 95, 96

Meşkıhane Odası 155 Meydanı Divan ( Divan Meydanı) 16 Meyit apısı 1 7

Soffai :Hümayun 30, 67, 78/85, 86, 197, 198

Sohum Kitaıbesi 16

Sultan I. Aıbdülhamid Dairesi 50, 51, 82, 83

Sultan I. Aihımet Okuma Odası 43, 44, 82, 97/191

Sultan Ahme!t Çeşmesi 21

Sul:tan Beyazit Köşkü 78, 79

Meyit Yokuşu 6 7 , 68

Sultan Malhmut Köşkü 13

Mima:ıfuaşı Oc ağı 65 Mustafa Paşa Köşkü ( Sofa Köşkü) 28, 30, 74

Sultan III. Osman Taşlığı ve Köşkü 67, 83/142

Mezbelekeşan Ocağı 14, 65

Sultan Murad Köşkü ( Sultan m. Murad Dairesi) 13, 40,

41 , 42, 43, 44, 45, 67, 81, 82, 97/ 125, 126, 195, 196

Mutfaklar 71/50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 180, 181

Sultan I. Selim Dairesi 43, 50

N

Sultan III. Selim Valdesi 46, 83/134, 135, 136, 147, 138,

Müze-i Hümayun 11

136, 137, 138, 139, 218, 219, 220, 228, 229

Narlı K apı 13. Nişapur, Selçuıkılu Sarayı 62 Nöbet Odası 31, 35 o

Sultan III. Selim Dairesi 46, 47, 48, 50, 83, 96/134, 135,

139, 140, 218, 219, 220, 230, 231

Sultan II. Se'lim Hamamı 26, 73

Sul:tan III. Alhmet Kitaplığı 25, 66/69, 70, 194, 197 Sultan II. Ahmet Yemek Odası (Yemiş Odası) 40, 43, 45,

82, 97/131, 132, 209, 210, 214

Ocakbası 37 Ocak S fraısı ( Ocaklı Sofa) 39, 40, 41, 42

Sultan Alhmet F�kani K1öşkü 82/141 Sultan Osman Köşkü 40, 44, 47, 49, 50 Sultan Osman Taşlığı 49

Orta Kapı

Suru Sultani 7, 64, .98, 69 Sünnet Oda·sı 29, 42, 78/192, 193

Odun Kapısı 65

( Baıbüsselam) 8, 15, 16, 22, 65, 66, 96/36, 37

ş Şahinciler Koğuşu 95 Şahin Kule 71 Şehzadeler Dairesi 39, 41, 42, 43, 50 Şehzadelerin Cariyeleri Dairesi 43 Şehzadeler Mekteıbi 68, 81 , 83/149, 150, 232, 233 Şemsipaşa Sahil Sarayı 41 Şevkiye Köşkü 99/13 Şevkiye Ocağı 65 Şimkriş24il, Şimşirlik 42, 67, 79 ,80, 81, 82

Topkapı Saıhil Sarayı 13, 65 Topkaıpı Sarayı Sur'u (Suru Sultani ) 64/3 Ü Üçüncü Kaıpı 8, 13, 30 Üçüncü Yeri 15, 65, 66, 78, 79, 80, 95/85, 86, 188, 189, Üçüncü Yeri Kapısı 79, 95/188, 189, 190 Üçüncü Yeri Köşkili 100/92 v

Valde Sultan Dairesi 39, 40, 46, 48, 49, 81, 82, 83/13S Valde Sultan Hamamı 46 ,83 Valde Taşlığı 39, 40, 41, 67, 81, 82, 96/119, 120, 121, 122,

123, 124, 226, 227

Tablakarfar Koğuşları 16

Taht Kapısı 39 Taş Kule ( Eczane, Hekimlbaşı Kulesi) 30/91 Telgraflhane Faıbrikası Kapısı 11 Temerküz Mahalli 81 Termez Sarayı 62 Terziler Ocağı 11 Teşvikiye Hastahanesi 14 Timuriler Sarayı 63 Tıp Okulu (Eski Tıp Okulu - Tııbbiye Mektelbi) 65/3 Topkaıpı Sarayı ( Yeni Saray) 62, 63, 64/156, 157, 158, 159,

160, 161 , 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 171, 172, 173

Veliaıhd Dairesi -Çifte Kasırlar- Kafes 67, 81, 82, 97/lli,

118, 201, 202, 203

y Yalı Köşkü 12, 64, 65, 80, 99/10 Yalı Köşkü Kapısı 13 Yeni Köşk ( Şevkiye) 65 Yemiş Odası (III. Ahmet Yemek Odası) 40, 43, 45, 82, 97/

131, 132, 209, 210, 214

Yenişehir Sarayı 63 z

Zülüflü Baltacılar Koğuşu 17, 18, 31, 32, 72

i Ç i N D E K İ L E R Sahife 1

önsö:z:

4

Kaynaklar

B ö L Ü iM

I

:

�etinler

müş.temila:tı

Dış

açıklar

Sur Saray-ı Hümayunun kaıpıları Bina tarihi

Balb-ı Hümayundan Orta Kapıya

Soğuk Çeşme iKaıpısından Demir Kapıya ve Darphane Kapısına Çinili Köşk

·

Poligona! Kuleler

7 7 8

8 9 11 11

Beşirağa camisi

17

Baltacılar

Zülüflü

Balt acı l ar

Kubbealtı

!ç Hazine ( Silah Müzesi )

Eık : On ikinci Hicret arasında ( 17. Milat - asrı) Divan teşrifatı Babüssaade

Arz Odası Kitaplık

Hazine-i Hümayun Bağdat KOşkü

Sünnet Odası

Revan

Odası

Kara Mustafa Paş a Köş kü Harem-i Hfün ayun Dairesi Hünkar Sofası

Şehzadeler Dairesi

Murat Ill yatak odası Ahmet I kitaplığı

Yemiş Odası

Hünmr ve Valde Ham amı

Selim III Dairesi Val� Sultan Dairesi Cariyeler Dairesi III. )sınan Köşkü Notar

Bina Tarih Cetveli Topk apı Sarayının inşa .tari,hi

Birh ci yer İkin�i yer

ÜGüıcü yer Dörlüncü yer Harcm-i Hümayun Sany-ı _ Hümayun D eyim l e ri : Tayyarzade Ata Tarhi I. ciltten Tof,la pı Sarayı hakkında T ayyarz ade Ata bey laılıinin I. cildinden notlar

op'{apı Sarayı, tariıh . boyunca '!'ürk s arayları

İst

Plan

karşılaştırması, aksiyal ve seril est planlar bul Yeni Sarayı : Topk apı S arayı

� 1aray Sarıy

Dış Hazinesi

Harem

Otluk Kapısı

12

Has Ahır

IV. avlu veya III. yıeri

Baıb-ı Hümayun

Demir Kapıdan Otluk Kapısına Orta Kapı ile Baıbüssaade arası

66 66 67 68 68 69

Enderun Meydanı

Dış çevre

ralhman E;ki metinlere göre Topkapı Sarayı, Aıbdür maadlı yunu" Hüma Sarayı Şeref beyin "Topkapı

kalesi

Sa.bile

15

17 17 18 19

20 20 23 25 25 26 28 29 29 30 31 39

42 44: 45 45 46 47 48 49 49 51 53 53 53 54 54 54 56 58 62 63 64 64 6.5

Orta Kapı {BaJb-üs Selam) Alay Meydanı, Divan Yeri - Kuıbbea1tı Kule veya Kasr-ı Adalet Dış Hazine

Mutfakla r

Zülüflü Baltacılar Ocağı

Ralht D airesi, Has A'hırl ar

Enderun Avlusu Arz Odası Havuzlu Köşkü

Fatih Köşkleri, Hazine ve Hırka-i

Şeri

69 69 70 70 71 71 72 72 73 74 74

Mabeyn ve Ha.rem Daireleri

74 74 75 77 T8 78 79 79 79 81 81

I. Aıbdülhamid Maıbeyn Dairesi

82

Oda Daireleri

Has Oda Daireleri Fatih Köşkü {İç Hazine) Has Oda {Hırka-i S aadet Daire.si)

lV. Avlu , Soıfa-i Jfümayun, Lala {lile ) Bahçesi Revan ve Bağdat Köşkleri vıe Mehtaplık Sofa Köşkü

III. Yeri - IV . Aıvlu, Has-ıBaıhçe Yukarı ve Aşağı İncirlik Kule Köşkü

I. Grup : Mırbeyn Taşlığı

II. Grup : Valde Sultan Taşlığı ·v·e çevresi Ill. G rup : III. Murad Odasından Valde Sulıtan Dairesine kadar IV. Grup : Kızlar Ağası, Şelhzadeler Mektebi, Karaağalar Dairesi Notlar V. Grup : Cariyeler Taşhği ve H astaıh a ne İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osma'!l l ı S aray T e şkila tı adlr eserden notlar

Kararname sureti : �apk apı Sarayının müze oluşu

81 82 82 83

83 83 91

Tc>·pk"apı Sarayının Sure:t-i Muha:faza:sı hakkında ni z amn am e

94

ve ta m irl e r

95

To:pkapı Sarayınm müz·e olarruk halka açılışı

Muhaıfazai A:san Atika EncümBni Daimisinin 1 0

Ekim 1915 tarihli ra.poru

100

Kurulunun raporu

1 02

G ay.rimenkul E<ski

BöLÜM

II

:

Eserler ve Anıtlar Yiiksek

Thölöve ve Restitüsyonlar

Abdurrahman Şereıf beyin "Toıpk aıp ı Sarayı Hümayunu" adlı m akalesi eki harita

Sflr-u Sultani i(,'.inin Fatih devri planı Sur-u

Sultfuıi içi, lı883'e ka:dar pl am

Sur�u Sultani, çeşitli devirler va:ziydt pranı Çinili . Köşk

Sinan Paşa Köşkü (İncili Köşk)

Yalı KıÖşkü Ss·p 8tçiler Köşkü

Levha

2-3 4 5 6 7-8 9 10

1 1 -1 2

Levha Şev.kiye

Köşkü

13 14

Güllhane Köşkü

İç Saraya ait vaziyet planları ( Yer isimleri, çeşitli devirlere ait planlar

İç Saraya ait görünüşler ve

Cephesi

29-30 31-32-33, 34-35

(BalbüsseJıaın )

Kule ( Kasr-ı Adl)

Dış Hazine

36-37 38-39-40-41-42-43 44-45-46-47

48-49

Mutfaklar

50-51-02-53-54-55-56

Baltacılar

57-58-59-60

Raht Hazinesi

·

E•.;Şirağa camii Albert Boıbovi � Saray ıplanı

61

62

63-64 65-66

Enderun planlarıı

·

85-86

Revan Köşkü

87

Bağdat Köşkü

88

Revan-Baığdat Köşkleri terası havuzu

89

Sofa Köşkü ( Mustafa Paşa Köşkü)

90

Lala Kul esi Üçüncü Yeri Köşkü ( Çadır Köşkü ) Has Bahçe (İnctrlik.Şimşirlik, Fil Bahçesi,

91 92

93�94-95-96-97

( Zulvecfheyn Köşkü)

Harem Dairesi ön yaıpılann alt yapı p1'anı

Dairesi · planlan

( ç eşitli

98-99 100-101 .,102 ..103-1 04

Harem Dairesinin çeşitli k e sitl e ri ><. Harem Dairesinin lı5ı86-1660 seneleri ceph esi ,X_Harem. Dairesinin 1ı8. yy. cephesi Mabeyn Dairesi ve İ1klballer Odaları. ve taşlığı

151-ıt

153-1

Meşk!hane odası B Ö L Ü M II

Fotoğraflar

Hünemamedeki minyatürlerde Topkapı Sarayı 156-: Dilich gravürlerinde Topkapı SaraYı

(1600)

Francesco Scorella'nın saraya ait graıviirleri

158-1

(17. yy. ) 160-1� Gr el ot 'nun Sarayın Haliç cı�e s i graıvürü (.1680) 1l Loos'un Sarayın Haliç ceıprıesi gravürü 11 Willem Van de Welde gravürü lı Aynı cephelere aİ)t fotoğraflar . 165-11 T{)lpkapı Sarayının 1 930 yılında çekilmiş :hava fotoğrafı . ıı

17 '-1 "

Sofa-i Hümayun, Eri.derun Meydanı, Üçün cü Yeri

devirler)

Kızlar ağası dairesi

77-78-79-80-81-82-83-84

68 69-70

ve çevresi vaziy;et planı (çeşitli devirler)

)\Harem

14?

14t I�

71-72-73-74-75-76

67

Arz Odası

( 16.17.18. yy. )

143.,144-146

Sarayın Marmara cephesine ait fotoğrafl ar 168-169-171-172-1' İç Saraya ait hava fotoğraıfı 1' Harem D airesinin Kurşunluk fötoğraıflan 17 ':.J. i

Havuzlu Köşk (Enderun avlusunda)

Hl. Ahm et Kitaplığı Frutih Köşkü (İç Hazine ) Hırkai Saadet Dairesi

taşlığı

Cariyeler Hasta;hanesi

Kar a ağalar koğuşu

Bab-ı Hümayun

Kubbealtı (Divan 'Yeri) '

Cariyeler dairesi rve

25-26-27·28

Suru Su1taııi üzerinde Köşklü ve çok kenarlı kuleler:

Osman Köşkü ve taşlığı

16-17-118-19-20-iZ1-22-23.124

Kesitler

Sarayın iki farklı devre ait Haliç

Orta Kapı

III. Ahmet fevkıani Köşkü

Şehzadeler Mekteibi

( Çeşitli devirler)

�III.

105-106 107 108

10'9-ıl'10-111-112-1ıl3...ı1 14

Mabeyn Dairesi (Aynalı Köşk ) 115-116 117-118 Veliahd Dairesi Valde Taş lığı 1 19-•120-ıtZ1. ..J.22-123- 124 1 25-126

III. Murad Odası

Hünkar Sofası

III. Ahmet ye mek odası

127.,128-129-130

Valde Si.ılıtan Dairesi

131-132

XJII. Selim dua odası, Mihrişaılı Sultan odası üst kat

planı ve ill. Selim, I. Aıbdülhamid odaları planı

( zemin kat )

m. Selim odası Mihrişah Valde Sultan :odası

IX.. III. Sıeliım dua odası ve I. A!bdülhamid yatak odası cephesi Mihrişah Valde Su�tan odası cephesj

133

134

135 136 139 140

Birinci ve İkinci aıvlulara

Kulbbealtı gıöt ünı tül er i

�iıt

görü!Iltüler

Saray Mutfaklarına ait !fo:toğrarflar Fatih Dairesi (Hazinei Hümayun)

17'().1 (

.18t '-l � 182-1

Hı Pk ai S aadet Dairesi 184-185-186-187·1 Üçüncü Yeri Kap!sı, Kapı Köşkü ve Got Sütunu 1188-189-1 1 I. Ahmet Kitaplığı 192-1. Sünnet Odasına ait fotoğraflar 1� -1 HI. .A.h.>net Ki·tE ı�:>lığı 195-1 III. Murad Oda.sı Lala '13alli çes!, Sofai Hümayun Bahçesi ve Sofa 197-1 Köşkü J.99-2 Kafes yeri, bahç�si ve havuzu 1201.202-2 Velia hd D a ire si Füinkar Sofa1ına ıüt d<ş gJrünüş�er 2{}1-205-206-20' �09III . Ahm et yJmek oda 5ı

1\fa.beyn Dairesi v·e İkballer Dairesi III. Ahmet y2miş odasına ait nakışlı duvar lambi risi

t

'ı· l.

211-:112 2 -'

Bağdat KC.;-;ı kü

Revan Köşkü Sofa Köşkü III. Su\:an Selim ve hriihrişah Valde Sultan 218-219 edalarına a�.t fotoğraflar İktballer dairesine ait tavan resimle ri Mabeyn ve İklballer dairesine ait çeşitli görünüşler 222·

224-2 ' İkballer dairesine ait m erdtvenler Valde Taşl!ğma ait resimler 226-.' ' 228-2 Haremde III. Su ! tan Sdim ilfuveleri ill. Selim ve M ihri ş ruh Valde Sultan dairelerine ait ro koko süslemele.11 230 2 Cariyeler dairesi ve Harem hastalhanesinden görüntüler

Arabacılar Avlusu ve B�şiraığa camisi

1

·

Sedad Hakkı Eldem, Topkapı Sarayı [oq1zvr4p1o02] (2025)
Top Articles
Latest Posts
Recommended Articles
Article information

Author: Carlyn Walter

Last Updated:

Views: 5485

Rating: 5 / 5 (50 voted)

Reviews: 81% of readers found this page helpful

Author information

Name: Carlyn Walter

Birthday: 1996-01-03

Address: Suite 452 40815 Denyse Extensions, Sengermouth, OR 42374

Phone: +8501809515404

Job: Manufacturing Technician

Hobby: Table tennis, Archery, Vacation, Metal detecting, Yo-yoing, Crocheting, Creative writing

Introduction: My name is Carlyn Walter, I am a lively, glamorous, healthy, clean, powerful, calm, combative person who loves writing and wants to share my knowledge and understanding with you.